Anonim : Karadeniz`de Romeyika Dilini Kimler Konuşur
25 Aralık 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Քաղոց / Օր : Ցրօն / Ժամ : Շանթակող

Anonim : Karadeniz`de Romeyika Dilini Kimler Konuşur

Anonim

Anonim Tüm yazılarını göster..

12 Nisan 2018  

Karadeniz`de Romeyika Dilini Kimler Konuşur



Aslında epey bir zamandır, Karadeniz’de Rumca konuşan insanlar, kendi geçmişleri konusunda yığınlarca soru ile boğuşup duruyorlar. Bazıları kendi kafalarına göre sosyal medyada bir şeyler yazıp çizerken, bazıları da kendi kendine; “Tzan mıydık, Laz mıydık, Türk müydük, sonradan mı Helenleştik vb.” gibi sorular sorup duruyor.

Ne yazık ki bu konuda henüz doğru dürüst ve tüm soruların bir şekilde cevap bulabileceği herhangi bir çalışma mevcut değildir. Burada, özellikle şahsıma yöneltilen sorulara cevap olsun diye, bir soru-cevap listesi hazırladım. Umarım ilgilenenlerin işine yarayacaktır.

Soru: Karadeniz’de neden Rumca (Romeyika) konuşuluyor?
Cevap: Bilindiği üzere Helenler, Karadeniz ile ilişkileri Mitolojik dönemden önce başlar. Tarihin henüz yazılmamış olduğu bu dönemlerden itibaren, bu coğrafyada çeşitli otoriteler, krallıklar ve imparatorluklar kurmuş, egemenliklerini sürdürmüşlerdir. Bunları sıralamak gerekirse; başta Koloni Kentler dönemi (yaklaşık MÖ 800 – MÖ 281) ele alınabilir. Bu dönemde Helenler, Karadeniz’de birçok koloni kentler kurmuştur. Bunlar; Sinop (Sinopi), Samsun (Amisos), Amasya (Amasia), Ordu (Kotiora), Giresun (Kerasus), Trabzon (Trapezounta), vb. gibidir.

Sonrasında ise Pontos Krallığı (MÖ 281 – MÖ 63) kurulmuştur. Burada hemen şunu belirtmekte yarar var; bazı tarihçiler, Pontos Krallığı’nın hanedanlarının Pers kökenli olduklarını, dolayısıyla da bu Krallığın halkının da Helen olamayacağını iddia ediyorlar. Oysaki yukarıda sözünü ettiğimiz Koloni Kentler döneminde bile yazılan klasik eserlerde (örn; Ksenofon MÖ 400 – 401), Sinop, Samsun, Amasya, Ordu, Giresun, Trabzon, vb. gibi şehirlerin Helen şehirleri oldukları kaydedilmiştir. Ayrıca, adı geçen dönemlere ait bulunan kalıntılarda Helenceden başka bir dile rastlanmamıştır. Velev ki bu otoritelerin halkı büyük ölçüde farklı halklardan oluşmuş olsun, eğer bir halk medeniyet açısından insanlığa, coğrafyasına, geleceğine hiçbir şey bırakmamışsa, o halk o bölgede hiç yaşamamış demektir.

Bu bölge, MÖ 63 yılından itibaren Roma-Bizans’ın hâkimiyetine girmiş, kesintisiz olarak 1267 yıl (MS 1204 kadar) bu hâkimiyeti sürmüştür.
Son olarak, MS 1204 yılında Trabzon Rum İmparatorluğu kurulmuş olup, bu İmparatorluk da hâkimiyetini, Osmanlı’nın 1461’de Trabzon’u ilhakıyla yitirmiştir.
Yukarıda saydığımız otorite, krallık ve imparatorlukların tebaası durumunda olanların bir devamı olup, çeşitli nedenlere dayalı olarak halen dilini kullanabilen bir topluluğun varlığı söz konusudur. Bu nedenle, bölgede 60’a yakın köyde halen Rumca konuşulmaktadır.


Soru: Helenler kimdir?
Cevap: Karadeniz ve genel olarak Kafkasya ile tarihin bilinmeyen zaman ve yazılı tarihten beri ilişkileri bulunan Helenler’in kim oldukları konusu, üzerinde farklı yorumların yapıldığı bir konudur. Bugün açısından bilinen, Yunanlıların ataları olduklarıdır. Biz burada, bu konuda yapılan yorumları inceleyerek bir sonuca varmaya çalışalım:

MÖ 8. yüzyılda yaşamış ve İzmirli olduğu söylenen, antik çağların ünlü şairi Omiros (Homeros), “Helenler” olarak, Yunanistan’ın Thesalia bölgesinde, küçük bir yer olan Fthia’da oturanları adlandırır.

