Hırant Dink'in kızı Delal Dink'ten çarpıcı açıklamalar... - Haber Arşivi 2001-2011
16 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Մանի / Ժամ : Զօրացեալ

Haber Arşivi 2001-2011 :

15 Eylül 2009  

Hırant Dink'in kızı Delal Dink'ten çarpıcı açıklamalar... -

Hırant Dink'in kızı Delal Dink'ten çarpıcı açıklamalar...

Delal Dink 15 Eylul (yarın) babamın dogum gunu. Hrant Dink Vakfı olarak her 15 Eylul de Uluslararası Hrant Dink ödulu verecegiz’ dedi ve kimlere verileceğini açıkladı:

- Neden simdiye kadar hiç konusmadınız?
Delal Dink (DD): Konusmayalım diye alınmıs bir aile kararı yok, ama yasanan öyle bir sey ki, onu kelimelerle anlatmaya çalısmak ağır. İçinde hep Ne konusacağım, ne anlatacağım duygusunu hissediyorsun hani Ne söyleyeyim ben” diyorsun ve konusmuyorsun. Ama tabii söylenecek seyler de var, zamanı geldiğinde onların söylenmesi gerekiyor, söylenecek de…

- Ne zaman?
Daha erken…

- 32 ay geçti?
Ama bizim için hâlâ erken… ustelik her seye rağmen bir dava suruyor.

- Peki, simdi neden konusuyorsunuz Delal?
Çunku eğer daha önce konusacak olsak bu sadece babamın kaybıyla ilgili olacaktı, ama simdi konusmak istiyoruz, çunku baska guzel bir sey oluyor burada. (Keske su birkaç cumleyi söylerken Delal Dink’i görebilseydiniz bir insanın yuz ifadesi saniyeler içinde bu kadar mı hızlı değisir, o asağıya doğru akan gözler birden bu kadar mı parlar…) Onun kaybı değil, tam tersine isminin ve mucadelesinin yasatılmasına dönuk bir sey oluyor. O yuzden hani bizde de Konusalım bunu, herkesle paylasalım” heyecanı var simdi.

HRANT DİNK YARIN 55’İNE BASIYOR
- Ne oluyor?
15 Eylul (Yarın) babamın doğum gunu.

- 55’ine basacak?
Evet! Biz de Hrant Dink Vakfı olarak bundan böyle her 15 Eylul’de Uluslararası Hrant Dink ödulu vereceğiz.

- Kimlere?
Dunyanın herhangi bir yerinde veya herhangi bir mesleğinde olup, ezber bozmaya çalısan, demokrasi için çaba harcayan, her turlu ayrımcılıkla mucadele eden, bireysel risk alan ve tum bunları yaparken de barıs dilini hiçbir zaman bırakmayanlara…

- Acaba böyle birini bulmakta zorlandınız mı, yoksa tam tersine karsınıza uzun bir liste mi çıktı?
İnanın böyle insanlar çok dunyada, ama sesleri duyulmuyor. Zaten bizim bir amacımız da bu. Bu tip insanlara Biz sizin mucadelenizi göruyoruz, yalnız değilsiniz, biz manen sizinle birlikteyiz” diyebilmek ve diğer insanları da kendi idealleri için çalısmaya cesaretlendirmek.

Rober Koptas (RK): Yani bir tur sukran ödulu gibi… Bir seyleri değistirmek için uğrasmıs, bunun ceremesini çekmis, fakat biraz kenarda kalmıs insanlara hem tesekkur etmek hem de emeklerinin görulduğunu hatırlatma ödulu... Çunku politik mucadele alanında bir buyuk isler basaran, dunya çapında yıldızlar vardır, bir de öyle çok buyuk sutunlara çıkmamıs, sadece kendi ulkelerinde, kendi cemaatleri içinde çalısan, ama çok buyuk emek vermis insanlar vardır. Tıpkı Hrant Dink gibi… Yani bu ödul belki hani bir U2 grubuna verilmeyecek, ama adı tum dunyada bilinmese de en az onlar kadar emek harcamıs baska birine verilecek.

