Turkiyeli Ermenilerin Yeniden Kesfi -
Cetin in Anneannemi Tovmasyan in Sofraniz Sen Olsunu ve Koker in hazirladigi Sireli Yegpayris sergisi Turkiyeli Ermenilerin yasadiklarinin azalmalarinin ve gorunmez kilinmalarinin hikayelerini yansitiyor ve hakim anlatilari temelden sarsiyor.
Anneannem kitabinin yazari Fethiye Cetin su anda karsinizda olsa ona ne soylemek istersiniz?
- Anneannen icin ozur dilerim.
- Peki anneanne karsinizda olsa?
- (Bir sure sustuktan sonra gozleri yasararak) Konusamam.
Fethiye Cetin in anneannesi Heranus un (diger adiyla Seher in) dogumunun yuzuncu ailesini kaybedisinin doksaninci yildonumu olan 2005 yilinda Izmirli orta yasli kendisini Kemalist olarak tanimlayan bir kadin okuyucunun yazar Fethiye Cetin le yasadigi bu hayali karsilasmadaki gozu yasli suskunluk bize ne soyluyor? Bu sunumda esas olarak bu sorunun pesinden gitmek istiyorum.
2004 u 2005 e baglayan gunlerde iki kitap ve bir sergi Turkiyeli Ermenilerin hayatlari ve tarihlerine dair yeni bir tartisma paylasma ve kesif zemini acmaya basladi. Bir baktik ki Anneannem kitabi dort ay gecmeden 9 bin satmis; Yugoslav gocmeni annem tanidigi herkese Takuhi Tovmasyan in Sofraniz Sen Olsun kitabini hediye etmeye yeni tariflerle Ermeni yemekleri yapmaya baslamis; ve kimi gorsem gordukleri sasirtici kartpostal sergisini anlatir hale gelmis. Gordun mu? Okudun mu? Sanki es zamanli olarak 1915 soykirim miydi degil miydi? tartismalari siyasi gundemi ortadan bolmemis Orhan Pamuk un verdigi bir mulakatta soylediklerine aldigi tepkiler bu alandaki kamplasmanin boyutlarini gozler onune sermemis gibi veya belki tam da bu yuzden iki kitabin baski uzerine baski yapmasi Osman Koker tarafindan hazirlanan Sireli Yegpayris (Sevgili Kardesim) sergisinin ise once bosalmayan bir salonda kisa omrune on bine yakin izleyiciyi sigdirmasi daha sonra da serginin genisletilmis hali olan Yuz Yil Once Turkiye de Ermeniler kitabiyla cok sayida okuyucuya ulasmasi gectigimiz yilin kayda deger gelismeleri arasindaydi.
Turkiyeli Ermenilerin yasadiklarinin azalmalarinin ve gorunmez kilinmalarinin hikayelerini yansitan ve son derece mutevazi ama kararli bir durusla hakim anlatilari temelden sarsan bu uc kulturel urun ve her birinin sasirtici basari hikayesi bize ne anlatiyor?
Baska bir ifadeyle Ermeni sorunu nun cozumunde hikayelerin veya Hannah Arendt in deyimiyle hikaye anlatma nin yeri ne?
Bu uc urunden kisaca bahsettikten sonra nasil bir alan actiklari ve bu alanin 1915 ile ilgili surmekte olan tartismalara katkilarini ele almak istiyorum.
Kasim 2004 te yayinlanan ve su ana kadar 10 bin kopyasi satilmis olan Anneannem kitabi yazar Fethiye Cetin in anneannesi Heranus/Seher in hikayesini anlatiyor.
Palu nun Habab koyunu 1915 te ailesi ile birlikte terk etmek zorunda birakilan Heranus un once (Diyarbakir) Cermik sonra (Elazig) Maden de Seher adiyla bir Musluman olarak devam ettirdigi hayatini torununun kaleminden okuyoruz.
Anneannem kitabi yazarinin deyimiyle Heranus un yillar boyunca gizli tuttugu ic sesini yaziya dokuyor. Pandora nin kutusunu acan bu dile dokus ne anneanne Heranus/Seher ne de yazar Fethiye Cetin icin kolay oluyor.