MÖ 460 – 404 yılları arasında yaşamış Atinalı ünlü bir tarihçi olan Thukididis (Thoukidides) Omiros’a dayanarak, Helenler’in Fthia’da oturan halkın olduğunu yazar.
Pario mermerinde bulunan yazıtlarda, “Defkelion’un oğlu Elin, Fthia’ya hâkim olduktan sonra, daha önce Greki (Grekler) olarak bilinen halk, Helenler adını almıştır.” diye yazar.
MÖ 384 – 322 yılları arasında yaşamış olan ünlü filozof Aristotelis (Aristoteles), yarattığı 400 eserinden kurtarılabilen 143 tanesi arasında bulunan “Meteoroloğika” eserinde, İpiros (Epirus)’un Dodoni bölgesinde, şimdilerde Helenler olarak anılan ama daha önce Grekler olarak bilinen Sel’lerin oturduğunu yazar. Kendisi kurduğu okula Likion adını vermişti. Bugün Lise adı bu okulun adından gelmektedir.

MÖ 2. yüzyılda yaşamış olan ünlü bir mitoloji yazarı olan Apollodoros, Helenlerin Yunan coğrafyasından Pelasglar’ı kovduğunu yazar.

Alman tarihçi Jac Ph. Fallmerayer; “En eski Hellas ve en eski Helen kentlerinin kalıntıları, Peloponisos (Mora yarımadası)’ta ve Attiki veya Dorida bölgesinde değil, Kafkas vadileri ile Doğu Pontos kıyılarında aranmalıdır”

İlyas Karagöz; “Issız toprağında, ilk insan olarak efsanevi Pelasğos görülür. Akdeniz yöresiyle Yunanistan’da oturan en eski soyun adı Pelasğos, Pelasğoslardı. Zeus’la Niobe’den doğmuş olduğu söylenen Pelasğos, da bu soyun atasıdır. Yani, Yunan toprağının, Arkadya bölgesinin bir nevi Ademi’dir.”

İlyas Karagöz burada, Helenler’in, Pelasglar’ın torunları olduğuna işaret eder.
Bilim dünyası yukarıdaki yorumlarla ilgili tartışadursun, sanırım en doğru yorumu İsokratis (MÖ 436 – 338 arası Atina’da yaşamış bir sunucu) şu sözüyle yapmıştır; “Elines ine i tis imeteras pedias metekhontes” = “Elenler, bizim eğitimimize sahip olanlardır”. Yani “Helence konuşan ve Helence düşünen herkes Helendir.” demiştir.

Ayrıca; eski çağlarda, Helen kelimesi, küçük veya büyük barbar grupların tam karşıtı olarak kullanılan bir kelime olmasının dışında, çok tanrılı din olan Paganizm’e (Olimpos’un On iki Tanrılarına inananlara verilen ad) mensup olanların bütününü kapsayan bir kelimeydi.
Yukarıdaki farklı yorumlardan, Helen kelimesinin tek bir halk grubuna veya tek bir ırka dayalı olmadığı, İsokratis’in de dediği gibi; Helence konuşan herkesin Helen kabul edildiği anlaşılmaktadır. Zaten daha sonra ortaya çıkan ve uygarlığıyla, özellikle Batı dünyasına ışık saçan Helenizm, Anadolu dâhil, koca bir coğrafyada kabul görmüş ve binyıllar boyunca Helence hâkim dil olarak kullanılmıştır.


Soru: Rumca veya Romeika bir Roma dili midir?
Cevap: Roma’nın resmi yazışmalarda kullandığı dil başta Latince olmasına rağmen, daha sonra halkın kullandığı Helenceyi kullanmaya başlamıştır. Romeyika ve günümüz Yunancası, Antik Helen dünyasında (Anadolu ve Yunan coğrafyası) Helenler tarafından konuşulan bir dildir. Bütün dünyanın okuduğu yüzlerce klasik tarih, edebiyat, felsefe, tıp, vb. gibi kitaplar bu dilde yazılmıştır. Heredot, Homeros, Ksenofon, Platon, Hipokrat, vb. bilim ve düşünce insanları kitaplarını bu dilde yazmışlar.


