Anonim : Şişli Sinagogu`nun Mimari Aram Deragobyan
17 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ասակ / Ժամ : Շանթակող

Anonim : Şişli Sinagogu`nun Mimari Aram Deragobyan

Anonim

Anonim Tüm yazılarını göster..

15 Kasım 2011  

Şişli Sinagogu`nun Mimari Aram Deragobyan

Konumuz, Şişli'deki Beth İsrael Sinagogu. Bir zamanlar iplik fabrikası iken, bugün İstanbul'da yaşayan bir kısım Musevi vatandaşın ibadet yeri olan bakımlı Sinagogumuz.Neden Şişli Sinagogu'nu ele aldık?

Çünkü, uzun süredir yurt dışında yaşayan ve birkaç ay önce Türkiye'ye dönen Aram Deragobyan, Jak Pardo ile yaptığı müşterek çalışmayla, bu sinagogun inşasını gerçekleştiren mimar.

Hazır Türkiye'ye gelmişken, görüşme fırsatını bulduğumuz mimarı bize toplumumuz psikologlarından Dr. İsak Pardo tanıştırdı. Bu vesileyle bir süre önce, Mimar Aram Deragobyan ve babası anısına Dr. İsak Pardo ile yaptığımız röportajı, sinagogun ibadete açılmasından 39 sene sonraki bu Pesah'ta yayınlıyoruz.

Aram Deragobyan: "... 1952'de bitti. Hatta bitiş tarihini hatırlıyorum.... Bir "Hamursuz Bayramı" idi.... İnşaata da paketle 'hamursuz' gönderirlerdi.... Pardo onları peksimet gibi yerdi..."

1920 İstanbul doğumlu olan Avram Deragobyan, 1937'de İstanbul'daki Pangaltı Lisesi Fen Bölümünden mezun olduktan sonra tahsili için Viyana'ya gitti. 1939'da İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla İstanbul'a dönerek, Güzel Sanatlar Akademisi'nde iki sene yüksek mimari okudu. Mezun olduktan sonra Sanat Tarihiyle ilgilendi ve harp zamanı iş olmadığı için Arkeoloji Fakültesi'ne girdi. Derken inşaatlara başladı. Yazıhanesini açtı. Avram Deragobyan, o dönemlerini ve Şişli Sinagogu'nun inşasını nasıl üstlendiğini şöyle anlatıyor:

“İstiklal Caddesi'nde yazıhanemi açarak iş arıyordum. Ve o zamanın ihtisas konusu, ruhsat alabilme incelikleriydi. Çünkü, ruhsat almak çok zordu. Muazzam müşkülat vardı. Tam o senelerdeydi... 1950'de Belediye İmar Müdürlüğü'ne uğramıştım. Orada iki arkadaş bana, Şişli'deki bir iplik fabrikasını sinagog haline dönüştürmek istediklerini söyledi.

Böylece, Ankara-İstanbul arasında gidip gelmeler ve muazzam uğraşılar neticesinde 6 ay sonra ruhsatı alabildim.... Sinagogun inşası konusunda ise, bir müsabaka yapıldı. Birinci işi alacaktı. İkinciye 300, üçüncüye de 200 lira verilecekti. Tabii, ben de katıldım. Nihayet, projem kazandı...”

Üçüncü artık İsrail’de

Birçok kimsenin garaj veya başka bir yer olduğunu bildiği sinagogun, eski halinin, iplik fabrikası olduğunu, Aram Deragobyan'dan öğreniyoruz. Uzun uğraşılardan sonra, sinagogun inşasını üstlenen Aram Deragobyan'a müsabakada ikinci ve üçüncü olanların kim olduğunu sorduğumuzda, ikinciyi hatırlamadığını, ancak üçüncünün Ventura adında bir meslektaşı olduğunu söyledi. Bu sıralar, İsrail'de yaşadığı sanılan Ventura, o zamanlar, 200 liralık ödülün sahibiydi.

İnşaatta kendisine Avram olarak hitap edildiğini söyleyen Aram Deragobyan, sinagog vesilesiyle bir araya gelip, daha sonra, birçok işi beraber yaptığı Mimar Jak Pardo ile tanışmasını ve kurdukları manevi dostluğu ise şöyle anlattı:

“O zamanlar, bay Moiz Kazado vardı. Muhterem bir insandı. Şimdiye kadar, ‘Allah ondan razı olsun’ diye düşünürüm. Çünkü, bana demişti ki, ‘ben size iyi bir arkadaş seçeceğim. Çok iyi, huyu size uygun. Onunla iyi iş yapacaksınız.’ Gerçekten de bütün İstanbul'da onun seviyesinde bir insan ararsanız, bulamayacaksınız. Pardo, o kadar muhterem bir arkadaştı. Tam bir münevver. Okuyan bir insandı ve okuduğunu hazmedebilen... Ben, kimseyle kolay kolay uyuşamazdım. Yanımda kimseyi konuşturtmazdım. Ama, onunla çok iyi arkadaş olduk. Hatta, ölünceye kadar arkadaşlığımız devam etti. Bu işe başladıktan sonra, birçok müşterek işimiz oldu. Biraz daha eskilere gidersek, ben doktora tezi yaparken, o da felsefe tezi hazırladı... Yazıhanede ben üstte idim, o altta. Anlayacağınız biz hep beraberdik."

