Ermeni Düzyan Ailesi ve Düzyan Ailesinin Başına Gelenler
Balyan ailesinden sonra, önde gelen Ermeni ailelerden Düzyan Ailesi mensupları da 17-19. yüzyıllarda İstanbul'da önemli görevlerde bulunmuşlardır. Aile'nin İstanbul'a gelişi ve saray hizmetine girişleri hakkında kayıtlı çok az bilgi vardır. Buna karşılık 17. yy'da İstanbul'a göç eden aile bireylerinden Hacı Harutyun'un atalarının Kılıçoğlu soyadı ile İran Ermenilerinden olduğu, Azerbaycan üzerinden Erzurum, Erzincan'a geldikleri, sonunda da Divriği'ye yerleştikleri bilinir. İstanbul'a gelip aile mesleği olan kuyumculuk mesleğini sürdüren ve bu konuda oldukça ün kazanan Hacı Harutyun, bu ünü sayesinde saray hizmetine girer. Yavaş yavaş Aile'nin tüm üyeleri Yenikapı semtine yerleşmeye başlar ve yine aile mesleği kuyumculukla uğraşırlar.
III. Ahmed zamanında (1703-1 730) Hacı Harutyun'un ölümüyle onun mirasını devralan oğlu Sarkis, saray kuyumcubaşılığı görevine getirilir. "Düz" soyadı aileye Sultan tarafından verilir. Sarkis'in Hovhannes ve Devlet adlı iki çocuğu olur. 1721'de Düz'ün büyük oğlu olan Hovhannes ölür. Babası gibi kuyumcu olan Hovhannes, I. Mahmud'un (1730-1754) dostluğunu kazanır. Hovhannes Hripsime adlı bir kızla evlenir ve Mikayel, Garabed, Hagop ve Yeranuhi adlı dört çocuk dünyaya getirir. Bu çocuklar arasından Mikayel Çelebi Düzyan (1723-1783) Aile'nin en ünlü mensubu olmuştur.
Mikayel Düzyan babası Hovhannes Düzyan'ın ölümü üzerine I. Mahmud tarafından 21 yaşında saray kuyumcubaşılığı görevine getirilir. İmparatorlukta Sultanlar değişmekte olmasına rağmen Mikayel Düzyan görevini başarıyla sürdürmektedir. Hatta 1758 yılında Darphane yönetimi de kendisine teklif edilir. Fakat Düzyan bu teklifi kabul etmez. Mikayel Düzyan'ın çocukları arasında en ünlüsü Hovhannes Çelebi Düzyan'dır (1749-1812). Babasının ölümünden sonra saray kuyumcubaşılığı ve Darphane yöneticiliğine getirilen Hovhannes Çelebi Düzyan, 1802'de ipek tekelini de kiralayarak Artin Bezciyan'ın yönetimine verir.
Devir karışık bir devirdir. 1807'deki Kabakçı Mustafa Ayaklanması sırasında Hovhannes Çelebi Düzyan'ı öldürmek isterler; Düzyan Artin Bezciyan'ın çabaları sonucu kurtulur. Düzyanlar eğitime önem veren bir ailedir. Özellikle Hovhannes Düzyan birçok okula maddi yardım sağlamasının dışında biri Galata'da diğeri Kartal'da olmak üzere iki okul yaptırır. Düzyan aynı zamanda Arşagunyatz Kültür Kurumu'nu kuran kişidir.
Saray kuyumcubaşılığı ve Darphane yönetimi Düzyan Ailesi'nde neredeyse babadan oğula geçen bir görev haline gelir. Altıncı kuşak üyelerinden olan Hovhannes Çelebi Düzyan'ın oğlu Krikor Çelebi Düzyan (1774-1819), babasının ölümünden sonra yine saray kuyumcubaşılığı ve Darphane yönetimi görevlerini üstlenmiştir. Kardeşi Sarkis Çelebi (1777-1819) ile Düzyan ailesinin kendilerine miras kalan tüm aile işlerini devam ettirir.
Bu arada tüm Düzyanların arası sarayla çok iyidir. Krikor ve Sarkis Düzyan kardeşlerin Yeniköy'de yaptırdıkları inşaat giderinin bir bölümü II. Mahmud (1808-1839) tarafından kendilerine hediye edildiği bilinir. Bağlılıklarının göstergesi olarak Sultan tarafından verilen samur kürkler giyerler ve bir süre sonra Düzyanların saraya girişleri tümüyle serbest bırakılır.
