Agos'un sınavından geçiyoruz - Haber Arşivi 2001-2011
30 Nisan 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Ահեկան / Օր : Գիշերավար / Ժամ : Հոթապեալ

Haber Arşivi 2001-2011 :

15 Şubat 2010  

Agos'un sınavından geçiyoruz -

Agos'un sınavından geçiyoruz

Uygar ve demokratik bir toplum olmak için yola çıkmışlığımızdan bahsetmiyor mu bütün Cumhuriyet severler? Bu yolun sarp ve engebeli olduğu malûm. Ama görmezden geldiklerimiz neler?
Öncelikle demokrasi bir yüzleşmeler zincirinin üstüne gerilen hayat tasavvurudur.
Demokrasi, yüzleşmekten kaçanların, yüzleşmeye gerek olmadığını savunanların, yüzleşmenin toplumu böleceği savıyla tarihi kendi terimleriyle kurgulayanların işi değildir. Hadleri yetmez.
Demokrasi bir yüzleşme kültürüdür, evet. Özgürlükler fikrinin alanını belirler.
Gerçekler özgürleştirir. Gerçeklerin örtbas edilmesi, sabit varsayılan hassasiyetlere göre öncelikler sıralamasına tabi tutulması kişi hak ve özgürlüklerine kast eder.
Bawer Çakır, bianet’te Avukat Fethiye Çetin’le konuşarak yazmış.
Agos gazetesi ve Hrant Dink’in avukatı Fethiye Çetin Hrant cinayetinden sonra yargının olumlu yönde değişen kararlarına rağmen kontrolü zor olan internet üstünden tehditlerin artarak sürdüğünü söylüyor. Biliyorsunuz son olarak gazetenin web sitesini hackleyen korsanlar siteye Ogün Samast’ın resmini koyup bir de ona güzellemeler sunmuşlardı. Açıkça tehditler savuruyor, ‘ya seversiniz ya terk edersiniz’ diyor, kendine güvenen hamasi bir katil diliyle mangalda kül bırakmıyordu.
Çetin “Özellikle ırkçı gruplar, nefret dolu söylemlerini ve ırkçı saldırılarını internet üzerinden örgütlüyorlar. Sayısız site açıp çok sayıda insana ulaşma imkânları var” diyor. Çetin, bu son olayda ayrıca halkı kin ve düşmanlığa tahrik, suçu ve suçluyu övme, tehdit, hakaret gibi suçların da işlendiği kanaatinde.
Çetin, yargının böylesi durumlarda etkisiz kaldığının altını çiziyor.
Pekiyi yargı neden bu durumlarda çaresiz kalıyor? Bu vahşi katil/katil adaylarını ensesinden tutup yargının karşısına getirebilmek neden imkânsız? Çetin, görmemiz gereken hayati
noktayı işaret ediyor.
Çetin’e göre yargının etkisiz kalmasının nedeni suç algısın ın çarpıklığı: “Birtakım suçlar konusunda hemen harekete geçebiliyorken, ancak gerçekten birlikte yaşamamızı engelleyen, birlikte yaşayacağımız geleceğimizi sabote eden böylesi eylemlere karşı duracak bir zihniyet yok. ”
Kısacası, Ermenilere yöneltilen böylesi salyalı tehditler kimsede panik yaratmıyor.
Nitekim Hrant’ın öldürüldüğünden kısa süre sonra yazmış olduğum bir yazıda şöyle demişim. Yıllar sonra hiçbir şey değişmedi yazık ki: ‘Hrant davasında dokunulmazlığı tescilli, korunma altında güçlerin bu cinayetteki sorumluluğu da örtbas ediliyor.
Hrant’ın göz göre göre gelen ölümü bu toplumu derin bir utanca gark etmeliydi. Seçim meydanlarında sertleştikçe birbirine yağlı urgan fırlatan, milliyetçiliğin ana bayiliğini kimselere kaptırmama yarışında mide bulandıran siyasi partiler; sorumsuzluğu şiar edinmiş basın; burnundan kıl aldırmayan ve sürekli aramıza emekli kurmay katil yollayan saygıdeğer kurumlarımızda bu cinayetin yarattığı ufacık bir rahatsızlık görmek mümkün değil.
Şimdi bir kez daha hatırlamamız, hatırlatmamız gereken, tetiğe basanlar değil, bu cinayette görerek, görmezden gelerek, destekleyerek, arka çıkarak, uygun ortamı hazırlayarak pay sahibi olanlardır.’
İşte aşılamayan eşik.
Agos’un tarihi bir demokrasi/ahlak/haklar ve özgürlükler sınavı olarak hayatımızın bağrına çökmesi, hatırlarsınız Sabiha Gökçen ‘olayı’ ile başladı. Hatırlamayanlara hatırlatalım.
Agos’taki haber Hürriyet’te yayınlandı. Değerli tarihçi ve dilbilimci Pars Tuğlacı, Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu haberi Hürriyet’te yayınlandıktan sonra bu konudaki fikri sorulduğunda, Gökçen’in yakın arkadaşı olduğunu belirttikten sonra, “Sabiha da Ermeni olduğunu biliyordu” diyordu. Ama Tuğlacı, Gökçen’in tepkiler nedeniyle bunun açıklanmasını istemediğini, kendisine söz verdiği için bildiklerinin hepsini anlatamayacağını da ekliyordu.
O zamanların kartalı Emin Çölaşan, her zaman olduğu gibi, kendi gazetesinin yayınından ne kadar müteessir olduğunu yazmaktan kaçınmadı. “Bir gün onun sırtından böyle oyunlar oynanacağı ve Ermeni ilan edileceği hiç aklıma gelmemişti. Ölmüş insanlar
