Anonim : Başka Bir Açıdan Ermenilerde Din
23 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ծմակ / Ժամ : Խաւարակ

Anonim : Başka Bir Açıdan Ermenilerde Din

Anonim

Anonim Tüm yazılarını göster..

15 Kasım 2011  

Başka Bir Açıdan Ermenilerde Din

Günümüzde Ermeniler; dilleri, dinleri, topraklari ve iddialariyla çesitli arastirmalarin bu arada kongre ve sempozyumlarin da konusu olmustur. Bu sebeple, bu güne kadar, Ermeniler hakkinda çesitli eserler yazilmistir. Fakat bu eserlerin büyük çogunlugu siyasi ve tarihi niteliklidir.

Kendilerine “Haik” diyen ve “Hayk” adli bir atadan türedikleri efsanesini yasatan ve Türkler’le bütün yabancilarin “Ermeni” dedikleri kavimle Armenia ülkesi adinin bir alakasi yoktur. Ermeni tarihçilerin çogu köklerini Nuh’un oglu Yasef’e baglarlar.

Hayk ve Hayastan kelimeleri hakkinda her nekadar çesitli açiklamalar yapilmissa da Ermeni tarihçileri Hayk’in ulu bir kisi oldugunu ve buna uyularak Ermeniler’e Hay denildigini bildiriyorlar. Fakat Hay ve Hayk isimlerinin yalniz söylenis yakinligi yeterli bir kanit degildir. Böyle bir söylenti Horenli Movses’e kadar yoktur.

Biz bu çalisma ile Ermeni toplumu olarak bilinen bir kisim Gregoryen halkin zamanla mezhep birliginden hareketle “Ermeni”lesmis olabilecekleri üzerinde duruyoruz. Bize göre Hay etnik toplumunun Ermeni karsiliginda kullanilmasi ile siyasi ve kültürel alanda Ermeni farkli içeriklidirler. Iyi yürütülmüs projelerle günümüzde de toplu din degisimlerine sahit olunmaktadir. Bu konuyu ayrica örnekleyecegiz. Elimizdeki bir takim kültürel veriler bizi bu sekilde düsünmeye sevk ederken, konuyu;

“Yemek Kültürü, El Sanatlari, Halk Oyunlari, Çocuk Oyunlari, Halk Takvimi, Halk Tebabeti, Halk Musikisi, Halk Edebiyati, Halk Inançlari, Gelenek ve Görenek” basliklari altinda ele almayi düsünüyoruz. Bu yazimizda daha ziyade tezimizin mitolojik boyutu üzerinde duracagiz. Bu yazimiz konuyu ele alacagimiz bir seri yazinin ilki olacaktir. Konuyu mitolojik dönemlerden baslayarak ele almak istedik. Bu itibarla Ermeni inanç tarihine genis yer vermemiz gerekmistir.

Bazi arastirmacilar; Ermenilerin eski dinlerinin Hint-Avrupai karaktere sahip oldugunu, Asurlularin, Keldanilerin, Ibranilerin (Yahudilerin), Araplarin özellikle Iranlilarin etkisinde kaldiklarini; dinlerinin temelini aydinlatan, isik saçan bir “Isik-Ates tanrisi”nin olusturdugunu, bu tanriyi Aramazd ismi altinda, “üstün tanri” olarak gördüklerini belirtmektedir.

Bazi kaynaklarda ise bundan farkli olarak Ermenilerin kökeninin Urartulara dayandigi tezi iddia edilmektedir. Fakat günümüzde artik bu tezin geçerliligi kalmamistir çünkü Ankara Üniversitesi Antropoloji Bölümü ögretim üyesi Prof. Dr. Erksin Güleç ile Doktora Ögrencisi Aras. Gör. Aysen Açikkol’un yaptigi çalisma ‘Urartularla akraba olduklari’ yönündeki Ermeni tezlerini bilimsel açidan çürütmüstür. Ermeniler, 8-7. yüzyillar arasinda Dogu Anadolu ve Kafkaslarda güçlü bir uygarlik kuran Urartularla tarihsel köken açisindan akraba olduklarini, Van basta olmak üzere Urartu hegemonyasi altinda bulunan topraklarin kendi yurtlari oldugunu iddia etmekteydi. Bu tez, arkeolojik ve dilbilimsel açidan geçmiste çürütülmüstü. Simdi de iddianin gerçegi yansitmadigi antropolojik açidan ispat edildi. Bunun öncesinde ise ilk defa dil farkliligindan hareketle Ermeniler’in Urartularin devami olamayacagi kanitlanmistir.

Ermenilerin kökeniyle ilgili olarak ortaya konan bir diger tez ise Frikyalilarla birlikte Anadolu’ya geldikleri iddiasidir.

Hristiyanlik öncesinde “Ermenistan” diye bilinen cografyada yasayan toplum; degisik dini ve etnik cemiyetlere ait tanrilarin da içinde yer aldigi bir panteona sahipti. Bu panteon içinde bölgelere ve yüzyillara göre degisiklik gösterenlere de, “büyük ve meshur” tanrilar yaninda, mahalli kalanlara da rastlamak mümkündür. Bu anlamda Ermenistan bir etnik aidiyeti degil, yüksek ülke anlamina gelmektedir.

