Yönetmen Erdil Onur Kocatürk: Sahakyan Korosu’na kulak verelim -
Yönetmen Erdil Onur Kocatürk: Sahakyan Korosu’na kulak verelim
Bugün kulaklarımıza çalınan o eserlerin ve seslerin ait olduğu müzikal kökeni hissetmek için Sahakyan Korosu’na kulak vermek yeterli olacaktır."
Samatya Surp Kevork Kilisesi-Sahakyan Tıbrastas Korosu belgesele konu oldu. Türkiye’nin ilk kilise korosunu anlatan “Ailem Sahakyan: Samatya Sahakyan Korosu” belgeselinde; koristlerin anlatımları, deneyimleri, konser provaları ve tarihi kilisenin yanı sıra Anadolu’dan İstanbul’a göçen Ermenilerin ilk konağı Samatya’yı da izliyoruz. Belgeselde, Sahakyan Korosu üzerinden, kilise korolarının Ermeni toplumu için ne ifade ettiği, koroların kültürel ve sosyal işlevleri, Ermeni müziği içinde kilise korolarının yeri, Sahakyan Korosu’nun repertuvarı gibi konular ele alınıyor. Belgeselin yönetmeni Erdil Onur Kocatürk’le belgesel üzerine sohbet ettik.
Samatya Sahakyan Korosu’nu anlatan bir belgesel çekme fikri nasıl ortaya çıktı?
2017 yılında yaşadığım mahalle olan Samatya’daki insan hikayelerini kayıt altına alarak, Samatya’da yaşayan insanların ortak hafızasını oluşturmak, var olan hafızaya katkı sunmak amacıyla Mahallem Samatya isimli projeye başladım. Proje sayesinde mahallede çaycı, esnaf girip çıkmadığımız dükkan, dokunmadığımız, merhabalaşmadığımız insan kalmadı. Bu insanlardan Aram Nalçacıyan’ın yaşamını biyografik bir belgesel haline getirme niyetiyle kendisi de Samatyalı olan, İstanbul Üniversitesinden hocam Dr. Selçuk Gürsoy ile yola koyulduk. Aram Abi’nin belgeselinin çekim süreci bir takım teknik-bürokratik engellere takıldı. Bu engellerden sonra sohbetlerimizde Aram Abi’nin sıklıkla bahsettiği kendisinin de üyesi olduğu Sahakyan Korosuna gözlerimizi çevirdik. Koro şefi Sevan Agoşyan ve Koro Yönetim Kurulu Başkanı Hugas Arzuman ile belgeselin içeriğine ve perspektifine dair konuştuktan sonra Eylül 2019’da çekim hazırlıklarına ve çekimlere başladık.
Belgeselin ismi ‘Ailem Sahakyan’… Belgeselde “aile” vurgusunu niçin öne çıkardınız?
Aile vurgusu belgeselin çekim sürecinde yoğun olarak hissettiğim bana yansıyan bir duyguydu. Aslında yalnızca benim hissim değil koro üyeleri, din görevlileri, mahalleli… kiminle konuştuysam Sahakyan Korosu’ndan bahsederken “ikinci ailemiz”, “bazen aileden ve akrabalardan bile önce gelir korodaki arkadaşlarım” şeklinde tarif ettiler koroyu. “Ailem Sahakyan” adı aslında sözsüz bir anlaşmayla bu belgesele hep birlikte koyduğumuz bir isim.
Türkiye Ermenileri açısından koronun önemini nasıl açıklarsınız?
