Sözde Kurdistan Ermenistan'a benzeyecek - Haber Arşivi 2001-2011
10 Mayıs 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Մարերի / Օր : Մուրց / Ժամ : Լուսափայլ

Haber Arşivi 2001-2011 :

21 Kasım 2009  

Sözde Kurdistan Ermenistan'a benzeyecek -

Sözde Kurdistan Ermenistan'a benzeyecek

Turk Ocakları Akademik Çalısma Grubu'nun Turk Ocakları Genel Merkezinde yapılan 'Açılım'ın Kuzey Irak Boyutu ve Yeni Dönemde Turkiye nin Irak Politikası' tartısıldı.

Toplantıda ilk olarak bir katılımcı tarafından, Irak’ın ve özellikle Musul vilayetinin tarihi hakkında bilgi verildi: Abbasiler devrinden beri Turkler bölgede var olup, Selçuklular ile birlikte bölgede yerlesik hayata geçmeye baslamıslar ve Osmanlı İmparatorlugu Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Suleyman dönemlerinde bölgeye tamamen hakim olmustur. Osmanlı zamanında evvela Bagdat Vilayeti'ne bağlı bir sancak olan Musul, 1789 yılında mustakil bir vilayet olmustur. Musul Vilayeti'ne bağlı merkez sancak ve Sancağa bağlı Musul, İmadiye, Zaho, Dohuk, Akra, Sincar, Zibar, Kerkuk, Revanduz, Köysancak, Raniye, Erbil ve Salahiye kazaları bulunmaktadır.

Musul Vilayet yönetimine geçtikten sonra istikrarsız bir döneme girmis olup yönetim (valiler) çok sık bir sekilde değismistir. Bu değisimde en önemli etken sark meselesinin Avrupa’da tartısılıyor olması ve petrolun öneminin anlasılmıs olmasıdır. Özellikle İngilizler açısından petrolun yanı sıra Basra körfezinden Hindistan’a uzanan deniz ticaret yolunun denetim altına alınabilmesi de buyuk önem tasımaktaydı. Musul’da petrol ilk önce padisaha ait arazide çıkmıs ve petrol arama ve isletme hakkı hazine-i hassaya devredilmistir. Daha sonra Musul ve Bağdat havalisinde çıkan petrollerin idareleri birlestirilerek hazine-i hassaya devredilmistir. İttihat ve Terakki Partisi’nin iktidara gelmesi ile hazine-i hassaya ait olan butun mallar gibi petrol imtiyazı da Osmanlı Maliyesinin idaresine girmis ancak daha sonra Osmanlı borçlarını denetleyen Duyun-u Umumiye’ye (Duyun-u Umumiye-i Osmaniye Varidat-ı Muhassasa İdaresi) devredilmistir.

29 Nisan 1916 yılında Kuttul Amare’de Turkler İngilizlere karsı çok buyuk bir zafer kazanmıs, İngilizler Basra’ya kadar surulmus ancak, Enver pasanın talimatı uzerine ordu İran sınırına kaydırılmıs olup, İngiliz ordusu bölgeden atılamamıstır. İngilizler bunun uzerine Hindistan’dan asker getirterek 11 Mart 1917 yılında Bağdat’ı isgal etmislerdir. 30 Ekim 1918 yılında imzalanan Mondros Ateskes Anlasması gereğince, Musul’un 30 km yakınında bulunan ordu hiçbir yere hareket edememis olup, bunu değerlendiren İngiliz ordusu Musul’u ele geçirerek bölgedeki petrol kaynaklarının denetimini ele geçirmislerdir.

28 Ocak 1920 de Osmanlı Mebusan Meclisinde, Musul Misak-ı Milli Sınırları içerisine dahil edilmis, Musul’da halk oylaması yapılması istenerek halkın kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri istenmistir. Ancak yapılacak bir halkoylamasında Arapların Turklerin yanında yer alacağı öngörulduğunden İngiltere basta olmak uzere Avrupa milletleri bu referandumun yapılmasına yanasmamıslardır. 26 Nisan 1920 de San Remo Konferansında Irak, Birlesik Krallık Mezopotamya Mandasının denetimine girdi ve Kral Faysal Ağustos 1921’de ilk kral olarak tahta çıktı.