Bu ayrıcalıklı durum birçok kişiyi rahatsız eder. Sarayda dönen entrikalardan Düzyanlar da nasiblerini alırlar. Yanlarında yetişen Halet Efendi, Düzyanlara bir tuzak kurar. Sonuç olarak saray Düzyanlardan mal beyanında bulunmalarını ister ve sonrasında 27 Ağustos 1819'da Darphane'de hapsedilirler. Yirmi beş milyonluk borcunu ödeyemeyen Krikor ve Sarkis Çelebi Düzyan 2 Ekim 1819'da bir dizi entrikaya kurban giderek hesaplarını kapatmak için gittikleri Darphane yolunda, Bab-ı Hümayun'un karşısında idam edilir.
Aynı zamanda Krikor ve Sarkis Çelebi'nin ailesinin evi hapsedildikleri gün bostancıbaşı tarafından basılır ve arama yapılır. Ailenin kadın ve çocuk, toplam on sekiz üyesi bir kayıkla Patrikhane'ye gönderilir. Aile'nin tüm değerli eşyaları satılır, geri kalan bir kısrnı ise yağmalanır.
Eve yapılan ikinci aramada evde bir şapelin olduğu ortaya çıkar. Aile'nin katolik olması ise idam edilmeleri için gösterilen ikinci gerekçe olur. Düzyanlar'ın ellerindeki tüm mallar satılır ve borçları ödenir. Fakat bu kez de katolik mezhebine geçmeleri rahatsızlık yaratır ve Aile sürgün edilir.
Darphane yönetimine Mikayel Çelebi Düzyan kardeşleri ile gelir. Fakat muhasebede dengeyi sağlayamaz ve o da 2 Ekim 1819'da, iki ağabeyinin idam günü, amcaoğlu Mıgırdiç Çelebi ile Yeniköy'deki yalılarının penceresinden asılarak idam edilir. Hagop Çelebi ise Düzyan kardeşlerin küçüğüdür ve tüm bu olaylar sırasında Mora'dadır. Hagop Çelebi İstanbul'a dönmekte çekinmez fakat o da çok geçmeden kardeşleri Garabed ve Bogos ile Kayseri'deki Surp Garabed Manastırı'na sürülür. Ailenin kalan diğer mensubları ise ülkenin çeşitli bölgelerine gönderilir.
1823'te Aile II. Mahmud tarafından affedilir ve sürgünden geri çağırtılır. Harutyun Amira Bezciyan'ın ölüm döşeğinde bıraktığı vasiyeti sonucu Hagop Çelebi Düzyan'a Darphane yönetimi verilir. Hagop Çelebi Darphane'ye ilk iş olarak buharlı makineler aldırır ve altın mecidiyeler bastırmaya başlar. Hagop Çelebi Düzyan aynı zamanda İzmit'teki kağıt fabrikasını finanse etmektedir. 1847'de Hagop Çelebi Düzyan vefat edince Garabed Bey işi devralır.
Garabed Bey Düzyan Abdülmecid'le yakın dostluk kurar. 1849'da o döneme kadar hiçbir azınlığa verilmeyen bâlâ derecesine yükseltilir. 1850'de Valide Sultan'ın şahsi sarraflığına getirilir. Bogos Bey Düzyan ise Kayseri Surp Garabed Manastırı'ndaki sürgün hayatından dönüşünde İstanbul'a yerleşir. 1839'da özel fermanla Hagop Çelebi'nin himayesi altında saray kuyumcubaşılığı görevine getirilir ve uzun yıllar bu görevi
***********
Bugün bazı yazarlar, Osmanlı döneminde gayrimüslimlerin müsadereye tabi tutulmadığını (övünerek) söylerlerse de II. Mahmud Dönemi’nde Ermeni Düzyan (Osmanlı kaynaklarındaki adlarıyla Düzoğulları) Ailesi’nin dört ferdi 1819’da idam edildikten sonra malları müsadereye tabi tutulmuştu. Barındırdığı unsurlar açısından vak’a analizine imkan sağladığından biraz ayrıntılı olarak ele almak istiyorum bu müsadereyi.
