Bedenine Saplanan Civi… - Haber Arşivi 2001-2011
22 Eylül 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Հոռի / Օր : Կորդուիք / Ժամ : Շաւաղօտ

Haber Arşivi 2001-2011 :

09 Şubat 2006  

Bedenine Saplanan Civi… -

Bedenine Saplanan Civi…

O bir pencere acarak bati ve dogu kiliselerinin sahip olduklari degerleri paylasabilecekleri birbirlerini Musevilikten Hristiyanlik a uzanan kokleri yeniden kesfedecekleri Hristiyanlik ile Muslumanlik arasinda karsilikli saygi ve guvene dayali diyalogun guclenebilecegi bir pencere acmak istiyordu. Pazar gunu Antakya’daki kilisemde 12 ogrencimle din dersini bitirdikten sonra bahcede dolasirken Rahip Domenico yanima geldi ve az once Episkopos’un kendisini aradigini soyledi ve devam etti Rahip Andrea yarim saat once olduruldu . Rahip Andre Santoro! Buna inanabilmem mumkun degildi. O kararlilik ve ciddiyetle yuklu biriydi. Kendisiyle sadece birkac kez kisa sureli bulusma firsatimiz olmus olsa da bu bulusmalardaki iletisimimiz her zaman yogun acik sozlu Allah O’nun Sozu ve Mesih odakli gerceklesmisti. Ilk kez 1993 yilinda Turkiye’ye geldigini ve yirmi gun kadar burada kaldigini soylemisti. Bu onun ilk inanc yolculuguydu ve bu bolgeyi Allah’in sozunu insanliga ozel bir yolla yaydigi benzersiz topraklar olarak nitelerdi. Bu bolge Hristiyanligin ilk temsilcilerinin Mesih’in takipcilerinin Allah sozunu yaymak ve ruhani calismalarini yapmak icin sectikleri yerdi. Turkiye sevgisi agir basiyor Ondaki Turkiye Hristiyanlari icin duydugu ilgiyi fark eden Ortodoks Papaz ona kucuk bir metal parcasi hediye etti. Bu metal parcasi Antakya’daki Ortodoks Kilisesi’nin mihrabi altinda saklanan ve Mesih’in carmiha gerilisini tasvir eden unlu ikonunda kullanilan civilerden biriydi. Bu armagani aldigi gun ayni zamanda Aziz Andreas yortusuydu yani Rahip Andrea’nin isim gunuydu. Dolayisiyla bu son derece anlamli ve Rahip Andrea’nin kalbine dokunan bir armagandi ve Rahip onu artik hic yanindan ayirmadi. Allah’in bati dunyasini aydinlatan zenginliklerini ve anlamini sunan Allah’in isigi bu ulkede hala yaniyordu. Ayrica Ortadogu’nun trajik olaylarinin yasandigi karanlik noktalarin oldugu bu noktalarda kendi yalnizligini hicligini yasayan bir ruhu vardi. Tum bu nedenler onda bir cagri uyandiriyordu. Bu nedenle tekrar bu topraklara geri donebilmek icin ustlerinden izin istedi. Nihayet 2001 yilinda kendisiyle Turkce ogrenmeye calisirken yeniden karsilastim. Ikimiz de Turkce ogrenmeye calisiyorduk. Aramizda yirmi yil fark vardi ve dil ogrenmede biraz zorlaniyordu ama vazgecmedi inatla ogrenmeye devam etti. Cunku dil ogrenmek onun icin cok onemliydi ve yerel halk ile dogrudan iletisim kurmasina ve guclu bir anlam katabilmesine olanak sagliyordu. Turkce’nin zor bir dil oldugunu sinifta sonuncu oldugunu ve bu durumu nasil duzeltebilecegini bilmedigini soylerdi. Ama bunun bile avantajli tarafini yakaladi. Bu durumun gercegin gunu gunune alcakgonullulugun ne oldugunu anlamasina yardimci oldugunu soyluyordu. Ardindan da genis bir gulumsemeyle soyle diyordu: Bu dili konusurken yetersizligimi de anliyorum cunku devamli ara vermeksizin ogrenmek zorundayim. Soylemek istediklerimin ancak