12 Nisan 2010
Üç yıl önce özel bir statüyle rahibe olan Kuyr Kayane, Ermeni cemaatinin tek rahibesi. Kendi evinde ailesiyle birlikte yaşayan Kayane, cemaatindeki rahibe yokluğunu manastırlarının bulunmamasına bağlıyor.
Yedikule'deki Surp Pırgiç Hastanesi'nin bahçesindeki aynı adlı kilisede çalışan, her gün buraya gelen yaşlılara manevi konularda yardım eden Kuyr Kayane, Ermeni cemaatinin son rahibesi. Bir manastırda ya da eğitim kurumunda değil, Bakırköy'deki evinde ailesiyle birlikte yaşıyor. Din görevlilerinin genellikle aklımızda kalmış ciddi, hatta asık suratlı imajına karşın yüzünde hiç eksik olmayan gülümsemesiyle dikkat çekiyor. Biraz ciddi görünmenizi istemiyorlar mı diye sorunca, 'biz ailece böyleyiz, memnuniyetsizliğim de yok ki durumumdan, durup dururken neden somurtayım' cevabını veriyor.
Ermeni cemaati 2006 yılında o zamanki tek rahibesi Hripsime Sasunyan'ı kaybedince Patrik Mesrop Mutafyan özel bir uygulamayla Kuyr Kayane'yi takdis edip ona Kalfayan Rahibesi statüsü tanımış. Onun durumunun özel olmasının nedeni, herhangi bir manastıra bağlı olmadan, ailesinin yanında yetişmesinden kaynaklanıyor. Şöyle ki; rahibeler belli bir kurumun, manastırın çatısı altında yetişip o kurumla birlikte anılırmış. Manastır bulunmadığı için evinde yetişen Kayane'nin takdis zamanı geldiğinde o sıralarda vefat eden Sasunyan'ın anısına, onun yetiştiği, artık açık olmayan Kalfayan Yetimhanesi'ne bağlanması uygun görülmüş.
RAHİBELİK HEYECANI EVLİLİK HEYECANI GİBİ
- Neden rahibe olmak istediniz?
Çocukluğumdan beri dua ederdim, içten gelen bir şey bu, fakir biri görünce 'Tanrı'm sen de gördün onun yoksulluğunu değil mi' diyerek Tanrı'yla konuşurdum. Hep rahibe olmak istedim. 2006 yılında rahibe olarak takdis edildim ama ondan önce de zaten rahibe gibi yaşardım.
- Aileniz dindar mıydı, nasıl karşıladı kararınızı?
İmanlı bir ailede büyüdüm, beş kardeşin en küçüğüydüm, hepsi evlendi, çocukları var şimdi. Benim rahibe olmamı normal karşıladılar, küçüklüğümden beri nasıl büyüdüğümü, iç dünyamı bildikleri için asıl rahibe olmasam, mesela 'ben evleniyorum' deseydim şaşırırlardı herhalde.
- Heyecanlanmış mıydınız rahibelik için takdis edilirken?
Kilisede törenle takdis ediliyorsunuz şahitlerin ve Tanrı'nın huzurunda. Bu evlilik gibi aynen, muhakkak heyecanlanıyorsunuz yani. İtaat, bekaret ve ömür boyu malda-mülkte gözünüz olmaması yönünde fakirlik yemini ediyorsunuz.
- Diğer kardeşlerinize özenmediniz mi hiç? Evlenip çocuk yapmaya mesela...
Yok, onların çocukları, buraya gelen çocuklar benim de çocuklarım zaten. Onlar özenirler zaman zaman bana hatta. Huzurlu bir hayat, özgüven duygusu herkesin özenebileceği bir şey. İnsanlarda eksik olan özellikler bunlar çünkü.
- Ermeni cemaatinde neden başka rahibe yok? Sizden önceki rahibe Sasunyan'a ailesi izin vermemiş mesela, aileler soğuk mu bakıyorlar bu işe?
Birçok konuda olduğu gibi bu konuda da gençlerin kafası karışık biraz, annelik isteği var bir de, bu kararı vermek kolay değil. Ama rahibe yetişmemesinin asıl nedeni gençler ya da aileleri değil. Manastırımız yok. Rahibelerin ve gençlerin bir arada bulunabileceği, bir seçenek olarak rahibeliği görebilecekleri böyle bir ortam yok. Dini büyüklerimiz bu tür konularda hükümet düzeyinde yetkililerle görüşmeleri sürdüruyorlar. Umutla bekliyoruz biz de.
