Anonim : Istanbul da Ermeni Müziği
23 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ծմակ / Ժամ : Շաւաղօտ

Anonim : Istanbul da Ermeni Müziği

Anonim

Anonim Tüm yazılarını göster..

07 Kasım 2011  

Istanbul da Ermeni Müziği

Pek çok kaynakta, Istanbul`daki Ermeni varlığı 4 yüzyıl öncelerine işaretlenmekle birlikte, Ermenilerin bu kentteki örgütlü varlığı 1453 sonrasıdır. Mehmet II’nın Istanbul`u fethi ile başlayan süreçle. Rumlara karşı kentin nüfus dağılımını dengeleyebilmek için Ermeni Patrikhanesi kuruldu. İstanbul`un alınışı, sıradan bir istila ve talanın ötesinde, sahiplenilecek ve özümsenecek bir fetihti. Bu yüzden savaşta harap olan kent yeni baştan ve yeni anlayışla tekrar mamur hale getirildi, imar çalışmalanında istihdam edilmek üzere Anadolu`nun pek çok kentinden Ermeni taşçı, duvarcı, demirci, bakırcı, eller gibi pek çok sosyokültürel birikimi nakkaş, varakçı ve mimarlar bu kente iskâna zorlandı. Gelenler yörelerine özgü kültürel birikimlerini sadece zanaatları ölçeğinde muhafaza etti. Genellikle aile kimliği ile zanaatını özdeşleştirmiş, bazen de köy veya yöre özelliğini bünyesinde barındıran bu hünerli insanlar, zanaatlarını babadan oğula aktarmak süretiyle geleneksel kültürlerini muhataba ettiler. Örnek olarak üç yüz kırk yıllık geçmişiyle günümüze dek uzanan Zilciyan ailesini veya "hassa miman" unvanı birkaç nesil devam eden Balyan ailesini anabiliriz. Ancak bu aileler aile kimliklerini belirleyen zanaatların dışında kalan mutfak alışkanlıkları, giyim kuşam, diyalekt, yöresel ve dinsel ritüeller gibi pek çok sosyokültürel birikimi birkaç yüzyıl içinde kaybettiler ve kentin kozmopolit yapısına eklemendiler.

Payitaht, burada yaşayanlara, soydaşlarına göre çok daha elit bir düzey sunmuştu Kayseri, Sivas, Van gibi illerden getirilen Ermeniler, yerel diyalektlerini ortak bir dil sürecinde benzeştirerek İstanbul ağzını oluşturdular. Aynı şekilde yerel müziklerini de bu büyük ve dönemin "modern" potasına sundular.

Dildeki dönüşümün benzeri müzik alanında da yaşandı Klasik Türk müziğinin esin kaynağı Bizans dinsel müziğidir. Bu ezgilerin geliştirilmesiyle şekillenen beğeni, çağının ve coğrafyanın en ileri ve zengin örneği olarak tüm Istanbulluların paylaştığı ortak değer halini aldi. Şüphesiz Istanbul`da en gelişmiş düzeyine ulaşan divan müziği Anadolu`nun ve Rumeli`nin tüm kent melezlerinde de kentsoyluların ilgisiyle karşılaşmakta gecikmedi. Klasik Türk müziğiyle tasavvuf müziği arasındaki etkileşimin benzeri Ermeni kilise müziğinde de görüldü. Yapısı gereği son derece tutucu olan bu alan, yeni ve etken beğeninin kalıplarıyla değişime uğradı. Günlük yaşamda üretilen ve tüketilen Ermenice şarkıların otantik Ermeni müziği ile hiçbir benzerliği yoktu. Bu durumun somut örneği Knar topluluğunun ikinci albümünde seslendirdiği "Yandım Ağavni” adlı parçadır Istanbul`da derlenen parça, çok canlı olarak bir mahalle dedikodusunu anlatmakta ve tümüyle "Istanbul türküsü" olarak sınıflandırabileceğimiz bir melodiyle seslendirilmekte. Keza zaman içersinde türeyen kanto vs. sayısız sahne kökenli moda akımlarla renklenen Istanbul müzik dağarında Ermeni folklorunun hiç yeri olmadı. Ermeni müzisyenlerin bu gelişmedeki etkisi ve katkısı yadsınamaz olduğu halde, Ermeni müziğinin etkisi ve katkısından söz etmek kolay değildir Baba Hamparsum Limoncuyan`ın tasarladığı nota yazılımı sayesinde sayısız eser notaya kaydedilerek kaybolmaktan kurtarılabildi. Artaki Candan, Nigoğos Efendi, Tatyos Efendi, Nübar Tekyay, Asdiç Ağa, Bimen Şen. Udi Hrant gibi pek çok sanatçı Istanbul müziğinin en seçkin örneklerini yarattılar. Ancak yukarıda belirttiğimiz gibi, bu durum Ermeni sanatçıların kalkışıydı. Ermeni müziğinin değil. 1800’lu yılların sonlarında Istanbul`da Ermenice müzikten bahsedilebilir, fakat özgün bir Ermeni müziğinden bahsedilemez

Istanbul Ermenilerinin kendi müzikleriyle buluşması. Ermeni burjuvazisinin Amiralar aristokrasisine karşı mevzi kazanması ve tebaanın uluslaşmasıyla mümkün oldu.

