23 Nisan 2015
Üniversite öğrencisi Kayane Gavrilof, Ermeni gençliğinin "öteki" dünyayla tanışmasını anlatıyor.
Kayane Gavrilof, 23 yaşında bir üniversite öğrenci.
Feriköy’de yaşıyor, yazlarını Kınalıada`da geçiriyor. Sayat Nova Korosu üyesi. Üniversiteye kadar Ermeni okullarında okudu, Türkçe konuşulmayan bir evde büyüdü. Şimdi İstanbul Üniversitesi’nde sinema okuyor.
Kayane Gavrilof, Ermeniler içinde geçen kapalı yaşamından çıkıp "sudan çıkmış balığa" döndüğü "öteki" dünyayla tanışmasını anlatıyor.
Ermeni okullarında okuduktan sonra üniversiteye geçince nasıl hissettiniz kendinizi?
Üniversiteden önce ilk şoku üniversiteye hazırlık için gittiğim dershanede yaşadım. 18 yaşına kadar bir kişi dışında hiç Türk arkadaşım yoktu. Ermeniler dışındaki arkadaşlarım da Yahudiydi.
Dershanede ders anlatan bir hocamız “Benim Kürt arkadaşım var iyi bir kız ama anlamıyorum acaba benden toprak mı istiyor, o yüzden mi iyi davranıyor” dedi. Ben inanamadım. Dedim ki, “ya benim için de mi böyle düşünüyorsunuz?” Yanımdaki çocuk “sizin burada ne işiniz var ki, zaten gitmeniz lazım” dedi. “Ne yani benim buradan gitmemi mi istiyorsun” dedim. Yüzüme bakarak “evet” dedi.
Ne yaptınız?
Bir şey yapmadım, sadece çok şaşkındım. Sonra o çocukla birbirimizi görmezden gelerek aynı sınıfta okuduk. Daha komiği var, bizde efsane olarak anlatılır. Dershanede bir çocuk Ermeni bir arkadaşımıza “Her hafta Ermenistan’dan eğitim için gidip gelmek zor olmuyor mu” demiş.
O kadar bilmiyor ki Türkten başka birinin yaşadığını, Türkiye Türklerindir yani. Trajikomik. Sonra da bir ton şey geldi başıma. Set ortamında da staj yaparken biri “senin deden benim dedemi kesmiş olabilir” dedi mesela. Ne cevap verirsin ki. Çocuk tarih diye Milli Eğitim Bakanlığı’nın kitabını okuyor. Ermeniler kesmiş tamam bitti. Ben kimseye hiçbir şeyi ispatlama gereği duymuyorum. Duysam çok yorulurdum, ki şimdiden aslında çok yoruldum.
Başıma böyle olaylar geldiğinde “aman bana böyle dediler” deyip karalar bağlamıyorum, yani hayatımda Türkler hep böyle mi olacak diye dert edinmedim. Sadece böyle zamanlarda anlatacağım bir hikaye oldu. Ben asla Türkleri genelleyemem. Bir laf vardır ya, “bu dahil hiçbir genelleme doğru değildir”. Onu çok kullanırım hayatımda. Hiçbiri Türkü ve Ermeniyi genellemem. Sonra zaten Türk arkadaşlarım da oldu.
Üniversite nasıl peki?
Üniversitede Ermeniler dışında yakın arkadaşlarım oldu. Bizim iletişim fakültesi daha solcu bir yer. İnsanlar daha bilinçli. Tabii şuna da çok sinir oluyorum. Mesela Ermeni olduğumu öğrenince insanlarda bir pozitif ayrımcılık başlıyor. “Aa Ermeni misin, yaa sizin aksanınız çok tatlı”, ya da “Biliyor musun, ben özür dile kampanyasını imzaladım” diyorlar. Aman ne güzel. Bu da bana çok batıyor. Çok saçma.
Üniversitede bir gün biriyle tanıştık, el sıkıştık. İsmin ne “Kayane” dedim. “Aa yabancı mısın” dedi”. “Hayır Ermeniyim” dedim. Şok oldu, çocuğun eli titredi ve tokalaştığı elini geri çekti. Bir daha da görmedim ama yüzünü unutmadım. Eminim hayatım boyunca Türkiye’de yaşayacaksam bunu göze almam lazım. Ve bu çok yorucu bir şey. Ninemler ve annemler nasıl yapmış ben anlamıyorum.
Bir gün yine üniversitede inkılap tarihi dersi. Hoca notları yollamış kendi el yazısıyla, "1915`te Ermeniler demişler ki, `çok ayıp ettik, biz bunu kaldıramayız`, o yüzden savaş zamanında topraklarını terk etmişler." Yani düşünün üniversiteli öğrencilere bunu öğretiyorsunuz tarih diye. Çok gülmüştüm, hatta tweet atmıştım "Ne güzel tarihimi böyle öğreniyorum" diye.
Mesela ben hiçbir zaman Türkler kötüdür, düşmandır mantalitesiyle büyümedim. Ama kompleksim vardı. Sürekli kendimi ispatlama çabası var. Yurtdışına çıkınca ben Türkiye’den geliyorum ama Ermeniyim diyordum hep. Onlar da “he iyi” diyordu. Bunu söyleme gereği duyuyordum, ne kadar gereksiz. Sonra diyorum onlar için hayat ne kadar basit, ne kadar takmıyorlar. Ben niye bununla büyüdüm, neden bu yorgunlukla yaşamaya devam ediyorum.
