03 Ağustos 2009
Turkiyeli Ermenilerin gunumuzde yasadıkları kimlik insa sureçleri kuskusuz karmasık, çok boyutlu ve halihazırda devam eden degisken bir sureç ve diger Ermenilerle kıyasla farklı dinamiklerin etkisinde. Cemaatin kendi iç dinamiklerinin sekillenmesinde Turkiye'nin içinde bulunduğu siyasi değisimin ve çalkantıların etkisi yadsınamaz.
Turkiyeli Ermenilerin farklı gruplarının bazen cesur, korkak, endiseli, sindirilmis veya riyakâr, fakat çoğu zaman dikkatli ve ölçulu tavrı surecin takibi için bize önemli ipuçları veriyor.
Geçtiğimiz aylarda SETA tarafından duzenlenen Turkiye-Ermenistan İliskiler Çalıstayı'na konusmacı olarak katılan sosyolog Ferhat Kentel, Turkiyeli Ermenilerin sorunları hakkında konusurken Ermenilerin Turkiye'de maruz kaldıkları ayrımcılığa birkaç örnek verecek oldu. Salonda Ermeni bir kadın (kendisine kendini nasıl tanımladığını sormaya fırsat bulamadım ama buyuk ihtimalle Ermeni kökenli Turk olduğunu belirtirdi) atesli bir sekilde söz istedi ve Siz neden bizim adımıza konusuyorsunuz, bizim bu ulkede bir problemimiz yok, orduya giremiyormusuz, devlet memuru olamıyormusuz, ne olacak yani? Biz halimizden çok memnunuz... demesi, sanıyorum yukarıda bahsettiğim sureci özetleyemez ama sureci değerlendirirken sizi dusunmeye zorlayabilir. Aynı gereksiz sıkıntıyı Ermenistan'da Bir Turkiyeli kitabını okurken de hissettim. Kitabın arka yuzunu okuduğumda gözume çarpan Vatan bildiği yerde vatandas sayılmayan, vatan sanılan yeri ise vatanı sayamayan Turkiyeli Ermeni cumlesi içindeki vatan arama takıntısı ve vatanı tayin etme konusunda kendisi dısındaki kisilerden yardım bekleyen tavrı, beni kitabı alma niyetimden vazgeçirdiyse de, sonunda 10 gun Ermenistan'a gidip kafası karısan Turkiyeliyi okumayı tercih ettim. 10 gunluk gezi notlarının toplandığı kitabı okurken Ermenistan'dan ziyade Turkiye'deki Ermeni toplumunun bir kısmının içinden geçtiği ağır ve patolojik durumu görmek mumkundu.
AVRUPA'YA GİDEBİLECEKKEN NE İsİM VAR BURADA?
Turkiye'deki Ermeni toplumu temel olarak din ve dil ekseninde kendini korumaya çalısıyor gibi görunuyor. 1928'de baslayan ve 1950 ve 60'larda etkisi bir sekilde tekrar ortaya çıkan vatandas Turkçe konus kampanyalarında Ermenice konusmanın bunyeye sinen huzursuzluğu, 70'lerde Asala olaylarından kaynaklı korku, 90'lardan sonra daha farklı bir hal aldı. Ermeni cemaati içinde Kendi haklarımızı elde edebilmek için Turkiye'nin demokratiklesme ve AB'ye uyum surecini desteklemeliyiz fikri yaygınlastı, bu fikirle beraber Ermeniler yaratılan öteki olmaktan sıyrılıp ulkenin asli unsuru vatandaslar gibi mucadele vermeye basladılar. Aynı dönemde Turkiye'de yukselen ve yukseltilen milliyetçi söylemler ve eylemler de arttı ve azınlıklara yabancı deme hastalığı tekrar nuksetti. İnsanlar Ermeni olduklarını kuskusuz daha korkusuz dile getirdikleri bir surece girdiler. Bu sureç çok farklı iç ve dıs dinamikler ile sekillendi, Hrant Dink'in öldurulmesi, sureci bir anda altust ettiyse de ve belirli kisilerde bastırılmıs-sindirilmis-yenilebilmis korkuları tekrar tetiklediyse bile, sureç bir sekilde tempoda aksaklıklar ile devam ediyor.
İnis çıkıslar ile devam eden bu tempoda Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanması ve Turkiye ile umut vaat eden iliskisi, Turkiye Ermenilerinin hepsi farkında olmasalar da önemli bir yere sahip. Vatandasları bulunduğu Turkiye Cumhuriyeti'nin basbakanının maç ya da bale gösterisi sebebiyle Ermenistan'a gitmesi bazılarında kendine guveni sağlarken diğerlerinde de ret psikolojisi uretmis durumda.
