29 Aralık 2009
Serhat TAŞKINTürkiye ile Ermenistan arasındaki asırlık sorunun çözümünde bir başarı sağlanabildi mi? İsviçre'nin tarafsızlığı, Hilary Clinton gibi etkenler bu sorunun çözümünde ne derece etkili..?28 Aralık 2009.Asırlık Sorununun Çözümü
"Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti Arasında Diplomatik İlişkilerin Kurulmasına Dair Protokol", beklenildiği gibi 10 Ekim 2009 tarihinde imzalanmıştır. İsviçre'nin Zürih kentinde Türkiye'yi temsilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Erivan adına ise Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbantyan'ın katılımı ile gerçekleşen imza töreninde İsviçre'nin Dışişleri Bakanı Micheline Calmy-Rey, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Fransa Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Avrupa Konseyi'ne başkanlık eden Slovenya'nın Dışişleri Bakanı Samuel Zbogar ile AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana hazır bulunmuştur.
Protokol ve içerdiği maddelerden ziyade gündemi daha çok meşgul eden imza törenine ait bir takım ayrıntılar idi. “Neden İsviçre?”, “Neden Hilary Clinton?” sorularının yanısıra çekilen hatıra fotoğrafı çok konuşulanlar arasındaydı. Bu ayrıntılar aslında birçok siyasi mesaj içermekteydi. Mesala uluslararası örgütlenmelerde tarafsızlığı ile tanınan ve AB ülkesi olmayı reddeden İsviçre Protokole ev sahipliği yapmıştır, böylece Protokolün tarafsızlığı mesajı hem taraf ülkelere hem de dünyaya verilmiştir.
Protokol töreninde bizzat hazır bulunan ülke ve kurum temsilcileri, iki dargın ülke arasında arabuluculuk görevini üstlenmişlerdi. Özellikle öne çıkan isim ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton; bu Protokolde Amerika'nın garantör olduğu mesajını açıkça ortaya koymuştur. Nitekim; imza töreni öncesinde Bakanların tören sonrası yapacakları konuşma metinlerinde yer alan Karabağ'la ilgili ifadeler nedeniyle çıkan son dakika krizi ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un devreye girmesiyle ortadan kalkmıştır. Yapılan Protokolün benzerleri gibi sadece iki ülke arasında olağan gerçekleşmediği bu ikili barışın mimarları olduğu dikkat çekmektedir. Fiiliyat ta da imzalayan taraflar arkalarına birçok temsilci ismi alarak töreni gerçekleştirmişlerdir.
Türkiye ve Ermenistan'da olduğu gibi dünya basınında da Protokol, Türkiye için stratejik ve diplomatik bir başarı olarak yorumlanmıştır. Tören sonrası çekilen hatıra fotoğrafında Davutoğlu'nun objektiflere gülümseyen yüzü bu düşünceyi teyit ederek Protokolün Türkiye lehine bir barış antlaşması olarak yorumlanmasına sebep olmuştur. Dünya basınında; iki ülke arasında hiçbir bilimsel gerçeğe dayandırılamayan sözde soykırım iddiası sebebiyle meydana gelen hasımane ilişkilerin bu Protokol ile sona erdiği yorumu da yapılmıştır. Ancak bu Türk tarafında özellikle akademik camia tarafından Ermenilerin iddiadan öteye götüremedikleri ve siyasi malzeme haline getirdikleri diasporanın koca bir balon olduğunun dolayısıyla daha fazla sürdürülemeyeceği gerçeğinin Ermeniler tarafından da görüldüğünün kanıtı olarak görülmüştür.
Protokol aşamasına öncelikle iki ülke arasında gerçekleşen yakınlaşma süreciyle gelinmiştir. İlk adım Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından Türkiye-Ermenistan Dünya Kupası Avrupa elemeleri grup maçını izlemek üzere Ermenistan'ın başkenti Erivan'a gitmesi ile atılmıştır. Bu durum yakınlaşma sürecini başlatmıştır. İmzalanan Protokol sonrası taraflar arası diplomatik hareketlilik yine futbol üzerinden devam etmiştir ve Sarkisyan 14 Ekim'de Dünya Kupası karşılaşmasını izlemek üzere Türkiye'ye iade-i ziyarette bulunmuştur. Böylece Futbol üzerinden başlayan yakınlaşma siyaseti olumlu sonuç vermiştir.
Yaklaşık 90 yıldır Türkiye ile Ermenistan arasında resmi bir belge imzalanmamıştır. Son olarak Türkiye'nin doğu sınırını kesinleştiren 1921'de Kars Anlaşması imzalanmıştır. Bir yüzyıla yakın bu zaman zarfında Ermeni meselesi olarak uluslararası arenada da Ermeni Diasporası veya Sözde Ermeni Soykırımı olarak tanımlanan meseleler iki ülke arasında gerginliğe sebep olmuştur. İki devlet tek millet anlayışıyla hareket ettiğimiz komşumuz Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'da yaşadığı Ermeni işgali Ermenilerle Türkiye'nin arasına giren bir başka sorun olmuştur. Bu anlamda imzalanan Protokol; darboğaza giren ikili ilişkilerin iyileşmesi yolunda olumlu bir gelişme olarak görünmektedir. Türkiye ve Ermenistan için elbette bu işbirliği avantajlı olduğu kadar dezavantajlarda içermektedir. Ancak bölge konjüktöründe ekonomik, kültürel ve siyasi olarak her iki tarafın menfaatlerine yönelik olduğu da gerçektir.
