07 Temmuz 2010
Ataerkil dogu toplumlarında vesayet konusu çok netameli bir mesele. Ta baba ocagı na göz açtığımız gunden itibaren böyle bir vesayet kuluçkasına da dusmus oluyoruz. Vesayet netameli çunku onun içine doğmus ve ondan beslenmis olmakla, bizim sınırlarımızı da olusturuyor. Sınır, aklın kendisini de içerdiği zaman, onun ötesine geçecek baska bir yolculuk aracına da sahip olamıyorsunuz. Hele bizim gibi yarı-modernlesmis toplumlarda, duygu, inanç, metafiziğin de disleri sökulmus olduğundan, tum yaratıcı olanaklardan esirgenmis bir halde suruklenip gidiyorsunuz.
Çoğunuzun Hrant Dink’in sahiciliğinde varlığından haberdar olduğu Turkiye Ermeni toplumu da bu kuraldan arı değil. 2007, ciddi bir uyanıs ve vatandaslasma surecinde olan Ermeni cemaati için bir yıkım yılı oldu. Hrant Dink’in öldurulmesiyle sivil temsiliyet yönunden ağır darbe aldı. Suikastı planlayan merkez bunu hesaplamıs mıydı bilinmez ama, minör boyutta, Ermeni cemaati sessizlik, hareketsizlik ve sözsuzluk balçığına saplanıverdi.
Tam bu esnada Ermeniler ruhani önderini de fiilen kaybetti. İleri bir hafıza sorunu yasayan Patrik Mesrob II’nin rahatsızlığı hızla kötulesti ve onu vazife göremez hale getirdi. Hrant Dink ve Mesrob II’nin arasında özellikle cemaatin sivillesmesi, köhnemis cemaat organizasyonunun çağın gereklerine göre yeniden örgutlenmesi, yani söz verilen bir dizi reformun yapılmıyor olusu uzerinden suren kavgalar da böylelikle sona erdi.
Sonradan yakından tanık olduğum, rol aldığım bu dönem uzerine çok dusundum tabii. Cemaatin modern bir toplum haline gelmesini, sinik parya rolunden sıyrılıp vatandaslık haklarını talep eden, kullanan, kamu alanında görunur hale evrilmesini isteyen bizler, sanki elimizi kolumuzu tutan varmıs gibi, kendi özgur girisimlerimizi yapmıyor, kendimizi tek bir adamın, bir din adamının muvaffakiyetine adıyorduk. Bu kendi iddiasıyla çelisen bir durumdu ve bir eksi, bir artıyı götururdu. Öyle de oldu. Tek adam kendi yolundan gidince, çoğu yenilmislik duygusu ile kenara çekildi. Ayakta kalan Agos ve Hrant oldu. Sonra onu da öldurduler. Cemaati kaynatan varedici ates de sönup gitti...
Tek adamlar arkalarında genelde kaos doğuran bir yıkıntı bırakırlar. Patrikhane’de ortalığı bos bulanlar bu kaos durumundan ziyadesiyle faydalandılar. Önce Patrik’in rahatsızlığı cemaatten gizlendi. Malum, belirsizlik de statukoyu guçlendirir. Altı ay sonra, patrik seçimi yapılmayacağı çunku patriklerin ömur boyu seçildiği tezine geçildi. Halbuki 1461’den 1922’ye kadar, yetmis dokuz din adamı yuz on kere patriklik makamına oturmustu. Cemaat lidersizdi ve patriğin iyilesme sansı yoktu. Bir sure sonra ise –herhalde olası bir seçim için gerekli olan kulisler yapılmıs ve özguven sağlanmıstı- seçim yapılabileceği açıklandı. Bunun uzerine teamullere göre sivillerden olusan mesru bir Seçim Mutesebbis Heyeti olusturuldu. Ancak burada iyi niyet ve aklın” sorgulandığı bir ayrısma yasandı. Devlete bir es-patrik için mi” –çunku patrik ne de olsa yasıyordu-, yoksa yeni bir patrik” seçmek için mi basvurulacaktı?
Nihayetinde valiliğe hem Mutesebbis Heyeti’nin yeni” patrik, hem de baskanlığını Basepiskopos Aram Atesyan’ın yaptığı Ruhani Kurul’un es-patrik” seçimi için izin isteyen iki ayrı basvuru yapıldı. Bu tam bir beceriksizlik örneğiydi. Devlet uzun sure cevap vermedi. Hatta cevap suresini de geçirdi. Doğru ya, basvurulardan hangisini kale alsa, cemaatin bir bölumunden yana –veya karsı- mudahil olacaktı. Cemaat, topu devlete atmıs onun nasıl bir tercih yapacağını beklerken gelen cevapla soke oldu. Patrik hâlâ hayatta olduğu için, yeni veya es-patrik seçilmesinin hukuki zemini yoktur. Ancak patrik vekili seçebilirsiniz” dendi.
Eh, patrik vekili seçimi de sivillerin dısarıda kaldığı Ruhani Kurul’un bir iç” tasarrufuydu. Ruhani Kurul, jet hızla toplandı ve Patrikhane’deki tek egemen Basepiskopos Aram Atesyan’ı Patrik Vekili, aslında fiili olarak da es-patrik seçti.
Dedim ya, hukuksuzluk, belirsizlik her zaman statukonun isine yarar. Devlet bugune değin cemaatlerin modern ve islerliği olan bir yönetim mekanizmasından yana hiç olmadı. Patrikhane’nin tuzel kisiliğini zayıf tuttu, Cismani Meclis’i feshetti vs. Çunku bu Turklestirme” politikasına aykırıydı. Ermeniler de devlet tarafından terörize edilmis olma mağduriyetine bir sonsuzluk atfedip, sivil alanda özgur davranma cesaretini göstereceklerine, statukonun pesinden seyirtti.
Size Ermenilerin yasadığı, daha doğrusu yasayamadığı trajikomik bir patriklik seçimi hikâyesi anlattım. Görduğunuz gibi sevgili Turkler ve Kurtler, yok birbirimizden farkımız. Vesayet hepimizin içimize islemis ve esit derecede pespayeyiz nitekim.