Çok çesitli ve sayilari kabarik tanrilar arasinda öne çikarilan, yücelik atfedilenler de bulunmaktadir. Tanri sayisinin çoklugu dolayisiyla Ermenileri “Politeist”, bunlar arasinda birine “üstünlük”, “yücelik” atfetmelerinden dolayi da “Monoteist” olarak degerlendirenler bulunmaktadir.

Ermeni yazar Sandalciyan, Ermenilerin milli yazarlarinin 14 tane tanri ve tabiatüstü varliktan bahsettiklerini, bunlardan üç tanesinin (Arlezk, Kack, Dragonlar) topluluk ifade ettiklerini belirtmektedir. O, bu tanrilar grubuna, Hayk , Aray ve Vanand’i da dahil etmektedir. Ilk “milli yazarlarinin”, bu tanrilardan bazisinin kisa süre öncesine kadar, atalarinin benimseyip ta’zimde bulunduklari tanrilar oldugunu bilmediklerini de kaydeden Sandalgiyan; Ermeniler arasinda yasayan tanrilari kökenlerine göre söyle gruplandirmaktadir;

1)Milli oldugu ifade edilen Tanrilar; Amanor, Kack, Hayk, Aray, Dragon’lar (Topragin ürünlerini çalan Ejderhalar-Canavarlar), Günes ve Ay.
2)Iran kökenli Tanrilar: Aramazd, Anahita, Mihr (mithra), Tir, Vanand.
3)Hint Kökenli Tanrilar: Vahakn (Vahagn)
4)Sümer-Akad Kökenli Tanrilar: Astlik (Astgik), Nane, Azlezk(ler).
5)Suriye-Fenike Kökenli Tanri: Bersamin

Ermeniler bunlarin disinda, Grek ve Latin (Yunan ve Roma) tanrilarina saygi duymus ve mabetlerinde onlara yer vermistir. Bunlarin yaninda onlar, daha güçsüz baska tanrilara ve “varliklara” saygi göstermekten de geri kalmamislardir. Bu noktada Tanri kelimesine yüklenen anlam üzerinde durulabilir.

Ermeniler de Iranlilar gibi ilk zamanlarda günese, aya, atese, suya, topraga, rüzgara tapar veya kutsiyet atfederlerdi. Masis (Ararat), Nemrud, Süphan (Sipan), Arakaz gibi alev saçan daglara, yildizlara, gezegenlere, burçlara, yalçin kayalara, büyük sulara, güvercin, sahin, kartal, boga gibi hayvanlara, Sos (gümüslü kavak) gibi agaçlara hayali tanrilara, iyi ve kötü ruhlara taparlardi. Horenli Movses, Samran’in, yaninda öldürülmüs oldugu söylenilen Kaya’nin, kutsallasmis ve Ermeniler tarafindan tapilmis oldugunu yazmaktadir. Dr. Dagavaryan, dünyanin bir boganin boynuzlari üzerinde bulundugu ve depremin bundan ileri geldigi hakkinda efsanesinin Ermeniler, Iranlilar, Türkler arasinda ayni oldugunu söylüyor. Ermeniler ibadetlerini açikça yaparlardi. Ilk zamanlarda belirli tapinaklari yoktu. Günese, dag tepelerinde, aya, genellikle Sebuh dagi üstünde, tapinilirdi. Ermenilerin kiliselerinin hala doguya dönük bulunmasi, ayinlerde o yana dönerek yakarmalari, günese ait ilahiler okunmasi, günese Arekak yani, Ar-ek-akn (Allah’in bir gözü) denilmesi bu zamandan kalmadir.

Türk inanç sisteminde de günes, koruyucu vasfi itibari ile gök, ay ve yildizlar gibi bir iye mevkiindedir. Hun çagindan itibaren Türklerin günesi, kün diye adlandirdigi bilinmektedir. Kalafat “Günes, Türk hayatinda kötülüklerle mücadele eden, bereketi saglayan, huzuru temin eden unsurdur” diyerek bir bakima tezimizi destekler mahiyette bir açiklama yapmistir. Bu özelliklerinin yani sira halk arasinda günesin ilk isiklarinin degdigi tas ve kayalarin övülmesi, bu yerlere karsi saygi gösterilmesi de ayni inancin yasayan biçimidir. Günesin Türk halk inançlarinda bir kült olusturdugu bilinen bir husustur. Fakat bu konulara deginirken bu benzerliklerin sadece bu iki halk arasinda degil aksine bu bölgede yasamis diger topluluklarin da bir özelligi olabilecegi ihtimalini unutmamak gerekmektedir.

Bir arada yasadiklari toplumlarin etkisinde kalarak bir bakima onlarin tanrilarini alan Ermeniler hakim olduklari veya hakimiyeti altinda olduklari toplumlarin inançlarindan oldukça etkilenmislerdir. Bu hal, çok karsilasilan dogal bir süreçtir. Burada ister istemez aklimiza söyle bir soru gelmektedir. Acaba Ermeniler sadece Türklerle yasadiklarindan dolayi mi iki kültür arasinda bu sekilde bir etkilesim olmustur? Fakat sunu da unutmamak gerekiyor, Ermeniler Iran’in hakimiyetinde yasadiklari dönemde de Iran’lilardan etkilenmislerdir. Dolayisiyla bu etkilenmenin sadece Türklerden kaynakli oldugunu söylenemez.

