Yine Ermeniler! -
Avrupa Birligi hayatımızın gundemini topyekûn isgal ettiginde de donup ofkeyle onlara baktık. Yine karsımıza cıkmıslardı. Onlar Kurtlerden de beterdi. Bir turlu unutulmuyor unutturulamıyordu varlıkları. İlkoğrenim tedrisatına bile onların iddialarına karsı nasıl birer Turk vatandası olarak kendimizi milletimizi ve sanlı gecmisimizi koruyabiliriz uniteleri yerlestirdik. İnkârımızda inandırıcı olabilmek icin cocuklarımızı bu nefretle zehirlemek; okuma-yazma ve carpım cetvelinden hemen sonra onlara bu ebedi dusmana karsı bir dil armağan etmek gerekiyordu. Biz onca cabaladık beceremedik. Siz simdiden mucehhez kucuk Turk zabitleri olarak gecmisin hayaletleriyle savasa baslayın. Ermeniler yine kudurdu Ermeni teroru Ermeni tohumu tarzı gozu donmus itidalini yitirmis resmi dil temrinlerimizle silkip atamadık yakamızdan. simdi mozaiğini pazarlamaya calıstığımız bu vatanın Ermeni okullarında kara gozlu urkek cocuklara da ezberletmeye calıstık ustelik. Ermenilerin ne mene kalles yalancı dusmanlar olduğunu.
Amerika da bu toprakların seslerini coğaltan değerli muzisyen Arto Tuncboyacıyan Postexpress dergisine anlatıyor: Altı yasımdayken... bir Ermeni okuluna gidiyordum. O okulda biz her gun iki saat Turkiye tarihi dersi goruyorduk. O tarih derslerinde ben kendi kulturumun ve Yunan kulturunun ne kadar kotu olduğunu oğrendim. Oğrendiğimiz tek sey buydu. Altı yasındaki bir cocuğun psikolojisini dusunebiliyor musun? Okuldan cıkınca insanların yuzune bakamıyordum cunku o insanlar benim dusmanım gibiydi. Daha gecenlerde on gun kadar once NTV de gordum Milli Guvenlik dersi kitabını konu etmisler. O kitapta da sanki iki dusman yasıyor. Bu anlattığım seyleri insanlar bilmiyor. Bizi rahatsız eden seyleri konusmalıyız.
Turkiyeli Ermeniler hep saklanmak zorunda bırakıldı. Cok olmadı tarihci ve dilbilimci Pars Tuğlacı nın demeciyle guclenmis bir iddiayı haber yapan Agos gazetesi ve Hrant Dink e yoneltilen saldırılar hatırımızda. Gokcen in yakın arkadası Tuğlacı Gokcen in Ermeni olduğunu bildiğini ama tepkilerden cekindiği icin bu konuda sessiz kaldığını belirtiyordu. Gokcen e sonradan hayali bir nesep haritası cıkarılarak Turklestirildiği iddiası karsısında elbette yiğit Turk milliyetcilerinin tepkisi siddetli oldu. Ataturk un manevi evladının Ermeni olduğu iddiası kufur iftira ve camur olarak değerlendirildi. Bununla kalmadı; Genelkurmay tehlikeli dusunceler konusunda basını uyardı. Turk Hava Kurumu Bilerek ya da bilmeyerek bir Turkluk değeri daha yok edilmeye calısılmaktadır buyurdu. Hrant Dink ve Agos un sucu bağıslanmaz turdendi. Hemen kapılarında Bir gece ansızın gelebiliriz Ya sev ya terk et diye unleyen capulcular peydahlandı. Ermeni konusu en uzun omurlu en guclu tabu olarak tepemizden eksik olmadı.
Kertenkele Abdullah
Ermeniler hakkında cok atıp tuttuk. Onlar ses cıkaramadıkca bu ulkede birer golge gibi varolmaya devam ettikce buyuklerimizin yazmıs olduğu tarihi gun gectikce daha asabi bir dille ayrıntılandırdık. Diaspora Ermenilerinin hırcınlığı karsısında daha da hırcınlasarak birlikte yasadığımız vatandaslarımızı hırpaladıkca hırpaladık. Ama artık soz alıyorlar. Bir asır sustuktan sonra anlatacak cok hikâyeleri var. Oncelikle onları dinlemeliyiz. Bu topraklarda Ermeni olarak yasayakalmanın hikâyesinden hepimizin icin oğrenecek cok sey var. Dink in bir koseyazısını sizinle paylasmak istiyorum. Biraz kısaltarak.