- İçinize tam olarak sinen böyle birini buldunuz mu?
DD: İki kisi bulduk hatta. Biri Turkiye’den, diğeri uluslararası camiadan.

- Kim onlar?
DD: Kim oldukları yarın aksamaçıklanacağı ana kadar sır, kimseye söylemiyoruz.

- Yarın bir internet sitesinde okuruz ama…
RK: Mumkun değil…(Guluyorlar)

- Peki kim tarafından seçildiler?
RK: Buyıl Hrant Dink Vakfı Yönetim Kurulu ve Ödul Komitesi uyeleri seçti. Yani vakfın baskanı Rakel Dink, ödul komitesinin baskanı Ali Bayramoğlu, Delal, Betul Tanbay, Etyen Mahçupyan, Sibel Asna ve ben. Ama sonraki yıllarda bu seçimin dunyanın çok baska yerlerinde baska dertleri olan insanların olusturacağı uluslararası bir juri tarafından yapılmasını istiyoruz.
DD: İnsan hakları örgutleri ve sivil toplum kuruluslarının da aday gösterebileceği bir seçim…

- Hrant Dink Vakfı’nın diğer çalısmaları nasıl gidiyor iyi ki bu vakfı kurmusuz diyor musunuz?
DD: Hem de çok diyoruz, çunku babam hep bir suru projelerden bahsediyordu, sunları sunları yapmamız lazım” diye onun surekli bir söylemi vardı. simdi buradaki projelerle babamın bu isteğinin yerine geldiğini hissediyorum ben. Mesela Vicdan filmleri”ne baslandı, tam babamın dusuncelerine uygun bir proje.
Bir de tabii su var: 19 Ocak’tan sonra surekli insanlar bize gelip Birlikte bir seyler yapalım” diyorlardı. İste bu vakıf insanlara bunun alanını açtı. simdi kim hangi konuda, bir sey yapmak lazım, dese buraya geliyor. Giderek Bir sey yapmak lazım” diyenlerin merkezi oluyor vakıf. Bunu görmek çok guzel.

2010’DA NEFRET SÖYLEMİ RAPORUNU AÇIKLAYACAKLAR
- Nefret söylemi” diye bir çalısmanız var mesela nedir o?
DD: Nefret söylemi” aslında dunyada daha yeni yeni tartısılmaya baslanan bir konu. Tanımı nedir, hukuki boyutu nedir, bunlar tam da bugunlerde tartısılıyor dunyada. Biz de 19 Ocak öncesinde babamın nasıl bir nefret söylemiyle hedef gösterilmesinden yola çıkarak artık bunun farkına varalım dedik. Dilimize nefrete dair neler islenmis, farkında bile olmadan söylediğimiz hangi sözler insanları acıtıyor, sonra is nerelere varıyor, nasıl sonuçlar doğuruyor, bunu bir görelim istedik.

- Nefret söylemi olması için illa en ağır cumlelere gerek yok, değil mi?
RK: Tabii, mesela Ermenilere yönelik ayrımcılıktan bir örnek verelim eskiden Ermenilerle ilgili çok kaba bir nefret söylemi yaygındı bırakın medyayı Ermeni piçi”, Ermeni dölu” diyen devlet bakanları vardı. simdi çok radikal yayın organları dısında bu dil epey törpulendi. Kimse artık böyle söylemler kullanmıyor ve bu çok memnuniyet verici. Ama mesela hala su devam ediyor: Onlar”, Ermeniler”… Yani sanki Ermeniler diye bir kalıp var, Ermeniler tek bir insanmıs veya tek bir yerden yönetiliyorlarmıs gibi Onların amacı su”, Ermenilerin ideali bu” deniliyor.

- Yani bir dusunce bir ırka dayandırılıyor…
RK: Evet, homojenlestirilmis bir kalıp kullanılıyor. Aynı skeçlerde ne zaman bir Ermeni konusacaksa onu illa kırık aksanla konusturmak gibi… Sanki Ermeniler duzgun Turkçe konusmasını bilmiyormus gibi…
Bu belki farkında olmadan, hiç kötu niyetsiz yapılıyor, ama böyle hassas dengelerin olduğu toplumlarda onların siyasi yansıması ciddi oluyor.