Ayrica Ermeni mitolojindeki tanrilarin büyük bir kisminin Hindistan ve Iran’dan geldigine dair çesitli iddialar olmakla beraber Romalilarin, Yunanlilarin, Asurilerin mitolojilerinden de etkilenmislerdir. Ne var ki konumuz Ermeni mitolojisindeki tüm etkilesimleri irdelemek degildir.

Ermenilerin Hristiyanlik öncesi dinlerine ait bir baska efsane ise Samani olduklari yönündedir. Bu konuda Bolsohays adli Ermeni sitesi Ermenilerin Hristiyanlik öncesinde Samani olduklarina dair bazi sembollerin halen kiliselerde muhafaza edildigine deginmistir. Ayrica yine Hristiyanliktan önce Ermenilerin Günesi ana, Ay’i da ata olarak tanidiklarindan bahsetmistir. Bu tür benzerliklere, Anadolu ve Azerbaycan Türk halk inançlarinda da rastlanmaktadir.


Bu nokta itibariyle sonuç olarak Ermenilerin Hristiyanlik öncesinde büyük oranda Iran’dan etkilendigi kuskusuz, bu baglamda Ermenilerin Hristiyanlik öncesi tanrilarini su sekilde siralamak mümkündür; “Ahuramazda: Zeus, Jüpiter, Mihr: Hephaistos, Vulkan, Anahit: Diana, Artemis, Nane: Athena, Minerva, Astgik: Aphrodite, Venüs, Vahakn: Hercule,Tiur, Dir: Mercure, Hermes”

Fakat her ne kadar bu tanrilar Iran kökenli olsalar da diger mitolojik varsayimlar itibariyle Ermenilerin sadece Iran tanrilarindan etkilendigini söylemek dogru degildir. Ermenilerin Iran’in yani sira Yunan, Hint ve Roma’dan da büyük oranda etkilendigi görülmektedir.

HRISTIYANLIGIN KABULÜ

Kilise, Ermenilerde toplanma yeri anlami disinda siginma yeri anlamina da gelmektedir. Bir devlete sahibi olmadan dünyanin çesitli yerlerinde, farkli din ve milliyetten insanlarla bir arada ya da onlarin hakimiyetinde yasayan Ermenilerin hiçbir zaman tamamen asimile olmadan yasamalarinin en önemli nedeni Gregoryen Kilisesi olsa gerek. Ermeniler, kiliseleri için ‘Ermeni milletinin can verilen ruhunun, yeniden dünyaya gelmek için yasadigi vücuttur’, demektedir. Gregoryen kilisesi etrafinda toplanan Ermeniler bu topluluk etrafinda olusturduklari ortamda kendilerine yettikleri için dis kültürel etkilenmelerden etkilenmemisler ve asimilasyona ugramamislardir.

Ermeni kimliginin olusmasinda ve devlet politikasina yansimasinda Kilisenin her zaman rolü olmustur. “Öncelikle sunu belirtmek de fayda var ki; Ermenilerin tarihte cemaat olarak, bugünse devlet olarak mono milliyetçi bir politika izledikleri görülmektedir. Mono milliyetçilik; tek milliyetli toplumun hedeflenmesi, azinlik ve etnik unsurlara kimliklerini yasama sansi tanimayarak etnik temizlige gidilmek üzere sinir disi edilmeleri, fiziki veya kültürel olarak yok edilmeleri düsüncesi ve politikadir.”

Her ne kadar çesitli kaynaklarda Hristiyanligin Ermenistan’a gelmesiyle ilgili farkli iddialar yer aliyorsa da daha çok , Hristiyanligin Ermenistan’a ilk kez dördüncü yüzyil baslarinda Kapadokya bölgesinden girdigi tezi savunulmustur. Movses Horend ve Kirkor Lusavoriç hristiyanligin yayilmasi ile ilgili söyle bir efsaneyi anlatmaktadir:

“Tridat, çoktan beri kaybettigi iktidari eline alinca bu basariyi, Tanriça Anahit’in bagis ve korumasina baglayip Tanriça adina tapinakta kurbanlar kesti. Etrafindakilere ve bu arada subaylarindan olan Kirkor’a bu Tanriça’ya tesekkür ederek mihrabina, çiçeklerden, dallardan bir çelenk sunmasini emretti. Kirkor, Kayseri’de ögrenim ve egitim görmüs, hristiyanligi kabul etmis oldugu için hristiyanligini açiklayip kralin bu istegini geri çevirdi. Kral, “Benim tapmadigim bir Tanriya tapmaya nasil cesaret ediyorsun” dedi. Hristiyanliktan dönmesi için yapilan iskenceler fayda vermedi. Bu sirada soylulardan birisi, “Bu Kirkor’un yasamaya ve günesi görmeye hakki yoktur. Içimizde bulundugu sürece kendisinin inancini bilmiyorduk. Fakat simdi onu taniyoruz. Bu adam babanizi öldüren ve Ermenistan’in yikilmasina, esirligine neden olan “Anag”in ogludur” dedi. Tiridat bunun üzerine Kirkor’u zincire vurdu, Ararat’a gönderdi. Artasat kalesinde kör bir kuyuya attirdi. Orada herkes tarafindan unutulmus olarak on bes yil kaldi...”

