Bir rahip sabrıyla çalısıyorum - Haber Arşivi 2001-2011
18 Mayıs 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Մարերի / Օր : Մասիս / Ժամ : Զօրացեալ

Haber Arşivi 2001-2011 :

04 Ekim 2009  

Bir rahip sabrıyla çalısıyorum -

Bir rahip sabrıyla çalısıyorum

Serbest muhasebeci Melkon Harzivatyan ve yan komsusu İskender Harzıvatyan (Birinin soyadında i , digerinde ı’ yazıyor; bunu sadece tabelacı hatası diye mi okumalıyız, yoksa tarihin belleklerde yarattıgı hata mı, orası mesum) Tokatlıyan Han’ın dörduncu katında iki is yerinin sahibi. Bugunlerde buraya hesap kitap isleri için değil, ressam komsuları Aret Gıcır’ın Yerevan’ sergisi için geliyor insanlar. Tokatlıyan Han’ın tarihi, bugun de içinde bulunduğu eski’ usul ticarethane, muhasebe burolarıyla baska bir tarihi gerçekliğin farkına varmamızı sağlıyor. İyi aydınlatılmıs, izleyeni için her seyin dusunulduğu sık bir galeri yerine, kederli karanlığıyla hâlâ ayakta kalma direncini gösteren Tokatlıyan Han tasıyor Yerevan’ı duvarlarında.

1997-2000 yıllarında Agos için çizdiği Azınlıkyan’dan tanıdığımız Aret Gıcır’ın İstanbul’daki ilk kisisel sergisi Yerevan’. 2002-2008 yıllarında Erivan’da yasayıp resim eğitimini de oradaki Devlet Guzel Sanatlar Akademisi’nde tamamlayan Gıcır’ın sergisi 12 Ekim’e kadar surecek.

Bir Ermeni sanatçı için Ermeniliğinin sorulması kaçınılmaz. Bu sorudan kaçmanın bir yolu var mı?
Yaptığım islerde, bugun Turkiye’de konusulanın dısında, baska bir dil tutturmaya çalısıyorum, daha genel bir dil. Resimlerimin önunde iki dakika durup gerçekten dusunecek mi, etkilenecek mi insanlar? Yaptığım isler karsı tarafa ulasacak mı? Birileri çıkıp Ermeniliğimi bir yana bırakıp gerçekten elestirebilecek mi? Resmin hikâyesiyle ilgilenecek mi? Yeni yollar açabilecek mi? Fransız olsaydım herhalde bu soruları daha hafif atlatırdım. 90’lardan itibaren Turk-Ermeni iliskileri uzerine konusulmaya baslanması, sorunların dillendirilmesi gundeme geldi. Diğer yandan su da var: Adı Yerevan’ olan bir sergi açıyorsun ve insanlar buraya kafalarındaki kodlarla geliyor. Turk-Ermeni iliskileri, 1915, sınır... Bu resimler de ister istemez siyasi... Sergi için yazdığım metinde de belirtmeye çalıstım, sergide yer alan resimler dunyanın baska bir yeri için de geçerli olabilir. Sanatçının nereye baktığı önemli. Gözunu nereye çeviriyorsun? New York’ta yapsaydım bu isleri, bunlar değilse bile ruh olarak buna yakın isler çıkardı. Resimlerim için karamsar, karanlık diyorlar ama bu bakıs açısıyla ilgili. Yasadığımız zaman daha karanlık.

Erivan’a giderken aklınızda ne vardı?
İlk gidisimde kalmak, orada okumak gibi bir fikrim yoktu aslında. Kafamdaki Ermenistan imajı netlessin istiyordum sadece. Oraya ilk gittiğinizde bambaska bir kulturle karsılasıyorsunuz. İstanbul Ermenilerinin yasadığına benzemeyen, kulturel ve siyasal anlamda bambaska bir yasam var orada. Yerevan buyuk bir sehir; yoksulluk, zenginlik var, ulkede siyaset baska turlu isliyor. Bugun İstanbul’da ve butun Anadolu’da 40-50 bin Ermeni yasıyor sadece, 1915’ten sonra bir sey uretemeyen veya uretimi sınırlı olan... Ermenistan’daysa canlı, yasayan, her gun yeniden sekillenen bir hayat, kultur var. İlk gittiğinizde sasırıyorsunuz. Ama bir-iki yıl sonra, o değisiklik senin için de değisiklik olmaktan çıkıyor, artık oraya baska turlu bakabiliyorsun.