Anneanne hikayesini ancak 70 yasina geldikten yani Seher e donusmesinin uzerinden 60 yil gectikten sonra ve zamana yayarak yavas yavas anlatirken Fethiye Cetin in bu hikayeyi yaziya aktarmasi neredeyse 30 yil aliyor.
Kitap bir yandan Heranus un sarsici hikayesini bir yandan da torunu Fethiye nin anneannesinin gizli kalmis hayatini kesfederken yasadigi sancilari anlatiyor.
Anneannenin olumunden sonra AGOS a verilmis ilanin Amerika daki akrabalara ulasmasiyla Fethiye Cetin Ermeni akrabalarini Gadaryan ailesinin Amerika da hayatini surduren mensuplari da Turk akrabalarini kesfediyorlar.
Fethiye Cetin in anneannesi ile ilgili yasadigi en can alici kesiflerden biri Heranus un olumunden sonra geliyor. Baska bir Maden li torunla birlikte kesfediyorlar ki Ermeni buyukanneler kimseyle paylasmadiklari hikayelerini Paskalya coreklerine yazmislar.
Yilin ayni gunu farkli ocaklarda pisen ve aile bireyleri tarafinda isimsiz corekler olarak tuketilen Paskalya coreklerinin hikayesini aktaran Fethiye Cetin bizi bu coreklerin pistigi evlere ailelere daha yakindan bakmaya davet ediyor.
Anneannem kitabi 90 yil boyunca gizli kalmis bir hikayeyi anlatirken okuyucuyu bir yandan da Paskalya corekleri ve diger isimsiz kalmis Ermeni yemekleriyle tanistiriyorken Takuhi Tovmasyan in Ekim 2004 te cikan ve simdiden 4 baski yapmis olan kitabi Sofraniz Sen Olsun aile yemeklerini merkezine alarak okuyucuyu Turkiye nin sancili tarihiyle yuzlesmeye zorluyor.
Tovmasyan ailesinin fotograflarla bezeli hikayelerini 26 yemek tarifi esliginde aktaran yazar kendi deyimiyle acilarini tatlilarini tuzlularini eksilerini biberlilerini sade ve akici bir dille okuyucuyla paylasiyor.
Kitabin alt basligi (ninelerimin mutfagindan damagimda aklimda kalanlar) onsozde yazilanlarla birlikte ele alindiginda kitabin sikca yapildigi (benim de giriste yaptigim) gibi Ermeni yemekleri kitabi olarak siniflandirilmasina izin vermiyor.
Kendisiyle yapilan gorusmelerde yemeklerin milliyeti yoktur gorusunu ifade eden Takuhi Tovmasyan kitabi onsozde (s.13) soyle sunuyor: Ne kadar Ermeni ne kadar Rum ne kadar Turk ne kadar Arnavut ne kadar Cerkes ne kadar Patriyot ne kadar Cingene yemekleri bunlar bilmiyorum. Ama bildigim bir sey var o da bunlari Corlulu Akabi ve Takuhi yayalarimdan yani ninelerimden ogrendigimdir.
Corlulu iki ninenin Corlu yu doya doya yasayamadiklarini (s.15) daha ilk sayfalardan ogrenen okuyucu ilerleyen sayfalarda 1915 te Der Zor yollarinda genc yasta kaybolan Mardik amcanin ve sair Rupen Sevag in hikayeleri; omru boyunca uvey oglu Mardik in yolunu gozleyen Takuhi ninenin hikayesi; surgun yollarinda yasananlari hic unutma[yan] ve hic hazmetme[yen] (s.87) Yegya dayinin hikayesi; ve 1942 deki Varlik Vergisi nedeniyle varini yogunu kaybedince felc geciren ve bir daha yataktan kalkamayan Gazaros Efendi nin hikayesi ile karsilasiyor.
Ayni zamanda mizah dolu olan bu hikayeler okuyucuyu hem guldurur hem aglatirken Turkiye de hala zor tartisilan donemleri ve olaylari genellemeden uzak duran bir anlatimla Tovmasyan ailesinin bireyleri uzerinden aktariyorlar.