Soru: Rumcanın asıl adı Helence ise, buna neden Rumca veya Romeyika deniyor?
Cevap: Roma İmparatorluğu döneminde, çıkan çeşitli savaşlar, izlenen yanlış sosyal, siyasal ve ekonomik politikalar yüzünden, Roma halkı içerisinde farklı sınıf katmanları ortaya çıkmıştı. Bu sınıflar; “toprak ağaları, yöneticiler, zengin tüccar ve tefeciler, fakirleşmiş Roma halkı ve köle durumunda olanlar” gibiydi. İyice fakirleşmiş ve çaresiz kalmış halk ve köleler arasında, Hıristiyanlık hızla yayılmaya başlamıştı. Çünkü Hıristiyanlık, fakir ile zenginin, köle ile efendisinin ve farklı etnik unsurların aralarında eşitliğini savunuyordu. Ayrıca, Hıristiyanlığın ibadet biçimi, çok tanrılı dinin ibadet biçiminden çok daha kolaydı. Bunun yanı sıra, Hıristiyan misyonerler, bu dine geçen zayıf insanlara, devletin uzatmadığı eli uzatıyor, yayılabilmek adına sorunlarını paylaşma yoluna gidiyordu. Ayrıca Hıristiyanlık, ilk yayılmaya başladığı dönemlerde, Roma yönetimi tarafından baskıya maruz kalmış, Hıristiyanlar ile Roma yönetimi karşı karşıya gelmişti. Bu durum, bir şekilde kendilerini Roma işgali altında hisseden, henüz Elen kültürel kimliğini kaybetmemiş, ağırlıklı olarak Anadolu ve Yunan coğrafyasında yaşayan Helen toplumunun bu yeni dine geçişini hızlandırdı. Daha sonra yüzlerce yıl süren misyonerlik faaliyetleri sonucunda Hıristiyanlık, Roma’da en büyük din haline geldi. Sonuçta Hıristiyanlık, Roma İmparatoru Konstantin zamanında resmi din olarak kabul edilir. Bu süreçten sonra Hıristiyanlar, o zamana kadar henüz Hıristiyan olmamış ve henüz paganizme inanmaya devam eden Helenler üzerinde baskı kurmaya başlarlar. Bu baskı zamanla yerini tahribe, talana, yağmaya, işkenceye ve katliama bırakır. O zamana kadar üretilmiş ve Helenizm ile Paganizmi andıran veya hatırlatan bütün sanat eserlerini tahrip etmeye başlarlar. Helenizm’in en büyük kütüphanelerini ateşe verirler. Helenizm’e ait taş üstünde taş, Helenlere de yapmadık işkenceler bırakmazlar. Böylece, Hıristiyanlığın fanatizmi vahşete dönüşür.
Hıristiyanlığın bir ara yumuşayan bu vahşeti, Yustinianos (Justinian) döneminde yeniden alevlenerek, Helenizm’in sonu tamamen getirilir. Böylece, Hıristiyanlığın vahşeti ile başlayan sürecin sonunda, artık ne Helen kalır nede Helence adı.
Artık hiç kimse Helen değildir ve Helence de konuşmuyordur. Herkes Helence konuşmasına ve İncil’in de bu dilde yazılmasına rağmen, Rum’dur ve Rumca konuşuyordur. Böyle bir vahşet dönemini yaşayan Helence, Romeyika adı altında hayatını sürdürmeye başlar ve bugüne kadar Anadolu’da devam eder. Ancak, Osmanlıdan ayrıldıktan sonra kurulan Yunanistan, bu dilin orijinal adını kullanmaya başlamıştır. Yunanistan’da bugün bu dil, “Elinika” olarak bilinir.
İşte Helence’nin Rumca’ya, Elinika’nın Romeyika’ya dönüşünün acı hikâyesi kısaca budur.


Soru: Bugün Karadeniz’de kullanılan Rumca, başka nerelerde ve kimler tarafından kullanılmaktadır?
Cevap: günümüzde Romeyika veya Pontiaka diye adlandırılan bu şive, başta Yunan coğrafyasında bulunan ve sayıları yaklaşık bir buçuk milyonu bulan Karadeniz Diasporası tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca, 1920 öncesinde yaşanan katliam ve sürgün nedeniyle, o zamanlar Gürcistan, Kırım, Ukrayna, Stalin’in sürgünleriyle de Kazakistan ve Sibirya’ya kadar uzanan bölgelere dağılan Karadeniz diasporası tarafından da konuşulmaktadır.


Soru: Karadeniz’de konuşulan Rumcanın oluşmuş şivesi itibarıyla en iyi hangi alfabe ile doğru yazılabilir?
Cevap: her ne kadar oluşmuş şive içerisinde farklı sesler ortaya çıkmışsa da (Ç ve Ş), bu dilin en hatasız yazılabileceği alfabe yine orijinal alfabesi olan, adına Kiril alfabesi de denilen Helence alfabedir. Yani Rumca, ancak bugün Yunancanın yazıldığı alfabe ile yazılabilir.


Soru: Karadeniz’de Rumca konuşan toplum ne zaman Müslümanlaştı?
Cevap: Bölgede yaşanan Müslümanlaşma, genel olarak Osmanlı’nın Trabzon İmparatorluğu’nu 1461’de ilhakıyla birlikte başlayan bir süreçtir. Farklı yerlerde farklı tarihler söz konusudur. Özellikle Of, Sürmene, Tonya, Maçka, vb. civarlarında bulunan dağ köylerinin İslamlaşması, 1550 – 1600 yıllarında başlamıştır. Bu süreç, Müslümanlaşmaya karşı çıkanlar açısından çok zorlu bir süreç olmuş, birçok yerde karşı çıkanlar çeşitli ağır işkencelere tabi tutulmuştur. Ardından başlayan gizli Hristiyanlık ise, 19. Yüzyılın sonlarına dek sürmüştür. İslâm dini ancak 20. Yüzyılın başlarında tamamen özümsenmeye başlamıştır. Bu durum, bölgede çok eski camilerin bulunmayışı, dine dayalı Arapça kelimelerin kullanılan Rumca içerisinde çok az oluşu, son elli yıl öncesine ait toplu Müslüman mezarlıklarının bulunmayışı, var olan mezarlıkların Hristiyan mezarlıkları olması, daha yakın zamana kadar ölülerin tabutla gömülmeleri, vb. gibi veriler incelendiğinde rahatlıkla anlaşılabilir.


