19 Ağustos 2015
Ermeni Soykırımını gerçekleştirerek Osmanlı Türkiyesi kendine, ekonomisine ve savunmasına zarar verdi. Fransız «Slate» aylık dergisinde Fransalı Ermeni tarihçi Mikaël Nichanian’ın «Ermenileri İmha: Bir Soykırım Hikayesi» (Détruire les arméniens. Histoire d’un genocide) kitabına ilişkin bir Makale yayımlandı.
Makalede şu satırları okuyoruz:
«Ermeni Soykırımının şu andaki inkarı ışığında kitap, Osmanlı İmparaorluğunun I. Dünya Savaşında kendi ülkesi sathında sivil sakinlerin 2/3’nün hayatını kaybetmesinden doğrudan sorumlu olduğunu hatırlatmakta.
Niçin Osmanlı İmparatorluğu yönetici çevrelerin beyninde soykırım düşüncesi doğdu?
I.Dünya Savaşı arifesinde Türkiye, Almanya’da (ırk üstünlüğü) olduğu gibi millet konseptiyle (aralarında Ernest Renan’ın çalışmaları da olmak üzere) ilgilenmekteydi. Abdülhamit’in II. Idare yıllarında (1878-1908) Ermeniler, müslüman olmayan cemaatler arasında en büyüğüydüler, ikinci sınıf yuırttaşlar olarak kabul edilmekteydiler.
İşte bu yıllarda da cemaatlere yönelik şddet olağan bir hal aldı, daha sonra gülendi. Türkiye’nin Balkanlarda toprak kaybettiği 1878 yılında, Avrupa’nın izleyen sızmaları sonucunda Osmanlı İmparatorluğunun yıkılacağı korkusu doğdu.
Bunun ardından soykırımın birkaç etabı oldu. 1880’li yıllarda yurttaşların hasmın tarafına geçeceği endişesinin olduğu bir dizi sınır bölgelerinde gerçekleşti. 1890’larda gerçek etnik temizlik başladı.
Nichanian, imkansız olanın gerçeklik olarak sunulduğu Osmanlı İmparatorluğunun gerekçelerini de gözler önüne sermekte. Şöyle ki; Osmanlı rejimi kaçınılmaz Rus tehdidine ilişkin, gerçekte daha 1880’lerde Rusya’nın Doğu Anadolu yönünde ilerlemekten vaz geçmesine karşın, beyanatlarda bulunuyordu.
Daha sonra iki paradoksu anmak gerekir.
İlki: Herşeyden bağımsız olarak Ermeniler o yıllar esnasında Osmanlı rejimine sadıktılar. Yöneticileri yenilikler yapğma gayretindeydile. Ancak bunları Ermeni uzmanlar (finansçılar, tüccarlar, yayıncılar) gerçekleştirmekteydiler. Soykırım ülkeyi bu uzmanlardan mahrum bıraktı, bu yeniliklerin hayata geçirilme sürecini zorlaştırdığı anlamına gelmekte.
İzleyen yıllarda Türk devleti iç ve dış tehditleri bahane göstererek (bunlar ulusal azınlıklardı) şiddeti meşrulaştırdı. Çifte tehlike propagandası her tip şiddetin haklı olduğunu öngörmektedir.».
News am