bir bolumunu soyleyebiliyorum. Bu yuzden de bu sinirli kapasitemle dilin kullanimindan dogacak yanlis anlamalari hemen duzeltmek istiyorum. Bunu da yanlis bir sey soyleyince sadece ozur dileyerek degil yanimda tasidigim Italyan cikolatalarindan vererek yapiyorum”. Ote yanda onemli bir sey ekliyordu: Vaazlarimi hazirlarken dilimin yetersiz olmasinin beni temel noktalara odaklanmaya zorladigini fark ettim. Benim icin yeni bir sey oldugunda Allah’in sozunun yeniligini guncelligini daha iyi anliyorum. Bircogu genc ve farkli gecmisleri olan yeni cemaat uyelerim nedeniyle dogrudan mesajin ozunu ortaya cikartma ve onun kusku goturmez zenginligini gosterme zorunlulugunu hissediyorum.” Seruven Urfa’da basliyor… Turkiye’ye geldiginde Urfa’yi tercih etti. Burada Hz. Ibrahim’in Harran’daki koyunde dingin ve dua agirlikli uc yil gecirdi. Hristiyanlarin yasamadigi bu kentte basta komsu caminin imami olmak uzere tanidigi herkes tarafindan sevildi. Urfa’da gecirdigi donemle ilgili olarak bana soyledigi burada Allah’in Hz. Ibrahim’e soylediklerinin kulaginda yankilandigiydi: Ulkeni insanlarini ve babanin evini birak sana gosterecegim topraklara git… Ve ben seni kutsayacagim… Ve yeryuzundeki tum insanlar…” Onun dedigine gore Urfa her gun yeni bir baslangicti. Urfa ona yeni ufuklar aciyordu. Bizlerin de onun deneyimlerini yasamasini istiyor bizi ayinlerine davet ediyordu. Urfa Turkiye’nin ve Ortadogu’nun nereden gelip nereye gittigini anlayabilecegimiz mukemmel bir ortam sagliyordu. Urfa Allah’in kutsiyetini mutlulugunu huzurunu sinirsizca sunuyordu. Bir donum noktasi: Trabzon Trabzon’da uc yil boyunca kendi kaderine birakilan Santa Maria (Meryem Ana) Kilisesi’ne goreve gonderildiginde bile Urfa onun kalbindeki yerini koruyordu. Trabzon 200 bin kisinin yasadigi bir kent. Cok sayida caminin oldugu kentte 15 kisilik Katolik cemaatine hizmet eden bir tek Katolik kilisesi var. Ancak kentte ozellikle fuhus sektoru yaygin. Kentte cok sayida Ortodoks yasiyor. Bircok genc kiliseye ilgi gosteriyor. Trabzon’a vardiktan hemen sonra Finestra per il Medio Oriente (http://www.finestramedioriente.it/) dergisinde yazdigi ilk mektupta Trabzon’a olan hayranligini dile getiriyordu. Dualarinda derslerinde onun yasaminin her anina sizmis bir tek hedefi vardi: Bir pencere acarak bati ve dogu kiliselerinin sahip oldugu degerleri paylasabilecekleri birbirlerini Musevilikten Hristiyanlik’a uzanan kokleri yeniden kesfedecekleri Hristiyanlik ile Muslumanlik arasinda karsilikli saygi ve guvene dayali diyalogun guclenebilecegi bir pencere acmak.” Sonuc olarak benim Turkiye’nin en guney noktasinda onun ise kuzey noktasinda gorevli olmasindan dolayi cok fazla gorusemedik. Ancak kilisemiz gorevlileri icin ayda bir duzenlenen rutin kucuk dua ve meditasyon toplantilarinda nadiren de olsa bir araya geliyorduk. Iki yil once Noel zamani karsilastigimda bana Trabzon’daki hayat kadinlarinin caresizliginden soz etmis ve onlar icin bir seyler yapmak istedigini soylemisti. Trabzon’daki kadin ticaretine karsi uzuntu ve caresizlik hissediyor Bir gun bana soyle bir tecrubesini aktardi: Bir gun Rahibe Maria ile birlikte yururken cogu Ermenistan’dan