Yine bir baska efsaneye göre Tiridat, imparator Dioclétien’in saldirisindan Ermenistan’a kaçan Heripsim’e, Gaiane isimlerindeki kiz rahibelerle diger birçok rahibe arkadaslarini yakaliyor, Heripsime’yi almak ve Ermenistan kraliçesi yapmak istiyor, kiz boyun egmiyor, hepsi kaçiyorlar, Tiridat uzun mücadelelerden sonra Heripsime ile beraber 32 rahibe arkadasini öldürtüyor. Bu korkunç olaydan birkaç gün sonra da Tanri’nin gazabina ugruyor, bedenine seytan giriyor, bir yabani domuz oluyor, agzi köpürüyor, kendi etlerini kemiriyor.Kirkor Lusaroviç’i kuyudan çikariyorlar, kral, Kirkor’un duasi ile iyi oluyor,günes dogdugu zaman kral ve çevresindekiler bu kutsal adam huzurunda yere kapaniyorlar.

Kirkor Lusaroviç, bundan sonra eski tapinaklari yiktiriyor, Ermenistan’a hristiyanlik giriyor, kendisi altmis soylu kisi ve beyaz katirla çekilen bir araba ile Kayseri’ye giderek orada din reisi bulunan Leons’un eliyle Ermenistan’in bas ruhani reisi olarak kutsallastiriliyor . Dönerken, Firat kenarinda Pakavan dolaylarinda kral ailesini, saray büyüklerini ve büyük bir halk toplulugunu vaftiz ediyor. Kirkor, Suriye ve Kapadokya’dan Hiristiyan rahipleri de getirmisti.

Yukarida da belirtildigi gibi tarihten günümüze Ermenilere kimlik kazandiran ögelerden biri yada en önemlisi kilise yada Gregoryen kilisesi olsa gerek. Bu yönüyle adeta farkli yerlerdeki Ermeniler arasinda bir bakima iletisimi saglayan kilise ayni zamanda kültürel birlikteligin devamina da katkida bulunarak önemli bir görevi üstlenmis bulunmaktadir. Tekrarlamak gerekir ise günümüzde birçok kaynaga göre bugün Ermeniler çesitli devletlerin hakimiyetinde asimile olmadan ayakta kalabilmislerse bunu büyük ölçüde Gregoryen Hristiyanlik sayesinde basarmislardir. Din ve onu temsil eden Ermeni kilisesi, Ermeni siyasal kimliginin de öncüsü olmustur. Öyle ki Ermeni dini liderlerinin ünvani olan katogigos kelimesi, ‘milletin temsilcisi’ anlamina gelmektedir. Bütün

Gerçekten Ermenilerin milli suurlanmalarinda da, milli benlik kazanmalarinda da en büyük rolü kilise oynamistir. Ermeniler; Sasaniler’den ve Bizans’tan çok büyük baskilar görüp de milli varliklari tehlikeye girdigi dönemlerde, bunlara karsi mücadelenin önderligini de kilise üstlenmistir. Ermeni alfabesinin icadi ile diger kültürel gelismelerin merkezi de kilise olmustur. Dahasi Ermeni Kilisesi’nin ve katogigoslarin tarihte siyasi olarak da önemli roller oynadiklari görülmektedir.

Ayni konuya Samuel Weems de su sekilde deginmektedir; ‘Tarih boyunca Ermeni Kilisesi, Ermeni milletinin kaderiyle öylesine bir paralellik arz etmistir ki, birinden bahsetmeden digerini açiklamak zordur. Bu ikisi, Ermeniler ve Gregoryen Kilisesi, öylesine iç içe geçmislerdir ki ‘milli kilise’ tabirinin adeta Ermenileri için ortaya çiktigi öne sürülmektedir. Bu sebeple baslangicindan bugüne kilise, siyasi ve soyal olaylarin merkezi olmustur. Milletin problemleri her zaman kiliseyi derinden etkilemistir.’

Ermeni tarihinin en önemli dönüm noktasi hiç süphe yok ki topluca Hristiyanlik’i kabul ettikleri iddiasidir. Bu olaydan sonra Hristiyanlik ve ona takilan Gregoryen markasi Ermeni kimliginin basat ögesi olmustur.

Sonradan Ermeni adini kendi tekeline alan Hay kavmi bölgede çogunlugu da olusturmamaktadir. Ancak muhtemeldir ki Hay kavmi Gregoryen cemaat içinde çogunluktadir. Su halde mensuplarina Ermeni denen Gregoryen cemaatinin, Aziz Gregor’un Hiristiyanlik yorumunun bir araya getirdigi Grek, Türk, Hay, Pers, Süryani gibi bölgedeki etnik gruplardan olusmus bir cemaat toplumu oldugu sonucuna varilabilir. Ermeni adinin tarihî anlami ve kökenleriyle ilgili hususu Küçük de su sekilde ifade etmektedir:

‘Tarihte ‘Ermeni’ kelimesi çesitli anlamlarda kullanilmistir. ‘Ermenistan’ denen bölgede yasayan veya Gregoryen Kilisesi’ne bagli olan kisi anlamlarinda oldugu gibi. Ermeni halki tarih boyunca çok çesitli halklarla karismistir. Bugün Ermenilerin fiziki görünüs itibariyle birbirlerinden çok farkli olmalarinin ve Ermeni kelimesinin irki bir anlami bulunmayisinin sebepleri de bunlardir. Bundan dolayi ‘Ermeni’ kelimesinin daha çok kültürel bir içerigi oldugu söylenebilir.’