Bunlari yazarken tepki gormekten cekinip cekinmedigi soruldugunda Takuhi Tovmasyan soyle yanit veriyor: Ben kavanozda kuru fasulyeyi gordugumde dedemi hatirliyorum. Bizim evde fasulye pilakisi boyle anlatilir. Eger ben dedemden bahsedeceksem Varlik Vergisi ni anmadan gecemem. Kolay degil o yillari yasamak. Onun icin endiselenmedim. Alacagim tepki dedemin inmeli olmasindan daha kotu degildi. Ben bunu yasamissam benim dedem bunu yasamissa benim babaannem bunu yasamissa ben bunu anlatmak durumundayim. Ben birilerini rahatsiz etmek icin yazmadim. Bunlar benim anilarimdi yazdim.
Bu arastirma cercevesinde gorustugumuz okurlar Anneannem ve Sofraniz Sen Olsun u degerlendirirken bir noktada birlesiyorlar: Bu iki kitabin gucu samimi olmalarinda sade dillerinde yorum yargi ve elestiri icermeyen anlatimlarinda yatiyor.
Anneannem in yayincisi Muge Sokmen in ifadesiyle Anneannem in politik bir kitap bir dava kitabi marjinal bir kitap bir kamp kitabi olarak algilanmamasi cok onemliydi. Fethiye Cetin in o sapsade dili imkansizi basardi. Cok zor yakalanan bir sadelikle basardi. (1)
Osman Koker in hazirlayip sundugu Sireli Yegpayris sergisi ve Yuzyil Once Turkiye de Ermeniler kitabi icin yapilan yorumlar da benzer bir cizgide basit hikaye anlatiminin gucune isaret ediyorlar.
Orlando Carlo Calumeno nun koleksiyonundan secilmis 800 e yakin kartpostalla 1900-1914 arasinda bugunku Turkiye sinirlari icerisinde yasayan Ermenilerin yasantilarini ve yasadiklari yerleri anlatan Sireli Yegpayris sergisinin amacini Osman Koker merak uyandirmak olarak tanimliyor: Bu calismada yerel tarihi Ermeniler acisindan da islemek istedim. Bizim sehrimizde Ermeniler var miydi nasil yasiyorlardi? Bu sorulari sormak dusmanligi da kiracaktir. Insanlar hemsehrisi oldugunu hissettiginde baska bir duyguyla bakiyor. Yani hemsehrilerime ne oldu? diye bakiyor bu sefer. (2)
1915 e dair herhangi bir yoruma yer verilmeyen sergide Tekirdag dan Amasya ya Izmit ten Cankiri ya Ankara dan Hakkari ye kadar Akdeniz ve Guney Ege disinda bugunku Turkiye topraklarinin hemen hemen her kosesini yansitan kartpostallar Ermeni varliginin resmi tezlerde savunuldugu gibi Dogu bolgeleriyle sinirli olmadigini belgelemis oluyor.
Koker e gore kartpostallarin inkar edilemez bir gorsel gucu var: Bafra da Ermeni okulu diyor okul orada duruyor cocuklar da pencereden bakiyor. Tartisilacak bir yani yok. Ya da Samsun da Katolik Ermenilerin Meryem Ana gunu torenlerini cadde ortasinda kutlanmalarini arka arkaya 3-4 yil boyunca resmeden kartpostallar var...cok acik kanitlar bunlar. Fotograftan farkli olarak kartpostalin uzerinde damga var; onaylanmis tarih dusulmus. Bir de insan unsuru daha cok cikiyor kartpostalda. Bir yandan insani duygularla yazilmis metinler bir yandan da gorsel olarak insan var. (3)
Insan unsurunun on plana cikmasi Anneannem Sofraniz Sen Olsun ve Sireli Yegpayris icin baska yorumcularin da yaptigi ortak bir vurgu. Her uc calisma da insanlarin sayilara indirgendigi soykirim miydi degil miydi? tartismalarinin karsisina isimleri fotograflari yasadiklari yerler ve acilariyla birlikte aktarilan insan hikayeleriyle cikiyorlar.
