Özur kampanyası'ndan Fransa'da Ermeni gunlerine - Haber Arşivi 2001-2011
17 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Ասակ / Ժամ : Երկրատես

Haber Arşivi 2001-2011 :

06 Temmuz 2009  

Özur kampanyası'ndan Fransa'da Ermeni gunlerine -

Özur kampanyası'ndan Fransa'da Ermeni gunlerine

'Turkiye Ortadogu'da iyi iliskilerin meyvelerini topluyor'Belediye meydanında Hovannes Altunyan ın heykeli dikili. 24 Nisan’ Marsilya’da bir cadde adı.

Ana caddenin adı: '24 Nisan 1915 Caddesi.' Altında da izahatı: Ermeni Soykırımı

1915’te yasananlar nedeniyle derin bir kırılmaya ugrayan Turk- Ermeni iliskilerinde son yıllarda, butun olumsuzluklara rağmen, iyi gelismeler de yasanıyor. Bundan 10 yıl önce İstanbul’da bir Ermeni Konferansı’ duzenleneceğini söyleseniz kim inanırdı; hele bir de bu konferansta bazı katılımcıların 1915 olaylarını soykırım’ olarak niteleyeceğini.
Ya Özur Kampanyası...’ Sadece dar göruslu Turk milliyetçilerinin değil, sahin Ermeni diasporasının da ideolojik denklemlerini altust eden Ermenilerden Özur Kampanyası’na Turkiye’den 30 bini askın kisinin imza kayacağına birkaç yıl öncesine kadar kaç kisiyi inandırabilirdiniz.

Yuzlerce yıl aynı topraklarda iç içe yasamıs Ermenilerle Turklerin geçmisle hesaplasarak barısmaktan baska sansları var mı; bunu basarmanın da diyalog dısında bir yolu?
Baskın Oran’nın diaspora köyunde geçirdiği uç gune iliskin notları, her seye rağmen diyaloğun mumkun ve zorunlu olduğunu gösteriyor.

Geçen yılın 26 Ocak gunu Paris’in 10. Bölge belediye sarayındaydık. Cânım Hrant’ın yurtdısında yapılan ilk anma toplantısı. Özelliği su: Paris’teki Turklerden ve Ermenilerden birer dernek ilk defa ortak bir platform olusturarak ilk kez ortak bir faaliyet yapıyor: Turklerin simdi, Ermenilerin Hos=Burada derneği. Hrant’ın ölusu birlestirdi onları; kim olacak.

Agos’un yazıisleri muduru Aris Nalcı ve Hrant’ın avukatı Fethiye Çetin’le birlikte yaptığımız Hrant İçin, Adalet İçin’ baslıklı açıkoturum sona erdi, dinleyicilerin soru ve yorumlarına geçiliyor.
Fransa’daki diasporayla ilk yoğun temasım. Onların da bizimle ilki. İki taraf da tedirgin hatta gergin. Ama Hrant’ın bağdastırıcı ruhu dolasıyor olmalı ki koca salonda, sorular ve yorumlar çatısmaya değil uzlasmaya yönelik bir havada. İki taraf da rahatlıyor yavas yavas, dakikalar geçtikçe.

Derken, iriyarı bir dinleyici söz aldı. Söylediklerinden çok, coskusu sarıyor insanı. Adının Michel Abrahamian olduğunu öğreniyorum. Sonra da Ermenice adını: Muser.
AvrupalıTurkiye’ (TurquieEuropeenne) diye bir dernek var Fransızlar tarafından kurulmus. Turkiye’nin AB’ye girmesi için çok mantıklı bir mucadele veriyor. Ertesi gun onlara Turkiye’de Kimlikler ve Kimlik Çatısmaları’ uzerine bir konusma yapacağım, ayrıca M.K. Adlı Çocuğun Tehcir Anıları’nın yeni çıkan Fransızcasını imzalayacağım, baktım, dostum Dr. Dilaver’le (Erbilgin) Muser de gelmis. 1915’in dehset anılarıyla dolan ve tasan, ama Turklerle de diyalog kurmaya hazır, çok ilginç bir insan. Çok ilginç, çunku genellikle bu karısımdan pek yapılmıyor. Bağları koparmamak uzere vedalasıyoruz Muser’le.