Ve öyle ki; özellikle bu ilk dönemde Hay kavminin bu kültüre katkisi da pek fazla degildir. Mesela Gregoryen mezhebinin kurucusu olan Aziz Gregor, Hay kavmine mensup degildir, Partli’dir. Yine Arsasid hanedani ve Tiridat da Fars kökenlidir. Bu konuda tarihçilerin büyük çogunlugu hemfikirdir. Bunun yani sira Aziz Gregor’un Türk oldugunu hattâ Dede Korkut’la ayni kisi oldugunu iddia edenler de vardir. Dahasi Haylar’in yazi dilleri olmadigindan, Aziz Gregor Hiristiyanlik’i yaymak için Grekçe ve Süryanice’yi kullanmistir. Ayrica yine bu dönemde Türkçe’nin Gregoryen dinî egitiminde oynadigi role de dikkat çekmek gerekir.
Ermenilerin Hiristiyanlik öncesi inançlarinin karma bir yapi arz ediyor olmasi da, bugün Ermeni olarak adlandirilan toplumun köken itibariyle yalniz bir irktan degil, degisik irk, kültür ve inançtan çesitli topluluklarin Ermenistan denen cografyada karismasindan olustugunu göstermektedir. Yasadiklari bölgeye izafeten ‘Ermeni’ ortak adiyla anilan bu gruplar daha sonra Hiristiyanlik semsiyesi altinda birlesmis ve yine ayni ortak adla cemaatlesmislerdir. Ermeni olarak adlandirilan bu topluluklarda görülen monoteist inanis ise, Ermenistan bölgesinde yasayan Türklerin varligina baglanmaktadir. Dahasi Ermeni olarak adlandirilan topluluklarin ölü gömme âdetlerinden bayram senliklerine, mezar taslarindan kurban merasimlerine ve tabiat kültlerine kadar eski Türklerle olan benzerlikleri de dikkate alinarak, günümüzde Ermeni olarak adlandirilan milletin köken itibariyle Türk, Hay, Pers, Süryani, Grek gibi gruplardan olusmus ‘uzlasmis’ bir topluluk oldugu sonucuna varilabilir.

Bölgede Ermeni Hayk kavmi evrensel din olan Hristiyanliga girmeden Pagan dinine inaniyordu. O dönemde diger halklarin evrensel dini olmadigindan dolayi Hayk kavmi Gregoryenligi seçerken bölgenin diger halklarin bu evrensel dine tamamen girmemis oldugunu düsünmek mümkün degildir.
Kirkor Hayk kavminden olsa dahi, teblig ettigi ilahi dini muhakkak kendi halkina teblig etmis olamaz. Çünkü o taktirde evrensellikle, Tanri buyrugunu iletmekle çeliskiye düser. Nitekim diger semavi dinler mutlak olan Allah tarafindan onun kullarina gönderilmistir. Mesela Islamiyet de Müslüman olabilmek için illa Arap olma sartinin aranmamis olmasi gibi.
Kisaca toparlamak gerekirse; Hiristiyanlik’in Gregoryen mezhebi tarih sahnesine çikmadan önce, bu mezhebin ortaya çikip yayginlastigi cografyada (Ermenistan) çesitli irklar bulunmaktaydi. Gregor isimli bir kimse Hiristiyanlik’i yorumlayinca, onun vaazini benimseyip ona inananlara, bu sahsin adina izafeten Gregoryen denmeye baslanmistir. Tarihî süreç içerisinde bu Gregoryen cemaat içindeki Grek, Türk, Pers vs. gibi etnik topluluklar, dinsellestirilen bir Hay kimligi içerisinde ve ‘Ermeni’ ortak adini alarak kademeli bir sekilde asimile edilmislerdir. Bugünkü Ermeni anlaminda Ermeni milliyetinin olusumu, kilisede din adamlari tarafindan, ‘Ermenilik’ adina bir Hay tarihi yaratma çalismalarinin basladigi 8. yüzyila dayandirilabilir. .

Kalafat bu tezimizi destekler nitelikte olan ‘Türk-Ermeni Iliskilerinde Kültürel Boyut’adli çalismasinda bu konuya su sekilde yer vermektedir;‘Anadolu’da çogunlugu olusturan Müslüman halk arasinda daginik olarak yasayan Gregoryen toplumu, süphesiz dar bir sosyal çevrede sikismisti. Evlilikler gibi sosyal zorlamalar, Gregoryen topluluklari arasinda iletisimi sagladi. Buna bir kisim Gregoryenlerin ticari bir toplum olusu da eklenince, münferit ve müstakil olan Gregoryenler arasinda dayanisma yogunlasti. Bütün bunlarin üzerinde Gregoryen dinî örgütlenmesi, kilise etrafinda bir birligin saglanmasini amaçlamisti. Gregoryen Kilisesi etrafinda toplanan çesitli irklardan insanlar; mimari, musiki, resim, heykel gibi alanlarda zaten ciddi bir senteze girmis ve Gregoryen Kilisesi kültürünü olusturmustu. Bu toplumdan bir milliyet çikarmak, emperyalizm için zor olmadi.’