- Nasıl yapıyorsunuz bu taramayı, butun gazeteleri açıp, tek tek okuyor musunuz?
DD: Birkaç ay oldu baslayalı ve 2010 sonuna kadar devam edecek. Konu baslıklarımızı sadece etnik ve dini ayrımcılıkla sınırlandırdık. Projede çalısanlar her gun 5-6 gazeteyi tarıyor. Bir de çok sayıda gönullulerimiz var. Sonuç olarak gunde 30’a yakın gazeteyi neresinde nefret söylemi var, neresinde can acıtıcı bir ifade kullanılmıs diye arastırmıs oluyoruz.

- Her gun can acıtıcı bir sey bulunuyor mu?
DD: Her gun çıkıyor bir seyler.

- Az tirajlı, daha radikal gazetelerden mi çıkıyor hep, yoksa buyuk medyada da sıkça rastlıyor musunuz?
DD: Yok, buyuk gazetelerde de çıkıyor. Ama tabii burada amaç kimseyi karalamak değil, sadece farkındalık yaratmak. Çunku bunu bir rapor olarak açıkladığımızda insanlar hiç öyle bir kasıtları dahi olmadığı halde nasıl da baska bir etnik veya dini grup için incitici ifade kullandıklarını görecek.
RK: Ki bu durum sadece Turkiye toplumuna özgu de değil, bu tip ifadelere dunyanın tum toplumlarında ve medya kuruluslarında rastlanıyor. Bizim tek isteğimiz böyle bir hatanın olduğu fark edilmesi ve bir tur idrak içsellestirmesi…

- Peki siz Eğer medyadaki nefret söylemi 19 Ocak’tan önce mercek altına alınmıs olsaydı, bir seylere engel olunabilirdi” diyor musunuz?
DD: Ben O olmasaydı bu sonuç olmazdı” varsayımları uzerinden dusunmuyorum hiçbir seyi, ama sunu dusunuyorum: Herkes dönup kendi sorumluluğuna elestirel olarak söyle bir bakmalı. Babamın nasıl ciddi bir sekilde hedef gösterildiğinin örnekleri Kemal Göktas’ın kitabında da var. Sonuçta babamın bir kurulu duzenek sonucu öldurulduğu çok açık. Ama bu yine de babamın yalnızlasma ve hedef haline getirilme surecindeki sorumlulukları ortadan kaldırmıyor.

CENAZEYE GELENLER BİZ BÖYLE DEĞİLİZ”İ GÖSTERDİ
- Sizce 19 Ocak bu dili değistirmis, herkese bir iç muhasebe yaptırmıs olabilir mi?
RK: Kesinlikle değistirdi ve zaten o kurulu duzeneği basarısız yapan da bu oldu. Bir kere bence birbirinden farklı on binlerce insanın Hrant Dink’in cenazesine gelmesi aslında tam da bunun haykırısıydı. O cenaze bir tur vicdanların temizlenmesi ihtiyacının dısa vurumuydu. Buyuk bir özelestiriydi. Bu özelestiri basından değisik toplumsal katmanlara kadar her yerde var. Artık çok daha fazla sayıda insan çok daha hassas bakıyor bu meselelere.
Zaten bu yuzden biz Hrant Dink’i öldurmekle her ne plan yapıldıysa aslında çok basarısız oldu, diyoruz. Tam tersine Turkiye’de 19 Ocak’tan sonra demokratiklesme mucadelesi çok daha genis bir tabana yayıldı ve ciddi bir farkındalık olustu.

- Siz cenazeye baktığınızda ne gördunuz?
DD: Bence insanlar 19 Ocak gunu kimi kaybettiklerinin farkına vardılar, ama tabii su da beni çok rahatsız ediyor: Ölum uzerinden iyi bir seyler anlatmak. Bir amaç için ölmek. Bir ölumun iyi bir seylere sebep olması. Bence artık ölum değil de yasam uzerinden konusmak lazım. Nasıl söylesem… Yani insanlar yasarken ve bu mucadeleleri verirken onlara biraz destek olmak lazım. Yasarken yani… Çunku hiçbir ölum iyi seylere sebep olmaz. Yasam iyi seylere sebep olur. Yasarken iyi seyler yapılıyor. Tıpkı o cenazeye gelenlerin yaptıkları gibi…