gelen Hristiyan kizlarin calistigi bir klubun onunden geciyorduk. Bizi gorunce cay icmeye davet ettiler. Rahibe Maria’nin boynunda da bir hac vardi. Kizlara kendisinin rahibe oldugunu soyledim. Sonra onlarin memleketlerindeki cocuklari manastirlari ve tekrar memleketlerine donemlerinin ne kadar zor oldugu uzerine sohbet ettik. Iclerinden biri pediatri uzmani oldugunu soyledi. Bundan birkac gun sonra ana caddelerinden birinde yururken musterisini arka sokaga goturen bir kiz Rahibe Maria’nin hacini gordu ve el sallaya sallaya yanimiza geldi. Rahibe Maria’nin hacini ve elini optu onu kucakladi ve bir seye ihtiyaci olup olmadigini sordu. O anda kadini calistiran adam rahatsiz olmus bir tavirla yanimiza geldi. Adama kadinin da bizim gibi Hristiyan oldugunu soyledim. Buradaki klupler barlar genc kizlarla dolu. Ne yapabilirim bilemiyorum. Her gun Allah’a bize kapilari acmasi bu kadinlarin bu hayattan kurtulmasinin yolunu acmasi fuhus tuccarlarinin kalbine dokunmasi birisini bize yardima etmesi icin gondermesi icin dua ediyorum”. Episkopos’un bana soyledigine gore Rahip Andrea bir sure once Gurcistan’a gitmis ve oradaki yerel kilise ile bu kadinlara nasil yardim edilebilecegi konusunda gorusmelerde bulunmustu. Ve hazin son… Bugun konusulan konulardan biri onun katilinin bu fuhus ticaretinde yer alan mafyalardan birinin parmagi olabilecegi. Diger bir gorus cinayetin tamamen siyasi veya dini motivasyonlarla gerceklesmis olabilecegi. Bir baska yaklasim ise cinayetin Turkiye’de de bir Musluman Hristiyan gerginligi yaratmak icin islenmis olabilecegi. Yani Danimarka’daki karikatur krizinin ardindan boyle bir catisma ortami yaratilmaya calisilirken ve bircok ulkede gerginlik yasanirken Turkiye’de de benzer bir otamin yaratilmasi icin bir kiskirtma atagi… Ancak Rahip Andrea’dan daha zararsiz daha masum kim olabilirdi ki!? Iki ay once Iskenderun’da rutin bir toplantida karsilastigimizda soyle demisti: Sik sik kendime soruyorum Ben burada ne yapiyorum? Sonra aklima Aziz Yuhanna’nin sozleri geliyor: Ve Kelâm beden olup inayet ve hakikatle dolu olarak aramizda belirdi…’ (Yu. 1:14). Bu insanlarin arasinda yasiyorum ve Mesih benimle onlarin arasinda yasiyor. Ortadogu’da seytan her seyi yakip yikmaya devam ederken Mesih’in gununu isigini hatirliyorum. Mesih’In donemi basit bir yasam inancin izleri insanliga yardim eden mucizeler birisinin hayatinin Ortadogu’yu iyilestirebilecegi bilinci.” Sonra bir sessizlik… Boynuna asili gozluklerini cikartarak sozune devam etti. Artik anliyorum ki karanligi aydinlatacak isiga ulasmanin iki yolu yok sadece bir tek yolu var. Ruhun kurtulusu salt birisinin bedenini kurbanmiscasina sunmasiyla mumkun olabilir. Mesih’in yaptigi gibi birinin kendi bedenini vererek insanligin acisini paylasmasiyla…” Konusmasinin ardindan odaya derin bir sessizlik coktu. Sonra saatine bakti ozur dileyerek izin istedi cantasini aldi ve aceleyle disari cikti. Onu Trabzonu’na goturecek ucagi kacirmak istemiyordu. Dun orada dize gelmis kilisesinde dua ediyordu. Dun orada bir kursun onun kalbini deldi. Turkce ye ceviren: Aret Vartanyan




Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+