28 Mayıs 2010
Astana (Kazakistan) - Önemli bir kişi şöyle demiş: “Eskiden Amerikan dış politikası üzerinde etkili olan 1 buçuk ülke vardı. Şimdi 2,5 oldu.”
Cümlede geçen “etkileme” sözcüğü, ABD’nin başkenti Washington DC’de alınan uluslararası politikayla ilgili kararların değişmesini sağlayan bir “etki”yi anlatıyor. “1 buçuk ülke”nin “1”i İngiltere, “buçuk”u İsrail.
1 buçuğu 2 buçuğa genişleten ülke de Türkiye.
Bu cümleyi kuran kişinin, Türkiye’nin uluslararası politikadaki etkisini abarttığını ya da bu tür sözlerin “rüşvet” kabilinden söylenebildiğini düşünecekler olabilir.
Ancak ortadaki birçok kanıt bu sözün önemsenmesinin ne kadar gerçekçi olduğunu gösteriyor.
O kanıtlardan biri Türkiye - Ermenistan ilişkileri.
‘SESSİZ DİPLOMASİ’ YÜRÜYOR
Ermenistan yönetimi iç politika kaygıları dolayısıyla duraklama eğilimine girmiş olsa da, Cumhurbaşkanı Gül’ün “sessiz diplomasi” olarak nitelediği çalışma yürüyor.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki “normalleşme” sürecinin karşısında bir de Türkiye ile Azerbaycan arasındaki işbirliği süreci yer alıyor. Bu iki süreçte de uluslararası camia, her iki hatta da olumlu gelişme sağlanması için geniş desteğini sürdürüyor.
Hem Ermenistan hem de Azerbaycan hattında, şu anda Cumhurbaşkanı Gül’ün deyişiyle “sessiz diplomasi” yürümekte ve küçük de olsa meyveleri toplanabiliyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Erivan ziyaretinin “Kafkaslar’daki statükoyu yerinden oynattığını” söylüyor. Bunun bir yansıması da Rusya’nın tavrında görülüyor.
Gül, Erivan ziyaretinin sadece bir ilk adım olduğunu, şimdilik statükonun sadece yerinden oynadığını belirtiyor, ama Türkiye’nin Kafkaslar’da giriştiği rolün önemini anlatmak için de şu tespitinin altını çiziyor: “Kafkaslar’daki statüko kimsenin çıkarına değil, bunu herkes anladı. Ancak 1-2 yıl içinde çözüme yaklaşmamamız durumunda bu sorun yumağının çözümü bir on yıl daha ileriye atılmış olur.”
Bugünkü dünyada sorunlu bir on yıl daha kimsenin çıkarına değil. Aynı durum Kıbrıs için de geçerli, içerdeki Kürt meselesiyle bağlantılı olarak Irak Kürtleri için de geçerli.
Türkiye gibi Ermenistan’ın da, Azerbaycan’ın da, Irak Kürtlerinin de bir on yıl daha kaybetmeye tahammülü yok. Bu süre iç politika kaygılarıyla heba edilemeyecek bir süre.
AB EKSENİNİ KAYBETMEK!
Türkiye’nin, bu on yılı hep birlikte kazanmak için yürüttüğü faaliyetleri amacına ulaştıracak altyapının en önemli unsuru da Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği.
Cumhurbaşkanı Gül, bütün bu sorunlar yumağının Avrupa Birliği ile bağlantılı olduğunu söylerken Kafkasya’daki ilerlemenin ve yine aynı şekilde Türkiye’nin Asya’daki “Türk dünyası” ile ilişkilerini geliştirmesinin Avrupa’yı etkileyeceğini, ama Avrupa Birliği sürecinin ilerlemesinin de bütün diğer süreçleri etkileyeceğini anlatıyor.
Gömleğe, tenekeye, yata, havuzlu villaya sıkışmış olan bir iç politikayla meşgul olmanın bütün bu süreçlerin gereken hızla ilerlemesine engel teşkil ettiğini Ankara’daki siyasilerin görmüyor oluşu, Avrupa Birliği ekseninin kaybedilmesi gerçekten üzüntü verici. Yazık oluyor.