19. yüzyıl sonlarında sosyoloji biliminin gelişmesine paralel olarak folklor olgusu gündeme geldi. Etnomüzikoloji bir bilim dalı olarak aydınların ilgi alanına girdi. Uluslaşma çağında herkes kökenleriyle kurulan bağlara ilgi duymaktaydı. Daha düne kadar yadsınan basit köylü ezgileri milliyetçi coşkulara yol açmaya başlamıştı. Bu müzikler henüz kent kültürüne uyum sağlayamamış köylüler ve kente çalışmaya gelen gurbetçi işçiler için olağanüstü bir nostalji oluşturuyordu. Batı müziğinin tanıdığı en önemli kompozitör ve müzikologlardan biri olan Bela Bartok büyük bir uğraş vererek, herkesin zannettiğinin aksine Çigan müziğinin Macar müziği olmadığı, bunun ötesinde, Macaristan dışında bilinmeyen özgün Macar müziğinin varlığı tezini ortaya attı. Anadolu platosunda benzer bir uğraşı veren Gomidas (1869-1935), köy köy dolaşarak yaptığı 4000`den fazla derlemeyle özgün ve ulusal Ermeni müziğini şekillendirdi. Çağdaşları olan Magar Yegmalyan ve Kara-Murza`nın kendisinden önce başladıkları derleme ve düzenleme çalışmalarını çok daha kapsamlı bir yoğunlukla sürdürdü. Bu derlemeler bir yandan Hıristiyanlık öncesi pagan kültüründen günümüze ulaşmış destanları, söylenceleri, bir taraftan da halkın günlük yaşamında ürettiği iş türkülerini kapsamaktaydı. Bu geleneksel temaların yanı sıra, Ermeni modernitesinin edebiyattaki dışa vurumları da kent müziğini oluşturan şarkıların özgün metinleri olarak gün yüzüne çıkmaktaydı. Vatan sevgisi, sıla hasreti ve aşk temalı bu şiirler 20. yüzyıl Ermeni romanslarını oluşturdular.

Tanzimatla başlayan özgürlük hayalleri bir yandan da milliyetçilik akımlarını tetiklemiş, bu ortam içerisinde yukarıda anılan yeni edebiyat ve müzik ürünleri geniş bir ilgi görmüştü.

Ermeni tarihi içinde birbirinden bağımsız olarak gelişen iki kültürel başkent, İstanbul ve Tiflis, farklı yollarda yürüyerek aynı zaman diliminde, yeni düşünce akımlarının beslediği aynı noktada buluşmuşlardı. St. Petersburg ve Moskova ekollerinden beslenen Doğu Ermeni kültürü ile Paris ve Berlin ekollerinden beslenen Batı Ermeni kültürü aynı zaman diliminde bir yanda Kafkasya`da Armen Dikranyan, Sbendiaryan, Gomidas, diğer yanda İstanbul`da Dikran Çuhacıyan, Edgar Manas, Krikor Suni, Parseh Ganaçyan`la modern Ermeni müziğini oluşturmaktaydılar.

