Litürji ve Müzik
Türkiye Katolik Ruhani Reisler Kurulu Başkanı olarak, sizlerle, dergimizi seven, onu özlem ve heyecanla bekleyen eski ve yeni okurlarımızla baş başa bir sohbete girmek, benim için bir özel sevinç kaynağıdır.
Türkiye`nin Ermeni Katolik cemaatinin episkoposluk görevine tayinimden kısa bir süre sonra, yurdumuzun Katolik cemaatlerinin önderleri, bedenize bu yüksek vekâleti teslim edip kendilerini ve cemaatlerini temsil etme gibi bu nazik görevi üstlenmemi dilediler. Takdir ve itimatlarından dolayı her birine ve cemaatlerimiz mensupları olan hepinize, tüm müminlerimize teşekkür eder, dualarınızı istirham ederim. Aziz Pederimiz Françesko, tüm müminlerin, tüm iyi niyetli insanların dualarına teslim etmekte, ve bu dilekleriyle duanın her birimizin, her insanın, tüm insanlığın yaşamında ne kadar önemli, ne denli vazgeçilmez bir yeri ve rolü olduğunu kanıtlamaktadır.
Marana Tha`nın bu sayısı "Litürji ve Müzik" konusuna adanmıştır. Çok önemli bir konu! Hattâ, bir bakıma, Hıristiyan hayatımızın bir sentezi niteliğinde. Nitekim İkinci Vatikan Konsili (1962 1965), Kutsal Litürjiyi konu edinen Sacrosantum Concilium (Pek kutsal Konsil) başlıklı Temel öğreti kararnamesinde (Constitutio), Litürji`yi tüm Hıristiyan hayatının temel ekseni olarak gördü; bizzat Konsilin sözleriyle:
"Litürji, Kilise etkinliğinin yöneldiği zirvedir ve, aynı zamanda, Kilisenin tüm enerjisinin türediği kaynaktır" (Böl. I, par. 10: la liturgia e il culmine verso cui tende l`azione della Chiesa e, al tempo stesso, la fonte da cui promana tutta la sua energia)
Dua`dan ve dua`nın öneminden söz ettik. Litürji duadır, Kilisenin kamu duası; Rabbimiz İsa`nın gizemsel bedeni olarak, bizlerden, biz inançlılaradan oluşan Kilise`den hep birlikte, dünyanın dört bir ucundan tek yürek, tek nefes, tek ağız olarak yükselen duamız. Düşüncemizi biraz daha açmaya çalışalım. Bunun için de, kullandığı sözcüklerin tam kelime anlamını kavramaya yönelelim. Kelime anlamından kastımız, bilimsel deyimiyle kelimenin etimolojisi. Litürji ne demek? Litürji, bir eski Yunanca kelimenin fransızcalaşmış şeklidir. Kelimenin Yunanca aslı leitourgia`dır (bugün Yunanlılar tarafından liturğiya olarak telaffuz edilir). Bu da, aslında, hizmet demektir. Yani, Ulu Tanrı`ya, Yaradan, Sonsuz ve Ebedi Varlığa, Allah`a yönelen hizmetimiz. Çünkü O`na adayabileceğimiz en büyük hizmet, O`nu övmek, O`nun Merhamet ve Sadakatini terennüm etmek, O`na hamd etmek; yaramaz ve değmez kulları olan bizlere sürekli olarak bağışladığı hayırlar, lütuflar, iyilikler için O`na sonsuza dek şükretmektir.
Türkçede kullandığı `ibadet` kelimesi de, tam aynı manayı ifade etmekte. Arapça kökenli bir sözcük olan bu terim, genel kullanımda kutsal bir anlam yüklenmiş olup, açıklamaya çalıştığımız üzere, Tanrı`ya yönelik en üstün hizmetin ta kendisini işaret eder.
