Türk Ve Ermeni Toplumlari Bin Yil İç İçe Yaşadilar İstanbul`un Ermenileri
Tam 167 yıllık Surp Prgiç Hastanesi'nin belgeleri, İstanbul Ermenilerinin Osmanlı uygarlık ve kültürüne katkısına ilişkin örnekler sunuyor.
Sözcükleri büyük bir dikkatle seçmişler: "Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yaşamış Ermeni cemaatini, Osmanlı'nın kuruluşunun 700. yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin gençlerine yararlı faaliyetleri ile tanıtmak amacıyla..." Bu ifade, İstanbul'daki Surp Purgiç (Aziz Kurtarıcı) Ermeni Hastanesi'nin bu vesileyle yayınladığı dergi ekinde yer alıyor.
En az bin yıl süreyle iç içe yaşamış iki toplumun tarihinde, olumlular kadar, olumsuz dönemlerin de bulunmaması mümkün değildir. Türk - Ermeni ilişkilerinde, Osmanlı Devleti'nin son otuz yılı çıkarılırsa, genelde olumlu sürecin egemen olduğu düşünülebilir.
Fatih'in İstanbul'a yerleşme fırsatı vermesi ve devletin resmi kurumları arasına dahil edilen patrikliğin Kumkapı'ya yerleştirilmesiyle, Ermeni cemaati için yepyeni bir dönem başlamış oldu. Doğu Anadolulu ve Kafkaslı genç için İstanbul ideal şehir haline geldi. İkbalini Osmanlı başkentinde aramaya yönelen Ermeni delikanlı için şiir bile yazılmıştır:
"Kaareler içinde Ermeni civan / Bu şehre gönderen vilayeti Van / Mülevves olurlar gaayetle mülhem / Su sabun yoksulu ayak ile el / Velakin söz yoktur göz ile kaşa / Kemend olur zülfi siyahı, başa."
Beş düzineden fazla dini ve etnik grubun bir arada yaşadığı Osmanlı barışı içinde "Milleti Sadıka" sıfatına layık görülmeleri şüphesiz bir tür bütünleşmenin işaretiydi. Bunun kanıtı Osmanlı uygarlığı ve kültürüne katkılarında görülür. Sebebini de dergi şu cümleyle açıklıyor: "Osmanlı diline ve yaşantısına en vakıf tebaa olarak devlet hizmetinde en çok yararlanılanlar olmuşlardır."
19. yüzyılda devlet baruthanesi, simkeşhanesi, darphanesinde yönetim hep ellerindeydi. Başta Dolmabahçe Sarayı olmak üzere Balyanlar'ın mimari eserleri günümüzün övünç vesilesi. Müzikte, tiyatroda, fotoğrafçılıkta damgaları var. Vezirliğe kadar yükselmiş bir sürü devlet adamları da. Osmanlı toplumuna yararlı faaliyetler çerçevesinde sunulan Surp Purgiç kurumu salt bir hastane olmakla yetinmemiş, 1832'de II. Mahmut'un fermanıyla kurulmasına girişildikten sonra ihtiyarhane, tımarhane, yetimhane, okul, dini eğitim yeri ve hatta mesleki öğretim (ayakkabıcılık, terzilik, mobilyacılık, dokumacılık gibi) merkezi olmuş.
1860'ta kadınlar kolunun faaliyete geçmesi, 1896'da hemşirelik bölümünün kurulması çağdaşlaşmanın önemli kanıtları. Osmanlı yönetimi de katkıda bulunmaktan geri kalmamış, 1914'e kadar, her gün 30 okka et ile 200 okka ekmeği devlet sağlamış.
Yadsınamayacak bütünleşmenin bir kanıtı da, hastanenin 1900 - 1910 yılları arasında yayınlanan yıllıklarındaki ilanlarda rastladığımız tüccar, doktor ve diğer meslek erbabının isimleri. İşte birkaç örnek: Surp Purgiç salnamelerinde (yıllıklar) bulunan ilanlarda ismi geçen Ermeni tüccar, doktor ve işadamlarından çoğunun Türkçe kökenli adlar taşımaları ilginçtir:
Acemyan, Arabyan, Arayıcıyan, Arslanyan, Aşçıyan, Balyan, Berberyan, Çırakyan, Çulhacıyan, Düzyan, Fenerciyan, Frenkyan, Gülbenkyan, Hekimyan, Hüseyinciyan, Ispartalıyan, İpekçiyan, Kalfayan, Kaltakçıyan, Karakaşyan, Kasapyan, Kılıçyan, Kuyumcuyan, Maksutyan, Mazlumyan, Mintancıyan, Mumcıyan, Nalbantyan, Nargileciyan, Osmanyan, Papazyan, Pişmişyan, Sıvacıyan, Solakyan, Salcıyan, Şamdancıyan, Şahapyan, Tahtaburunyan, Taşçıyan, Tavşanyan, Tekeyan, Terziyan, Tuğlacıyan, Tokatlıyan, Uncuyan, Uğurluyan, Yavruyan, Zarfçıyan.