Soru: Karadeniz’de Türkleşme ne zaman başlamıştır?
Cevap: Karadeniz’de Türkleşme, daha yoğun olarak Osmanlı’nın son 100 yılında, Türk veya Türkleşmiş unsurların devlet yönetimine sızıp onu elde ettikten sonra yaşanmaya başlamıştır. Özellikle İttihat ve Terakki bu konuda büyük çabalar sarf etmiştir. Daha sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Türkleştirme çabaları doruğa çıkmış, geçen yaklaşık doksan küsur yılda da hayli önemli başarı sağlanmıştır.

Soru: Karadeniz’deki Rumca konuşan Müslümanların etnik kökeni nedir?
Cevap: Kültürel arkaplanları incelendiğinde, Helen kökenli oldukları rahatlıkla anlaşılabilir.
Soru: Yunanistan’da konuşulan Romeyika ile Karadeniz’de konuşulan arasında fark var mıdır?
Cevap: Romeyika diliyle yüzyıllardır eğitim alınmadığından, neredeyse her köy veya yerleşim birimi, zamanla kendi ufak şivesini oluşturmuştur. Köyden köye unutulan kelimeler farklı olmakla birlikte, sadece bir köy içinde bile eski Helen şivelerinin izlerine rastlamak mümkündür. Kısaca, bir köy içinde bile, Atina, Epirus, Girit, vb. gibi şivelere rastlanabiliyor. Bunun dışında, Yunanistan’da bulunan Pontos diasporası’nın ve Tonya civarının kullandığı Romeyika Çitakizmos (K harflerinin Ç harfine dönüştürülmesi) içermezken, Of, Maçka, Sürmene, Çaykara, vb. gibi yörelerde Çitakizmos kullanılır. Bu kullanım, Kıbrıs, Epirus, Girit ve İtalya’nın Sicilya Rumları tarafından aynen kullanılmaktadır.


Soru: Biz Rumca konuşuyoruz ama Müslümanız. Bu bir çelişki değil midir? Rumca konuşmamızda dinen bir sakınca var mıdır?
Cevap: Dünyanın her yerinde hemen hemen her halktan Müslümanlar mevcuttur. Bunların hiçbirisi Müslüman oldu diye anadilini değiştirmemiştir. Hiç kimse için sakınca içermeyen bir durum, bizim için neden sakıncalı olsun? Böyle bir şey söz konusu değildir! Ayrıca farklı dillerle ilgili olarak Kur’an’da “O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır. (Rum Suresi, 30/22)” diye ayet vardır.


Soru: Günümüzde Rumcanın sözlüğü var mıdır?
Cevap: Yunanistan’da diaspora tarafından birkaç sözlük yayınlanmıştır. Bunlardan en geniş çaplı olanı, Anthimos Papadopoulos’un üç ciltlik “İstorikon Leksikon Pontiakis Dialektou” adlı sözlüğüdür.


Soru: Yukarıdaki devletlerden geriye sadece bugün halen Rumca konuşabilenler mi kaldı?
Cevap: Hayır! Bugün Anadolu’da yaşayan halkın önemli bölümü, yukarıda saydığımız devletlerin bir devamıdır. Çünkü Anadolu’da İslamlaşma süreci İslâm’ın yayılmaya başlamasından (MS 7. ve 8. yüzyıllar) kısa süre sonra başlamış, Türklerin 1071’de bu topraklara ayak basmasıyla da hız kazanmıştır. İslâm, Anadolu’da yaşayan Hristiyan topluluklar tarafından önce bir mezhep gibi algılanmış, daha sonra farklı bir din olduğu belirmeye başladığında ise, yığınlarca Müslüman ortaya çıkmıştı. Kitleler halinde Müslümanlaşmanın nedenleri sadece bununla ilgili değildir. Türkler Anadolu’da uzun bir süre istila ve talanlarla meşgul olmuşlar. Bu nedenle, herhangi bir otoritesi kalmayan Hristiyan halk, kitleler halinde Müslüman oluyor (ya da başta öyle gözüküyordu) ve çoğu yerlerde de talancı çetelerle işbirliği içerisinde Bizans’ın yerleşim yerlerine saldırıyor, birlikte elde edilen ganimetten yararlanıyorlardı. Dolayısıyla Müslümanlaşmış olan kitleler, aynı zamanda Arapça, Persçe ve Türkçe konuşmaya başlamış, bununla birlikte Osmanlıca diye bildiğimiz karma dil ortaya çıkmıştır. Böylece Müslümanlar, 1071’den sonra birkaç yüzyıl içerisinde, önemli bölümünü Bizans’ın toplumunun oluşturduğu bir nüfus patlaması yaşamış, bunun sonucunda Osmanlı oluşmuş ve bu oluşum, 1453’te Bizans’ı, hemen sonrasında 1461’de ise Trabzon İmparatorluğu’nu ilhak etmiştir. Osmanlıdan sonra İslâm’a geçişler devam etmiş, Hristiyanlık da hızla erimeye başlamıştır. Osmanlının 1923’e dek süren hâkimiyetiyle İslâm daha geniş çevrelere, Balkanları da içine alarak Avrupa sınırlarına kadar yayılmıştır. Türkleşme daha çok Osmanlının son 100 yılı itibarıyla başlamıştır. Her şeye rağmen, 1922’ere kadar Karadeniz bölgesinde yüzbinlere varan bir Hristiyan nüfus söz konusuydu. Ancak Osmanlının son yıllarına tamamen hâkim olan İttihat ve Terakki zihniyeti Almanların da telkinleriyle bu toplumu ortadan kaldırmayı hedefledi. Özellikle Üçüncü Ordu’nun desteği, plan ve projeleriyle hareket eden Jitem’e benzer gizli bir teşkilat olan Teşkilatı Mahsusa, Hristiyanların malına, ırzına ve canına göz koymuş gözü dönmüşlerin de katıldığı Kuvayı Milliye gibi Türkçü, ırkçı yapılanmalar, Rum nüfusun önemli bölümünü ortadan kaldırarak bir soykırıma imza atmıştır. Geride sağ olarak kurtulabilenler de Lozan Nüfus mübadelesi sonucu anavatanlarından ebediyen sürgüne gönderilmiştir. Ardından Osmanlı yıkılarak yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ırkçılık doruğa çıkmıştır. Bütün farklı diller yasaklanmış, Müslüman olan herkes Türk sayılmıştır. İslâm’ın yayılmaya başlamasından ve neticede Osmanlının Anadolu’ya hâkim olmasından bu yana geçen süre içerisinde Anadolu’nun tamamı Türkleşirken, devlet otoritelerinin kolay ulaşamadığı yerlerde, halen anadilinde konuşmayı sürdürebilen topluluklar kalmıştır.