- Ne yaptı cenazeye gelenler?
DD: Kocaman bir çığlık attılar. O bir Yeter” çığlığıydı. Biz bu değiliz”i göstermekti. Ama iste bizim Biz bu değiliz”i her gun göstermemiz gerekiyor, her gun yuksek sesle haykırmamız gerekiyor. Ölum uzerinden değil birilerinin kurban olmasını beklemeden söylemek gerekiyor. O yuzden de gunluk yasamı buna dönusturmek gerekiyor. Hani hep sessiz çoğunluklardan bahsediyoruz ya artık o çoğunluğun sesli olması lazım ve o sesi çıkarmak için her gun çaba göstermek gerekiyor.

BU uLKE, BU İNSANLAR BANA BABAMDAN EMANET
- Babanızın davasının görulduğu birkaç yuz kisilik mahkeme salonuna baktığınızda hiç içinizden Biz bu kadar mıyız”, İnsanlar nerede” diyor musunuz?
DD: İnsani olarak bazen diyorum, ama gerçekte o kadar olmadığımızı, çok çok daha fazla olduğumuzu da biliyorum. Bir kere bunu sundan biliyorum, babamın bu topraklardaki insanlara muthis bir guveni vardı ve bizi de öyle yetistirdi. Ben de aynı babam gibi bu ulkedeki insanlara guveniyorum. Bu ulkede iyi insanların olduğunu biliyorum.

- Peki hiç gun içinde karsılasıyor musunuz o iyi insanlarla, sizdeki bu guven hissini pekistiren herhangi biriyle?
DD: İki buçuk yıldır böyle yuzlerce iyi insanla karsılastım ben. Daha önce hayatımda hiç tanımadığım, babamı hiç tanımayan, hiçbir bağımızın olmadığı, ama bize o guveni vermek isteyen yuzlerce insan geliyor buraya (Agos’a). Sadece buraya gelip bu durumla ilgili kendilerini kötu hissettiklerini, bir seylerin değismesini istediklerini söyluyorlar ve sarılıp acıyı paylasıyorlar.

- Hangi kesimden insanlar bu gelenler?
DD: Her kesimden, her turlu insan… Kaç telefon aldım ben, Kızımın adını Delal koydum” veya Hrant koyuyorum çocuğumun adını” diye. Ve bu kisiler Ermeni değil ya da illa Kurt değil. Buraya geliyorlar, sadece bir uğrayıp, gözlerimize bakıp gidiyorlar.

- Bir yerlerde soyadınızı duyup da kafasını kaldırıp size sadece göz göze gelerek bir seyler anlatmaya çalısanlar oluyor mu?
DD: Neredeyse her gun oluyor. İlk defa tanıstığım birine ismimi söylemem yeterli, anında bunlar yasanıyor. Sokakta bir problem yok zaten. Kisisel, birebir iliskilerde insanlarımız acıyı paylasmayı biliyorlar, yan yana geldiğimiz zaman onu en iyi sekilde gösterebiliyorlar.

- Problem nerede?
DD: Problem bir araya gelemememizde, bire bir iliski kuramamamızda. Yoksa tek tek iliskilerde bu ulkenin insanları acıyı da sevinci de paylasmayı çok iyi biliyor ve her yaptığını çok doğru yapıyor.

- Bunu simdi nasıl sorsak tam kestiremiyoruz, ama söyle diyelim Acaba size hiç Rahmetlinin emaneti” gibi bakıldığını hissettiğiniz oluyor mu?
DD: O emanet”i sevmiyorum ben. O lafı sevmiyorum. Ben kimseye emanet falan değilim. Devam eden bir demokratiklesme mucadelesi var ve ben de onun içindeki biriyim.
Ama tabii diğer yandan ne demek istediğinizi de anlıyorum. Ve evet, bazen bana öyle bakıldığını hissediyorum. O bizim Anadolu insanının bir sahiplenme sekli ve o anlamıyla ben de diyorum ki: Onlar da bana babamdan emanet! Babam bu ulkeyi, bu insanları çok sevmisti, onlara çok inanmıstı. O yuzden onların her biri de bana babamdan emanet…
(Delal Dink bunları söylediğinde ona öyle bir sarılmak istedik ki… Ve bir de hemen içimizden sunu demek geçti: Rakel-Hrant Dink siz ne yurekli bir kız yetistirmissiniz…”)