Ermeni kaynaklarına göre aile İran’dan İstanbul’a 1600 yılında gelmişti.
Ailenin bilinen ilk üyesi Divriğili Artin 1600 yılında İstanbul’da bir kuyumcu dükkânı açmış, babadan oğula geçen bu meslek sayesinde, ailenin üyeleri önce saray kuyumcubaşılığına ve daha sonra darphane sarraflığı ve ifrazcıbaşılığına gelmişti.
İfraz mukataası, Osmanlı Devleti tarafından Darphane’de kullanılmak üzere piyasadan kıymetli maden toplama işi için oluşturulmuştu. Önceleri devlet eliyle yürütülen maden toplama işi 17. yüzyılın sonlarından itibaren daha düzenli bir şekilde yapılabilmesi için mukataa olarak teşkilatlandırılıp özel teşebbüse verilmiş ve mukataayı alan kişi ‘Darphane İfrazcıbaşısı’ olarak anılmıştı.
Aileye ‘Düz’ adının verilmesi III. Ahmed döneminde olmuştu. (Adın etimolojisi konusundaki hikayelere girmiyorum.) Ermeni kaynaklarına göre Düzyanlar, Osmanlı kaynaklarına göre Düzoğullar, 1758 yılında, o tarihe kadar Yahudilerin elinde olan ifraz mukataasına sahip olmuşlar böylece Darphâne-i Âmire İfrazcıbaşılığı babadan oğula geçerek yüz yıldan fazla bir süre Düzyanların elinde kalmıştı.
Bu süreçte büyük bir güç, prestij ve servet biriktiren Düzyanlar ilk tehlikeyi 1807 yılında çıkan Kabakçı Mustafa İsyanı’nı sırasında yaşamıştı. Yeniçeriler, halkın gözünü korkutmak amacıyla gayrimüslim cemaaatlerinin ileri gelenlerini idam edip mallarını müsadere etmeyi planladıklarında, seçtikleri ilk kişiler Rumlardan Meyhaneci Todoraki, Yahudilerden Şapçı Mois, Ortodoks Ermenilerden Harutyun Amira Noraduknkyan ve Katolik Ermenilerden Ohannes Çelebi Düzyan olmuştu. Ancak ifraz ve ipek mukaatasını işleten Kazaz Artin Bezciyan, bazı Yeniçeri ağalarıyla arasının iyi olmasından faydalanarak bu idamları engellemeyi başarmıştı.
Kabakçı Mustafa İsyanı’yla başa geçen IV. Mustafa döneminde de, ondan sonra başa geçen II. Mahmud dönemlerinde de Ohannes Çelebi Düzyan bu görevine devam etmekle kalmadı Ohannes’in oğullarından Kirkor, Saray Kuyumcubaşısı ve Darphane İfrazcıbaşısı olurken, kardeşi Sarkis Çelebi de aile işlerini yürüttü. İki kardeş II. Mahmud’un en mutemed adamlarından olarak Saray’a teklifsiz (örneğin bir ayrıcalık işareti olan ‘samur kürk giyerek’) girip çıkabilmekteydiler. İlişkiler öyle iyiydi ki, Düzyanların Yeniköy’de yaptırdıkları bir yalının inşaat masraflarının bir bölümü II. Mahmud tarafından ihsan edilmişti.
(Kabakçı Mustafa İsyanı’nın nedenlerinden biri olan Nizam-ı Cedid Ordusu’na dair bir gravür)
DÜZYANLARIN DÖNEN TALİHİ
Ne olmuştu da böylesine itibarlı bir aile birden kendisini okkanın altında bulmuştu? Şanizade Tarihi’ne göre Sarkis ve Kirkor Çelebi’lerin debdebeli yaşama düşkünlükleri biliniyordu. Ancak Darphane Nazırı olan Abdurrahman Fevzi Efendi’nin de gösterişe düşkünlüğü ve işinde yeterince mahir olmadığı herkes tarafından gayet iyi biliniyordu. Bu kadro darphane hesaplarını ya yeteri kadar titiz tutamadığı için ya da gerçekten kötü ve yersiz harcamalar yaptıkları için hesaplarda büyük açıklar ortaya çıkmıştı. Bu durum, halk arasında ‘Devlet Kahyası’ diye tanınan II. Mahmud’un başdanışmanı Halet Efendi’nin uzun süredir kafasındaki planı yürürlüğe sokmasına vesile oldu.