Soru: Geride kalan Müslüman Rumlar neden Lozan Nüfus Antlaşması’na dâhil edilerek Yunanistan’a gönderilmedi?
Cevap: Lozan Nüfus Antlaşması din bazlı olduğundan, yani sadece Hristiyanları kapsadığından, sadece Hristiyanlar zoraki göçe tabi tutulmuştur.
Soru: Rumca konuşan Müslümanların bu dilde eğitim alması ne zaman son buldu?
Cevap: Bu dilde eğitim, bu dili konuşanların Müslüman olmayı kabul ettiklerinden beri, yani yaklaşık olarak 1600 yılından beri durdurulmuştur. Çünkü Osmanlı’da Müslüman olanların bu dilde eğitim alması söz konusu değildi. Müslüman olanların alacağı tek eğitim, din eğitimiydi. Ancak din eğitimi alırlarken, mecburen anladıkları dil olan Romeyika, okunan kitapların, Kur’an ayetlerinin ve hadislerin tercümesinde kullanılmıştır.


Soru: Anadolu’nun diğer yerlerinde bu dil kalmamışken, neden Karadeniz’in dağlık köylerinde yaşayabildi?
Cevap: Anadolu’nun diğer bölgelerinde, farklı halklarla iletişim ve etkileşim daha kolaydır. Karadeniz kadar engebeli yerleşim alanları pek yoktur. Buna rağmen, sahil bölgelerine yakın olan yerleşim birimlerinde az da olsa halen Rumca konuşabilenlere rastlanmaktadır.
Karadeniz’de Rumca konuşulan dağ köyleri, daha çok Trabzon’un Of ve eskiden Of’a bağlı Çaykara ve Dernekpazarı ilçelerine bağlı köylerdir. Bilindiği üzere Hristiyanlık döneminde bu bölge, tüm Anadolu’nun Papaz ve din adamı ihtiyacını karşılıyordu. Bu nedenle, İslâm’a geçtikten ve bu dini özümsemeye başladıktan itibaren eski özelliğini devam ettirmiştir. Eskiden Papaz yetiştiren bölge, bu defa Hoca yetiştirip Anadolu’ya göndermeye başlamıştır. Rumcayı din eğitiminin tercümelerinde kullanmaları, bu dilin oralarda halen konuşuluyor olmasını doğurmuştur.


Soru: Rumca konuşan Karadenizlilerin kökeni, klasik kitaplardan Karadeniz’de yaşadıkları öğrenilen Makronlar, Driller, Mosinikler, vb. gibi halk gruplarından olabilir mi?
Cevap: Hayır! Çünkü Klasik Tarih kitaplarından ve yapılan arkeolojik kazılardan, Anadolu’nun farklı yerlerinde krallık, İmparatorluk, vb. gibi devletlerle egemenlik kuran ve daha sonradan yok olan halkların var olduğunu biliyoruz. Örneğin; Hititler Çorum / Sungurlu yakınlarında başkentleri vardı. Yapılan kazı çalışmalarında kalıntılarına da rastlanmıştır. Şimdi bu bilgiye dayanarak “Çorumlular Hitit asıllıdır” denebilir mi? Mezopotamya’da (Kuzey Irak ve Türkiye’nin Güneydoğusu) yaşadıkları bilinen Akadlar ve Asurlular vardı. Bunların arkeolojik kalıntıları da mevcuttur. Bugün Kuzey Irak ve Güneydoğu’da yaşayan halk Akad veya Asurlu mu? Hayır! An itibarıyla bu bölgede Kürtler mevcuttur. O halde, klasik kitaplardan halk isimleri öğrenerek, hayali bir etnisite yaratmak ne kadar doğrudur? Üstelik bu konuda elde hiçbir veri yok iken!