Ermeni festivaline davet
Geçenlerde kendisinden bir ileti aldım. Özur Kampanyası’na çok mutlu olmus. O coskulu uslubuyla övuyor, tebrik ediyor. Bir de, Guney Fransa’da, Avignon kenti yakınlarındaki Althen-des-Paluts köyunde, Althen Ermenistan’la Bulusuyor’ adlı Ermeni Gunleri duzenliyormus, bizim Kampanya’yı anlatayım diye beni davet ediyor. sunlar sunlar gelecek, diyor.
Hos olur. Diasporayla diyalogu fevkalade önemsiyorum. Ama terminoloji belası yine diyalogu engelleyecek diye korkarım. Her zaman basımıza gelen, daha bir sure de gelmesi kaçınılmaz gözuken sey vuku bulacak: Yok soykırımdı yok değildi kör dövusu çıkacak. Ciddi bir sey konusamayacağız. Tek bir kelime yine canımıza okuyacak.

Gerçi gidince davetliler arasında Michel Marian, Jean Kehayan, özellikle de Gerard ve Isabelle Torikian gibi çok rahat diyalog kurulacak insanlar bulduğumu göreceğim ama, bana bildirilen davetlilerin esas olarak her biri sertlikleriyle tanınmıs kisiler. Her biri bir Ermeni kurulusunun (radyo, dergi, dernek, vb.) yöneticileri olan Ara Toranian ve Laurent Leylekian gibi ağır toplar ve bu konuda onları aratmayan Yves Ternon ve Bernard Henri Levy gibi Fransızlar. Bendeniz, tek tabanca.
Larousse’ta tête de Turc karsılığında söyle yazar: Une tête sur laquelle tout le monde frappe” (herkesin bir saplak attığı kafa). Muser’e yazdım. Gunah keçisi olacaksam olmaz, dedim.
Bir sure sonra, herhalde emin olmak için baskalarıyla konustu, butun samimiyetiyle garanti verdi: Sen benim de misafirimsin, Tanrı’nın da misafirisin”. Zaten böyle durumlarda bir garanti de ancak bu kadar verilebilir.
Kararı verdik, ama benim endisemi artıracak bir olayla baslıyoruz. Açıkoturumun yöneticisi katılımcılara yazdı: Açıkoturumun sonunda, inkârcı Turk devletini ve bu inkârcılığı Fransız basınına tasıyan Liberation gibi gazeteleri kınayan bir bildiri çıkarmayı öneriyorum” diyor. Liberation deyisinin sebebi, orada geçenlerde çıkan iki makale. Birisi, Özur Kampanyası baslatıcılarından Cengiz Aktar’ın Kampanya’da kullandığımız, sonra da Obama’nın aynen tekrarladığı Medz Yeğern” (Buyuk Felaket) terimini ele alan makalesi. Diğeri, unlu Fransız kamuoyu arastırmacısı Pierre Weil’in yine Kampanya’yı öven yazısı. Bu nasıl basın özgurluğu anlayısı yahu? Zavallı Muser arada kalacak ama, öneriyi yapan yöneticiye özetle sunları yazdım:

İnkârcı’ kimdir?
Korkarım, inkârcı’ tanımınız epey sorunlu. 1915’teki dehsete soykırım adını vermeyen herkesi ve her kurumu böyle anıyorsunuz. Benim lugatçemde ve Özur Bildirgesi’nde inkârcı’ sudur: Anadolu Ermenilerinin etno-dinsel bir temizliğe tabi tutulduklarını reddeden kisi veya kurum.