BİZİM İÇİN TuRKİYE’DEN GİTMEK YOK OLMAK DEMEKTİR
- 19 Ocak’tan sonra Turkiye’den gitmeyi hiç dusundunuz mu?
DD: Kendi adıma yanıtlayayım ben 19 Ocak olduğunda zaten Belçika’da çalısıyordum. 19 Ocak’tan sonra aylarca burada kaldım. Sonraları iki haftada bir gittim geldim. Ve o gitme gelmeler sırasında fark ettim ki insana elinde olmadan bir Ben ne yapıyorum bu ulkede” hissi geliyor Belçika’da kaldıkça yureğim Turkiye’ye karsı sertlesiyor. Ancak ne zaman Turkiye’ye gelsem, buradaki insanlarla temas etsem, bu sefer de durum tersi yönde değisiyor.
O zaman aynı bana babamın söylediğini dusundum: Turklerle birlikte olmak aslında Ermeniler için panzehir. Turkler için de Ermenilerle olmak panzehir. Kesinlikle bu iki halkın birlikte yasaması, hayatı birlikte paylasması gerekiyor.

- Eğer içlerinin öfkeyle dolmasını istemiyorlarsa?..
Aynen öyle, çunku ben bunu hissettim. Dısarıdayken öfkem buyuyordu, buradayken daha sağlıklı oluyordum. Ve ben öfkeli bir insan olmak istemiyordum.

- Peki gitme fikri tamamen silindi mi?
DD: Evet, ama yine de eğer bir gun gitmem gerekirse –aynısını babam demisti- aynı atalarımın gittiği gibi gideceğim, o kesin. Yani sadece mecbur bırakıldığım için. Çunku böyle bir istek yok bizim içimizde. Yani eğer biz gidersek gitmis olmayız, zorla koparılmıs” oluruz.

- Sizce böyle bir seyin olasılığı var mı?
DD: Hep birlikte çalısıyoruz, bu ulke herkesin özgur ve adil yasayabileceği bir ulke olsun diye, ama doğrusu ben hâlâ bilmiyorum ulkemizin nereye gideceğini. Umarım olmaz. Çunku eğer bu olursa bizim için, suraya gidelim yerleselim gitmesi olmaz, aynı babamın dediği gibi, bu bir çesit yasamın sonu olur.

BEN HuKuMETTEN 3-5 KATİLİ DEĞİL, TEsKİLATI İSTİYORUM
- Dink davasının çok ilerlemediği yönunde kaygılar var, ama asıl siz ne dusunuyorsunuz?
DD: Ben bu konuda su kadarını söyleyeyim: simdi sokağa çıkalım, kime isterseniz soralım, bu cinayeti planlayanlar sadece o uç bes kisi miydi diye, Evet” diyecek olan yoktur. Kime isterseniz soralım.

- Sizce?
RK: Davanın rölantide gidiyor olmasının ben su ihtimali içinde barındırıyor olduğunu dusunmek istiyorum eğer dava uç bes kisiyle kapatılacaksa bu çoktan yapılabilirdi, çunku tetikçi ve azmettiriciler yakalandı. Kapatılmağına göre bence bir top çevirme durumu devam ediyor. Belki bizim vakıf olmadığımız birtakım pazarlıklar veya birtakım mucadelelerin sonucu bekleniyor.
Ama tabii sanırım söyle bir sey de söylemek yanlıs olmaz: Neticede bir Ermeni ölduruldu. Bir Ermeni için belli siyasi mucadelelere girmek belki hala bazılarının çok kolay sindirebileceği bir sey değildir. Ben mutlaka bunun da bir payı vardır diye dusunuyorum.