Soru: Roma döneminde, Prokopios’un (MS 500 – 565) yazdığı “Yapılar (Peri Ktismaton)” klasiğinde yer alan iddiasına göre, dönemin İmparatoru Justinianus tarafından Hristiyanlaştırılan Karadenizli Tzanlar var. Hristiyanlığın dilinin Helence olması nedeniyle de Tzanlar anadillerini unutup da Helence’ye asimile olmuş olamazlar mı? Bu doğrultuda, bugün Rumca konuşan Karadenizlilerin ataları bu Tzanlar olamaz mı?
Cevap: Hayır! Eğer Tzanlar veya Hristiyan olan toplumlar anadillerini unutup Helenleşseydi, Helenlerle aynı dine ve mezhebe (Ortodoks Hristiyan) mensup olan Gagavuz Türkleri, Karaman Türkleri, Gürcüler, Ruslar, Bulgarlar, Ermeniler ve en önemlisi, yanı başımızdaki Lazlar da Helenleşecekti. Oysa herkesin dili kendinde halen mevcut ve herkes kendi etnisitesinin farkındadır. Bütün Ortodoks Hristiyan dünyası ve özellikle aynı coğrafyada ve aynı koşullarda yaşayan Lazlar Helenleşmemişken, bu ihtimali sadece Rumca konuşanlar üzerinde düşünmek doğru değildir. Ayrıca bu böyle bile olsa, buna yönelik herhangi bir veri veya kanıt yoktur. Aradan geçen yaklaşık bin beş yüz küsur yıl sonra kimin kim olabileceği sorusu, öldükten sonra hayat var mı yok mu sorusu gibi bir şeydir. Bugün açısından bir halkın farklılığını veya etnik aidiyetini ortaya koymak için tarihsel sürekliliğiyle birlikte, kültürel özelliğine bakılır. Ortada hiçbir veri yokken, hayali bir etnisite üretilemez! Üstelik Prokopios “Yapılar” kitabını yaklaşık olarak bin beş yüz yıl önce yazmıştır. Dolayısıyla, bu bölgedeki yerleşim birimleri Osmanlı’nın tahrir defterlerinde yer alması lazımdı. Oysaki Çaykara civarında kaydedilen köyler ve sakinlerinin din durumu tek tek verilmiştir ve bu civarda sadece üç köy (Holayisa, Ğorğoras ve Zeno) gözükmektedir. Bu köylerin de sakinleri, Osmanlı zamanında yaşanan vergi kaçakçılığı yüzünden tamamen yerlerinden sürülmüştür. Buralara yerleşenler, daha sonraki yıllarda, sahilden ve farklı bölgelerden gelip yerleşmişlerdir. Yöredeki dil içerisinde, üç farklı ve aynısı Yunan coğrafyasında bulunan şive izlerine rastlanmıştır. Bu durum, yöredeki dil incelendiğinde rahatlıkla anlaşılabilir.


Soru: Karadeniz’de yaşayan Rumca konuşanların ataları, daha sonra Hristiyan olmuş ve Rumlarla yaşamaya başlamış Türk kökenli insanlar olamazlar mı?
Cevap: Hayır! Yukarıdaki sorunun cevabında da belirttiğimiz gibi; bugün açısından Rumca konuşan köyler, Osmanlı Tahrir Defterlerinden de anlaşılacağı üzere, çoğu 1550 yıllarından sonra ortaya çıkan köylerdir. Ayrıca, Osmanlı döneminde, yani 1461’den sonra herhangi bir Türk topluluğunun Rumların arasına karışıp asimile olması olanaksızdır. Bu belki bir veya birkaç dağınık yaşayan aile gibi olabilir. Ancak bu da, neredeyse hiçbir verimi olmayan dağ köylerinde değil, merkezi yerlerde olmuş olabilir. Herhangi bir Türk’ün veya ufak bir Türk toplumunun gidip bir dağ köyüne ve kendisinden olmadığı, dilini bilmediği insanların arasına yerleşmesi oldukça zayıf bir ihtimaldir. Zaten böyle bir yerleşme talebini, en başta bu dağ köylerinde yerleşik olanlar kabul etmezlerdi. Çünkü zaten bu köylerde ekilebilir ve iskân edilebilir alanlar oldukça sınırlıydı. Hatta son zamanlara kadar, satışa çıkarılan herhangi bir köy arazisi, önce akrabaya ve daha sonra köylüye sunulması gerekiyordu. Ahali, köye yabancı birisini kesinlikle sokmazdı. Bunun dışında, asimilasyon olayı katman katmandır. Nihai aşamada bile, sürekli yaşanılan bölgede, eski anadiline ait bir yığın köy, mahalle isimleri bulunur. Özellikle, otoritenin dayatmasıyla veya asimilasyonla değiştiremeyeceği mevki, mekân, dere, ırmak, vb. gibi isimler her zaman eski anadilde ve büyük ölçüde kalır. Bugünün iletişim çağı olmasına, her evde TV, Radyo, vb. gibi yayın cihazlarının bulunmasına, yaklaşık 550 yıllık Osmanlı ve Türk hâkimiyetine rağmen, bu köylerde Türkçe mevki ve mekân isimleri birkaçı dahi geçmez. Zaten flora isimleri de buna eklendiğinde, bu kadar derin bir asimilasyonu dünya henüz yaşamamışken, bunun hiçbir özelliği bulunmayan, iletişime kapalı bu dağ köylerinde yaşandığını iddia etmek, hayal ürününden öte, bilinçli bir saptırmadan başka bir şey değildir. Her şey bir tarafa, yörede yaşayan toplumun Asyatik hiç bir özelliği (fizik, gelenek, görenek, vb.) bulunmamaktadır. Bir de şöyle düşünün; Türkler Anadolu coğrafyasına ayak basalı (1071 tarihini baz alırsak) 943 yıldır; buna rağmen Anadolu’da ne bir şehir adının ne anlama geldiğini, ne bir balığın adını doğru dürüst öğrenemediler. Anadolu’ya özgü sayabildikleri bitki sayısı (TDK’nun masa başı ürettikleri hariç) dahi sınırlıdır! Oysa Karadeniz’de Rumca konuşan köylerde flora ile ilgili yüzlerce Rumca isim mevcuttur.