Kisisel anlatilar aile hikayeleri fotograflar ve kartpostallar ciddiye almamiz gereken yeni belge turleri olarak sunulmus oluyor. Bir baska deyisle belge bulmanin tek yolunun arsive gitmek olmadigini bize hatirlatiyorlar.
Bu hikayeler ayni zamanda tarihi 1915 e kistiran anlayislara da meydan okuyorlar. Bir yandan 1915 oncesi ve sonrasini on plana cikariyor 1915 in Halil Berktay in deyimiyle baglami ve devaminda neler olduguna dair bir merak uyandiriyor bir yandan da farkli bir tarih tanimi yapmis oluyorlar.
Tarih her uc calismada da karsimiza gecmiste olmus bitmis bir gerceklik olarak degil birbirimizle ve yasadigimiz yerlerle kurdugumuz iliskilerin ta kendisi olarak; bugunu sekillendiren ve bugun tarafindan sekillenen bir referans olarak cikiyor. Michel-Rolph Trouillot nun tarihi bir konum (position) olarak ele alan yaklasimi bu uc calismada dolayli olarak ifade bulmus oluyor.
Bu uc calismada gordugumuz tur bir hikaye anlatiminin 1915 tartismalari baglaminda nasil bir alan actigina ve ne tur paylasimlari mumkun kildigina gecmeden once Hannah Arendt in hikaye anlatiminin siyasi acilimlari uzerine goruslerini tartismaya katmak istiyorum.
Siyaset kuramcisi Lisa Disch e gore hikaye anlatimi (story telling ) Arendt tarafindan belirli durumlarda kuramsal analizden daha guclu bir arac olarak algilanir.
Hicbiryerden gelen kisisellikten uzak otoriter sosyal bilim sesinin karsisinda hikaye anlatimi bazen metinle okuyucu veya farkli okuyucularin birbirleriyle son derece verimli bir iliski kurulmasina yardimci olur ve elestirel analizi mumkun kilar (Disch 1993 665). Disch e gore Arendt in bu argumaninin arkasinda hikaye anlatimina atfedilen iki onemli ozellik vardir. Birincisi Arendt in bahsettigi tarz hikaye anlatimi ele alinan konuyu cozmek yerine yeni sorular yaratarak elestirel dusunme ve tartismaya yol acar okuyucuda merak uyandirir (s.670).
Dolayisiyla Arendt hikaye anlatimini elestirel dusunmeyi tesvik eden bir yontem olarak gorur. Ikinci olarak Arendt hikaye anlatimi uzerinden yeni bir nesnellik tanimi yapar. Lisa Disch in de vurguladigi gibi bu nesnellik anlayisi yakin donemde Donna Haraway tarafindan one surulen ve yayginlastirilan konumlanmis bilgiler (situated knowledges) kavramina paralel bir nesnellik anlayisidir (s.666-667).
Bu anlayisa gore tarafsizlik kuramcinin kendisini siyasetten uzaklastirmasini gerektirmez. Bilakis Arendt e gore nesnellik ayni olaya farkli perspektiflerden bakilmasini mumkun kilan kuramcinin kendi deneyimlerini de icine kattigi bir hikaye anlatimindan gecer.
O halde tam da Arendt in onemsedigi tarz bir hikaye anlatimina dayanan bu uc kulturel urun 1915 in 90. yildonumunde yogunlasan tartismalar cercevesinde nasil bir alan acmislar ne tur elestirel dusunme sureclerini mumkun kilmislardir?