Lozan görusmelerinde Turk heyeti tarafından surekli dile getirilmesine rağmen İngiliz heyeti Musul’un görusmelere dahil edilmesini istememeleri nedeniyle, Musul meselesi ile ilgili olarak tarafların bilahare göruserek konuya çözum bulmaları yönunde karar alınmıstır. İsmet Pasa’nın Lozan görusmelerine giderken trende gazetecilerle yaptığı bir konusmada görusmelerde bir takım tavizler verebiliriz seklindeki demeci İngiliz istihbaratı tarafından çok iyi bir sekilde kullanılmıs ve İngilizlerin Musul konusunda taviz vermemesine neden olmustur.

Musul meselesi Lozan Antlasması'ndan sonra Haziran 1926 tarihine kadar suruncemede kalmıs, 19 Mayıs 1924'de İstanbul'da İngiltere'yle baslayan ikili görusmelerde İngiltere'nin Hakkari uzerinde de hak iddia etmesi uzerine sonuç alınamamıs, bunun uzerine İngiltere Musul meselesini 6 Ağustos'ta Cemiyet-i Akvam'a göturmustur. Cemiyet-i Akvam (Birlesmis Milletler) Musul meselesini 20 Eylul 1924'te görusmeye baslamıs, görusmelerde Turk tarafı daha önceki göruslerinde ısrar ederek Musul'da bir plebisit yapılmasını istediyse de İngiltere bu talebi de bölgede yasayan halkın cahil olduğu ve sınır islerinden anlamadığı gerekçesiy1e kabul etmemistir.

Milletler Cemiyeti, 30 Eylul 1924'te bir sorusturma kurulu kurulmasını kararlastırmıs, komisyon baskanlığına da eski Macar basbakanlarından Kont Teleki getirilmistir. Komisyon Irak'ta çalısmalarını surdurduğu sırada İngilizlerin saldırgan tavırları ve kuzeye doğru yeni toprakları isgal etmesi, kanlı olayların meydana gelmesine neden olmustur. Bunun uzerine Konsey, 28 Ekim 1924'te bir sınır tanımı yaparak Bruksel Hattı adıyla ve geçici mahiyette bir Turk-Irak sınırı tespit etmistir. Turkiye'nin Milletler Cemiyeti kararına tepkisi buyuk olmus, Turkiye'de İngiltere'ye karsı bir savas havası meydana getirmistir. Turkiye defalarca Musul konusundaki İngiliz oyunlarını kabul etmeyeceğini açıklamasına rağmen bu tutumunda direnememis ve Cemiyet-i Akvam kararma uyarak 5 Haziran I926'da yapılan Ankara Antlasması ile Musul'u Irak'a terk etmek durumunda kalmıstır.

Irak’ın tarihi konusunda yapılan açıklamalardan sonra, gunumuzdeki Irak tablosu uzerinden tartısmalara geçildi ve katılımcılar su görusleri dile getirdi:

- Açılım surecinde Irak’ın su anki durumu, Amerikan askeri varlığının ve bu askeri varlığın Irak’tan çekilmesiyle olusacak otorite bosluğu, Turkiye ile Federe Kurt Devleti yönetimi arasındaki iliskilerin yumusaması ve Mahmur kampının bosaltılmasının arka planının çok iyi irdelenmesi gerekir. Irak’ın kuzeyi için Kurdistan ifadesinin kullanılamamasından dolayı bölge için özellikle yanlıs ve bilinçli olarak Kuzey Irak” terimi kullanılmaktadır, bu terim kullanılırken Arapların ve Turkmenler dikkate alınmamakta, bu grupların burada kurmus oldukları medeniyetler göz ardı edilmekte, Kuzey Irak teriminin kullanılması ile Irak’ın bölunmesi için zihinlerin alıstırılmasına yönelik alt yapının hazırlanmıs olmaktadır.

- Ortadoğu tanımlamasının hiç anlamlı olmadığı halde Batı literaturunde yer aldığı için kullanılagelmektedir. Ortadoğu devletleri ile ilgili konusulurken İran, Pakistan ve Afganistan sanki bu bölgeden farklı yerlerde imis gibi değerlendirilme yapılması yerinde değildir. Bölgenin bir butun olarak, mozaiğin birer parçası olarak değerlendirilmesi gerekir. Özellikle bölgede böluculuğe yol açmak amacıyla batılı istihbarat birimleri tarafından planlı bir sekilde zihinlerde tahrifat yapılmaya çalısılmaktadır.