1869 yılında Kütahya`da doğan rahip Gomidas, Eçmiadzin`de eğitimini tamamladıktan sonra müzik eğitimi için Berlin`e gitti. Dönüşünde bir yandan mezun olduğu Kevorkyan Okulu`nda ders vermeye, diğer yandan Anadolu`nun binbir köşesinden gelmiş olan öğrencilerinin ağzından derlemeler yapmaya başladı. Çalışmalarını ulusal Ermeni müziğini oluşturmaya adamıştı. Daha sonraları Doğu Anadolu`nun pek çok yöresini dolaşan Gomidas, derlemelerini "Ermeni Köylü Şarkıları" adı altında yayınlamaya başladı. Bu çalışmaları esnasında karşılaştığı sayısız Türkçe ve Kürtçe şarkıyı da kaydeden Gomidas, günümüzün halklar popülizminin aksine benzerlikleri değil, farklılıkları gözlemledi. O dönemin aydınlanmacıları, "ulusal kimlik"in ancak "saf" ve "ari" bir kültürle var olabileceği görüşünü benimsemişlerdi. Gerçekten de günümüzde saptayabildiğimiz benzerlikler, hatta aynılıklar bizleri halkların birbirlerinden etkilendikleri, duygu ve düşüncelerinin benzeş olduğu sonucuna götürmektedir. Bir başka deyişle bu fikrimizi kanıtlayan örnekler olmaktadır. Oysa Gomidas bu etkilenmelerden arındırılmış olan orijinal yapıyı aramaktaydı. 1910 yılında İstanbul`a gelen Gomidas bu birikimini seri konferanslarla İstanbullu aydınlarla paylaşmaya başladı. Aradığı otantik yapıyı, zaman içinde edinilmiş süslemelerden ayıklayıp sadeleştirdikçe, İstanbulluların tepkisiyle karşılaştı. Özellikle kilise çevreleri, çok daha basit buldukları bu ilahileri şiddetle reddettiler. Ancak çok seslendirilmiş mess korolar tarafından söylenmeye başladıkça halkın ilgisi arttı. Kısa bir sürede 300 kişiden oluşan Kusan Korosu`nu kurdu. Bu koroyla Tepebaşı`ndaki "Union Française" salonunda verdiği konserler esnasında sık sık tanıtıcı açıklamalarda da bulunuyor, cebinden çıkardığı "şıvi" denen küçük kavalla anlattıklarını örnekliyordu. 20. yüzyıl başında, İstanbullu Ermeniler ilk kez olarak Ermeni folkloruyla karşılaşıyordu. Besmeleyle başlayan iş türküleri, düğün şarkıları, bayram türküleri, aşk türküleri ve yurtseverlik kahramanlık türküleri romantik bir duygu yoğunluğu yaratıyordu. Dönemin Istanbul`unda Türk ediplerinden ve aydınlarından oluşan, geniş bir çevre edinen ve sayısız Türkçe şiiri besteleyen Gomidas, pek çok Türkçe şarkıyı da derleyerek dağarına ekledi. Sanatının en verimli bu döneminde Kahire, İskenderiye ve Paris`te de benzer konferans ve konserler düzenleyen rahip Gomidas, İstanbul`da kuracağı bir konservatuarın ülküsüyle heyecanlandığı bir dönemde, 1915 yılının 24 Nisan günü, İstanbullu 250 Ermeni aydınıyla birlikte tevkif edilerek Çankırı Cezaevi`ne gönderildi. Yurtiçinden ve yurtdışından başlatılan kurtarma girişimleri sonuç verdi ve bu sürgünden kurtulan birkaç kişiden biri oldu. Aralarında büyük şair Taniel Varujan, Siamanto, milletvekili ve hukukçu Krikor Zohrab gibi isimlerin bulunduğu aydınlar en yakın arkadaş çevresini oluşturmaktaydı. Yaşadığı olayların etkisiyle aklını yitiren Gomidas, öğrencileri taralından Elmadağ`daki evinden alınarak önce Şişli deki La Paix hastanesine, daha sonra Paris`te bir akıl hastanesine kapatıldı. 1935 yılına dek süren yaşamının son yirmi yılında hiç konuşmadı, çevresiyle hiçbir şekilde iletişim kurmadı. Tek bir nota yazmadı, bir kez bile şıvi çalmadı. Tutuklandığında evindeki belgeleri de gasp edilip imha edilmişti. Bulunabilen tüm yazılı dokümanlar muhtelit yollarla Ermenistan`a gönderildi. Çalışmalarının, karalamalarının ancak üçte birine ulaşılabildi. Kabaca tasn`rt edilen arşivi, halen araştırmacı Diran Lokmagözyan tarafından düzenlenmekte ve ayrıştırmaktadır. İlk tasnifler araştırmacı Rober Atayan taratından 1969`da doğumunun 1O.yılında dört cilt halinde Ermenistan`da yayımlandı.

Ardından gelen müzisyenler için çok bereketli bir kaynak bırakarak acılarla dolu ömrünü noktalayan Gomidas, Ermeni müzik geleneğinde güncelliğini halen sürdürmektedir. Bugün Ermenistan`da kendi adını taşıyan konservatuardan yetişen yeni kuşak besteciler, Gomidas`ın sürdüğü damardan yola çıkarak caz, pop veya rock opera gibi otantik olamayacak her alanda özgün Ermeni müzik karakterini sunabilmekteler.

Günümüz İstanbul`undan bakılınca artık farklı, yöresel renkleri ve karakteri olan özgün bir Ermeni müziğinin izleri yerine değişik türleriyle Ermeni müziği algılanmaktadır.

Pakrat Estukyan


+