1) Merak. Her uc urun de okuyucuya/izleyiciye kendisiyle ilgili sorular sormakta sordurmakta yeni merak ve kesif alanlari acmaktadir: nasil bir sehirde yasiyorum? 100 yil once simdiki Turkiye topraklarinin buyuk bolumunde Ermeniler varken onlara ne olmus? Hemsehrilerim kimlermis onlara ne olmus? 1915 kiriminin disinda kaldigini dusundugumuz Istanbul Ermenileri aslinda neler yasamislar? Sonrasinda neler yasamislar-- ve yasiyorlar? Mutfaklarinda neler konusuyor nelere agliyor nelere guluyorlar? Buyukannem buyukbabam kimlermis neler yasamislar? Hakim tartisma arsiv belgeleri milli cikarlar milli onur ve milli tarih uzerinden surerken bu uc calisma bizi kisisel hikayelerimizi mutfaklarimizi ve yasadigimiz yerleri kesfe davet etmektedir.
2) Bu hikayelerin sagladigi ikinci onemli katki net iki taraf (Ermeniler ve Turkler) birbirine zit tezler zafer ve yenilgi uzerine kurulu savas soylemini yapi sokumune ugratmalaridir..
* taraflar ortadan kalkmakta dost-dusman ikilemi bulaniklasmaktadir ( ceteci Ermeni belki de benim anneannem veya dedem; barbar Turk/Kurt benim teyzemin cocugu torunu)
* hakim tezin tarih anlatisi yikilmaktadir (Sergi: Ermeniler yalnizca Dogu da degil her yerdeydiler; Anneannenin ve Takuhi Tovmasyan in hikayelerinde anlatildigi gibi oldurulenler arasinda kadinlar ve cocuklar da vardi. Istanbullu bir okuyucunun Fethiye Cetin i arayarak: Onlar da cete kurmus isyan etmis ama kadinlarla cocuklarin da ne sucu vardi degil mi? demesi)
* mutlak iyilerin ve mutlak kotulerden olusan anlatilari bulaniklastirmaktadirlar: biz diye dusundugumuz kisilerin homojen saf bir grubu anlatmamasi (Taner Akcam in Insan Haklari ve Ermeni Sorunu kitabinda aktardigi Urfali Haci Halil hikayesine yeni hikayeler ekleniyor)
3) Ucuncu onemli bir acilim ozcu milliyetci anlatilara karsi tarihsel etkilesimin ve donusumun saf millet anlayisina karsi melezligin vurgulanmasidir: karsimizda melez yemekler melez sehirler ve melez kimlikler vardir.
* Fethiye Cetin kendisini nasil tanimladigina dair bir soruya dogrudan melez olarak yanit veriyor: Zaman zaman Ermeni gibi zaman zaman Kurt gibi Almanya da Turk gibi ABD ye gidip bayraklari gordugumde ise kendimi Kizilderili gibi hissediyorum. (4)
Anneannem in bir okuyucusu da bu gorusu paylasiyor: Kitapta aktarilan melezlik cok umut vaadediyor. Ne kadar karisirsak dusman olmamiz o kadar zor.
* Takuhi Tovmasyan mutfak uzerinden sinirsiz bir dunya ozlemini soyle aktariyor:
Mutfak etrafi cizilecek sinirlari belirlenecek bir sey degil. Ucsuz bucaksiz sinirsiz... Belki cok hayali bir cumle ama keske her sey oyle ucsuz bucaksiz ve sinirsiz olsa. Mutfaktan alinacak cok sey var. (5)
* Osman Koker in sergisi ve kitabi ise sehirlerin melezligini farkettirmeyi ve hemsehrilik uzerinden yeni bir kardeslik kurgulamayi hedefliyor. (Sevgili Kardesim)
4) Dorduncu olarak Elif Safak Fethiye Cetin ve diger konusmacilarin da vurguladiklari gibi bu tur hikaye anlatimlari empati ve barisma yollarinin acilmasinda cok onemli bir rol oynamaktadir. (giristeki alintiyi hatirlayalim)
Fethiye Cetin: Arkadasim Busra Ersanli nin ifadesiyle biz birlikte aglamadan birlikte gulemeyecegiz. Empati. Gercekten birlikte aglayabilmeliyiz birbirimizin acilarina. Birlikte agladiktan sonra birlikte gulecegiz buna inaniyorum. Boyle bir iyimserlik icindeyim.
Birlikte aglama birlikte hissetme ve barisma her uc calismada ve onlara gelen tepkilerde one cikan pratikler. Neyle kiminle bir barisma dan soz ediliyor?