1915’teki insansal kanamayı, 1948 BM sözlesmesindeki hukuksal terim olan soykırım’la anmayı siyasal olarak tercih edebilirsiniz. Böyle bir adlandırma, bilimsel olarak yetkili bir uluslararası yargı organı kararı gerektirdiği halde, itirazım yok. Ama, özellikle de moderatör olarak, konusmacıları bu terimi kullanmaya zorlamamalısınız. Ermeni olayında hiçbir hukuksal ve ekonomik sonuç yaratmayan bu terim, Turk devletinin inkarcılığı yuzunden su anda Ermeniler için sosyo-psikolojik bir tuzak olusturmus vaziyette. Her yılın aynı gunu bu buyulu kelimenin bir Amerikalının ağzından çıkması için gözlerini dikip bekliyorlar. Ermeniler gibi onurlu bir halk için çok asağılayıcı bir durum bu. Aynı sey Turkler için de geçerli: Bu kelimenin bir Amerikalının ağzından çıkmaması için gözlerini dikip bekliyorlar.

Osmanlı Ermenilerine esi menendi görulmemis bir adaletsizliğin yapılmıs olduğu konusunda herkes hemfikir ise, bırakalım herkes istediği terimi kullansın.
Bir de, açıkoturumun, adına rağmen, iki konusu olacak diyorsunuz. Bunlardan birincisi yani Sivil toplumun rolu’ zaten açıkoturumun konusu. Diğeri, yani Turk devletince 90 yıldır inkâr edilen bir soykırıma uğramıs olan Ermeni halkının temel haklarının tanınması için mucadele’ ise siyasal bir tavır alıs. Her Allahın gunu ben ve arkadaslarım Turk devletinin Ermeni konusundaki inkârcı tavrını kınıyoruz. Ama bunu yurtdısındaki bir Ermeni festivalinde tekrarlamak fazla kolay ve benim için fazla sekerli olur. Bana onur getirmez. Hele Fransız basınını kınamak konusunda hiç aynı fikirde değilim”.

Muser’in öykusu
Olaydan haberi olan Muser her zamanki samimiyetiyle her seyin iyi gideceğini bildiriyor. Yeter, benim için. Marsilya havaalanına vardığımızda da, kucağında Feyhan’a getirdiği sarı-kırmızı gullerle ve o kocaman gulumsemesiyle karsılıyor bizi.
Ben Marsilya’yı biraz subyanken, taa 1962’de görmustum. Yaklasık 1.5 saat mesafedeki köye hareket etmeden kentin içinden geçip Feyhan’ın da bir görmesini sağlamak mumkun olur mu acaba diye dusunurken Muser diyor ki: sehrin içinden geçerek gitsek... Festival için baklava ısmarlamıstım da.”

Yolda konusuyoruz. Ailesinin Turkiyeli olup olmadığını soruyorum. Annesi 1911 Kırsehir doğumlu imis. Annesinin babası Mihran Bayramyan toprak sahibi. 1915’te kaymakam ( Kaymakam veya baska bir mudir” diyor Muser) tarafından çağrılıyor, herhalde tehcir haberi için. Eve giderken saldırıya uğrayıp ölduruluyor. Elimde Arapça harfli bir tapu var, neye yarar bilmiyorum. Galiba esraftanmıs dedem” diyor.
Babasını sordum, O da 1911 doğumlu. Suphan Dağı eteklerindeki Adilcevaz’dan olabilir; belki de Van Gölu kuzeyinden. Ama o gunku isimlerle bugunkulerin alakası yok ki” diyor. Babası sadece Bir suyun kıyısından gittik, atın ustunde, annemle” dermis; o kadar hatırlarmıs. Butun bunlar geçmis, gitmis. Önemli olan bu halkı o toprağa bağlayan seylerin sökulup atılması, tarihten kazınması” diyor Muser.
Geride kalanların Fransa’ya nasıl vardıklarını bilmiyor. Kendisi orada doğmus.