77 yıllık bir yaşam, Türkiye’nin 77 yılı

Dr. İsak Pardo ise babası Jak Pardo'nun öz geçmişi ve katkıları hakkında bize biraz daha geniş bilgi verdi:

“Babam, 1911'de doğdu. Paris'te mimari okudu. Paris'e gitmeden evvel ise, Fransız Saint-Benoit Lisesi'nde idi. Ancak, işe girmek için okuldan ayrıldı ve liseyi dışardan bitirdi. O bitirdiğinde, arkadaşları daha okuyordu. Çünkü, üç seneyi, bir buçuk senede tamamladı.

Paris dönüşü ise birçok inşaatta bulundu. Özellikle, cemaatle ilgili işleri yaparak bugünkü hallerine gelmelerine katkıda bulundu. İhtiyarlara Yardım Derneği, Beneberit Musevi Lisesi, Burgazada'daki Çocuk Tatil Evi, Hasköy'deki mezarlığın duvarlarının yapılmasını fiilen sağladı. Balat'a ve Neve Şalom'a katkıları bulundu.

Fakat en çok, hatta tek başına diyebilirim, İYD ve Burgazada'daki Çocuk Tatilevi'yle uğraştı. Hemen hemen, bütün cemaat binalarında, Hahambaşılık dahil imzası oldu. 1988'de vefat etti... Bunların dışında birçok aktivitesi de vardı tabii. Resim yapardı; felsefe ve edebiyat ile uğraşırdı; resim, müzik çalışmaları olmuştu. Plaklarla ilgilenirdi. Çok iyi müzik eleştirmeni idi."

Sinagogun mimarisi

Dr. Pardo'nun sözlerine, Jak Pardo'nun piyano, viyolonsel ve harmonium çaldığını da ekleyen Aram Deragobyan ile biraz da Sinagog'un mimarisi üzerine söyleştik:

"Çok güzel bir proje hazırlamıştık. Özellikle cephesi çok hoştu. Cepheyi yaptık. Sıra geldi yazıya. Bir hattat geldi. Bir şeyler yazdı. Mermerci de aynısını yontmaya başladı. Ben gelip görünce, beğenmedim... Bu sefer, başka bir hattat geldi. Uzun boylu bir hahamdı bu. Hatta bir değneği vardı, şöyle kolunu dayardı. O da yazılar yazdı. Ama onunkini de beğenmedim. Bulduğum bir süngeri suya batırıp hepsini sildim. Haham kızdı gitti. O gün, Hahambaşı da oradaydı. Sanırım o da bozuldu ama sesini çıkarmadı. ‘Ben yazacağım’ dedim. Çünkü, benim hattatlığım var. Ben Arapça'yı gayet düzgün yazarım. Arapça ile İbranice, aynı sülalenin yazılarıdır. Aynı babanın çocuklarıdır bunlar. Ama ne var ki, İbranice alfabeyi bilmem. Bu nedenle, Kazado'dan bir alfabe istedim. O da bana, Nissim Behar'ın 1949 İstanbul baskılı broşüründen getirdi. Ben ona göre, yazıları yazdım: ‘Kal Kadoş Bed İsrael’. Hakiki ebatta... Ve mermere bunu yaptık. Gayet güzel oldu. Şimdi maalesef o yazıları göremiyoruz. Çünkü arkada kaldılar."

“Dönemin Hahambaşı'sı Rav Rafael Saban idi. Yazılarla ilgili neticeden memnun kaldı tabii. Ancak şu anda, dış kapıdaki bu yazıları örtecek şekilde bir paravan var. Evvelce sokaktan görülen yazılar şimdi iç tarafta kaldı.”

"Vaziyet böyle. Sonra 'rozas'ı yaptık. İçinde 'şaday' taşıyan yuvarlak şeklindeki rozas orijinaldir. 'Şaday'ı yapan, Tophane'deki, Onnik Cezairliyan adında meşhur bir kartonpiyercidir."

"....kapı ağaçtan ve motiflidir. Bu motifler, irili ufaklı 'şaday'lardan oluşur. O bizim 'yazıhanenin' müşterek detaylarıdır. Yani Pardo ile benim."