* Tarihle. Bu uc calisma dogrudan veya dolayli olarak Hans Lucas Kieser in Birinci Dunya Savasi nin olulerini gomme zamani ifadesinde ozetlenen bir hesaplasma ve barisma ihtiyacina parmak basiyor. Anneannem in ilk okuyucularindan biri olan Ayse Agis soyle diyor: Turkiye gecmisini yasayamadigi icin su anini ve gelecegini de yasamakta zorlaniyor. O yuzden cok onemli bu gozyaslari. O gozyaslari dinince dusunmeye ve konusmaya baslayacagiz. Baska bir okuyucunun deyisiyle Gelecege bakabilmek icin gecmisi kabul etmek gerektigini atlamisiz.
Bu calismalar ayni zamanda tekil bir tarih anlayisini sorgulayarak sehirlerimizin hemsehrilerimizin komsularimizin mutfagimizin anneannelerimizin tarihlerine dikkat cekiyorlar. Ustelik soz konusu olan yalnizca Ermeni tarihi de degil. Ornegin sergiyi gorenlerin ve Anneannem kitabini okuyanlarin en sik yaptiklari yorumlardan biri su oluyor: Dogunun azgelismisligi dedigimiz seyin ne oldugu neden oldugu konusunda yeni bir bakis acisi edindik.
* Kendimizle. Fethiye Cetin bir gece uzun uzun annesi Ermeni olan Madenli bir tanidigi ile sohbet ediyor. Yasli adam onlari kapidan gecirirken soyle diyor: Bu gece rahat uyuyacagim.
Bu ifade rahat uyunamadan gecmis bir hayata isaret ediyor. Sosyolog Ferhat Kentel Sireli Yegpayris sergisini ziyaretinin ardindan kayip kardeslerin bulunmasinin ruhlari biraz olsun tedavi edebilecegini yaziyor.
*Birbirimizle. Fethiye Cetin: Birlikte agladiktan sonra birlikte gulecegiz buna inaniyorum demisti. Peki kendisi kimlerle birlikte agladi?
- Turkiye deki Ermeni cemaatiyle: 8 Mart dolayisiyla Hay Gin kadin grubunun duzenledigi bir toplantida Fethiye Cetin konusurken tum bir salonun anneannenin en sevdigi Ermenice sarkiyi soyleyip aglamasi; telefon acip telefonda aglayarak konusanlar.
- Diger cocuklar ve torunlarla: Kitap ciktiktan sonra onlarca cocuk ve torun Fethiye Cetin e ulasiyor ve cogu zaman aglayarak kendi hikayelerini paylasiyorlar.
Bu paylasimlarda cok kisi ayni zamanda kitabin kendilerine guc verdigini de soyluyorlar. En ilginc bulusmalardan birkaci Heranus un teyzesi Siranus un torunlarinin kitabi okuduktan sonra Fethiye Cetin e ulasmalariyla gerceklesiyor.
- Ermeni olmayan Turkiyelilerle: Hemen hemen tum okuyucular kitabi aglayarak okuduklarini belirtiyorlar. Bir kismi duygularini telefonla veya yuzyuze goruserek Fethiye Cetin e de aktariyorlar.
- Ermenistan ve diasporadaki Ermenilerle: Ermenistan dan gelen duygulu mesajlar; Amerika daki akrabalariyla birlikte aglamalari -ki bu kitapta da anlatiliyor; Avrupali Ermeni bir entelektuelin kitabi okuduktan sonra Barismanin ne demek oldugunu simdi anladim demesi...Elif Safak in bir roportajinda dedigi gibi Hatirlamak sorumlulugu evvela bize dusuyor. Biz Ermenilerden unutmalarini bekliyoruz; ama oncelikle bizim hatirlamamiz gerekiyor ki onlar unutabilsin. Sadece Ermenilere degil tarihe karsi... (Tayman 2005 28)
* Yasadigimiz mekanlarla: Sireli Yegpayris sergisinin ve Takuhi Tovmasyan in Corlu-Catalca-Istanbul anlatilarinin ana temasi yasadigimiz mekanlardaki cokkulturlulugu farketmek ve bu yolla yasadigimiz mekanlara barismak .
