19 Ekim 2009
Basta sunu belirtmeliyim ki Osmanlı imparatorlugunun çökusuyle parçalarından olusan devletler milliyetçi duygularla birbirlerini dusman olarak görmeye baslamıslardır. Öte yandan Ermeniler Osmanlının sadık tebaalarından idiler. Osmanlıyı çökerten basta İngiltere, Fransa olmak uzere ser guçler imparatorlugu çökertmek için halkları birbirine dusurup katliamlara sebep olmuslardır. Osmanlının sadık tebaası Ermeniler de aynı oyunlara gelmis katliamlar yasanmıs ve akabinde 1915 tehcir olayı tarihe geçmistir ve kıskırtmalar devam etmistir. O gun bu gundur Ermenilerle Turkler birbirine dusman olmustur. Tarihe baktığımızda Ermeniler Pers Makedon, Roma Sasani Bizans Arap ve Turklerin hâkimiyeti altında yasamıslardır. Ermenileri Bizanssın zulum idaresinden kurtaran ve onlara insanca yasama hakkını bahseden Selçuklu Turkleri olmustur. Osmanlı Fatih döneminde ise Ermenilere din ve vicdan hurriyeti en ust duzeyde verilmistir.
Ermeni cemaati için dini ve sosyal faaliyetlerini yönetmek uzere Ermeni patrikliği kurulmustur. Öte yandan ise tarih boyu Romalılar persler ve Bizanslılar tarafından ana dolunun bir yerinden diğerine surulen savaslara itilen ve çoğu kez uçuncu sınıf vatandas muamelesi gören Ermeniler Turklerin Anadolu ya girislerinden sonra Turkluğun adil insani hosgörulu birlestirici töre ve inancından yararlanmıslardır. Bu iliskilerin gelisme ve doruğa ulasma çağı olan 19. yuzyıl sonlarına kadar suren devir Ermenilerin altın çağı olmustur. Hâlbuki Osmanlı devletinin idari sisteminde çalısan liyakatli durust ve uretken her tebaasına sağladığı imkânlardan gayri Muslimler içinde en çok faydalananlar Ermeniler olmustur.
Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken ticarette, zanaatta, çiftçilikte ve idari islerde yukselme fırsatını elde etmisler ve devlete bağlı milletle kaynasmıs ve anlasmıs olduklarından dolayı millet-i sadık olarak kabul edilmislerdir. Dahası İstanbul Ermeni patrikliğinin kurulusu tarihte esine zor rastlanır bir olaydır. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sekiz yıl sonra 146’de Batı Anadolu’daki Ermeni Piskoposluğunu çıkardığı bir fermanla İstanbul Patrikliğine dönusturmesi Fatih’in ve Osmanlı sultanlarının gelecek vizyonu ve diğer dinlere gösterdiği hosgörunun çok açık bir örneğidir. Tarihte bir dine mensup bir hukumdarın baska bir dinin uyeleri için ruhani riyaset makamı tesis etmesi ne Fatihten önce ne de sonra görulmustur.
Yeni bir bin yıla girerken dunyada yasanan gerginlikleri özellikle yakın çevremizdeki savas ortamını göz önunde bulunduracak olursak, Fatih döneminde gerçeklesen bu olayın değerini dinler ve kulturler arası hosgörunun önemini sanıyorum daha iyi kavrayabiliriz diyen gunumuzun Ermeni Patriği 11. Mesrobun sözleri de bu olayın önemini doğrulamaktadır. Nitekim Turkçe konusan ayinlerini bile Turkçe yapan bu topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yukselenler Bayındırlık, Bahriye, Hariciye, Maliye, Hazine, Posta-Telgraf, Darphane Bakanlıkları mustesarlıkları yapanlar ve hatta Osmanlı devletinin meseleleri uzerinde Turkçe ve yabancı dillerde eserler yazanlar bile olmustur. Ne var ki durum böyle iken Osmanlı devletinin zayıflamaya basladığı dönemlerde bazı devletlerin vaatlerine kanan Ermeniler on binlerce Turk ve Ermeni’nin ölumuyle sonuçlanan isyan ve katliamlara baslamıslardır ve bin yıl refah içinde yasadıkları ulkeyi parçalamaya çalısmıslardır.
Gelin görun ki tarihte Ermenileri uçuncu sınıf vatandas muamelesi yapan gunumuz varis devletleri Romalılar, Persler ve Bizanslılar, Ermenilerin hamiliğini yapmaya soyunmuslar, umarım sağduyulu Ermeni halkı bu doksan kusur yıldır ayrı kaldığı Osmanlı’yı çok özlemistir ve anlamıstır ki yine Osmanlının torunları kendilerine kucak açmıs yuz bin Ermeni insanına ekmek vermistir. O genis özgurluk toleransını ancak Turkler verebilir, her seye rağmen geçmisi unutup barısık halklarla özgur bir dunya iyidir.