24 Nisan 1915 Caddesi, Marsilya baklavası
Marsilya’nın özellikle Ermenilerin oturduğu mahallesinde olmalıyız su anda. Ana caddenin adı: 24 Nisan 1915 Caddesi.’ Altında da izahatı: Ermeni Soykırımı”.
Tatlıcı dukkânı, adını Hamidiye Alayları’nın ilk ciddi katliamını 1894-96 yıllarında yaptığı yerden almıs: Sasun. On bes-yirmi paket baklavayı Muser’in jipine yukleyip bir de kent merkezi turu atıyoruz. Eski Liman’ın hemen çıkısında, 1962’de yerde görduğum mermer yazıtı soruyorum Muser’e, Hemen su anda önunden geçiyoruz” diyor. Marsilya kenti, İ.Ö. 600’de buraya ilk ayak basan Foçalılar tarafından kurulmustur”.
Bir buçuk saat sonra Althen-des-Paluts köyune giriyoruz. Etraf tabii ki yemyesil ama ben bu kadar sulak yer görmedim hayatımda. Her yer akarsu ve kanal. Zaten yerlestiğimiz otel de eski bir su değirmeni. Bir ilginç tarafı daha var: Hiç kalkmadan surekli uyuyan Mastiff cinsi devasa bir siyah köpek. Bu uç gunu bizimle geçirmeye gelen dostum Dr. Dilaver’in ustu açık Volvo C70’ine bir pençe atsa devirir alimallah ama Allahtan surekli uyuyor. Uyuyor da, Dilaver’in davetlisi olarak bize katılan Pınar’ı (Selek) ben yokken bir kovalamıs ki, o kadar olur!

Köyun festival yeri olarak seçilis sebebi ise, 250 yıl önce buraya gelen bir Ermeni! Adamın heykeli bugun Belediye meydanında dikili. 1943’te Naziler obus yapmak için alıp eritmisler, 2005’te tekrar yaptırıp dikmis köy halkı.

Altunyan, nam-ı diğer Althen
Nahçıvan’da İran Ermenisi olarak doğan Hovannes Altunyan (1710-1774) Osmanlı’dan kalkıyor, bu köye 15 km mesafedeki Avignon’a geliyor 1756’da. Torbasında, hani adını çok duyduğumuz ama ne olduğunu, ne renk olduğunu genellikle bilmediğimiz kök boya’yı köklerinde tasıyan kızılkök’ bitkisinin tohumları. Gizlice getirmis. Çunku, özel olarak kızılkök için incelemedim ama, biliyoruz ki o tarihlerde Osmanlı idaresi birçok hammaddenin dıssatımını çoktan yasaklamıs durumda. Sebebi, ilk duyana acayip gelebilir ama, kuresellesme!

15. yy sonunda Yeni Dunya’nın kesfi uzerine İspanyollar G. Amerika’ya ususuyorlar, Yerli uygarlıklarının o cânım altın ve gumus yapıtlarını Avrupa’ya getirip eritiyor ve para basıyorlar. O parayla Avrupalı tuccar Osmanlı’nın uretimi kendine ancak kâfi gelen ekonomisinde muazzam bir hammadde talebi yaratıyor. Böyle bir durumla (yani enflasyonla) ilk defa karsılasan Osmanlı idaresi de çareyi kolayında buluyor: İhracatı yasaklamak. Sonuçta hem ihracat gelirinden yoksun kalıyor, hem de sınırları kevgir gibi olduğundan hammaddeler bu sefer kaçakçılıkla çıkıp gidiyor.
Kralın kendisine bölgede tahsis ettiği topraklarda Altunyan (artık Avignon’da Jean Althen olmustur) kızılkök ve pamuk ekimine baslıyor. Ama, Lyon’daki ipekli ureticilerinin dusmanlığını celbetmistir. Henuz elle tutulur bir basarı sağlayamadan kızının evinde fakr-u zaruret içinde öluyor. İste köye adını veren Althen, bu Altunyan.






Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+