- Siz Hukumetin Dink’le sınavına not verecek olsanız kaç verirsiniz?
DD: AK Parti evet hukumet, ama aynı zamanda hala bir iktidar mucadelesi veriyor, ben bunu göruyorum. Ama AK Parti’nin de sunu görmesi lazım: Eğer bugun bu olayın uzerine gitmezse ileride bu yaptığını hiç kimseye açıklayamaz. O nedenle bir notum yok. Çunku not vermem için önce performans görmem gerekiyor, henuz görmedim.

- Ama ya Hukumet de size Bu ulkede faili meçhul kalma olasılığı çok yuksekti, ama ben ertesi gun yakaladım vuranı” derse?
DD: Yakaladığı kim? Ben teskilatı istiyorum.

- Sizce Rober?
RK: Ben de sadece sunu söyleyeyim Turkiye’de AK Parti’yi herhalde Etyen Mahçupyan kadar savunan bir gazeteci yoktur. Bu çok asikâr. Ama bundan iki uç hafta önce Adalarda Basbakan gayrimuslim cemaati temsilcileriyle bulusuyor gibi bir toplantı yapıldı, Mahçupyan, Hrant Dink davasındaki performansı ortadayken ben bu toplantıya gitmeyi çok içime sindiremiyorum” dedi. Sanırım bunun uzerine baska bir sey demeye gerek yok.

14 EKİM’DE SAHAYA ÇIKACAK OLANLAR YABANCI DEĞİL
- Sizce Ermenistan Cumhurbaskanı Sarkisyan 14 Ekim’deki Turkiye-Ermenistan maçına gelecek mi?
DD ve RK: Artık gelmesi lazım, gelsin yani…

- Ama bundan 15 gun öncesine kadar Ermenistan’da Milli Takım maçı iptal etsin” formulu dahi konusuluyordu?
RK: Yok canım artık… Göruluyor ki, iki ulke dısisler zaten aylardır bu protokoller uzerinde çalısıyormus ve simdi anlasılıyor ki onların hepsi Ermenistan’daki ve diasporadaki muhalefeti biraz sakinlestirmeye yönelik açıklamalarmıs.

- Delal, siz Hrazdan stadına gitmistiniz bu sefer de Bursa’ya gidecek misiniz?
DD: Evet, tabii ki.

- Hrazdan tribunlerindeki hava nasıldı? Ezin geçin Turkleri” gibi sloganlar duydunuz muydu hiç?
DD: Hayır, hiç öyle bir sey yoktu. Evet, taraftar olarak takımlarını destekliyorlardı, ama hiç böyle milliyetçi-ırkçı bir söylem ya da baska sert bir söylem yoktu. Aksine nese vardı statta. Artık bir seyler değisebilir, birlikte daha guzel bir gelecek kurulabilir umudu” vardı.

- Sizce buradaki maç da öyle neseli olur mu?
DD: Eğer tribunleri hani benim sokakta karsılastığım o iyi insanlar doldururlarsa, olur tabii, niye olmasın... İnsallah Anadolu misafirperverliğini hep birlikte gösteririz.
RK: ustelik gelenler de yabancı değil ki... Yuz yıl önce nineleri bu topraklar uzerinde hamur açan insanlar olacak sahada…

- Peki hazırlanan bir protokole göre bir tarih komisyonu kurulacak sizce bu olumlu bir adım mı?
RK: Bence kimse bu komisyondan bir sonuç bekliyor olmayacak. Bence maksat zaman kazanıp o arada diğer sorunları çözmek. Bu açıdan olumlu bir adım tabii ki…
DD: Komisyon benim umurumda değil. Komisyon isterse kurulmasın, isterse yuz yıl daha oturup tartıssınlar aralarında. Benim için önemli olan tek sey bu iki halkın artık birbirleriyle konusmaya baslaması. Herkes zaten kendi geçmisini kendi dedelerinden biliyor. Onlar kendi aralarında zaten doğru diyalogu kuracaklardır. Sınır açılsın, bu insanlar gidip gelmeye baslasınlar ve birbirlerine kavussunlar artık.

- Bir de bakıyorsunuz sınırın açılma tarihi 19 Ocak 2010 oluyormus?
DD: ( Kocaman guluyor birden ve anında gözleri yasla doluyor. Sonra çok yavas bir sesle diyor ki…) Super olur.