Yıl 1918 Suphan Dağı nın eteklerinde bir koy. Zor kacmıstı olan bitenden. Dar sığınmıstı Pelteklerden İsmail in koyune. Karısmıstı koylunun arasına yasayıp gidiyordu iste. Ağılın bir kosesinde yuvalandığı karanlık sığınak orme duvardaki iki tas arasındaki ince yarık kadardı sanki. Hani kertenkeleler olur ya o aralıkların ağzında... Gizlenerekten yasar giderdi. Arada bir gun yuzune cıkar yureği insaf tutanların yanına varır harmanın ucundan tutar dokebildiği kadar ter doker iki dilim ekmek yer sığınağına geri donerdi. Koylunun yanında yeni adı Abdullah tı. Allah ın gonderdiği . Allah ın unuttuğu bir delikte yasayıp gidiyordu iste. Ta ki Pelteklerden İsmail in sondan ucuncu oğlu Memo Abdullah ı duvar dibinde iserken gorene dek. Zıplamasıyla bağıra bağıra kosması bir oldu. Kosun laaan diye bağırıyordu. Abdullah a bakın. Onunki kabuklu. Derler ki Abdullah ın duvarın dibinden ağıldaki sığınağına kacısı tıpkı bir kertenkelenin kacısı gibiydi. Az sonra ağıla taslar yağmaya basladı. Coluğu cocuğu genci yaslısı toplanmıs ağılı taslıyorlar Cık ulan gâvur kim olduğunu anladık cık dısarı diye bağırıyorlardı. Bir sure sonra bağırıslar yakınlastı ayak seslerine donustu. Ağılın kapısı acıldı. İlk giren her daim Abdullah ı korumus olan Pelteklerin İsmail oldu ardından da oburleri. İsmail ardındakileri durdurdu bir adım one atıldı. Nerdesin lo Abdullah gel ki seni kurtaram uzat elini. İsmail in eli Abdullah ın uzattığı ele değdi değmesine ama birden irkilerek geri cekti. Uzattığı kanlı bir deri parcasıydı. İsmail ardındakilere dondu. Hadin lan bırakın garibi cıkıyoruz. Rahat kodular ondan kelli sunnetli Abdullah ı. Dokunmadılar bir daha. Cocukluğunda kertenkele avlayanlarınız bilir. Uzanıp tuttuğunuzda sadece kuyruğu kalır elinizde. Yıl 2004. Yenicağ Ermeniye Bak diye manset atmıs. Birileri yine kertenkele avına cıkmıs besbelli. Ve ben simdi -yanlıs değerlendirilmesin urktuğumden ya da sindiğimden değil elbet kendimi Kertenkele Abdullah gibi hissediyorum iyi mi? Mazur gorun surungenlik iste!
Kendi kimliğini otekinin varlığına gore konumlandırmak hastalıktır. Kimliğini yasatman icin sana bir dusman gerekiyorsa senin kimliğin hastalıklıdır diyen Hrant Dink e kulak vermeliyiz. Diaspora Ermenileri ve Turk milliyetcilerinin aynı hastalıktan mustarip olduğunu unutmayarak; bu topraklarda yasayan butun kimliklerin birbirlerinin ustune titreyerek birbirlerinin hikâyelerine sahip cıkarak yasayacağı gunleri cağırabiliriz. Acılı yuzlesmeler ustune kurabiliriz yalanlardan sırlardan arınmıs dunyamızı. Sıfırdan baslayarak.
Anılar yazılıyor
İstanbul Barosu ve İnsan Hakları Yurutme Kurulu uyesi Fethiye Cetin in Anneannem adlı anı kitabını okuyun hemen. Anneannesi Seher in hikayesi de bu toprakların gerceğidir. Asıl adının Heranus olduğunu; tehcirde yani o olum yuruyusunde tanık olduğu zulmu neden sonra cok sevdiği torununa anlatısıyla baslayan seruven hepimizin seruveni cunku. Cetin in buyuk bir ictenlikle anlattığı hikâye uzak diyarların bilinmedik âdetlerine dair değil. Giderayak torunundan ailesinden sağ kalanları bulmasını isteyen nufus kaydında muhtedi (donme) yazan Heranus un koskoca omrunu kucucuk bir kız cocuğuyken kucaklarından koparılmıs olduğu ailesinin ozlemiyle bir kertenkele gibi yasamıslığını bilmeden soyle ya da boyle koku kazınmıs bir halk ustune hicbir dusunce hicbir duygu gelistiremeyiz. Yalnız aramızda kalmıs olan Ermenilerin değil birbirimizin de yuzune bakabilmemiz icin hic kimsenin anıları karanlığa gomulmemeli.
Takuhi Tovmasyan ın Sofranız sen Olsun adlı olağanustu Yemek-Anı kitabını da mutlaka okuyun.
Onun ninelerinin mutfağından damağında aklında kalanlar da simdiye dek yok saydığımız bir kulturun izlerini yansıtıyor.
Son olarak yine Hrant a kulak verelim: Aslında Ermenilerin yok oluslarını sadece bir grup eksildi diye dusunmemek lazım. Ermeniler uc bin yıllık yerlesik yapılarıyla bu toprakların motor gucuyduler. Zanaatkârdılar esnaftılar tuccardılar. Bu toplumun kulturel ve sanatsal gucunu Batı ya goturuyorlardı. Ekonomileriyle de yakındılar Batı ya; Batı kulturunun bu topraklara girisi onların pencerelerindendi. Ne oldu? Hepsinin kokunu kazıdık. Ne zanaatkâr bıraktık ne esnaf. O donemin kitaplarını okuyorum. Harput ta yedi dilde eğitim yapan bir kolej vardı mesela. Harput ta Van da Erzincan da Erzurum da inanılmaz bir gelismislik vardı. Bazen dusunuyorum da Ermeniler o topraklarda yasıyor olsaydı bugun Batı bize yalvarıyordu Beraber olalım diye.
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com