Uyum sureci nasıl geçti? Erivanlılar için İstanbullu Ermeni ne demek?
İranlı, Beyrutlu Ermeni tipini biliyorlar ama İstanbullu, Turkiyeli Ermeni’yle karsılasmak onlar için de sasırtıcıydı, tanımıyorlardı. Turkiye’nin Sovyet rejimine uzak durması, Amerika’nın yanında olması, Turkiye’yle, Turklerle 1915’ten beri suregelen durum onlar için bir bilinmezlik yaratıyor. Ancak 90’lardan, Sovyetlerin dağılmasından sonra Turkiyeli Ermenilerle ve Turkiye ile aralarında bir nebze de olsa iliski kuruldu, insanlar birbirlerini tanımaya basladılar. Turkiye’de, İstanbul’da yasayan Ermeni fikri kafalarında yoktu. Onlar da yavas yavas öğreniyorlar. Temas ettikçe iliskilerin dinamikleri de değisiyor.

Bu sergi nasıl olustu?
Geçmiste ve bugunku ustalarım gibi çalısmayı deniyorum açıkçası. Etrafımda olup bitenleri ve kendi dunyamı açıyorum. Belki ileride değisir, bilemiyorum ama bugune dek hep söyle çalıstım: Her yaptığım resmi basından sonuna dek dusunuyorum, hepsini bir roman gibi planlıyorum. En basından sonuna dek ne yapacağımı biliyorum. Bazı seyleri aktarırken değisse de, oturup bir roman gibi planlayıp, taslaklarını çizip, birkaç varyasyonunu yapıyorum, o resim hakkında notlar alıyorum, hikâyesini kurup elestirisini de yapıyorum ve sonunda da isin basına oturuyorum. Bir rahip sabrıyla çalısıyorum...

Portrelerini görduğumuz insanlar bire bir hayatınıza temas etmis kisiler mi?
Çoğunlukla. Yayam (buyukannem) yakın dönemde yaptığım bir is; dedem öldukten sonra yasadığı seneleri, tum gerginliğiyle o resme yukledim. Okulda Nadia isimli bir modelimiz vardı. Sovyetler zamanında avangard isler de denemis iyi bir balerinmis. Yıkımdan sonra kadının ne hale geldiğini görebiliyorsun. Hayatı boyunca hareket etmis bir kadını alıp model olarak oturturuyorsun. Bu baslı basına trajedi.

Tokatlıyan Han’ın kaderinde Erivan’ın darmadağın halini hatırlatan bir sey var. Tokatlıyan Han’ın sizin için tasıdığı anlam tam olarak nedir?
Aslında sadece Tokatlıyan’da bir sergi olduğunu duyurup içeriye hiçbir isimi yerlestirmeseydim ve insanları buraya toplayarak Tokatlıyan’ı görmelerini sağlasaydım, bu bile baslı basına bir performans olabilirdi... Son iki yıldır yaptığım birçok isi sorgular haldeydim; niye, niçin gibi sorular hep aklımdaydı. Arkadaslarımla bu sergi uzerine tartısırken, daha önemli bir is yaptığımızı fark ettik. Tokatlıyan’daki bu sergiyle, 1915 öncesiyle bir bağ kurduğumuzu hissettim. Bu gundelik siyasi gelgitler içinde sanat bizim biraz olsun nefes almamızı sağlayacak.

Yerevan resimleri sanat tarihinin kimi zamanlarına selam duruyor, akrabalıklar kuruyor... Kendi resim maceranıza baktığınız zaman, sanat tarihi içinden nasıl bir soyağacı çıkartırsınız?
Sanatın tarihsel sureçte hep birbirine dayanarak, birbirini besleyerek, ust uste koyarak gittiğine inanıyorum. Ve bağlarımı koruyorum. Benim yaptığım islerin, Grunewald, Holbein Zurbaran, Shakespeare, Dostoyevski, Adorno, Van Gogh, Max Beckmann, Zaven Biberyan, Orhan Pamuk’la ve çağdaslarımla, yani bunların hepsiyle bağı var, buralardan geliyorum, buralardan besleniyorum.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+