yalanlara, iftiralara yanıt veremez...Yazık, ayıp, günah” diye bitiriyordu yazısını. Çölaşan, elbette sarsılmaz delikanlılığıyla “Ermenileri severiz ama asla değildi, Boşnak’tı” diye kıyameti koparanların dikkatini göstermiyordu. Böyle bir İFTİRA karşısında galeyana gelmişti. O ve gibilere kalırsa çember iyice daralmıştı; yakında Atatürk’ün nesebi üstüne de tartışmalar çıkabilirdi.
Genelkurmay açıklamayı patlattı: “Burada asıl önemli husus, yapılan haber ile neyin amaçlandığıdır. Son zamanlarda Türk medyasının bir bölümünde Atatürk milliyetçiliğine
ve ulus-devlet yapısına karşı sürdürülen haksız ve temelsiz eleştiriler yanında, Atatürk
milliyetçiliği yerini almak üzere sağlıklı olmayan ve tehlikeli düşüncelere bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde ve sorumsuzca yer verildiği kaygıyla izlenmektedir.” Eksik kalır mı, Türk Hava Kurumu da, “Bilerek ya da bilmeyerek bir Türklük değeri daha yok edilmeye çalışılmaktadır” buyurdu.
Tetik çoktan kurulmuştu. Akabinde bir grup ülkücü militan Agos gazetesinin ölünde tehditler savurarak bir nümayişte bulundu. Bu olaylar sırasında kameraları, muhabirleriyle orada bulunan haber ajansları, televizyon ve yazılı basın memleketimizi bu konuda haberdar etmemeyi seçti.
Oysa bu eylemin hazırlığı çoktan başlamıştı. Memleketin ülkücü ve menzili şaşırmış Kemalist milliyetçileri Gökçen tartışmasıyla birlikte dizginlerinden boşanmış bir öfkeyi orta yerde kusuyor, özellikle Hırant Dink’in kimliğinde Agos Gazetesi’ni açıkça hedef gösteriyorlardı. Çölaşan’ından Pulur’una çeşitli ‘saygın’ gazetecinin de katkılarıyla Ermenilerin çizmeyi aşmaya meyyal olduğunu, onlara bir dur demenin zamanı geldiğini düşünür olmuştu vahşi ırkçılar. Ülkü Ocakları Başkanı Alican Satılmış’ın Ortadoğu Gazetesindeki 26 Şubat tarihli köşe yazısı açıkça tetiği çekiyordu. Yazısında, Azınlıklar Tali Komisyonu’nun lağvedilmesini AKP’nin satılmışlık çizgisinin önemli bir merhalesi ilan ediyor, “Peki azınlıkların milli güvenliğe aykırı faaliyetleri izlenmemeli, serbest mi bırakılmalıdır” diyordu. ‘Ararat’ filminin gösterimini engelleme zaferleriyle böbürlendikten sonra o tartışmalar sırasında, “Ermenilere karşı da bir düşmanlığımız yoktur. Eğer olsa idi, Türkiye’de yayınladıkları AGOS isimli gazetelerine de karşı olurduk” demiş olduklarını hatırlatıyordu. Satılmış, Hırant Dink’in bir yazısından vahşice cımbızlayıp bütün anlamına küstürdüğü bir alıntıyla hedefteki adresi açıkça belirtmiş oluyordu. Tabii yazısının noktası “Tanrı Türkü korusun ve yüceltsin” di. Velhasıl, Tanrının sopası olduğuna inanan bir avuç safkan Türk’ün işbaşı yapacağı açıkça belliydi.
Emniyet Birimleri nümayişin başlamasından saatler önce Agos ve çevresinde konuşlanmış, gerekli önlemleri almıştı. Olacaklardan haberliydiler. Halaskârgazi trafiğe kapatılmış, resmi ve sivil ekipler olağanüstü bir hazırlık yapmışlardı. Ülkücüler, besbelli programlarından herkesi haberdar etmişti. Bütün televizyon kanalları, haber ajansları ve onlarca kamera olay mahallinde yerini almıştı. Herkes gergin bir bekleme içindeydi. Sonuçta saat 15.00 sularında 25-30 kişilik bir grup gazetenin önünde toplanarak sloganlar atmaya başladı. ‘Hırant, hedefimizsin’, ‘Ya sev ya terk et’, ‘Bir gece ansızın gelebilirim’ diye bağırıyorlardı. Ülkü Ocağı Başkanı Levent Temiz, bir konuşma yapmış, aleni tehditler savurmuştu. Olağanüstü önlemlerle gazete ve çalışanlarını koruma altına almış olan polis, göstericilere müdahale etmedi. Anlaşılan tehditçi ırkçı militanlar, demokratik gösteri hakkını kullanan vatandaşlar kapsamında değerlendiriliyordu. Gösteri yürüyüşlerinde çoluk çocuk kadın kız demeden copları, kabaralarıyla ağzını burnunu dağıttığı kesimden değildi bu vahşiler. İnsanları aleni
tehdit etmek, onların can güvenliğini ihlal edecek bir dil ve tavır içinde olmak yasalara aykırı değildi demek. Katıksız ırkçı bir söylemle ‘bir gece ansızın’ geliverip hasmı katledebileceğini haykırmak demokratik taleplerdendi. Ertesi gün gazetelerde hiçbir şey okuyamadık. Basın bu olayı görmeyi reddetti.
Hrant’ın katledilişine işte böyle geldik. Buradan sonra nereye gideceğimiz bizim elimizde olsun istiyorsak kimi katillere hoşgörülü davranan yargının tutsağı olduğu ideolojileri yargılamaktan kaçınmamalıyız.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+