Soru: Bugün Karadeniz’de Rumca konuşanlar Laz kökenli olup daha sonra asimile olmuş olamazlar mı?
Cevap: Hayır! Çünkü onlar Laz oldukları halde eğer asimile edilmiş olsalardı, aynı coğrafya koşullarında yaşayan diğer Lazlar da asimile olmuş olacaklardı. Ayrıca az dahi olsa, egemen kültürlerin (din, dil) etkileri konuşulan Rumca üzerinde belirirken, Lazlarla olan bu denli coğrafi yakınlığa rağmen, bugüne kadar derlenebilen yaklaşık on iki bin Rumca kelime içerisinde ortak birkaç Lazca kelimenin dışında herhangi bir belirti yoktur.


Soru: Karadeniz’de Rumca konuşulan köylerde yaşayanların ataları neden bu dağ köylerine yerleşmişler?
Cevap: Bu dağ köyleri genel olarak 1500 – 1600 yılları arasında kurulmuş olup, eski ahalinin tamamı sahil kesimi ve merkezi yerlerden buralara göç etmiştir. Bunu, son elli yıl öncesine kadar, herhangi bir dağ köyünde bulunamayacak popüler mesleklerden de bunu anlamak mümkündür. Örneğin; taş duvarcılığı, demiri işleyerek araç gereç üretme, bakırcılık, taş duvar örme, taş ve ahşap oymacılığı, vb. gibi meslekler vardı. Bu mesleklere sahip olan insanlar, bu mesleklerini köy ortamında yürütemediğinden dolayı, zamanla bu meslekler kaybolup gitme aşamasına gelmiştir. Sahil ve merkezi yerlerden göç ettiklerine dair verileri, kullandıkları dil incelendiğinde de açıkça görülmektedir. Örneğin bunca asimilasyona ve dilin erimesine rağmen, hayatında hiçbir zaman denizi görmemiş birisi, Rumcada denizin adını Thalasa olarak bilir. Göç etmelerine yönelik Osmanlı’nın ağır vergi koşulları, Müslümanlaştırmaya yönelik otoritenin ve misyoner grupların baskısı, sahillerde ortaya çıkan salgın hastalıklar, vb. gibi nedenler yatmaktadır. Yaşanan göç özellikle Sultan Selim zamanında yaşanmıştır.


Soru: Bugün Karadeniz’de konuşulan Rumca ile Yunanca arasında ne gibi bir benzerlik veya farklılık vardır. Her ikisi aynı dil midir yoksa farklı diller midir?
Cevap: Rumca ile Yunanca arasındaki benzerlik, Türk dünyasında Uygurca ile Türkçe arasındaki benzerlik veya farklılık gibi algılanabilir. Binlerce yıl ayrı coğrafyalarda kullanılan aynı diller, zamanla yakın çevrelerinde konuşulan diğer dillerden farklı biçimlerde etkilenir ve şekillenirler. Dolayısıyla Yunanca ve Karadeniz Rumcası, kendi bölgelerine göre farklılaşmışlardır. Yine de her iki tarafın da kelime kökenleri (dile girmiş yabancı kelimeler hariç) Helencedir.


