25 Ekim 2009
uskudar Nufus İdaresi yanmıs, eskiden... Ve babam, bu yuzden aslımızı, kökumuzu, kimlerden oldugumuzu ayrıntılarıyla ögrenememis. Onun dedesinden öncesini bilmeyiz. Soyumuz sopumuz hakkındaki bilgimizin kaynağı Yirminci Yuzyıl la sınırlıdır.
Buna, yani derinlemesine usûl ve furû bilgisinden mahrum olmamıza rağmen (Usûl ve furû bir hukuk terimidir; anlamını da söyleyeyim: «Atalar, cetler ve çocuklar; bir kimsenin soyundan olan, kendisinden önce ve sonra, gelmis ve gelecek olanlar». Bu uzun uzun tarifi 10 harfle ifade ettiği için vazgeçemediğim bir eski deyistir.) Ben soyumuzu sopumuzu derinlemesine bilemediğim halde size sunu söyleyebilirim:
– Bizim bilebildiğimize göre ailemizde Turk, Çerkez, Fransız, Kurt, Ermeni, Arap, Laz (ve isyeri, yuvası bizim evlerimiz olan) Rum (Androniki Dadı), Tatar (Ayse Kadın) ve Arnavut (Huseyin Ağa) soyundan insanlar var. Son sırada saydıklarım kan hısımları olmasa da, çocuklar uzerinde akrabalarımız kadar etkili olmus yakınlarımızdır. Adları aramızda hâlâ anılır olması açısından onlar, evet aynı kanı tasıyan akrabalar kadar hâlâ yakındır bize.
Rahmetli Gulseren Hanım Rumcayı çok rahat konusurdu, bu sayededir. Kayın babam son gunlerinde Turkçe’yi unuttu, ne dediğini anlamak için yakın akrabamızdan Çerkez Hayri Cankat Ağabey (rahmetli) gunlerce bizde kalmıstı.
Arapların bildiğimiz yayığı, Ayn’ı mudevver batnı kezâlik (Ağzı yuvarlak, karnı da aynen öyle), saklâk lahâ saklâk lahâ! diye tarif ettiğini, sevimli anneanne Afife Hanım’dan öğrendik.
Doğru yazabileceğimden emin olsam size Kurtçe, Arnavutça, Ermenice, Rumca tekerlemeler de söyleyebilirim. Ben aile mirası guzel Turkçe’miz kadar, kulağı bu toprağın dillerini isitmeye de alısık bir Anadolu çocuğuyum.
Serdar Fransa’da universite öğrencisiyken tanıdığı Brigitte’le evlenmeye davrandığında, bizim evde konusulan yabancı dil de Fransızca diye bayram etmistik. Yvonne ve Maurice’le ve butun Verdier ailesiyle çok çabuk kaynasmamızın bir sebebi de budur.
Otuz dört TC vatandası, tartısılmaz bir yanlıstan, gecikerek de olsa geri dönduler. Gene bir tatsızlık olur mu endisesini paylasanlardanım. Eski dost bir kösekadısı, dun içinden gelenleri «Yollarına kırmızı halılar serseydik bari...» diye ifade etmisti. Benim okurlarım arasında da böyle duyup dusunenler olabilir mi, diye dusunmedim diyemem.
Varsa sayet, bugun ne iduğumu onlar için yazdım. Ben de buyum deme ihtiyacımın ifadesidir.