04 Ocak 2010
2009 yılı geride kaldı, yeni yıla adım attık. Öncelikle 2010 yılının milletimiz ve bizler hakkında hayırlara vesile olmasını dilerim.
Yılın şu ilk günlerinde yapmamız gereken en önemli şey, 2009’un muhasebesidir. Yaptığımız doğru ya da yanlışlar masaya yatırılmalı, yanlışlardan ders çıkartılarak tekrarından kaçınmalı, doğrulara ise sımsıkı sarılarak devamı sağlanmalı. 2009’un başından sonuna genel bir bakış yaptığımızda, ülkemiz ve dünya hakkında olumlu bir tablodan bahsetmek mümkün değildir.
Ülkemiz açısından durumu değerlendirecek olursak, 2009 yılında içe dönük açılımlarla ülkemizin bölünme süreci hızlanmış, dışa yönelik açılımlarla ise ülkemiz üzerinde hesabı olanlara taviz üstüne taviz verilmiştir.
Dilerseniz konuları ana başlıkları ve kısa yorumlarıyla ifade edelim:
Kürt açılımı: Her ne kadar ismi Kürt açılımı ya da demokratik açılım olarak ifade edilse de bu açılımın ne Kürtlerle ne de demokrasiyle alakası vardır. Pratikte bu açılım, elini kolunu sallayarak, şov yaparak, teröristbaşının ve terör örgütünün reklamını alenen yaparak gelen 34 PKK’lının serbest bırakılmasıyla “PKK açılımı”, Prof. Dr. Haydar Baş Beyin ifadesiyle “Eşkıya açılımı” olarak zuhur etmiştir.
Yine bu kapsamda teröristbaşına milyonlarca lira harcanarak yeni bir hapishane yapılmış ve yalnız kalmasın diye de yanına yine terörist arkadaşlarından 8 kişi gönderilmiştir.
Ermenistan açılımı: Ermeniler emellerinden ve iftiralarından zerre kadar vazgeçmedikleri halde imzalanan protokolle Ermenistan karşısında resmen yükümlülük altına girilmiştir. Azerbaycan Karabağ mevzuunda yalnız bırakılmış, Ermenistan’dan hiçbir karşılık beklemeden sınırların açılacağı sözü verilmiş ve de kurulacak tarih komisyonu ile de Türkiye’nin soykırımı kabul edeceği sinyali verilmiştir.
Bu arada Ermeniler, Kuzey Irak’tan tasfiye edilen PKK’lıları Karabağ bölgesine yerleştirerek, Karabağ mevzuunda Azerbaycan ile bir nebze muhatap değişikliğine gitmiştir. Nasıl PKK kullanılarak Türkiye Barzani ile masaya oturtulmuş ise işte onun gibi bir şey.
Barzani açılımı: 2009 yılında terörü bitirme bahanesiyle Kuzey Irak’ta kurulan sözde Kürdistan tanınma noktasına gelmiştir. Yapılan enerji ve ticari anlaşmalarla Türkiye Barzani’nin dünyaya açılan kapısı olmuş ve gelecekte en büyük tehdidini kendisinin büyütmesi sağlanmıştır.
Kıbrıs açılımı: 2009 yılında KKTC’nin lağvedilmesi ve TSK’nın adadan ayrılması sürecinde ciddi yol kat edilmiştir. Defalarca yapılan Talat– Hristofyas görüşmelerinde bildiğimiz ya da çoğunu bilmediğimiz birçok tavizler bizzat Kıbrıslı yetkililerin eliyle Rumlara verilmiştir. KKTC’de kurulan Taşınmaz Mal Komisyonu ile sadece 2 Rum’a 50 milyon doların üzerinde tazminat ödenmiş ve bu karar sırada bekleyen 1700 dava için emsal teşkil etmiştir. Dahası, cesaret bulan Rumlar ABD’de de Türkiye ve KKTC aleyhine 1 trilyon dolarlık tazminat davası açmıştır.
Patrikhane ve Ruhban Okulu açılımı: 2009’da Patrikhane’nin ekümenikliği biraz daha pekiştirilmiş, Ruhban Okulu’nun açılması mevzuunda da sona gelinmiştir.
TSK’yı yıpratma açılımı: Türk silahlı Kuvvetleri birçok sahada yıpratılmaya maruz kalmıştır. Yapılan yabancı istihbaratlı baskınlarla Mehmetçiğimiz birçok defa toplu şehitler vermiş, bizler şehit verirken daha şehitlerimizin acısı dinmeden PKK’lılara ve APO’ya bahsettiğimiz açılımlar yapılmış ve bu, TSK’ya ve milletimize büyük darbe indirmiştir.
Bununla da kalınmamış, değişik bahaneler ve tezgahlar oluşturularak milletimizi korumakla yükümlü Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında sürekli iftiralar gündeme gelmiş ve yıpratılmaya çalışılmıştır.
2009 yılında ülkemizi yıkmakla görevli teröristler pirim yaparken, korumakla görevli TSK adeta topun ucuna konulmuştur.
Doğal olarak bütün bu ve benzeri açılımlar Türk milletini tamamen yek etmeye yöneliktir. 2009 yılında maalesef bölünme amaçlı açılımların hepsi aynı anda devreye konulmuştur. 2009’a bakarak 2010’da ne yaşayacağımızı tahmin edebilirsiniz. Bölmek isteyenler aldıkları cesaret sayesinde daha sabırsız vaziyetteler.
Bu arada millete de açılımlar yapılmıştır(!). Nasıl mı? Maaşlara cılız zam, vergilere zam üstüne zam şeklinde… 2009’da işsizlik arttı, çalışan işçi ve memurların maaşları daha fazla eridi, emekliler daha fazla ezildi, sağlık çileye dönüştü, ulaşım pahalandı, fabrikalar kapandı, iş yapmak, üretmek, çalışmak zorlaştı, pazar diye bir şey kalmadı, açlık arttı, yoksulluk arttı, insanlar üç kuruşluk sadakaya muhtaç hale getirildi. İşte vatandaşa açılım da böyle oldu.
2010’da da benzer bir tabloyu yaşamak istemiyorsak, artık çözümü olanların peşine takılmalı, çözümsüzlerin yakasına da hukuki olarak yapışmalıyız, hesap sormalıyız.
Çözümü olanların yanında olmalıyız ki, iktidarda olanlar ayaklarını denk alsın, olmayanlara da hesap sormalıyız ki taviz vermede zorlansınlar, geri adım atsınlar. İlk seçimlerde de emanet çözümü olanlara verilmeli, yoksa 2009’dan çok daha beterlerini yaşarız.