Rumca – Yunanca benzer cümle örnekleri:


Rumca: pola nero epiğa çe efuskosa = çok su içtim ve şiştim.
Yunanca: poli nero ipia ke e fuskosa.
Rumca: anikson tin porta çe epar eliğo aera! = kapıyı aç ve biraz hava al!
Yunanca: anikse tin porta ke pare liği aera.
Rumca: ya to piyo u pas teris piyos erthen? = neden gidip kimin geldiğine bakmıyorsun?
Yunanca: yati den pas na dis pios irthe.
Rumca: ela as pame so xoriyo = gel köye gidelim.
Yunanca: ela as pame sto xorio.
Rumca: p’esune çe uç eporena n’evriska se? = neredeydin de seni bulamıyordum?
Yunanca: pu isun ke den porusa na se vrisko?
Rumca: adaçeka kati efika, piyos e pirena = bu yakınlarda bir şey bıraktım, kim aldı onu?
Yunanca: edo kati afisa, pios to pire?
Rumca: epan so dromo, entama epezame = yol üzerinde, birlikte oynuyorduk.
Yunanca: pano sto dromo, mazi pezame.
Rumca: entoçes çe e tsakoses ta stude m’ = vurup kemiklerimi kırdın.
Yunanca: e xtipises ke espases ta kokala mu.
Rumca: epar şkepason to ğardeli, m’ eriğay = al çocuğu ört, üşümesin.
Yunanca: pare skepase to pedi, min krioni.
Rumca: na eşis tin efçi m’ = iyi dileklerim seninle olsun.
Yunanca: na exis tin efxi mu.
Rumca: e nistaksa, kontevo na kamono = uykum geldi, nerdeyse gözlerimi kapatacağım.
Yunanca: e nistaksa, kontevo na kamono.
Rumca: alo m’ erse so spiti m’! = daha evime gelme!
Yunanca: alo min erthis sto spiti mu!
Rumca: eğo esena pola ağapo = ben seni çok seviyorum.
Yunanca: eğo se ağapo poli.
Rumca: eğo ime asin Trapezunta = ben Trabzonluyum.
Yunanca: eğo ime apo tin Trapezunta.
Rumca: asin Trapezunta erxome = Trabzon’dan geliyorum.
Yunanca: erxome apo tin Trapezunta.
Rumca: tina evres epan so dromo = yol üstünde kimi buldun?
Yunanca: piyon vrikes pano sto dromo?
Rumca: kunison to kuni, as çimate to ğardeli! = beşiği salla, çocuk uyusun!
Yunanca: kunise tin kuna, as kimithi to pedi!
Rumca: asa makra ida se çe uç eğnorisa se = seni uzaktan grdüm de tanımadım.
Yunanca: apo makria se ida ke den se ğnorisa.
Rumca: ela konta son peşko ya na xlise! = sobanın yakınına gel ki ısınasın!
Yunanca: ela konta sti sompa ya na zestathis!
Rumca: thelo n’apomeno adaçeka = burada kalmak istiyorum.
Yunanca: thelo na mino edo.
Rumca: thelo n’eroto se kati = sana bir şey sormak istiyorum.
Yunanca: thelo na se rotiso kati.
Rumca: ekseris lağa na pağo sin Athina = Atinaya nasıl gideceğimi biliyor musun?
Yunanca: kseris pos tha pao stin Athina?
Rumca: katina arayevo ama u poro n’evriskatona = birini arıyorum ama onu bulamıyorum.
Yunanca: kapion psaxno ala den poro na ton vro.
Rumca: as aplume eliğo ada pan = azcık bunun üzerine uzanayım.
Yunanca: as ksaploso liğo edo pano.
Rumca: t’onema s’ nto en? = adın nedir?
Yunanca: ti ine to onoma su?
Rumca: na pas so kalo! = güle güle git!
Yunanca: na pas sto kalo!
Rumca: mi teris opisas! = arkana bakma!
Yunanca: min kitas piso su!
Rumca: avutos o anthropos ine kotsos = bu adam topaldır.
Yunanca: aftos o anthropos ine kutsos.
Rumca: ime stravos, uç elepo = körüm, görmüyorum.
Yunanca: ime stravos, de vlepo.
Rumca: afiso me, pola terte exo = bırak beni, çok derdim var.
Yunanca: ase me, exo pola tertia.
Rumca: eğo ti mana m pola ağapo = ben annemi çok seviyorum.
Yunanca: eğo ti mana mu ağapo poli.
Rumca: to potami kativen sin thalasa = dere denize iner.
Yunanca: to potami kateveni sti thalasa.
Rumca: efağa ula ta xrimata m’ çe epomina so dromo = bütün paramı yedim ve yolda kaldım.
Yunanca: efaga ola ta xrmata mu ke emina so dromo.
Rumca: thelo na pağo sin Athina ama exasa to dromo m’ = Atina’ya gitmek istiyorum ama yolumu kaybettim.
Yunanca: thelo na pao stin Atina ala exasa to dromo mu.
Rumca: anikson tin porta, as eper ayera t’ ospiti! = kapıyı aç da ev hava alsın!
Yunanca: anikse tin porta, as pari aera to spiti!
Yukarıdaki benzer cümlelerden yüzlerce kurulabilir. Ayrıca, küfürler de aynıdır.
Bu benzerlikler, bu dilin Yunancadan tamamen farklı bir olduğunu iddia edenlere iyi bir örnektir!
Farklılıklar ise genelde teknolojik, bilimsel, siyasal ve sonradan üretilen kelimelerden ibarettir. Bununla birlikte, dil yapısında da farklılıklar içermektedir. Yani farklılıkların tamamına yakını, Rumcada karşılıkları bulunmayan veya sonradan unutulan kelimelerden ibarettir.

Vahit Tursun

+