Yukaridan da anlasildigi gibi Müslüman halk içinde adeta azinlik bir grup gibi yasayan Türkler zamanla müslüman halk arasinda birazda dislanmanin verdigi etkiyle kendini diger Gregoryen topluluklardan biri olan Ermenilere daha yakin hissettigi tezi üzerinde durulabilir. Ayrica bu tezimizi Kalafat, Kirzioglu ve Sezgin’in görüsleri de dogrular mahiyettedir.
Buradan yola çikarak Mahmut Sezgin’in “Ermeni Milli Kimliginde ve Toplumsal Zihniyetinde Din Ve Kilise” adli tezinde fikirlerine yer verdigi dünyaca ünlü ismi Anthony Smith’in düsünceleri ise bu konuya bir baska açidan netlik getirmektedir. Smith, milli kimliklerin ve milliyetlerin olusumunu konu alan ‘Milli Kimlik’ adli eserinde, Ermeni milliyetinin tesekkülüne çerçeve teskil eden bu milletlesme kurgusunu su sekilde izah etmektedir: ‘Tümüyle dinî bir cemaat olarak yola çikmis olan bir topluluk sonunda münhasiran etnik bir cemaate varabilir. Misir’da Sii Müslüman bir mezhep olarak ortaya çikan ama burada eziyet ve zulümle karsilasan Dürziler, kale gibi korunakli Lübnan Dagi’na gittiler ve burada 11. yüzyilin ilk onyillarinda Araplar kadar Kürtler ve Iranlilari da aralarina aldilar. Ama son büyük hocalari Baha’al Din’in ölümü üzerine mühtediligi biraktilar. Cemaate üyelik, daha çok disaridaki dinî hasimlarin korkusundan, sabit bir hal aldi. Inananlarin cemaatine giris çikislara artik izin verilmiyordu. Çok geçmeden Dürziler soyu sopu olan, seceresi belli, toprak sahibi bir cemaat haline geldiler. O nedenle bugün Dürzi olmak ‘etno-dinsel’ bir topluluga mensup olmak demektir.’

Yukarida degindigimiz yazarlarin fikirlerinden baska yazar Arpee Gregoryen Kilisesi hakkindaki farkli görüsleriyle olaya bir baska boyut kazandirmaktadir. Kizioglu, Kalafat ve Sezgin’in savundugu teze büyük ölçüde ters düsmektedir.
Gregoryen Kilisesi, Hay etnisitesinin tarih boyunca kurdugu, siyasi niteligi ve devamliligi da olan tek toplumsal kurumdur. Gregoryen cemaat içerisindeki Hay etnisitesinin, kiliseye, cemaat içindeki diger bütün etnik gruplardan daha fazla baglanmasinin ve onu digerlerinden daha fazla sahiplenmesinin sebebi de budur.
Yayilmaci ve tecritçi bir strateji güden Ermenilerin milli çikar doktrini olan Hay Dat’in temelinde de bu sekilde meydana getirilmis yapay Ermeni milliyeti vardir. Hay kavmi, Ermenistan cografyasi ve Gregoryenlik arasindaki iliskilerin kurgusu anlasilmadan Ermeni milliyetini ve Ermeni psikolojisini analiz etmek mümkün degildir. Ermeniler, kendilerini ilk Hiristiyan millet olarak dünyaya takdim etmek suretiyle Hay Dat’in amaçlarini gerçeklestirmek için mono milliyetli Ermeni Kilisesi özelinde insa edilen Hiristiyanlik anlayisini kullanmaktadir. Bu mono milliyetçi politikalarin çagimizin siyasal ve sosyal ‘Zeitgeist’i ile taban tabana zit bir anakronizm abidesi oldugu çok açiktir. Bu hakikatin Hiristiyan kamuoyuna anlatilamamis olmasi, dinî taassup içinde olan bazi Batili Hiristiyan kesimlerin Ermenilere haksiz destek saglamalarina yol açmistir.
Sonuç olarak denebilir ki, Gregoryen Kilisesi’nin Ermenilerin milli kilisesi oldugu tezi, mono milliyetçi Ermeni milli yapilanmasini güçlendirmek için ortaya atilmistir. Bugün Gregoryen inançli Ermeni milleti içinde Hay kavmi disindaki Türk, Pers, Grek, Süryani ve Partli gibi diger etnik gruplari görmüyor isek bu, Ermenilerin mono milliyetçilik ve buna bagli asimilasyon ve etnik temizlik politikalari sebebiyledir. Özetlemek gerekirse; Ermeniler, Gregoryen cemaatinin ürettigi her türlü kültür degerini Ermenilik adina sahiplenmis ve Hay etnik kimligi disindaki toplumlari ya zorla asimile etmis ya da bölgeden sürmüstür. Bu tarihî gelisim seyri içerisinde, Bulgar Türkleri’nin Slavlasmasina benzer bir sekilde Gregoryen inançli Türklerin ‘Hay’lasmasi süreci yasanmistir.
GREGORYEN TÜRKLERIN HAYLASTIRILMASI
Ankara ve Kayseri sancaklarinda 10. ve 11. yüzyillara ait mahkeme tutanaklarini inceleyen Hasan Fehmi’nin meydana çikardigi belgeler ve yaptigi tespitler, bu konuya bir hayli isik tutmaktadir. Öncelikle Anadolu’da, Selçuklularin gelisinden çok daha öncelere kadar genis Türk kitlelerinin yasamakta oldugunu ortaya koyan Fehmi, bunlarin pek çogunun Gregoryen, bir kisminin da Ortodoks mezhebinden oldugunu belirtmektedir. Gerek Selçuklu döneminde gerekse Osmanli döneminde gayri Müslim kategorisinde degerlendirilen bu Türk topluluklari, böylece Müslüman üst kimligiyle ifade edilen Türklük dairesinden çikarilarak, Müslüman olmayan gayri Türk kesimlerle özdeslestirilmistir. Her ne kadar bu Türk topluluklarinin çogunlugu uzunca bir süre ana dilleri olan Türkçe’yi muhafaza etmeyi basarmislarsa da, bir milliyetin çerçevesini olusturan degerler ve kodlar itibariyle git gide bagli bulunduklari dinî cemaatin basat etnisitesinin yörüngesine girmeye baslamislardir. Böylece Gregoryen mezhebine bagli Türklerin, tipki Bulgar Türklerinin Slavlasmasina benzer bir süreçle, Haylasmasi, diger bir deyisle bugünkü anlamda Ermenilesmesi süreci yasanmistir.

