10 Ekim 2009
HEM bizden yani Turkiye içinden, hem de özellikle Ermeni diasporasından yukselen itirazlara ragmen iki ulkenin hukumetleri 3 Nisan 2009 tarihinde paraf edilen iki protokolun altına bugun Zurih te imza atacaklar.
Belgelerin adı simdilik protokol , o nedenle baglayıcılık gucu” pek yuksekte sayılmaz.
Ama iki ulke de bu metinleri kendi parlamentolarından geçirmeden yururluğe koymamayı taahhut etmisler. Böylece -aslında kendi imzalarıyla yururluğe koyabilecekleri- bu metinlere olduğundan daha buyuk önem verdiklerini ve bağlayıcılığını” artırmayı istediklerini ortaya koymuslar.
O zaman bu metinlere daha titiz bir tutumla bakmak gerekiyor.
Sözun burasında belirtelim ki, Turkiye’nin -basta komsuları olmak uzere- herkesle iyi iliski içinde olmasından davacı bir tek insanımız yoktur. Çunku herkesle kavga etmenin bedelini Turkler, koskoca bir imparatorluğu tarihe gömerek ödediler.
O nedenle Ermenistan’la Turkiye’nin barıs ve hatta dostluk içinde yasaması ilke olarak doğrudur, yerindedir, gereklidir.
Ama iyi iliski tek taraflı özveriye dayanmaz.
İste bu protokollerin iyi olup olmadığı, iki tarafın verdiği ile aldığı arasındaki dengeden anlasılır.
Hukumet çevrelerine bakarsanız Turkiye’nin sağladığı iki önemli kazanım vardır. Bu protokollerle:
? İki ulke arasındaki mevcut sınır, uluslararası hukukun ilgili anlasmalarında tarif edildiği sekliyle karsılıklı olarak tanınmaktadır.
? Ermeni’lerin var”, Turklerin yok” dediği soykırım” konusunda bir komisyon kurulmasına Ermenistan nihayet evet” demis bulunmaktadır.
Ermenistan yöneticilerine (Cumhurbaskanı, Basbakan ve Dısisleri Bakanı) göre onların kazanımı:
? Turkiye’nin, uzun zamandır bilinen Ermenistan askeri Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ ve çevresinden çekilmedikçe Ermenistan’la aramızdaki sınır kapısını açmama” politikasını ağza almadan bu protokolleri imzalaması,
? Ermenistan’a karsı baska bir önsart sunmamayı kabul etmis olmasıdır.
İlk bakısta kazanımlar dengeli görunse de konunun Turkiye’deki uzmanları, -özellikle uçu de muhalefet milletvekili olan sukru Elekdağ, Onur Öymen ve Deniz Bölukbası- protokollerin, Turkiye-Ermenistan sınırını belirleyen 13 Ekim 1921 tarihli Kars Antlasması’nı açıkça anmamasını çok sakıncalı buluyorlar. Özetle, Sınırları tanıyoruz demek yetmez. Kars Antlasması’na göre örneğin Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan bölgesi statusunun korunması Turkiye’nin garantörluğune bırakılmıstır. O nedenle Kars Antlasması açıkça zikredilmezse bu garantörluk kâğıt ustunde kalır” diyorlar.
Gerçekten bu elestiriye bugune kadar hukumetten doyurucu bir yanıt gelmedi.
İkincisi, diyelim ki protokoller Meclislerden geçti, gerekli sure doldu ve sınır kapısının açılacağı tarih” geldi. Ama Ermenistan askeri Karabağ’dan çekilmedi.
Turkiye, Ermenistan’a verdiği sözu tutup Sınır kapısını açacak” mı, yoksa Azerbaycan’a verdiği sözu tutup Ermeni isgali sona ermeden açmam” mı diyecek?
Derse öteki ulkelerin -daha doğrusu ABD’nin- baskısına direnebilecek mi?
Biz sanmıyoruz. Siz sanıyorsanız bekleyip görelim.