- Hani siz bir yazı yazmıstınız Babam hâlâ o kaldırımda yatıyor, bir el verin de kalksın” demistiniz… (Bu arada Delal Dink konusmakta çok zorlanıyor, ama bunları Delal’le konusabilmesi de çok zor) 19 Ocak’ta sınır açılırsa kalkar mı sizce kaldırımdan?
DD: (Önce basını sallıyor çocuk gibi, sonra yine yavas bir sekilde…) Kalkar… Bu insanları kırmaz, kimseyi kırmaz, hiç nazlanmaz, hemen kalkar kaldırımdan.

- O zaman en geç 19 Kasım’a kadar yasayı her iki Meclis’in de kabul etmesi lazım?
DD: Etsinler… Biz de gidip hep beraber sınırda toplanırız. Hepimiz geliriz.

BABAMIN EN ÖNEMLİ ÖZELLİĞİ ANADOLULU OLMAKTI
- Cemaatte baska Hrant Dink yok mu?
RK: Yok, Hrant Dink bir taneydi. Belki onun gibisi de bir daha gelmez. Zaten eğer bes kisi daha Turkiye-Ermeni meseleleri hakkında söz söyluyor olsaydı, yuku paylasılsaydı Hrant Dink belki bu kadar hedef haline gelmeyecekti. Butun programlara çağrılan, butun savunmaları yapmak zorunda kalan ve bilinen tek Ermeni olmayacaktı. Yuzu bu kadar tanınmayacaktı. Ve belki de birisinin Ermeniler hakkında değil de, Ermenilerin kendileri hakkında konusuyor olması çok daha normal gelecekti insanlara.

- Sizce neydi Hrant Dink olmanın sırrı?
RK: Bence devleti de diasporayı da Ermenileri de Turkleri de Kurtleri de kimi elestirmesi gerektiğini dusunuyorsa, taraf tutmadan, doğru bildiğini söyleyebilmesiydi. Bu konuda çok samimi olduğunu artık herkes anlamıstı ve bence bu onu farklı yapıyordu.
DD: Bence en önemli özelliği Anadolulu olması. Evet dusunuyordu, ama her zaman aklıyla yureğini de birlestiriyordu. Hissederek ve karsısındaki insanın bu konuyla ilgili ne hissettiğini de dusunerek…

- Okuduğumuz birbirinden farklı pek çok yazıda babanızla ilgili hep kocaman kollar” ifadesi kullanılmıs o neden sizce?
DD: Bir kere direkt yureğinin kocaman olmasıyla ilgili. İkincisi de benim babam gerçekten fiziksel olarak da kucaklardı insanları. Sıkı sıkı kucaklardı, pervasızca sarılırdı insanlara.

ESKİDEN NEREDEN GELDİNİZ” DERLERDİ, sİMDİ NASIL YAsIYORSUNUZ” DİYORLAR
- 19 Ocak cemaatte neyi değistirdi?
RK: Hep söylediğim bir sey var benim, cemaat yekpare bir sey değil. Belli bir merkezden yönetilmiyor. Bireylerden ve ailelerden olusuyor. Dolayısıyla birkaç farklı eğilim var. Genç kusağın çoğu siyaseten ya da kulturel alanda çalısıp, yeni bir seyler söylemek istiyor. Çevresi cemaatle sınırlı kalmayan insanlar çoğaldı.
Ayrıca eskisi gibi kapalı yasamak isteyen, Bakın neler oldu, birisi konustu ve basına neler geldi. Dolayısıyla bizim eskisi gibi sessiz kalmamız lazım. Biz zaten Ermeniyiz. Bizim adımız bize kabahat. Bu ulkede bize konusmak yarasmaz, biz sadece yasamaya bakalım” diyen bir kesim de var. Gerçi bu yeni bir sey değil, 10 yıllardır varolan bir hissiyat.

- Hatta Agos Turkçe yayınlanmasın diyenler var değil mi?
RK: Evet, bunu söyleyen bir zihniyet hala devam ediyor.