"Cephe ile ilgili söylemek istediğim bir şey daha var. Cephenin üstünde sağlı sollu beşer tane kabartma taş var. Bunlar, 5-5, 10 tanedir. Yani Evamir-i Aşere'nin (on emir) sembolüdür. Nedense, bugün bile bunu bilen yoktur."

Aram Deragobyan ve İsak Pardo ile söyleşimiz şöyle devam etti:

Şalom: İkinci katı, yani bayanların çıktığı katı nasıl düzenlediniz?

Aram Deragobyan: Kadınlar kısmı için içeriden merdiven yapmıştık. Ancak açıldıktan bir kaç sene sonra yukarı çıkışı dışarıdan verdiler.

Şalom: Peki, dini merasimlerde şarkı söyleyen koroyu dikkate almış mıydınız?

A.D: Şimdi; insan, birine bir proje yaptırdığı zaman 'arkadaş, ben şunu, şunu... istiyorum' diye bir program verir. Bize ise program verilmemişti. Çünkü idare heyeti kimlerden müteşekkildi biliyor musunuz? Tüccar, sanayici... kişiler vardı. Ve sadece 'yapın' dendi. Ama, ne yapılsın? İnsan evvela kendi bilmeli ki, ben şunu istiyorum diyebilirsin. Böyle bir şey söz konusu bile olmadı. Biz de elimize geçen kitapları, mesela Mendelssohn'un bir kitabını ele aldık. Biliyorsunuz, mimardır kendisi ve gayet güzel projeleri vardı. İsak Pardo'nun babası da, ben de bunları araştırdık. Kitapların içinden bulduk çıkardık. Meşgul olduk.

Ş: Acaba, şimdi sosyal bir bina olarak kullanılan, o zamanlar arka tarafta kalan bahçeyi, niye Sinagog'a katmadınız?

A.D: İstenmedi. Hem bütçe meselesi idi, hem de onun yerine bir kat daha aşağı inerek dua edilen başka bir salon daha yaptık. Orada da ibadet edilebilecekti...

İsak Pardo: Midraş gibiydi. Şimdi onun üstündeki kat da bir sinagog oldu.

Ş: Bir de, bu sinagogun inşasıyla ilgili olarak, birçok mimardan söz edildi. Sizin bildiğiniz isimler neler?

A.D: İnşaatta, betonarmenin hesaplarını Pardo yaptı, diğer çalışmalarının yanında tabii. Bir de Sonsino vardı o zaman. Şimdi Amerika'daki İhtiyarlar Yurdu'nda galiba.

Ş: O da mimar mı?

İ.P: Evet, mimardı kendisi. Hatta bir ara okulun müdürlüğünü yaptı.

A.D: Hesaplara bakıyordu. Kontrol ediyordu. Ama benimle geçinemezdi. Ben çok inatçıydım. Bir şey dedim mi, dediğim dedikti. Hiçbir itiraz kabul etmezdim.

İ.P: Ben de inşaatta, tonozların üstünde beş yaşındayken gezdiğimi hatırlıyorum. Fakat hatırladığım kişiler ustalar. Münir usta vardı, Fuat usta vardı, Attaş Murat vardı... Bizim eve gelip giden kişilerdi.

Ş: Bir şey sormak istiyordum. Başka bir sinagog yapımında bulundunuz mu?

A.D: Hayır benim ihtisasım hastanedir. İstanbul'da Surp Agop Hastanesi'ni inşa ettim. Ama, bir caminin de yaptırımında bulundum. Siruri Camisi. Ayrıca Gedik Paşa'daki Ermeni Protestan Kilisesi'ni de inşa ettim.

Ş: Yurt dışına ne zaman gittiniz?

A.D: 1970 senesinde Almanya'ya gittim. Münih'de üç hastane, Würzburg'da Universtitat Kopfklinik'te ve Sparkasse'de proje çalışmalarına iştirak ettim. Daha sonra Libya'ya giderek orada Tripolide Sahra Bank Al Rashid Şubesini, Sukutalat'ta ve Mizde'de Umma Bank Şübelerini inşa ettim. Tabii şimdi geri döndüm.

Evet, Aram Deragobyan ve İsak Pardo ile söyleşirken, kısa bir geçmişi olmasına rağmen, Şişli Beth-İsrael Sinagogu'nun tarihine geri döndük. Dr. Pardo'nun deyimiyle, projesiz bir işe girişmelerinden dolayı, bir yerde uygulayıcından çok yaratıcı olan Jak Pardo ve Aram Deragobyan'ın projelerini gerçekleştirmelerinden sonra, daha bir çok mimar, sinagogun eklentilerinin yapımına imzalarını attılar. Daha ileride, onların da katkılarına yer verme dileğiyle... (BB)
+