27 Şubat 2012
Asıl mertlik, Ermenis-tan`da Hocalı katliamını, Sırbistan`da Boşnaklara yapılanları, Türkiye`de de Ermeni kırımlarını kınayabilmektir.
Milliyetçilerin kendileriyle yüzleşmelerinin en pratik yolunun, nefret ettikleri halkların milliyetçileriyle yüzleşmeleri olduğunu düşünmüşümdür her zaman. Türk milliyetçilerine Sırp milliyetçileri, Ermeni milliyetçilerine Türk milliyetçileri ve onların kullandıkları argümanları, düşünüş ve hissediş biçimlerini gösterebilsek, bunun oldukça sarsıcı bir deneyim olacağını düşünüyorum.
Mümkün olsa ve gösterebilsek, milliyetçi ve ırkçıları kökünden sarsacak şey ise onların kınadıkları katliamların faillerine olan tıpatıp benzerlikleridir. Bu yüzden de onların katliam kınamaları, hemen her zaman bir başka katliamı muştular. Onların protestolarında, mağdurlar için duyulan acıdan çok, diğer halklara duydukları kin ve öfke vardır.
Türk nefretinin pençesinde kıvranan ırkçı bir Ermeniyle konuşurken ona, “Sen Ermenileri katleden İttihatçılarla aynı aileden geliyorsun” diyorum. Dün ırkçı sloganlarla Taksim’de, sözde Hocalı katliamını kınayanlar da Hocalı’da 20 yıl önce Azerileri kalleşçe katleden Ermenilerle aynı aileden geliyorlar. “Hepiniz Ermenisiz, Hepiniz Piçsiniz” pankartı açanların duydukları bir acı falan yok, onlar yeni katliamlar için nefretlerini biliyorlar sadece...
İnsanın insana yaptığı zulüm üzerine derin düşüncelere gark olacağımız, Azeri kardeşlerimizin acısını yüreğimizde hissedeceğimiz bir gün, bu ırkçı sloganlarla bir kere daha rehin alındı...
Ne zaman Ermeni meselesi üzerine yazsam veya Türkiye’de gayrimüslimlerin başına gelenleri kınasam, hemen bizim milliyetçilerden tepki gelir “Onu kınıyorsun da şunu da kınıyor musun” diye. Hocalı katliamı da bu listenin başında gelir. İnsan olanın böyle bir katliamı kınamaması, mağdurların acısını yüreğinde hissetmemesi mümkün mü?
Tabii ki Hocalı katliamını kınıyorum, telin ediyorum. Ama bizi olgunlaştıracak şeyin, başka ülkelerin milliyetçilerinin yaptıkları katliamları kınamak olmadığını da biliyorum. Asıl mesele sizin kendi ülkenizde, parçası olduğunuz toplumun, halkın, devletin geçmişte gerçekleştirdiği katliam ve utanç verici eylemlerle yüzleşmektir.
Yiğitlik ve mertlik, Ermenistan’da Hocalı katliamını, Sırbistan’da Boşnaklara yapılanları, İsrail’de Filistinlilere reva görülen zulmü, Türkiye’de de Ermeni kırımlarını kınayabilmektir. Hocalı katliamını kınayan Ermeni, Tuzla katliamının peşini süren Sırp, Gazze’de fosfor kullanan İsrail ordusundan hesap soran Yahudi, Ermenilere yapılan zulmün hesabını soran Türkiyeli insanlar, ancak insanlığa bir katkı sunabilirler.
Hocalı katliamını da bu katliamı ırkçı şövenist duyguları için bir sömürü vesilesi yapanları da kınıyorum.
Çatlak sesler birbir kısılıyor
Yazarların birbir susturulması işinde hükümetin ne kadar doğrudan bir rolü var bilmiyorum. Ama birilerinin durumdan vazife çıkarıp, ‘çatlak’ sesleri kısmaya çalıştığı çok açık. En son Nuray Mert susturuldu. Böylece sadece insanlar susturulmuş ve kamuoyu onların görüşlerini öğrenme hakkından yoksun bırakılmış olmuyor, aynı zamanda farklı görüşler taşıyan yazarların birbirleriyle tartışma olanağı da ellerinden alınmış oluyor.
Bu arada hükümete de şunu hatırlatmak isterim: Türkiye’de bugün sizi iktidara getiren, askeri vesayeti zayıflatan süreç tam da böyle başlamıştı. Ali Bayramoğlu, Mahçupyan gibi isimleri merkez medyada yazamaz hale getiren askerler, kendi sonlarını getiren sürecin başlangıcını hazırlamışlardı. Bu yazarların ‘muhafazakâr’ basında yazmaya başlaması, Türkiye’deki düşünce ikliminde önemli değişikliklere yol açtı, yani bir tür kelebek etkisi gösterdi.
İfade hürriyetinin kısıtlanması, onu kısıtlayanlar hiçbir zaman fark etmeseler de nükler sızıntı gibidir. Etkileri ilk önce tüm ülke sathına ve oradan da sınırların dışına yayılır. Ve bu çok tehlikelidir.