İmzalanan Protokolde; iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin başlaması, sınırların karşılıklı olarak tanıması, süregelen tarihsel sorunların bir temsil heyetince açıklığa kavuşturulması hususları öne çıkan başlıklardır. Bunlardan ilk olarak iki ülke arasında normalleşme süreci kapsamında iyi komşuluk ilişkileri anlayışıyla Türkiye ve Ermenistan'ın karşılıklı olarak temsilcilikler açması konusunda mutabakata varılmıştır.
İkinci ana başlık ise; Birleşmiş Milletler Şartı, Helsinki Nihai Senedi, Yeni Avrupa için Paris Şartı çerçevesindeki yükümlülüklerine atıfta bulunarak, Türkiye ve Ermenistan karşılıklı olarak uluslararası hukukun ilgili antlaşmalarında tarif edildiği şekliyle aralarındaki sınırı tanımışlardır. Protokolün yürürlüğe girmesinden yani ülke meclislerinin onayından itibaren 2 ay içerisinde de sınırın açılmasında anlaşılmıştır. Hukuki ve siyasi açıdan önem arz eden bu madde de 1921'de imzalanan Kars Antlaşmasına da atıfta bulunulması Türkiye'nin bölgede haklarının korunması ve devamına yönelik bir adım olacakken ne yazık ki bahsedilmemiştir. Sovyetler Birliği adıyla üç Sovyet Cumhuriyeti Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan ile imzalanan bu antlaşma 1991'de Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıldıktan sonra bağımsız Ermenistan tarafından imzalanmadığını öne sürülerek tanınmamış ve bu sınırların geçerli olmadığını, daha farklı bölgeleri sınır belirlemiş Sevr Antlaşmasını esas aldıklarını belirtmişlerdir. Halbuki, Sevr Antlaşması ölü doğmuştur. Yani Osmanlı Mebusan Meclisi tarafından kabul edilip Padişahın da onayı sonrasında yürürlüğe girecek olan bu anlaşma meclisin kapalı olması nedeniyle yürürlüğe girmemiştir. Türkiye'nin Nahcivan üzerinde garantörlüğünü tespit ve tayin eden bu anlaşma Türkiye'ye sağladığı statü açısından önem arz etmektedir. Yine burada Nahcivan'ın da Türkiye için Türk Dünyası'na açılan bir kapı ve irtibat noktası olduğu gerçeği unutulmamalıdır.
Türkiye-Ermenistan arasındaki tarihsel sorunlar için de bir çözüm önerisi getiren bu Protokole göre; tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelemesini yapmak üzere bir alt komite kurularak, komitede Türk, Ermeni ve İsviçre temsilcileriyle diğer uluslararası uzmanların yer alması hususunda anlaşmışlardır. 1915 olayları aslında Türkiye ile Ermenistan arasında olan tarihi bir mesele iken Ermenistan'ın hususi gayretleri ile çoğu Avrupa ülkesini de arkasına aldığı siyasi bir malzeme haline getirilmiştir. Böylece bu diaspora hem siyasi bir nitelik kazanmış hem de bir iç mesele olmaktan çıkarak uluslararası sorun haline gelmiştir. Türkiye bu konuda gerek Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde ilgili mesele hakkında açtığı arşivi ile gerek akademik camianın araştırdığı ve ortaya koyduğu belgeli gerçekler ışığında Sözde Ermeni Soykırımı iddialarına gereken cevabı vermiştir ve vermektedir. Daha çok yakın zamanda gözlenen 20. yüzyılın ortalarında Fransa'nın Cezayir'de ortaya koyduğu vahşet tablosunu görmezden gelen “sözde bilim adamları”, 1948 tarihli "BM Soykırım Suçunun Önlenmesine ve Cezalandırılmasına İlişkin Sözleşme" kapsamında dahi yer almayan bu tehcir olaylarını nasıl ve hangi siyasi amaca göre inceleyecekler merak konusu. Ermeni tarafından Türkiye'nin akademik platformda belgelerle meselenin görüşülmesi çağrısı her ne kadar bugüne kadar kabul görmemişse de kurulan komitenin çalışmaları ve objektifliği daha şimdiden çok tartışılacak gibi gözükmektedir.
Beyaz Saray'ın izlediği barış siyasetinden Irak'ı takiben Türkiye ve Ermenistan nasibini almıştır. 10 Ekim'de imzalanan Protokolün ardından şimdi sıra protokollerin yürürlüğe girmesi için Türkiye ve Ermenistan meclislerinin onayına gelmiştir. Amerika'nın desteklediği bu barış senaryosu tamamlandığında bu stratejik coğrafyada iki dargın ülkenin meydana getirdiği yüzyıllık siyasi istikrarsızlık da sona erecektir. Bununla birlikte Amerika; Ortadoğu ve Kafkasya bölgelerinde barışı sağlayarak Rusya'ya küçük ama rakip bir işbirliği tesis edilmesine aracı olmaktadır. Böylece güç dengesi Amerika'nın duruma el koyması ile Dünya üzerinde bu coğrafyada da başarıyla sağlanacaktır. Bu durumun bir katkısı da 2010 Nobel Barış Ödülü el değiştirmeden yine barış destekçisi Obama'nın olacaktır!