Darphane Nazırı Abdurrahman Fevzi Efendi ile arasının iyi olmadığı bilinen Halet Efendi, açığın en yüksek noktaya ulaştığı an duruma el koydu. Önce Abdurrahman Efendi’yi Darphane Nazırlığı’ndan azlettirip Dahiliye Nazırlığı’na tayin ettirdi. Yerine getirdiği yakın adamı Hayrullah Efendi darphane hesaplarını gözden geçirdi ve bütçede açık tespit etti. İddialara göre 20 bin keseden fazla (bazı kaynaklara göre yaklaşık 10 milyon, bazılarına göre 20 milyon kuruşluk) akçeyi zimmetlerine geçirmekle suçlanan Sarkis ve Kirkor Çelebiler önce Darphane’ye hapsedildiler, ardından Düzyan Ailesi’nin tüm fertlerinden, Darphane’ye olan borçlarının ödenmesi için borç senedi imzalamaları istendi. Damat Oseb Aznavuroğlu hariç ailenin tüm fertleri borç senedini imzaladığı halde, damadın tavrı bahane edilerek Kaptan-ı Derya Abdullah Paşa, Tersane Kethüdası, Bostancıbaşı, Topçubaşı, Kaleağası ve beraberindeki Yeniçeriler, Düzyanların ve yakınlarının evlerine baskınlar yapıp bütün mal varlıklarına el koydular. Ailenin akrabaları ve hizmetlerinde çalışanların erkek olanları hapishaneye, kadınlar ve çocuklar ise Kumkapı’daki Ermeni Patriklanesi’ne gönderildiler.
Bundan sonraki bir ay içinde Düzyanların idamı için gerekçe aranmaya başlandı. Çünkü ailenin mal varlığının satışı sonunda elde edilecek gelir Darphane’nin açığını kapatmaya yetiyordu. Dolayısıyla idama gerek yoktu. Sonunda aranan gerekçe bulundu. Düzyanların yalısında yapılan aramalarda o tarihlerde devlet nezdinde henüz tanınmamış olan Katolik mezhebine (onun da Mıkhitarist koluna) ait ayin malzemeleri ve bir şapel bulunmuştu. İddialara göre Düzyanların idamına bir türlü gönlü razı olmayan II. Mahmud, şapel meselesiyle ikna olmuştu.
(Düzyan Ailesi’nin bazı üyeleri)
DÜZYANLARIN İDAMI
Sıra idamları yerine getirmeye geldi. 16 Ekim 1819 tarihinde Sarkis Çelebi ağabeyi Kirkor Çelebi Bab-ı Hümayun önünde idam edildiler. Aynı gün diğer kardeşleri Mikail ve amcalarının oğlu Mıgırdiç Kuruçeşme’deki yalılarında Yeniçeriler tarafından pencereye asılarak idam edildi. Yerleşik teamüle göre denize atılması gereken cesetler II. Mahmud’un Başveziri Burdurlu Derviş Mehmed Paşa’nın sarrafı Matheos Amira Allahverdi Efendi tarafından 2.500 altına satın alınarak Kurçeşme’deki aile kabristanlığına defnedildi. Ağabeyleri idam edildiğinde Mora’da bulunan ailenin diğer oğlu Agop Çelebi daha sonra İstanbul’a getirildi ve diğer iki kardeşi Boğos Bey ve Garabed Çelebi’yle birlikte 26 Şubat 1820 tarihinde Kayseri’ye sürgüne gönderildi. Ailenin diğer üyeleri ise Niğde, Lefkoşa, Midilli, İstanköy, Limni, Rodos’a sürüldü. İlk fasılda kellesini kurtaran Abdurrahman Fevzi Efendi ise 17 gün Dahiliye Nazırlığı yaptıktan sonra konağı ve yalısı mühürlenerek, Dimetoka’ya sürgüne gönderildi ve ardından idam edildi.