Gözlemlediğim kadarıyla Türkiye Ermenileri açısından korolar birden fazla fonksiyonu olan girift yapılar. Koroların Ermeni toplumu açısından yalnızca dini ibadetlerinin devamlılığını sağlayan, kiliselerde ilahileri seslendiren bir grup olma işlevinin ötesinde bir işlevi var. Bu belgeselde anlatmak istediğim; sosyalleşme, toplumun bir aradalığının sağlandığı, insanların tanışıp sosyalleştiği alanlar olması işlevi… Sahakyan Korosu aynı zamanda Ermeni müziğinin önemli isimlerinin eserlerini günümüze uyarlayarak Ermeni toplumuyla yeniden buluşmasını sağlıyor. Bunu yalnızca Ermeni toplumuna yönelik bir faaliyet olarak yapmıyor. Ulusal ve uluslararası platformda seçkin salonlarda, yurtiçi ve yurtdışında festivallerde yer alıyor.
560 yıldır devam eden bir hikaye Sahakyan Korosu… Bu sürekliliği nasıl yorumlarsınız?
Muazzam bir gelenek. Gerçekten çok etkileyici… Nesilden nesle aktarılan şarkılar, konserler, anılar… Bugün kulaklarımıza çalınan o eserlerin ve seslerin ait olduğu müzikal kökeni hissetmek için Sahakyan Korosu’na kulak vermek yeterli olacaktır. 560 yıllık tarihiyle Sahakyan Korosu üyeleri bu tarihsel ve sanatsal mirasa layık olmanın onurunu her dönem olduğu gibi bugün de yaşıyor ve bunu dinleyicilere hissettiriyor. Var olsunlar.
Çekimler sırasında koroya dair sizi şaşırtan, etkileyen hikayeler oldu mu?
Şaşırtan ve etkileyen birçok hikaye oldu ama koro ile ilgili belgeselde yer almayan çok hoş bir anı var. Ondan bahsetmek istiyorum. Koro yönetim kurulu sekreteri Serli Eğlence Zeki anlatıyor: Koro bir konsere katılmak üzere otobüsle Taksim tarafına gidiyor. Şoför Tepebaşı tarafında gidecekleri yer yürüme mesafesinde olduğu için indiriyor koro üyelerini. Bütün üyeler erkekler siyah takım elbise, kadınlar siyah elbise giyinmişler. İstiklal caddesinin kalabalığına, Galatasaray meydanına doğru ilerliyorlar. Bir süre sonra kalabalığın yarıldığını ve kendilerinin kalabalığın içerisinden süzülerek geçtiklerini fark ediyorlar. Siyah takımlar ve elbiselerle kalabalıkça bir grup, bir kısmının omuzunda taşıdıkları gene siyah dikdörtgen bir kutu var! Bu da koronun konserlere götürdüğü orgu… Koro farkında olmadan bir cenaze korteji havasında konser alanına varıyor.
‘BUGÜN RENKLİLİKTEN BAHSETMEK İMKANSIZ’
Samatya ve Ermeni kültürü… Samatya’da yaşayan biri olarak bu ilişkiyi nasıl açıklarsınız?
Samatya ile Ermeni kültürü geçmişte oldukça iç içe bir kültürmüş esasında… Semtin eskilerinden dinlediğimiz esnaflıklar, komşuluklar, geleneklerle aslında sadece Ermenilerin değil Rum ve Yahudilerin de bir arada huzur içinde, kardeşçe yaşadığı bir mahalleymiş Samatya. Şimdi bu renklilikten ve çeşitlilikten bahsetmek imkansız tabii… Mahallenin eskilerinden Edüvart Yılmaz’la yaptığım bir röportajda bu duruma dair kültür erozyonu tanımını kullanmıştı. Bu tanım gerçekten çok doğru. Siyasi, ekonomik vb. nedenlerle insanlar yaşadıkları, doğup büyüdükleri yerleri terk etmek durumunda kalıyorlar ve yerlerine başkaları geliyor. Aslında bugün dünya ölçeğinde yaşanan da buna benzer bir şey gibi geliyor bana… Benim Mahallem Samatya projesi ile izini sürdüğüm, kokusunu içine çekmeye çalıştığım Samatya herkesin bir arada, özgürce, huzur içinde yaşadığı o eski Samatya…
Bu haber evrensel kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (evrensel) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(evrensel). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com