ÜNİVERSİTEYE GİTMEYİ DÜŞÜNÜYORUM
- Siz ne eğitimi aldınız?
Çemberlitaş Kız Lisesi'nde okudum. Üniversitede Armenoloji bölümlerinin açılacağı konuşuluyordu onu bekliyorum merakla, açılınca o bölümde okuyacağım ama o da belirsiz. Harran Üniversitesi'nde açılacak deniliyordu bir ara, sonra Galatasaray Üniversitesi'nde açılacağı konuşuldu, o hevesle Fransızca öğrendim orada okumak için. Ama açılmadı, ümidim devam ediyor.
- Gününüz burada nasıl geçiyor, ne iş yapıyorsunuz?
Sabah 09:30'da başlıyorum 14:30'a kadar çalışıyorum. Buraya gelen yaşlıların kilisede dini vazifelerini yerine getirmelerine yardımcı oluyorum. Öğleden sonra da yoksulların, yaşlıların evlerine gidiyorum yardım etmek için.
- Ne yardımı yapıyorsunuz?
Burada maddi yardım yapmıyoruz doğrudan ama ihtiyaç duyanları bu tür yardım yapan yerlere bildiriyoruz. Gittiğim evlerde daha çok manevi yardım yapıyorum, yaşlılar, yoksul kalanlar terk edildiklerini düşünüyorlar ve en çok konuşacak birine ihtiyaç duyuyorlar. Onlarla konuşup yalnız olmadıklarını, Tanrı'nın onları sevdiğini anlatıyorum, kızları, kardeşleri oluyorum.
TELEVİZYON DİZİLERİ YEMİNİMİZE UYGUN DEĞİL
- Eğlenmek için bir şeyler yapar mısınız, televizyonda ne izlersiniz örneğin?
Takdis olurken yaptığımız rahibelik andına sadık kalırız. Rahibelik bir meslek değil çünkü; bir yaşam tarzı. Çalışma saatlerinde başka bir yaşam, serbest zamanlarda başka bir yaşam olmaz. Televizyondaki hiçbir diziyi izlemiyorum. Doğrusu buna vaktim de olmuyor pek, bir de dizilerin çoğunda bekaret yeminine aykırı durumlar yaşanıyor. Ama televizyon izlemem anlamına gelmiyor bu, belgeselleri ve haberleri izlerim. Haberler dua kaynağı oluyor aynı zamanda.
- Dualarınızı haberlerden mi seçiyorsunuz yani?
Mesela haberlerde okyanusta bir uçağın düştüğü bildiriliyor, o akşamki duamı o uçakla düşen insanlar için ederim. Tahmin edeceğiniz gibi bizim ülkemizde ettiğimiz dualarda şükran duygusu az oluyor.
- Neden şükran duygusu az?
Yani iyi bir haber alınca şükran duası edersin, yeni bir icat olduğunda mesela. Her gün güneş doğduğu için Tanrı'ya şükranlık duyarsın. Oluyor tabii şükran duaları ama daha çok olmasını isteriz değil mi?
Kolera salgınından doğan yetimhane
Kuyr Kayane'nin özel bir statüyle bağlandığı, artık hizmet vermeyen Kalfayan Yetimhanesi'nin 150 yıl öncesine uzanan bir hikayesi bulunuyor. 1866'da Halıcıoğlu'nda kolera salgını başlayınca bazı yetim çocuklar ortada kalır. Sırpuhi Kalfayan önce dayısının evinde bu çocukları toplayarak bakar. Burada onlarla geçirdiği günlerde rahibe olmak ister ama annesi izin vermez. Çok geçmeden koleraya yakalanan Kalfayan 'iyileşirsem rahibe olmama izin verir misin' deyince annesi, iyileşmesinden umudunu kestiği kızının isteğini kabul eder. Kalfayan iyileşip rahibe olunca çocuklara yetimhane açmak ister. Padişah Sultan Abdülaziz'den yardım olarak bir kese altın alır ve o parayla satın aldığı ahşap binayı yetimhaneye çevirir. Halıcıoğlu'ndaki yetimhane 1928'de resmi kimlik kazanarak, ilkokul statüsünde Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlanır. 1971'de Halıcıoğlu'ndaki yol çalışması nedeniyle istimlak edilince ilkokul Üsküdar'a taşınır.