Milli Eğitim Bakanı Çubukçu: Hrant dink'in adını bir okula vermek isterim - Haber Arşivi 2001-2011
23 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ծմակ / Ժամ : Հոթապեալ

Haber Arşivi 2001-2011 :

08 Şubat 2010  

Milli Eğitim Bakanı Çubukçu: Hrant dink'in adını bir okula vermek isterim -

Milli Eğitim Bakanı Çubukçu: Hrant dink'in adını bir okula vermek isterim

Nimet Çubukçu, Milli Eğitim Bakanlığının dokuzuncu ayında, ilk kez bir gazete röportajı veriyor. Geçen yıl Mayıs başında ilettiğim talebime nihayet yanıt alabilmekten, üstelik İstanbul'da buluşmaktan çok memnunum. Soğuk ve yağmurlu bir günde Zeyrekhane'nin huzurlu atmosferinde, bir yandan yemek yiyor, bir yandan konuşuyoruz.

Siyasete adım attığı ilk günden beri samimiyet çizgisini bozmadığını görüyorum: Hem sıcak, olduğu gibi görünen bir Anadolu kadını, hem insan haklarına saygılı bir entelektüel. Devlet adamı olarak portresinde ise cesaretiyle temkinliliği at başı gidiyor. Ego geride, akıl önde. Bu söyleşide bazı konularda çok ileri gidemiyor ama yine de çok önemli şeyler söylüyor. Mesela Hırant Dink'in adını bir okula vermek istediğini, öğrencilerin her Pazartesi sabahı topluca söylediği andımızın kutsal bir metin olmadığını, gerekirse yeni bir andı kaleme alabileceğini, "cemaatsiz, ruhbansız kaldık" diyen Barthelemeos'un acısını içinde hissettiğini, dersanelere talebin eninde sonunda biteceğini, artık üniversitelerin öğrenci peşinde koşacaklarını, SBS sınavının öğrenci üzerindeki etkilerini araştırdıklarını, sonuç olumsuz çıkarsa değiştireceklerini, öğretmenlerin performanslarını ölçeceklerini... Ve daha neler neler...


Bakan olduğunuzu sürpriz bir şekilde öğrendiniz. Evinizi taşıyordunuz o günlerde. Bir öğle molasında lahmacun yerken tesadüfen televizyonu açtınız. Aa! Milli Eğitim Bakanı olmuşsunuz! Lahmacun az daha boğazınızda kalıyordu. Neden bu kadar şaşırdınız?

Milli Eğitim Bakanı olmayı beklemiyordum çünkü. Bu konuda hiçbir belirti yoktu. Böyle bir şeyi televizyondan öğrenince tabii ki etkileniyorsunuz.

Çok zor bir görev... Kendinizi oraya layık görmediğiniz için mi şaşırdınız?

Hayır, hiç ilgisi yok. İnsan siyaset yaparken, tabii ki her türlü görevi 'acaba bana verilse bunu yapabilir miyim' şeklinde aklından geçiriyor. Demek ki kendimle bu bakanlık arasında duygusal iletişim kurmamışım.

Başbakan sizi bu bakanlığa getirdi. Çünkü; a) Güzelsiniz, b) IQ'nuz yüksek, c) Duygusal zekanız yüksek, d) Sabırlısınız, e) Çalışkansınız. Hangisi?

Hiçbiri.

Yani bu özelliklerin hiçbiri sizde yok mu?

Ben bu tip görevleri her zaman nasiple açıklarım. Yoksa bütün bu özelliklerin daha fazlasına sahip insanlar olabilir. Ama benim burada olmam nasiptir.

Bu görevinizde dokuzuncu aya girdiniz. Daha önce bilmediğiniz, içine girince öğrendiğiniz, sizi çok şaşırtan ne oldu bu sürede?

Milli Eğitim Bakanı olduğumda zaten dört buçuk yıldır bakandım. Sayın Başbakan, Bakanlar Kurulu'nda hemen her konuyu çok kapsamlı olarak istişareye açtığı için, milli eğitim alanında neler olup bittiğini çok iyi biliyordum.

İyi ama bakanlığınızın ilk günlerinde sizden röportaj talep edenlere, "Hele bir öğreneyim" diyordunuz.

Tabii hala öğreniyorum.

Ama biraz önce milli eğitimde neler olduğunu iyi biliyordum dediniz.

Yok yok, şaşırma duygusuyla açıklayamayacağım bir şey var ki, bu da öğrenme süreciyle ilgili... Ben hiçbir konuda ahkam kesmeyi sevmiyorum. Bunu biraz hukukçu tizizliğiyle açıklayabilirim. Ben kendi alanım dışında, hukukta da bilmediğim bir alan olduğunda, mesela ticari hukuku ilgilendiren bir konu olduğunda açıklıkla "ben bunu bilmiyorum" derim. Eğitim benim hem mesleki manada öğrenmem gereken bir alandır, hem de ne yapacağıma karar vermeyi bilmem gerekir. Siyasi bir kişiliğe ne yapmayı düşünüyorsunuz diyecekler. Şöyle yapmayı düşünüyorum diyebilmem için bunun sadece düşünce olarak oluşması gerekli değil. Bundan söz etmiyorum. Ben bakan olduktan iki ay sonra zaten bütçeyi maliyeye teslim edecektik. Bunun planlamalarını o iki ay içerisinde yapmam gerekiyordu. Bir taraftan okuyordum, bir taraftan çok sayıda interaktif toplantı yapıyordum. Her kesimden eğitimciyi çağırıyordum. Böyle olsa nasıl olur diye kendi düşüncemi anlatıyordum. Bunun olup olamayacağını tartıştırıyordum. Röportajdan kaçındım çünkü biraz temkinli bir yapım var. Böyle çok genel geçer sözcüklerle, yuvarlayarak konuşmayı sevmiyorum.

Öyleyse şu anki mutlu beraberliğimizi sizin olaya artık vukufiyetinize mi borçluyuz?

Aslında bakan olduktan dört ay sonra da bunu yapabilecek durumdaydım ama zaman planlamasını yapamadım. Bu manada biraz gecikti buluşmamız.


ÖĞRENCİYKEN ÖNLÜK GİYMEMEK İÇİN ETEĞİNİ ISLATIRDIM

Siz öğrenciyken okullarla ve eğitim sistemi ile ilgili ne gibi şikayetleriniz vardı?

Ben öğrenciyken belki de en rahatsız olduğum şey tek tip eğitimdi. Ve fark gruplarına yeteri kadar saygı gösterilmediğini, fark gruplarının yeteri kadar tanımlanmadığını düşünüyordum. Okulda üniforma giymek mesela böyle bir şeydi. Öğrenciyken okulun bahçesinde her gün siyah önlüğümün eteğini suyla ıslatır ve sınıfa öyle girerdim. Öğretmen de "iyi çıkar kızım ıslandı" derdi. Öyle otururdum ve bakardım herkese. Yani önlüğü giymek istemezdim.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+