Hrant'ı asla unutma! -
19 Ocak 2007 tarihini asla unutmayacağım. Sakin bir cuma öğleden sonrasıydı, Brüksel’deki evimde çalışıyordum. Derken, Türk asistanım Ali ve eşim Nevin neredeyse aynı anda arayıp Hrant’ın, dostumuzun, öldürüldüğünü söyledi. Önce inanamadım. İçimden ağlamak geliyordu, fakat öte yandan gazetecilerden reaksiyonumun ne olduğunu soran telefonlar gelmeye başlamıştı. Birkaç saat sonra bir araba beni ve Nevin’i aldı, Hrant öldürülmesiyle ilgili canlı bir program için Hollanda’daki bir televizyon stüdyosuna götürdü. Söyleşi sırasında gözyaşlarımı tutmayı başardım. Dönüş yolunda arabanın arka koltuğunda, karanlıkta
ilerlerken, saatler boyu sessizce oturduk.
23 Ocak 2007 tarihini asla unutmayacağım. Erken yola çıkmamıza rağmen, Hrant’ın vurulduğu ve cenaze töreninin başlayacağı Agos gazetesi binasına zar zor ulaşabildik. İnanılmaz sayıda insan yolları doldurmuştu, üzerinde ‘Hepimiz Hrant Dink’iz’ ve ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ yazan o ünlü küçük siyah-beyaz posterleri taşıyorlardı. Havada yas ve dayanışmanın tuhaf bir bileşimi vardı. Beni en çok çarpan, yol boyunca sıradan İstanbulluların tepkileriydi. Sessizce kenarda duruyorlar ve saygı gösteriyorlardı.
O günün üzerinden üç yıl geçti. Hrant’ın katillerine açılan dava sürüyor, fakat hiçbir yere gitmiyor. Ultramilliyetçi genç adam ve Trabzonlu yakın suç ortakları yargılanıyor, fakat perde arkasındaki gerçek beyinlerin hala tespit edilmediğini herkes biliyor. Cinayeti tezgâhladığından kuşkulanılan bazı kişiler tutuklandı ve şimdi Ergenekon davası ile
bağlantılı olarak yargılanıyorlar. Trabzon’daki polis ve jandarmanın öyle ya da böyle işin
içinde olduğuna dair güçlü kanıtlar var, çünkü Hrant’ı öldürme planlarını biliyorlardı, fakat hiçbir şey yapmadılar. Hrant’ın ailesi, dostları ve avukatları giderek umutlarını yitiriyorlar,
çünkü soruşturmaların kapsamının genişletilmesi yönündeki istekleri geri çevriliyor. Türkiye’de ve dışarıda bu davanın, geçmişteki benzerleri gibi sonuçlanacağına dair korkular artıyor.
Gerçek suçlular elini kolunu sallayarak dolaşıyor, çünkü Türk devleti onlara dokunmayı istemiyor veya buna gücü yetmiyor.
2010 Avrupa Kültür Başkenti’nin açılış töreninde İstanbul, bütün inançlara ve mezheplere saygı duyan çok kültürlü bir şehir olarak sunuldu sürekli. Yahudi ve Ermeni şarkıları söylendi, Başbakan etkileyici bir konuşma yaparak hoşgörü ve anlayışın gerekliliğini vurguladı. Tayyip Erdoğan’ın söylediklerinde samimi olduğuna eminim ve Hrant’ın davasına kişisel bir alaka gösterdiğini biliyorum. Fakat sözleri acı bir tat bıraktı, zira göründüğü kadarıyla ülkenin en güçlü ismi, değer verilen o azınlıkların açıksözlü bir temsilcisi olduğu için ölen bir insanın katillerine karşı açılan davada bir dönüm noktası yaşanması yönünde baskı yapamıyor ya da yapmak istemiyor.
Hrant cinayetini planlayanlar adalet önüne çıkarılmadığı takdirde bu, Türkiye’nin ve İstanbul’un alnında daima çirkin, kirli bir leke olarak kalacak. Geçen hafta da söylediğim gibi, Ergenekon davası birçoklarının önünü görememesine yol açacak kadar karmaşık hale geldi. Fakat Hrant davasının son derece simgesel bir değeri var ve dışarıda da takip etmesi kolay. Birçok insan Hrant’ı tanıyor veya belli bir uzaklıktan cesaretine hayranlık duyuyordu.
Bir hükümetin süren bir davada yapabileceklerinin belli sınırları olduğunu biliyorlar. Fakat
hukukun üstünlüğünü ve azınlıkların haklarını savunduğunu iddia eden liderlerin daha ileri adımlar atmasını ve adaletin önündeki bütün engelleri kaldırmasını da bekliyorlar.
Hrant bunu hak ediyor. Türkiye bunu hak ediyor.
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com