17 Kasım 2009
'Ermeni Konseri ya da Turk Atasözu' Odyssey suiti resitaline hazırlanan Ermeni bir bestecinin, hikayeyle kendi geçmisi arasında ortaklasan noktalar bulduktan sonra yasadıgı iç çatısmaları anlatıyor.
Geçtigimiz gunlerde Diyarbakır'da sahnelenen bu ve yarın aksam ise Garajistanbul sahnesinde oynanacak 'Ermeni Konseri ya da Turk Atasözu' oyununun yönetmeni Serge Avédikian, yazarları Gérard Torikian ve Isabelle Guidard'la sohbetimiz sırasında yasadığım hissi bir de İngilizce anlasmak zorunda kaldığımız Amerika'lı akrabamla tanıstığımda yasamıstım.
Köklerimizin aynı topraklara dayandığı Serge ve Gérard'la, ustelik milliyetlerimizi kimlik olarak tasımazken, bir o kadar yabancıydık.
Atalarının yasadığı topraklarda yasayamamak ve buraya geri dönemeyecek olmak nesilden nesile aktardıkları bir özlem hissi yaratıyordu onlarda. Ve bu his içlerinde öfkeye dönusmek yerine onları iyimser çözumler bulmaya yönlendirmisti.
'Geçmisimize gulmeği bilmeliyiz' diyen Gérard, Serge ve Isabelle'le içlerindeki özlemi bizlerle paylastıkları 'İyimser muzikal trajedi' dedikleri oyunlarını konustuk...
Bu oyunda izleyiciyle neyi paylasmak istediniz?
Gérard: Kendi içimde bir ağırlık gibi hissettiğim hikayemi, önumuzdeki kusaklara yansıtabilmek için yazdım bu oyunu. Böylelikle geçmis nesille önumuzdeki nesil arasında bir köpru kurabilecektim.
Neydi o ağırlık?
G: Ermeni soykırımını kastediyorum. Bir kökene bağlı olup onu kendi içinde, sessizce onu yasamanın ağırlığı.
Serge: 'Sözde' ve hala da kabul edilmeyen soykırım.
Kabul edilmesi gerektiğini dusunuyorsunuz...
S: Ortada gerçek bir olgu var. İttihat ve Terakki döneminde Talat, Cemal, Enver orada yasayan bir halkı tamamen olmasa da yok etme yoluna gittiler. Anadolu topraklarında yasayan Turk vatandası Ermeniler'i yerlerinden ettiler. Anadolu topraklarından ayrılıp Fransa'ya, Amerika'ya ve Avrupa'nın diğer ulkelerine giden bizler bu hikayenin devamındayız.
Bu hikayeleri ailelerinizden mi dinlediniz?
G: Tabi ki bu çok sevimli bir konu olmadığı için her sabah kalkıp bize soykırıma uğradıklarını anlatmıyorlardı. Ama diyaloglarımızda yasadıkları acılar anlasılıyordu. Özellikle Turk tarih bilimcilerin yazdığı kitapları arastırdık. Zaten yapılan savas mahkemelerinde insanlığı yok edici bir suç islediklerini kabul etti o dönemki generaller.
Bu hikayenin oyundaki tezahurunu tarifler misiniz?
S: Bu oyunumuz Ermeni Soykırımını anlatan bir oyun değil. Olumlu iyimser bir trajedi. Kendini iki adam gibi hisseden birinin iç çekismelerini anlatıyor. Hikaye hem sözlerle hem de muzikle anlatılmaya çalısılıyor. İki baslı ve o basların içinde binlerce kisiyi barındıran bir karekter var karsımızda. Onlardan kurtulmak için, deli gibi tek basına konusmaya baslıyor. Bir yandan kontrol edebildiği, bir yandan da edemediği bir kayganlık. Kendini kontrol etmeye çalıstığında biraz daha batıyor.
Siz bunları gulerek anlatıyorsunuz...
G: İnsanın bazen kendi geçmisine gulumsemesi, onunla dalga geçebilmesi lazım. Bu oyunun ana fikirlerinden biri olabilir. Genelde bu konular çok politik, ciddi bazen de militanca konusulur. Bizim oyunumuzda bu kelimelerin hiçbiri yok. İsin çok ciddiyetine kaçmadan kendi kendimize de gulebileceğimizi göstermek istedik.
I: Bu uzucu konuda tekrar karalar bağlatmak yerine insanları guldurmek istiyoruz.
Peki oyunda sizin yazdığınız atasözu... 'Bir Ermeni'den asla kendinden bahsetmesini istemeyin; çunku kelimeler yetmez.'...
G: Sadece Ermeniler için değil, butun baskı gören topluluklar yasadıkları acıları tariflemek istediklerinde kelimeler eksik kalıyor. Oyunda muzik ve kelimeler birbirlerinin eksiklerini tamamlıyor.
Neden Turk Atasözu dediniz ona?
S: Sahte bir atasözu daha uydurabiliriz tabii: 'Turkleri konusturmayınız; çunku size söylemeyecekler'. (Guluyor) Aslında Anadolu'da söylenen gerçek bir söz de var: 'Ağaçlar kalem olsaydı denizler murekkep, bunlar yasadıklarımızı anlatmaya yetmezdi.' Bir belgesel filmde Amasyalı yaslı bir kadın söylemisti.
Butun bunları anlatmak için neden tiyatroyu seçtiniz?
S: Çunku Tiyatro bizi çok mutlu ediyor. Tiyatro yasayan ve hep canlı kalan bir sanat.
Diyarbakır'da nasıl tepkiler aldınız?
G: 250 genç insan izledi. İnsanlar gulmeye cesaret edebildiler. Kendilerine gulmek için izin verdiler. Sahneden seyirciler arasında yayılan bir enerji olduğunu hissedebildik. Ve bu enerjiyi paylastık. Hiçbir cep telefonu çalmadı, ki bu artık çok zor bir sey. Çok guzel bir dikkat vardı seyircide. Oyunun sonunda bu bölgedeki tum insanların bildiği bir dans muziği var, izleyiciler 15 dakika boyunca dans etti. sahaneydi.
ustyazı nedeniyle anlasılamama kaygısı duydunuz mu?
S: Bundan her zaman korkuyoruz. Bu kaygıyı tasıdığımız için de, dekorda, anlamayı kolaylastırıcı görsell malzeme kullanıyoruz. Ve ustyazı dekoroun bir parçasıymıs gibi geçiyor. ustelik muzik ve beden dili de anlamada yardımcı bir unsur.