Yukarıda sıraladığım vatanını bulmakta zorlanan yazarın kitabı ve toplantıda çıkıs yaparak Turkiye'de yasamaktan çok mutlu olduğunu söyleyen kadın bunlara çok basit birer örnek. Toplum olarak çok sevdiğimiz kelimelerden biri kelime olan Vatan -kisinin doğduğu veya yasadığı yer,- anlamını tasımakla beraber 1860'lardan itibaren, Fransız patrie sözcuğunun anlam evrimine paralel olarak siyasi anlam kazanmıstır. Yani kısaca doğduğumuz yere, yasadığımız yere, ya da etnik olarak ait olduğumuz yere vatan demekte bir sorun yoktur. Demekte sorun yoktur da konu vatandaslık haklarına geldiğinde basımız ağrıyabilir. Bercuhi Berberyan'ın anılarını anlattığı kitap tam bu kendini sınama ile baslıyor. Berberyan'ın kitabın sayısız yerinde vurguladığı, Hiç yurtdısına çıkmamısken, bu kadar para verdikten sonra pekâlâ Avrupa'ya da gidebilirim, neden Ermenistan'ı seçtim ki... kuskusu, Ermenistan onun için özel bir yer değil, yazar oraya bir gönul bağıyla bağlı değil ana fikrini kafamıza çakıyor. Berberyan, Ermenistan'ın kahvesinden zeytinine kadar hiçbir seyi beğenmiyor ve sıkça ekliyor Nerede benim İstanbul'umun susu busu.... Konusulan Doğu Ermenicesinin (Batı Ermenicesiyle bir hayli farklıdır) kaba, hatta yanlıs olduğunu iddia edip, aklınıza gelebilecek her seyi Turkiye'deki örneğiyle karsılastırıp Ermenistan'dakinin yanlıs, zevksiz ve kaba olduğu kaanatine varıp İstanbul'a dönmek için gun sayıyor. Aslında bu tarzı okura ne kadar doğru bir Turk vatandası fikri uyandırması beklenirken bende kendini kanıtlamaya çalısan, ustune basa basa ben Turkiyeliyim, Ermenistan'la hiçbir bağım olmaz-olamaz feryadı bende daha ziyade acıma duygusu uyandırıyor. Aynı toplantıdaki Ermeni kadının Ermeni sorunlarını dile getirmeye ve bu konuda çalısmalar yapma hassasiyetini gösteren bir sosyoloğun ağzını kapatırcasına Biz burada mutluyuz demesi gibi.
KENDİLERİNE BENZEMEYEN HER sEY YANLIs
Neden bazı Ermeniler artık böyle bir ruh haline burunduler acaba? Kimse yanlıs anlamasın, Ermeniliklerinden vazgeçtikleri falan yok! Sadece çocuklarını cemaat okullarına göndermemeyi tercih ediyorlar; çunku, Ermenice bilse ne olacak, hem ileride çevre lazım, kolej daha doğru bir seçim fikri hakim. Ermeni dilinin yok olmasına razı olmayanlar var, ama aynı zamanda Kızılderili isaret dilinin de yok olmasından sikâyetçiler, yani bu durum genel bir hassaslık, dunya vatandası olmak ile ilintili. Ermeni cemaatinin Diaspora ile de arası oldukça gergin. Diasporalıların kendilerine Turklesmis demelerinden çok rahatsızlık duyanlar var, ama iyi okuduğumuzda tum sinyaller biz Turklestik mesajını tasıyorlar. Etnik bağın olan bir ulkeye duygusal bir sekilde yaklasmamak, dilini konusmamak, vatandasın olduğun ulkeye bağlılığını mide bulandırırcasına tekrarlamak kuskusuz istekle beraber bir sekilde kendini doğru ifade hissiyatı tasıyor. suphesiz herkes vatanını, gideceği okulu, konusacağı dili, okuyacağı gazeteyi tayin etme konusunda özgur, ama devletin asimilasyon propagandasının urunu ve yanlıs modernlesmenin sonucu Ermeni cemaati ne yazık ki kendilerine benzemeyen her seyin yanlıs hatta kötu, çirkin ve zararlı olduğu fikrine sahip, böyle bir beyaz kanaate de sahip.
Berberyan'ın yakalandığı çarpıtılmıs ve temelsiz elitizim ve tek tipçilik kendisinin tek ve doğru Ermeni modeli olduğu fikrini pekistiriyor. Farklı Ermeni Ermenistanlı kimliğine katlanamıyor, dillerinin, ananelerinin bozulmus olduğundan sikâyetçi ve tum bu gözlemlerini bize kendi subjektif bakıs açısının urunu olarak değil, mutlak gerçeklik olarak bize sunuyor.
Doğru Ermenistan'da birçok sey İstanbul'dakinden farklı, Doğu Ermenicesi Batı Ermenicesinden farklı, Berberyan'ın beğenmediği doğulu bulduğu kızların tebessumleri İstabul'daki kızlarınkinden farklı ama bu dert değil aksine zenginlik, korkunç olan, herkesin birbirine benzemesi gerektiği fikri. Ermenistan'daki Ermeniler yakınlarını kilise ayini ile değil dudukla çalınan ağıtlar esliğinde gömerler ama eminim İstanbullu bir Ermeni'den daha az uzulmezler sevdiklerini toprağa verirlerken. Buyuyen ve yuksek sesle konusulmasından utanılmayan bu tahammulsuzluk bana turku dinlemeye dayanamayan opera âsıklarını, sınıfta kafasını örtmus öğrencisini derse almayan öğretim görevlisini, oğlunun kız arkadası Alevi diye gelinim olamaz diyen kadını, Bulgar göçmeni o, ne kadar Turk olabilir ki diyen adamı, farklı din ve etnik kökene ait insanların beraber yasayabilmesini hosgöru olarak adlandıran felsefeyi hatırlatıyor. Kuçuk toplum buyuk toplumdan fazlasıyla etkileniyor.