Sayın Cumhurbaşkanımıza göndermiş olduğum şahsi mektubum oldukça ses getirdi. Halkımdan gelen büyük bir teveccüh dalgası memnuniyet vericiydi. Ancak mektubun ne dediğinden ziyade “kimin” ve “nasıl” dediğiyle uğraşan küçük bir tarafgir gurubun ortalığı karıştırmaya yönelik çabaları da aynı ölçüde kaygı vericiydi. Onlara, “KİMİN HAKLI DEĞİL, NEYİN HAKLI OLDUĞU ÖNEMLİDİR” özdeyişini hatırlatmak isterim. Kutsal Kitap, yanlış yola sapmış bir peygamberin Allah tarafından bir eşeğin dile gelmesiyle uyarıldığını yazar. “Kral çıplaktır” demek te çoğunlukla çocuklara nasip olur.
Ben bireysel inisiyatifle böyle bir mektubu kaleme aldım. Tam zamanıydı. Bir ay önce ya da bir ay sonra bir anlam ifade etmeyecekti. Vicdanımın sesini dinleyerek ve önderlik sorumluluklarımın beni zorlamasıyla en üst makama hepimizin ortak sorunlarını taşımak istedim. Mektubu başka hiç kimseye danışmadan ve başka hiç kimsenin bilgisi olmadan yazdım. 6 Temmuz Salı günü öğleden sonra postaya iadeli olarak verdim. Aynı gün bir sohbet esnasında, henüz daha sosyal medyada paylaşmadan, sayın Aram Srpazan’a mektuptan söz ettim. Ne yazdığımı sordu. Kendisine bizim temel sorunlarımıza ilişkin şikayetlerimi bildirdiğim bir mektup olduğunu söyledim. Kendisi mektubu görmüş ya da içeriğini okumuş değildir. Benim basına verdiğim bilgi budur ve doğrudur.
Benzer şekilde, böyle bir mektubu Ruhani Kurul başkanı sıfatıyla yazmaya hakkım olup olmadığı sorgulanıyor. Bu her ne kadar bireysel bir mektup olsa da yazanın bir titri ve makamı vardır ve onu mektupta belirtmesinden daha doğal ne olabilir. Mektubun her satırı bireysel olduğuna tanıklık ederken bundan büyük bir kurumsal trajedi çıkarmak isteyenlere şaşıyorum. Ama doğru soru şu olabilirdi. Niçin böyle mektupları kurumsal olarak yazamıyoruz? Niye dini ve sivil kurumlarımız üstümüze serilmiş bu ölü toprağını benimsiyorlar ve cemaatlerinin kaygılarını dile getirecek girişimlerden imtina ediyorlar? Hiçbir sorun yokmuş gibi davranmanın kime ne faydası var? Elbette böyle bir mektup Ruhani Kurul tarafından yazılsaydı daha iyi olurdu. Ancak Ruhani Kurul son toplantısıyla bir önceki toplantısını üç ay arayla gerçekleştirdi. Bu kurul sadece onun Reisi (nakhakah, şimdi Aram Srpazan) tarafından toplantıya çağrılabiliyor. Hantal işleyen sadece devlet bürokrasisi değil, bizim kendi bürokrasimizde de büyük tutukluklar mevcut. Böyle mektupları Patrik Vekilimiz, Ruhani Kurul, Ruhaniler Genel Meclisi ve Vakıf yöneticilerimizle birlikte ortak akıl ve yürekle yazabileceğimiz zamanları düşlüyorum. Ama şimdiki konjonktürde bunun olması hayal ötesi gibi duruyor.
Böyle bir durumda başvurularımız bireysel olmak durumunda. En azından devletimiz böyle bir yolu açık tutuyor. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve yeni hükümet sistemi öyle mükemmel örgütlenmiş ki her bireysel başvurunun layıkıyla değerlendirilmesi mümkün gözüküyor. Mektupla ve internet ortamında sayın Cumhurbaşkanına ulaşılabiliyorsunuz. Eğer biraz internette sörf yaparsanız en mütevazi başvuruların bile karşılık bulduğunu örnekleriyle göreceksiniz. Öyleyse biraz cesaretlenin ve bireysel olarak siz de bu yolları kullanın. Üstümüzdeki ölü toprağını belki kurumlarımızla silkeleyemiyoruz ama en azından bireysel olarak bunu deneyebiliriz.
Yeni Türkiye Gayri Müslimlerin tek ve son umudur. Eğer bu fırsatı da heba edersek bizi bu ülkenin tarihinden silinmek bekliyor. Bu yüzden devlet yöneticilerinin dikkatini bu tehlikeye çekmek zorundayız. Benim mektubum sayın Cumhurbaşkanımızın masasına ulaştığında benzer yüzlerce, binlerce mektubun yığıldığını düşünün. Etkisi ne muazzam olurdu. Öyleyse benim mektubumu överek ya da yererek vakit kaybetmeyin. Siz de kendi mektubunuzu yazın. Çorbada sizin de bir tuzunuzun olmasını deneyin.
Sevgide kalın. Dualarımla
Episkopos Sahak Maşalyan
14 Tem. 18
Sayın Cumhurbaşkanına ulaşma adresleri şöyle: Mektup için:
Sayın Recep Tayyib Erdoğan
T.C. Cumhurbaşkanı
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi 06560
BEŞTEPE/ANKARA
İnternet yoluyla:
https://www.cimer.gov.tr