- 19 Ocak’tan sonra bile Agos almayan Ermeniler var mı?
RK: Sayıca çok değiller, ama ölum ilanının dahi Agos’ta yayınlanmasını istemeyen insanlar hala var. Dusunsenize, hala Ermenilerin apartman kapıları isaretleniyor diye söylentiler dönuyor. Bunun gerçekliği çok da önemli değil, böyle bir söylentinin çıkıyor dahi olması insanları tedirgin ediyor. Neticede çok kuçuk ve korkuyla yasamayı hep içsellestirilmis bir cemaat.
19 Ocak’tan sonra bazı insanlar bu kabuğu kırmak gerektiğine daha çok inandılar. 19 Ocak kimi Ermeniler sarsıp, onlara Bizim de artık konusmamız lazım” dedirtti.

- Ama kabuk tam kırılamadı mı?
RK: O bence her zaman asılmaz bir ikilik olarak kalacak. Turkiye’nin doğasında nasıl baska bazı ikilikler var, onlar nasıl surekli mucadele içindeler, Ermeni cemaatinde de aynı dinamikler var.
DD: Kaldı ki kabuğun kırılması için bu insanların bu ulkenin demokratik bir yer olduğunu görmesi gerekiyor. Bu ulkenin demokratiklesmesi gerekiyor ki o kalıp ve diğer kalıplar kırılabilsin.

- Peki, Turklerin cemaate bakısı nasıl, onda bir değisiklik oldu mu?
RK: Bir örnek vereyim beni iyi kötu tanıyan arkadaslarım eskiden Siz nereden geldiniz, Ermenistan’dan mı?” gibi sorular sorarlardı. Fakat bu ilgisiz sorular simdi daha uzule kırıla sorulan sorulara dönustu. Mesela simdi daha çok Nasıl olup da burada yasayabiliyorsunuz?” diyorlar. Demek ki çok da kolay olmayan bir yasam surulduğune dair bir bilinç oldu. Hala tabii çok milliyetçi dusunen insanlar var ama çok sayıda insan da bu anlamda uyandı.

- Gitme fikri 19 Ocak’tan sonra cemaat içinde çok konusulur oldu mu?
RK: Hayır, olmadı. Ama sunu görduk: Mesela ben hayatım boyunca Turkiye’den gidebileceğimi dusunmedim. Ama ilk kez 19 Ocak’tan hemen sonra aklıma dustu. O zaman dedim ki, demek böyle bir ihtimal benim için de varmıs. Nasıl öncekiler dayanamayıp gitmisler, demek ki ben de bir gun gidebilirmisim.

GuVERCİN GİBİ İMGELER BENİ BABAMDAN UZAKLAsTIRIYOR - Delal Dink, Rakel-Hrant Dink çiftinin ilk çocukları. 31 yasında. Kimya muhendisi. Doktorasını ABD’de yaptı, bir sure Belçika’da bir sirkette çalıstı. Son iki yıldır ise sadece Hrant Dink Vakfı için çalısıyor.
- Rakel Dink Ermeni Varto asiretinden. Kurtçe isimlerin de kullanıldığı bölgede annesinin adı Delal’mis. Delal’in adı da anneannesinden geliyor. Anlamı Guzel” demek.
- Rober Koptas 32 yasında. Marmara universitesi’nde Çalısma Ekonomisi okudu. Boğaziçi’nde tarih yuksek lisansı yaptı. Halen Aras yayıncılıkta editör ve Agos gazetesi yazarı.
- Fotoğraf çekilirken Acaba guvercinlerin olduğu bir yere mi gitsek” dediğimizde Delal Dink söyle bir yanıt verdi: Yapmayalım, çunku imgeler isin içine girdiğinde sanki babamdan uzaklasıyormusum gibi geliyor.”
- Yarın aksam Cemal Resit Rey’de duzenlenecek ödul törenine davetiyesi olanlar alınacak, ama Vakfı veya Agos’u arayıp biz gelmek istiyoruz diyenlere de bir çare bulanacak. NTV’den Banu Guven’in sunacağı gecede Kardes Turkuler ve Arto Tunçboyacıyan sahne alacak. Ödulun uç dilde hazırlanan logosu tasarımcı Bulent Erkmen’in, heykel de sanatçı Erdağ Aksel’in eseri.





Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+