Sinema okuyorsunuz, mutlaka Ermeniliğe dair bir şey çekmişsinizdir?
Ermeni toplumundaki Türk ve Ermeni`nin evlenmemesi gerektiği üzerinden yaşanan gerilimi vereceğim. Hem anne babalardaki hem de gençler arasında yaşanan o ikilemi anlatmak istedim. Mesela bizim evde daha yeni konuşuldu.
Ben anneannem, annem oturuyoruz. Mamam öyle bir şey olursa çok sert tepki vereceğini söyledi, onun tarzı öyledir biraz. Anneannem ise "aşka kimse engel olamaz ama içimden bir parça ölür, çok kırılırım" dedi. Mamamı bırak ben anneanneme bunu yapamam.
Zaten çocukluğumdan beri bu konu şimdiye kadar hiç konuşulmasa da ben biliyordum bir Türkle evlenilmeyeceğini, kardeşinle evlenmeyeceğini bilmen gibi bir şeydir. Zaten ailen seni sadece Ermeni okullarına göndermez, derneğe git, koroya git derler. Yani alttan alta orada bir Ermeni ile tanışıp evlenmen beklenir.
Arkadaşlarım arasında bu konu nedeniyle ailesiyle inanılmaz gerginlikler yaşayanlar var. Bu aşırı baskı daha da tahrik ediyor bazen gençleri. İşte filmimde bunu vereceğim. Bana sorarsan da aileler çok haksız değil. Ermenilerin nüfusu, kültürü, dili korunsun istiyorlar.
Tercümanlık yapıyorsunuz.
Küçükken evde Türkçe konuşulmazdı, Türkçe konuşursan biberi sürerdim derlerdi. Televizyondan öğrendim Türkçe’yi. Bence mantıklıydı. Türkçe’yi er geç öğreneceğim bari evde Ermenice öğreneyim. Çünkü dilimiz kayboluyor.
Ermeni okuluna gitseniz bile Anadolu’dan gelen Ermeniler Ermeniceyi bilmiyorlar, çocuklar da Ermeniceyi okulda öğreniyor. O yüzden okulda da Türkçe’ye dönüyoruz. Maalesef durum bu. Gitgide dil geriliyor. Öğretmenler de zorlanıyor.
Mesela ben de Ermenice’yi Türkçe kadar hızlı okuyamam. Edebiyata meraklı arkadaşlarım var tabii okuyan. Doğu Ermenicesi’ni de Ermenistan’a gide gele öğrendim. Şimdi de Ermenistan’dan, yurtdışından gelenlere tercümanlık yapıyorum.
Beyrut`tan bir yönetmen geldi geçenlerde, "bana Ermenilerin yaşadığı yerleri, çalıştıkları dükkanları göster" diyor. Burası öyle bir yer değil. Beyrut sanıyor burayı. Yok, bitirmişler. O yüzden insanların Ermenileri tanımamalarını da doğal karşılıyorum. O kadar azız ki.
Bu arada Hrant`tan sonra Ermenilik meselesi çok konuşulmaya başlandı. Bu bazı durumlarda beni rahatsız ediyor, insanların acısı üzerinden sakız yapılmasını da sevmiyorum. Yani bazılarını samimi bulmuyorum, prim yapmak isterlermiş gibi bir halleri oluyor.
Türkiye`den gitmeyi düşünüyor musunuz?
Yol Amerika görünüyor. Ailem "Ne olur ne olmaz" diye oraya gidip vatandaşlık almamı istiyor. Ben de korkuyor muyum diye sorarsan. Aslında hayır derim. Ama mesela iki gece önce bir rüya gördüm gene. Vapurdayız mamam "İnme diyor, gene yapıyorlar. Burası daha tehlikeli, İstanbul`a gidelim, bizimkileri kurtaralım". İşte anlaşılacağı gibi bir soykırım ortamı var. Yılda iki üç kere görürüm bunun gibi bir rüyayı. Şu an korkum yok ama işte görüyorum böyle şeyler.
Annem bir kere söyleşisinde "Umut görmüyorum, torunumun burada doğmasını istemiyorum" dedi. Annemin ne kadar İstanbul aşığı olduğunu biliyorum. Daha çok konuşulmasına rağmen umut kırılıyor. Krikor Zohrab`ı düşünün. Talat Paşa adamla tavla oynuyor sonra onun emriyle adamı kesiyorlar. Bu hikayeyi bile bile büyüyorsun.
İşte gerçekten ne olacağı belli olmaz. Yani göze alıyorum bırakıp gitmeyi. Ben mi değiştireceğim diyorum, ya da benim çocuğum mu değiştirecek nüfusu. Gençliğimi burada geçirmek istemiyorum ama sonra gelirim yine çünkü burada ölmek isterim.
Yüzleşme adına yaşadığınız bir olay oldu mu?
Beyrutlu yönetmenin belgeseli esnasında genç bir Kürt`le tanıştık. Onun dedesi Ermenileri kesen çetelerden birinin başıymış. Çocuk benden özür diliyor falan. Dedim saçmala. O sen değilsin ki. Sen mi kestin ki özür diliyorsun. Çok samimiydi. Ailesi hiç konuşmazmış bu konuyu. O da merak salmış. Araştırmış, okumuş etmiş ve dedelerinin fail olduğunu öğrenmiş. Ben bunu nasıl samimi görmem. Bu insanlar gibileri olmasa zaten Türkiye`de yaşamak için hiçbir sebep yok. Kaç git. Tek umut böyle insanlar…
Bianet