Mesela Hicri 1031 yilinda Osmanli padisahinin Ankara ve Kayseri sancakbeylerine hitaben yazdigi bir fermanda, Anadolu’daki Gregoryen Türk ailelerinin çocuklarinin, Gregoryen kilisesindeki Ermeni papazlarca ayartilip egitim bahanesiyle manastirlara götürüldügü ve buralarda asimile edilerek Ermenilestirildigi ve ahalinin bu durumdan kaynaklanan sikayetlerinin giderilmesi belirtilmektedir.

Bir diger örnek ise kisi adlarinin degisiminde gözlemlenmektedir. Önceleri ana dillerini oldugu gibi kisi adlarini da, hatta kilise görevlisi olan Türkler dahil olmak üzere, korumayi basaran Gregoryen Türk topluluklari, daha sonra zamanla Hay (Ermeni) adlari almaya baslamislardir. Fehmi bu konuda, makalesinde pek çok mahkeme kaydina yer vermektedir. Böylece Yahsi, Kaya, Toman, Demir, Arslan gibi kisi adlari zamanla, özellikle din egitimi alan veya papaz olan Türkler arasinda, yerini Aram, Sarkis, Hayk, Nikol, Ruben gibi adlara birakmistir. Nasil ki Islam’i kabul eden Türkler, kendi adlarini Arap ve Fars adlariyla degistirdilerse, papaz olanlardan baslayarak Gregoryen Türkler de, Türkçe adlarini birakip yerlerine Hay (Ermeni) adlarini kullanmaya baslamislardir.