- Irak’ın kuzeyinde olusturulmaya çalısılan sözde Kurdistan devleti, denizlere çıkısı olmaması yönuyle Ermenistan’a benzemektedir. Sözde Kurdistan”, bölgede çıkan petrolu nakledecek bir koridor açılmadığı surece Ermenistan gibi sefalete mahkum olacağından Kuzey Irak yönetimi petrolu dıs pazarlara indirebilmek için Turkiye ile iliskilerini iyi tutmaya mecburdur. Diğer yandan, göz ardı edilmemesi gereken bir baska nokta halen bölgedeki Turk nufuzudur. Batı ulkeleri basta olmak uzere Çin ve Japonya bu ağırlığı göz ardı ve bertaraf edememekte, bölgeye yönelik politikalarında bu durumu hesaba katmaktadırlar ve bundan sonra da katacaklardır. Turkiye’nin bu nufuzunu etkili vasıtalarla kullanması gerekir.

- Bölgede vaktiyle İngilizlerin oynadığı rolun gunumuzdeki temsilcisi olan ABD İngilizlere nazaran basarısızdır. Gelinen asamada, uzerinde durulması gereken husus, Amerika Irak’tan askerini çektikten sonra, bölgede Turkiye’yi taseron mu yapmak istediğidir. Turkiye biçilen rolun ABD’nin taseronluğu ise, Turkiye zamanla muteahhid” konumuna gelebilecek midir, irdelenmesi gereken budur.

- Amerika ve diğer batılı devletlerin, Turkiye’nin bu bölgede ve özellikle Turkmenler ustunde egemen olmasını ve bölgede söz sahibi olmasını hiçbir zaman istemeyeceği tartısmasızdır. Ancak, Turkiye Osmanlı’dan tevarus ettiği mirası ve önune çıkan fırsatları iyi değerlendirerek bölge uzerindeki etkinliğini arttırılabilir ve hiç değilse Turkmenlerin guvenliği açısından bunu mutlaka yapmalıdır. Ancak, bunun yapılması için bölgede görevlendirilecek Dısisleri burokrasisinin gerekli tecrubeye sahip olması, bölgede kullanılan lisanlara vakıf insan gucune sahip olması da elzemdir.

- Bölgedeki Turk varlığı en az Anadolu’daki Turk varlığı kadar kökludur, hatta diğer Turk topluluklarından daha önce sehir hayatına geçmislerdir. Kerkuk, Urfa, Halep turkuleri birbirine çok benzerdir ve iç içe girmistir. Bunun izleri bölgenin kulturel ve sosyal yasantısında simdi bile açıkça olarak görulmektedir. Urfa ne kadar Turk sehri ise Kerkuk ve Halep de o kadar Turk sehridir. Bu bağlamda bölgeye yönelik olarak kulturel bağlara ve tarihi temele dayanan bir siyaset izlenmesi gerekmektedir. Eğer bu kıstas dikkate alınmaz ve bölgedeki Turk tarihi ve kulturel mirası göz ardı edilir ise gelecekte bölgede Turk varlığından bahsedilmesi imkansız hale gelir. Bununla ilgili olarak, TİKA ve Yunus Emre Vakfı gibi kurulusların bölgede faaliyetlerini artırması gerekmektedir. Ayrıca, populer kulturun etkili olduğunun bilindiği bölgede, Turkçe TV ve radyo yayınlarına ağırlık verilmelidir.

- Turkiye, bölgeye yönelik politikalarında ABD ile iliskilerini belli bir denge içerisinde yurutmeli, ABD projelerinin icracısı gibi bir misyonla değil adaletten ve hakkı esas alan bir yaklasımla Irak’ta varolmalıdır. Bu, Turkiye’ye tarihin yuklediği bir görev telakki edilmelidir. Bu tarihi misyonun icabını yerine getirmek coğrafyanın ve tarihin Turkiye’ye yuklediği kaçınılması imkânsız bir sorumluluktur. Bu sorumluluk, Turkiye’nin aynı zamanda varlığının da teminatlarından biridir.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+