Burnumuzdaki halka -
Ermeni tehcirinin sembolik baslama tarihi olarak kabul edilen 24 Nisan yaklastiginda her yil ayni mizansenlerle karsilasiyoruz. Soz konusu tarih Istanbul dan 200 kusur entellektuelin devletce dertest edilip sonu belirsiz bir yolculuga cikarilmalariyla Zeytun’dan Konya’ya getirilmis olan kafilelerin Suriye’nin Der Zor colune dogru yonlendirilmesinin tarihi... Ama bugun meselenin taraflari artik gecmiste yasananlarla pek de ilgili gozukmuyor. Diyasporaya hakim olan Ermeni milliyetciligi Bati dunyasinin siyasetini kullanarak Turkiye’ye baski yapmanin pesinde. Turkiye ise bir yandan yurticinde milliyetcilik uzerinden resmi tarih gorusune olan destegi artirmaya calisirken; diger yandan da uluslararasi iliskilerin izin verdigi imkanlar dahilinde iknadan santaja uzanan her turlu yolla soz konusu Bati siyasetini engellemeye calisiyor.
Sanki kendi elimizle burnumuza taktigimiz ve ucundaki ipi de Batililarin eline verdigimiz bir halkanin esiri olmus gibiyiz. Cok cekildiginde gururumuz inciniyor isyan ediyoruz; gevsetildiginde ise onurumuz oksaniyor seviniyoruz. Ama halka ayni yerde durmaya devam ediyor... Bizler de burnumuzdaki halkayla etrafa gulumseyerek bir yil daha gecirmeye razi oluyoruz.
Turkiye’nin bu asagilayici durumdan cikmasinin zamani coktan geldi. Bilinmesi gerek ki o halkayi yabancilar cikarip almayacak biz kendi yaptiklarimizla onu atma sansina sahip olacagiz. Diger taraftan bunun kendimizi kandirarak veya hamasetle olamayacagi da ortada. Turkiye’nin artik kendine karsi samimi olmasi ve diger ulkelerin tutumunu dar kapsamli siyasetin disina cikarak da degerlendirmesi gerekiyor.
Bu baglamda ilk soylenmesi gereken 9 kisinin imzalayip Liberation gazetesinde yayimladigi bildiride de vurgulandigi uzere ifade ozgurlugunun vazgecilmez bir deger olarak savunulmasidir. Ancak hemen ardindan cifte standart’ meselesine nasil yaklasacagimiz geliyor. Cunku Turkiye’de bircok kisi Fransa’nin cifte standartli davranisina isaret ederek kendimizi akladigimizi saniyor. Oysa baskasinin cifte standard icinde olmasi bizim cifte standartli yaklasimlarimizi mesrulastirmaz ve ozellikle tarih konusunda Turkiye henuz ahlaki bir standard olusturmanin cok otesinde.
Diger taraftan Batili ulkeler ve toplumlar acisindan bu parlamento kararlarinin tarihsel bir konuyu yasaya baglamakla iliskili olmadigini algilamakta yarar var. Onlar kendilerince tarihsel olarak apacik varsaydiklari bir soykirim olayini suc haline getiriyorlar sadece. Unutmamak gerek ki gectigimiz 90 yil icinde bu konuda en az bin tane kitap on binlerce makale yayimlandi ve bunlarin buyuk kismi resmi Ermeni gorusunun disindaydi. Bu sure icinde acaba Turkiye’den nicin anlamli bir tarih calismasi cikmadi? Turk tarihcilerinin dunyada yazilip cizilenleri bilmemeleri soz konusu olmadigina gore bu gormezden gelme tavrini nasil aciklayabiliriz?
Ancak daha da onemli olarak bugun tarihin tarihcilere birakilmasi’ konusunda da daha samimi olmamiz gerekiyor. Cunku Turkiye bugun bile hala tarihi tarihcilere birakma cesaretine sahip degil. Sadece Ermeni meselesinde degil butun yakin tarih acisindan devletin koydugu resmi anlayisi kiskanclikla koruyan bir anlayisimiz var. Nihayet samimiyetin bizzat tarihsel olgular karsisinda da gosterilmesi lazim... Ornegin Izmir’i yakanlarin Yunanlilar olmadigini yanginin onlar gittikten 4 gun sonra basladigini ve nedense sadece Rum ve Ermeni mahallelerini yaktigini soylemek gerekiyor. Cunku bunlari butun dunya biliyor ve herkesin bildigini inkar ederken baskalarindan dogru’ davranis beklemenin hicbir inandiriciligi olmuyor. O zaman da kendi elimizle kendi burnumuza malum halkayi takiyor ipini de herkesin kullanimi icin ortaliga sunmus oluyoruz...
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com