Bu süreç zamanla tekmil bir asimilasyona, Türklerin Haylasmasina, dönüstüyse de, asimile edilen etnisite, basat etnisite üzerinde, ona damgasini vuracak kadar köklü kültürel izler de birakmistir. Nitekim Gregoryen Türklerde Türkçe kisi adlari neredeyse tamamen kaybolmasina ragmen, meslekî lakaplar ve aile ünvanlari ile bunlarin bugün soyadi halini almis sekilleri, sonlarina eklenen Farsça kökenli -yan eki hariç Türkçe formlarini korumuslardir. Öyle ki bugün Ermenistan’da devletin zirvesinden toplumun geneline kadar nüfusun önemli bir oraninin soyadlari böylesi Türkçe soyadlaridir. Bu çerçevede Pastirmaciyan, Demirciyan, Allahverdiyan, Koçaryan, Sahgeldiyan, Agabekyan, Siraciyan, Boyaciyan, Tahtaciyan, Çuhaciyan, Basmaciyan, Tasçiyan, Tumanyan, Çilingiryan, Nalbantyan, Ormanyan, Bardakçiyan, Zekiyan gibi soyadlarinin Ermenistan’da yaygin biçimde kullaniliyor olmasi, bugünkü Ermeni milletinin, önemli oranda, Türk kökenli bir bilesenden meydana geldigine delil kabul edilebilir. Keza bugün Ermeni milletinin müzik, folklor, mutfak, giyim-kusam, halk inançlari gibi çesitli kültürel açilardan Türk milletiyle sasirtici ortakliklar ve benzerlikler sergiliyor olmasi, en az, Ermenilerin Sovyet dönemi öncesindeki tarihinin Müslüman Türk çogunlugu içerisindeki etnik adaciklarda geçmis olmasi ve bu sayede hakim Türk kültüründen oldukça etkilenmis olmalari kadar ve hatta ondan daha fazla, bugünkü Ermeni milliyetine eklemlenmis Türk varligi ve onun Ermeni milliyeti ile kültürü üzerindeki etkisinde aranmalidir.
Bu etkilesim konusundaki çok çarpici örnek ve tespitlerden bir tanesi, de Gregoryen kültüründe görülen koç basli mezar taslaridir. Koç basli mezar tasi, Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar genis bir cografyada uygulanagelen bir Türk kültür motifidir. Ayni tarzda mezar taslari bugün Ermenistan’da da, bir farkla, boyunlarinda Arapça harflerle yazilmis yazilar ve dualar yerine haç figürü ile, aynen bulunmaktadir. Yine Ermeni alfabesindeki çesitli harflerin Türk oyma yazisindan alinmis olmasi da Gregoryen Kilisesi’nin kuruldugu ilk dönemlerden itibaren bu kilise cemaati içerisinde bir Türk varliginin bulundugu konusunda ortaya konan delillerdir. Ayrica Türkçe’nin, Ermenice üzerindeki köklü etkisi, antik Ermenice’de kullanilan yüzlerce Türkçe kelime, söz ve deyim alintilari, Ermenice dilbilgisinin ses bilgisi, sekil bilgisi ve söz dizimi gibi hususlarda Türkçe’den etkilenisi ve bütün bu etkilesimler sonucu Grabar seklinde adlandirilan antik Ermenice’nin bugünkü, Türkçe’nin dil yapisina çok yakin, Asharapar olarak adlandirilan forma dönüsmesi de ortaya konabilecek diger delillerdendir. Bu süreç içerisinde Ermenice, gramatik yapisi degisen tek dil olmustur. Türk ve Ermeni folklor ve edebiyat eserlerinin karsilastirilmasi ile Kipçaklar ve Ermeniler arasindaki kültürel etkilesimin mahiyeti de bizi ayni sonuca götürmektedir.
Aslinda bu dönüsümün, Gregoryen Türklerin Haylastirilmasi/Ermenilestirilmesi, daha 18. yüzyilda Mekhitaristler tarafindan baslatildigini iddia etmek mümkündür. Mekhitaristlerin, Anadou’ya kaçak yollardan getirip dagittiklari yayinlar vasitasiyla Gregoryen Kilisesi mensuplarinin homojen bir Ermeni milleti teskil ettikleri düsüncesini yayarak daha sonra yaratilacak olan Ermeni milliyetinin tohumlarini attiklari söylenebilir. Böylelikle Mekhitaristlerin, her ne kadar aydinlanmaci, laik bir felsefenin savunuculari da olsalar, ortak din ve kilise kökeni üzerine kurguladiklari milliyet teorisi, Gregoryen Türklerin, Hay kavmi temelli Ermeni milliyetinde asimile edilmelerine basamak teskil etmistir.
Bütün bu tarihî ve sosyal analizden ortaya çikan sonuç, Ermeni mono milliyetçiliginin Türklük aleyhine gelistigidir. Bu çerçevede, Gregoryen Türkleri asimile edilerek Ermenilestirilmesi noktasinda etkili olan bir baska husus da yabanci ve azinlik okullari ile misyonerlik faaliyetleridir. Bu Hiristiyan kurumlari, amaçlari ve müfredatlari ile, Gregoryen Türkleri, dindasliktan hareketle milliyet degisimine ugratmistir. 1850’li yillara kadar tamamen kilise cemaati durumunda bulunan Gregoryen toplumuna bu dönemden itibaren bu müesseseler yoluyla milliyet suuru verilmeye baslanmistir. Degisik merkezlerden misyonerlik merkezleri taraftar kazanma mücadelelerinde, dinî veya siyasi bir sözcüden mahrum olan Gregoryen Türkler üzerinde egitim faaliyetlerini sürdürerek onlara Ermeni kimligini asilamislardir. Bu kurumlar tarafindan basilan ve dagitilan Ermeni harfli Türkçe Inciller ve diger yayinlar da bu faaliyetler arasindadir.

Bu okullarda Gregoryen Türk çocuklarina siki bir Ermenice egitim verilmeye baslanmis ve Türkçe konusmak yasaklanmistir. Tanzimat’tan sonra Osmanli Devleti, ilk ve orta okullarda azinliklarin ve din ve kültür derslerini kendi dinlerinin diliyle okutmus ve bu derslere giren ögretmenlere maas ödenmistir. Gregoryen mezhebinin dili olarak ise Ermenice kabul edildiginden, bu yönde bir uygulamaya gidilmistir. Diger bir deyisle, Gregoryen Türk çocuklarina devlet imkanlariyla Ermenice, ana dili olarak, okutulmustur.

Sonuçta, tipki Türkiye ile Yunanistan arasindaki nüfus mübadelesinde, Ortodoks Türklerin, Ortodoks Rum muamelesine tabi tutularak Yunanistan’a gönderilmeleri gibi Gregoryen Türkler de, Gregoryen Ermeni muamelesine tabi tutulup önce asimilasyonlarina göz yumularak, daha sonra mecburi iskân kapsamina dahil edilerek Türklük dairesinden çikarilmislardir. Bugün gerek Ermenistan’daki gerekse Orta Dogu’nun pek çok bölgesindeki Gregoryen topluluklar içerisindeki sasirtici Türk varligi ve Türkçe ile Türk kültürü yayginligi bunun en bariz delilidir.
Bu seri arastirma dizisi ile bazi çevrelerce algilandigi gibi Ermenilerin Türk olduklarini ileri sürmek gibi bir iddiamiz olamaz. Ayrica Niyetimiz Ermeni ulusal bütünlügü üzerinde tez üreterek, stratejik amaçlar aramakta degildir. Biz bir takim Gregoryenlerin Türk de olabilecekleri üzerinde çalisirken bir gerçege isik tutmayi amaçliyoruz.

Yildiz Deveci
ASAM-ERAREN-Yildiz DEVECI-Asistan


+