Müzik veya `musiki` de Yunanca asıllı bir terimdir: eski Yunancanın, bugün musiki olarak telaffuz edilen mousiksözcüğüdür. Mousa (telaffuz: Musa) olan kökeni, güzellikleriyle insan ruhunun en yüksek, en asil etkinliklerinden birini oluşturan sanata, sanat duyarlığına ve yaratıcılığına, ilham veren, bunların ilham kaynağını oluşturan tanrıçalara atfedilmiş isimdi. Ne hoş, ne kadar anlamlı! Tanrı`ya dua hizmeti, ibadet ve öte yandan günümüz Türkçesinde daha çok alışmış olduğumuz, yine Fransızcalaşmış şekliyle `müzik` olarak telaffuz edilen musiki ("bizim öz musikimizin piri" büyük Itriye eskiler derler, demiş Yahya Kemal unutulmaz mısralarıyla) biri birine çok sıkı bağlarla bağlı, içiçe girmiş iki boyutlarıdır bu dünyanın güncelliğinden, sıkıntılarından, terslik ve çelişkilerinden, kirliliğinden ve günahından sıyrılmak, yükselmek, arınmak peşinde olan insanoğlunun.
Ne yazık ki bu çabalar, ister sanatta olsun, ister ibadette olsun, çoğu zaman kısır kalmakta, kısır kalmaya mahküm olmuş görünmekte. İncili Şerif`te Rabbimizin bizzat verdiği örnek, Ferisi ve vergi görevlisi misali, bu durumu gayet iyi açıklar. Kalbimiz pak, gönlümüz Tanrı önünde alçak değilse, yani alçakgönüllü olmak hayatımızın doğrultusunda değilse, duamız da, ibadetimiz de, maalesef beyhudedir. Zaten Eski Ahit`te, Seçilmiş Halk`ın Peygamberleri, sürekli ve amansız olarak bunu duyurmuşlar, vurgulamışlardır; Rabbimiz de bu aynı gerçeği bir kutsal emanet olarak bizlere ısrarla telkin etmiştir. "Ben kurban değil, merhamet isterim" (Matta, 9; krşl. Hoşea, 6,6). Ne var ki günlük yaşam da, aynı gerçeği gözlerimizin önüne serer. Herkesçe bilinen bir olgudur, Nazi subaylarının klâsik müziğe aşinalığı ve hayranlığı. Kilise`nin evrensel Mürşidleri arasında bizlere en yakın tarihte, Papa Françesko tarafindan, bu ünvana layık görülmüş olan Narek`li Aziz Krikor (ykl. 950ykl. 1010) da bu gerçeği, kendine has şiirsel ve tasavvufi deryavari uslübuyla, değişik şekil ve imgelerle açıklar:
"Olmasın ki, doğum sancılanyla inleyim ve doğuramayım,
yakınayım ve göz yaşı dökemeyim,
düşüneyim ve hıçkıramayım, bulutlanayım ve yağdıramayım" (II, 2).
Konu tabii çok geniştir. Hattâ, sınırsızdır, diyebiliriz. Zaten ima ettik: Litürji konusu, Hıristiyanlığın tüm öğreti ve uygulamasını içine alabilir. Fakat sanırım ki, burada üzerinde kısaca da olsa durduğumuz düşünce ve gözlemlerden çıkarabileceğimiz ilk sonuç şu olmalıdır: Gerek dua/ibadetin, gerek musiki/sanatın, gerçekten Aşkın`a, Transandantal`a yönelebilmesi için, atacağımız ilk adım, takınacağamız ilk tutum, alçak gönüllülüktür, Allah`ın huzurunda başımızı eğmemiz, yerlere kadar eğilmemizdir.
Başka sözlerle kilisede, Kilise olarak, icra ettiğimiz Litürji`yi kişiselleştirmek, onun ihtiva ettiği cevherin içini açmak, bu cevherin ulvi kelime ve ezgilerinden bizlere seslenen öğretilerin dikkatli dinleyicileri, uysal, titiz uygulamacılan olmak.
Kutsal Advent dönemindeyiz. Ruhumuzu bu şekilde biçimlendirmek, ten bulmuş Kelâm`ın Doğuşuna en güzel, en hakiki hazırlığımız olacaktır. Ne mutlu bizlere eğer, ufacık çapımızda bile olsa, Göklerden inen Ulu Yaradan`ın tevazusuna iştirak edebilsek. İbadetimiz, yani Litürjimiz, o zaman tam olacak, müziğimiz veya musikimiz de meleklerin ahenklerine karışacaktır.
Bu duyarlık ve temennilerle hepinizin Kutsal Noelini kutlar, sevinç, mutluluk ve özellikle İsa`mızın bizlere en büyük hibesi olan ve kimsenin kalbimizden çıkaramayacağı huzur ve salameti dilerim.
Başepiskopos Levon Zekiyan