Bu uc calismanin ve Hannah Arendt in kendi uzerimizden dusunelim davetine uyarak bitirmek istiyorum.
Suriye-Lubnan hattinda gazetecilik yapan Salpi Kasparyan Sireli Yegpayris sergisinin defterine su notu dusmus:
After 90 years of hanging over for the first time I have the feeling of being at home in the fantastic photos. Today I have a house but I don t have home. My home would have been in Urfa where my parents and grandparents were born Salpi Kasparyan Aleppo-Beirut
90 yil havada asili kaldiktan sonra ilk defa bu muthis fotograflarda kendimi evimde hissediyorum. Bugun icinde yasadigim bir bina var ama evim diyebilecegim bir yer yok. Evim anne babamin buyukanne ve buyukbabalarimin dogdugu yer olan Urfa da olacakti. Salpi Kasparyan Halep-Beyrut
Babamin babasinin memleketi olan Urfa ile babaannemin ailesinin yasamaya devam ettigi Halep le benim kurdugum iliski Salpi ninkinden oldukca farkli. Bu farkliligin sebepleri uzerine kafa yormam onemli. Bir yandan da kafami kurcalayan baska sorular var:
Babamin Ermeni buyuk yengesi acaba Kasparyan ailesinin geride kalmis veya biraktirilmis bir uyesi olabilir mi? Belki...
Halep teki buyuk dayilarim ve teyzelerim Kasparyan ailesiyle komsu olabilirler mi? Neden olmasin?
Bu sorulari birlikte hep birlikte arastirabilecegimiz gunlerin sonunda geldigi umidiyle Salpi ye seslenmek istiyorum: Evine evimize hos geldin sireli kuyris (sevgili kizkardesim) Salpi.
* Bu yazi Ayse Gul Altinay in 24 - 25 Eylul 2005 gunlerinde Istanbul Bilgi Universitesi nde yapilan Imparatorlugun Cokus Doneminde Osmanli Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunlari konferansindaki sunus metnidir.
1) Ozel roportaj 13 Mayis 2005.
2) Ozel roportaj 13 Mayis 2005
3) Ozel roportaj 13 Mayis 2005
4) Konusma Sabanci Universitesi 13 Nisan 2005
5) Ozel roportaj 19 Mayis 2005
Kaynakca
Akcam Taner. 1999. Insan Haklari ve Ermeni Sorunu: Ittihat ve Terakki den Kurtulus Savasina. Ankara: Imge Kitabevi.
Cetin Fethiye. 2004. Anneannem. Istanbul: Metis Yayinlari.
Disch Lisa J. 1993. More Truth Than Fact: Storytelling as Critical Understanding in the Writings of Hannah Arendt Political Theory 21(4): 665-694.
Haraway Donna. 1991. Situated Knowledges: The Science Question in Feminism and the Privile of Partial Perspective Simians Cyborgs and Women: The Reinvention of Nature icinde s.183-201 New York: Routledge.
Kentel Ferhat. 2005. Sireli Yegpayris! (Sevgili kardesim) www.gazetem.net
Kieser Hans-Lukas. 2005. Dunya Savasi nin Olulerini Gomme Zamani: Gec Osmanli nin Kardes Katli Birikim Mayis-Haziran (193-194): 117-121.
Koker Osman. Der. 2005. 100 Yil Once Turkiye de Ermeniler. Istanbul: Birzamanlar Yayincilik.
Tayman Enis. 2005. Ermenilerin Acisini Paylasiyorum Elif Safak ile Roportaj Tempo 26 Haziran-5 Temmuz (916): 26-28.
Tovmasyan Takuhi. 2004. Sofraniz Sen Olsun: ninelerimin mutfagindan damagimda aklimda kalanlar. Istanbul: Aras Yayincilik.
Trouillot Michel-Rolph. 1995. Silencing the Past: Power and the Production of History. Boston: Beacon Press.
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com