DÜZYANLARIN MUHALLEFATI
Düzyanların muhallefatının satışı ve alacaklarının tahsili 1820 yılı içinde bitirildi. Bazı müsaderelerden sonra mal varlığının nakde çevrilmesi işinin 40 yıla kadar yayıldığı bilindiği için bu süre çok hızlıydı. Satış sonrasında oluşan 16,5 milyon kuruşluk hasılat o dönem için çok büyük bir miktardı çünkü örneğin 1814 yılında Hazine-i Âmire’nin toplam geliri 18 milyon kuruş civarındaydı. Dahası 28 yıllık süre zarfında Darphâne-i Âmire’ye aktarılan toplam muhallefat bedeli 11,5 milyon kuruş civarındaydı. Yani Düzyanların serveti hakikaten iktidar mahfillerini ve halk kesimlerini rahatsız edecek kadar büyüktü. Ancak bu servet asırlar içinde ve devletin koruması, izni ve teşviki ile edinilmiş bir servetti. Yani İslam hukukuna göre de örfi hukuka göre de meşru idi.
Bu 16,5 milyon kuruştan önce Darphane’nin alacağı olan 10,1 milyon kuruş kesildi, kalan paradan ailenin borçları ödendi. Ancak kalan para borçları karşılamaya yetmediğinden alacaklılara, her 100 kuruşluk alacakları için 58 kuruşluk ödeme yapıldı. (Bu usule ‘garame’ denirdi.) Merak edenler olabilir, Düzyanların müsaderesi sermayenin ‘İslamlaştırılması’ değildi çünkü 66 parçalık gayrimenkulü satın alan toplam 16 kişiden 7’si sarraf olup bunların biri dışındakiler yine gayrimüslimdi. İşin ilginç yanlarından biri de, güya devletin zararını karşılamak için yapılan satışlar sırasında gayrimenkulleri satın alan kişilerden bazılarının Darphâne-i Âmire’den borç almalarıydı!
Düzyanların katlinde önemli rolü olan Halet Efendi, 1822’de Tepedelenli Ali Paşa’nın katlini ve mallarının müsaderesini de örgütleyen kişiydi. Kaynaklarda Halet Efendi’nin Yahudi Sarrafı Haskil’in de Darphâne-i Âmire’nin ifrazcıbaşılığı makamanı Ermenilerden geri almak için Düzyanlara karşı komployu kışkırttığı belirtilir. Nitekim Düzyan kardeşlerin idamından sonra bu emelini gerçekleştirmek için girişimlerde bulunmuş ancak, 1758 tarihli “Darphane başına Yahudi getirilemez” fetvasının padişaha hatırlatılması üzerine bu girişimi akim kalmıştı. Ancak Düzoğulları’nın Kuruçeşme’deki sahilhanelerinden biri sarraf Haskil’e verilmişti.
DÜZYANLARIN AFFI
Diyeceksiniz ki, Düzyanların suçu sabit olmasa bu kadar ağır cezalar verilir miydi?
Haklısınız ama o zaman, sadece dört yıl sonra, 1823 yılında,Şehzade Abdülmecid’in doğumunun şerefine Saray’da yapılan kutlama sırasında, Düzyan Ailesi’nin kızlarının, sürgündeki kardeşlerinin affını dilemesi üzerine II. Mahmud’un bu isteği kabul etmesini, Halet Efendi ve sarrafı Haskil’i idam ettirmesini, o sırada Darphâne-i Âmire İfrazcıbaşısı olan Kazaz Artin’in yanında çalışmaya başlayan Agop Çelebi’nin Kazaz Artin’in vefatından sonra Darphâne-i Âmire İfrazcıbaşılığına atanmasını, Agop Çelebi’nin İstanbul’daki ilk Katolik Ermeni Kilisesi olan Surp Pırgiç Kilisesi’ni kurmasına izin verilmesini, idam edilenlerden Sarkis Çelebi’nin oğlu Mihran Bey’in 1894 yılında vefatına kadar Darphane’de ve yeni kurulan Maliye Nezareti’nde önemli görevlerde bulunmalarını, bununla birlikte saray kuyumcubaşılığını ve sarraflığını da yürütmelerini, Osmanlı Devleti’nde ilk kurulan bankaların (örneğin Osmanlı Bankası’nın) sermayedarları ve idarecileri arasında Düzyanların yer almasını ve daha nice olayı nasıl açıklayabiliriz?
Sonuç olarak Düzyanların başına gelenlerinin pek çok nedeni vardır. Bu nedenler bu yazıda anlattığım pek çok olayın arka planını oluşturan unsurların hemen hepsini barındıran örnek bir olaydır. Bunları özetlersek: 1) Düzyanların çok büyük bir servete kavuşması ve bu zenginliğin hem padişahı hem de Saray’daki pek çok kişiyi rahatsız etmiştir. 2) Darphane İfrazcıbaşılığı’nı ellerinden almaları Yahudi cemaatinin husumetini çekmiştir. 3) Düzyanlar Katolik olmaları yüzünden Ortodoks Ermenilerin düşmanlığını kazanmışlardır. 4) Düzyanların Katolikliğin Mıkhitarist kolundan oluşu, Katolikliğin Latin kolundan olanların canını sıkmıştır. 5) Halet Efendi’nin Abdurrahman Fevzi Efendi ile iktidar mücadelesi Düzyanlar üzerinden yürütülmüştür. 6) Halet Efendi’nin Paris Sefiri olduğu yıllarda Sarkis Çelebi’den bir miktar borç aldığı ancak bu borcu geri ödeyemediği için Düzyanlara karşı mahcubiyeti olduğu da söylenir. 7) Bazı kaynaklara göre Kazaz Artin Efendi’nin Düzyanlara yönelik hisleri de iyi değildir. 8) Düzyanların Darphane’yi kötü yönetmeleri eyleme geçmek için gerekli bahaneyi sağlamıştır.
Sonuç olarak ‘müsadere’ tarih boyunca olduğu gibi bazen ahlaki gerekçelerle, bazen siyasi gerekçelerle, bazen mali gerekçelerle bazen bunların kombinasyonu halinde, devletin sıkça başvurduğu bir yöntem olarak tüm Osmanlı dönemine damgasını vurmuş, Düzyanların idamı ve müsaderesi ise tüm bu gerekçelerin üstüste düştüğü örnek bir olay olarak tarihe geçmiştir.
II. Mahmud, müsaderelerdeki keyfiliğe karşı saraydan ve halktan tepkiler artınca, 1826’da kendiliğinden vefat eden memurların mallarının müsaderesini yasaklayacak 1838’de hakim kararıyla olmayıp, sadece padişah emriyle müsadere yapılmayacağı güvencesini verecekti. Her türlü müsaderenin kesin olarak yürürlükten kaldırılması ise 3 Kasım 1839’da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile olacaktı.
Yazının esin kaynağı olan Koza İpek Grubu’nun kayyuma verilmesi ve ardından gruba bağlı medya kuruluşlarında yürütülen yüz kızartıcı operasyonlara bakılırsa yeni bir Tanzimat Fermanı’na ihtiyacımız olduğu açık…
Özet Kaynakça:
Sevgi Gül Akyılmaz, “Osmanlı Devleti’nde Yönetici Sınıf Açısından Müsadere Uygulaması”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, 2008, S.1-2, s. 389-420 ( http://webftp.gazi.edu.tr/hukuk/dergi/12_15.pdf ); Cavit Baysun, “Müsadere”, İslam Ansiklopedisi, Cilt 8, MEB Yayınları, 1993, s. 671-673; Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi (18. yüzyıldan Tanzimat’a Mali Tarih), Alan Yayıncılık,1986; Mensure Öztürk, “Rusçuk Âyanı Alemdâr Mustafa Paşa ve Mallarının Müsadere Sürecine Kısa Bir Bakış”, Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 7, Nisan 2015, s. 95-129; Cahit Telci, “Osmanlı Devleti`nde 18. Yüzyılda Muhallefat ve Müsadere Süreci”, Tarih İncelemeleri Dergisi, Cilt:12, Sayı:2, Aralık 2007, 145-166; M. Ali Ünal, “Osmanlı İmparatorluğunda Müsadere”, Türk Dünyası Araştırmaları, Ağustos 1987, s. 95-111; Fatma Nur Aysan, “II. Mahmud Döneminde Dersaadette Bir Ailenin Muhallefatı: Düzoğulları”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde kabul edilmiş yüksek lisans tezi, 2013; Erdoğan Aydın, Fatih ve Fetih, Mitler ve Gerçekler, Literatür Yayıncılık, 2013.
Ayşe Hür