Turkiye referandumda masum -
Yakın zamanda gerceklestirilmis bulunan akıl almaz secim kampanyasında Turk sorunu hayır ın en atesli savunucuları tarafından cokca kullanıldı (ozellikle egemenlikci ve milliyetci olanları tarafından). Turkiye buyuk bir tehdit olarak gosterildi:
Bu ulke Musluman’dır ve Ermeni soykırımını tanımamıstır. Asırı nufusuyla Avrupa Birligi’ne baska hicbir ulkenin olamayacagı kadar yuk olacaktır. Bir Asya ulkesidir ve coğrafi olarak Avrupa sınırları dısında bulunmaktadır. Zaten modern Turkiye’nin kurucusu da Anadolu’da bulunan bir sehri baskent yapmıstır Avrupa’da bulunan bir sehri değil. Demokratik olmayan bir ulkedir AB’nin istediği sekilde ilerleme sağlayamayacaktır ve zaten cumhuriyetci yapısı da askerî bir nitelik gostermektedir. Yunanistan ve Roma Avrupa’ya kulturel olarak cok sey vermis olmasına karsılık bu ulke hicbir katkı yapamamıstır.
Bu delillerin ilginc yonu su ki evet’ciler de aynılarını kullandı. Bazı durumlarda iki soylemden de suphelenmek mumkundu: Turkiye’yi tehdit olarak gosterip evet’ oyu istendiği gibi aynı sebeple hayır’ oyu da istendi. Ama her zaman kusku yoktu: Valéry Giscard d’Estaing ile aynı cizgideki Simone Veil de evet’ lehine kampanyaya katıldığında Turkiye karsıtlığını hicbir tereddude yer bırakmayacak sekilde kullandı. Buna karsılık sol ve asırı soldaki hayır’ taraftarları delillendirmelerinde Turkiye konusunda cok emin gorunmediler.
Oyleyse ilk etapta referandum kampanyasında Turkiye’nin olumsuz referans olarak gosterildiği iki yaklasımı birbirinden ayırmak lazım. Birincisi en acık olanı kamuoyu onunde evet’ demek zorunda olup iclerinden hayır’ın kazanmasını uman ve Fransız halkının kendi icine kapanmasına yonelik milliyetci eğilimlere gonderme yapanlar. Bu kisiler icin Turkiye’ye hayır demek Fransa Muslumanlarını acıkca isaret etmeden İslam’a olan saplantılarını da ifade etmek demek; bu ırkcılığı yabancı dusmanlığını ve İslam korkusunu jeopolitik bir tartısma icinde saklamak anlamına geliyor; bu aynı sekilde Musluman-Arap gocunun yeni ve ortulu yontemlerle yani munasip bir sekilde reddedilmesinin bir ifadesi. Cunku Turklerin Arap olmadığını gormezden gelerek hepsini aynı kabul etme eğilimindeyiz. Turkiye’nin AB’ye katılımına yonelik ret Fransa’da hatırı sayılır sayıda yasayan Turk gocmenler icin kendi entegrasyonlarının da olumsuz bulunması reddedilmesi anlamına geliyor.
İkincisi kendi icine kapalı bir toplumdan yana ve milliyetci olmadıklarından suphe duymadıklarımız icin Turkiye’nin tasıdığı olumsuzluk farklı anlam tasıyor. Bu sadece ekonomik olmayıp siyasi ve kulturel de olan bir Avrupa dusuncesiyle bağlantılı. Siyasi acıdan Ankara’nın reddi genel bir genisleme politikasının sonunun geldiğini vurgulayıp Turkiye’nin girisinin imkansız kılınabileceği bir federal Avrupa projesini gerceklestirme amacını tasımakta. Kulturel acıdansa homojen bir Avrupa goruntusu ve Valéry Giscard d’Estaing’in de defalarca ifade ettiği uzere dil farklılığı (Turkce Hint-Avrupa dili değildir) Turkiye’nin Ronesans’a veya Aydınlanma’ya katılmamıs olması uzerine dayandırılıyor. Oysa tum bu siyasi ve daha cok kulturel delillerin bir anlamı yok. Turkiye cok guclu sekilde siyasi insaya katılmayı isterken buna nasıl engel teskil etsin? Avrupa’da baska Hint-Avrupa kokenli olmayan dil yok mu? Turkiye Aydınlanma’yı benimsemedi mi (buna Fransız tarzı laiklik de dahil)? Ayrıca pek cok Avrupa ulkesindeki pek cok Katolik Bay Lustiger gibi Aydınlanma’yı felaket olarak gormedi mi? Vesaire vesaire… Bu Turk karsıtı delillendirme icinde ırkcı yabancı dusmanı ve hatta milliyetci olmasa bile baska unsurlar ustune dayanan onyargı nevinden bazı seyler var. Bazılarında bu onyargılar ilk yaklasımdaki dusuncelerin seslerinin kısılarak basit bir donemec almıs sekli olarak duruyor. Ama ırkcılığın ve milliyetciliğin kendisinde yer bulamadığı kisilerdeki Turkiye’nin katılımına yonelik bu tur eğilim yeni bir siyasi tartısmanın da kaynağı. Francois Bayrou Nicolas Sarkozy Simone Veil veya Valéry Giscard d’Estaing kesinlikle Avrupalılar ve hepsi de evet’ cephesinde yer aldılar. Turkiye’ye karsı olusan ortak ret bize Avrupa’nın iki farklı algılamasının soz konusu olduğunu gostermiyor mu; biri sağdan bu kisiler tarafından ortaya konurken diğeriyse pek belirgin olmayan -en azından Fransa’da- sol kesimce ortaya konuyor.
Eğer analiz doğruysa iki aydınlatma surecinin yasanması gerekiyor. İlki Turkiye’yi reddeden ırkcı milliyetci ve yabancı dusmanı kısma yonelik. Bu noktada en kolayı Turkiye tartısmasında Avrupa taraftarı ve demokrasi savunucusu olanların meseleye dikkat kesilmeleridir. İkinci olarak sağ ve sol versiyonlarıyla Avrupa’nın geleceği icin muhtemel projelerin ortaya konup tartısılması ve acıklık kazanmasıdır. Bu bakıs acısıyla Turkiye birilerinin gunah kecisi diğerlerinin sevgili evladı olmamalıdır. Zaten Turkiye’nin Avrupa’nın sol vizyonundan ya da sağ vizyonundan yana olacağı gibi bir sey soylenemez. Gercekten Avrupa’yı insa etmek isteyenlerin su an icin Turkiye’ye iyi veya kotu hesap kesmelerinin bir anlamı yok. Yapmaları gereken Avrupa’yı acıkca tanımlamalarıdır. Bu tutum beraberinde girmeleri yakın olan Bulgaristan ve Romanya icin yapılandan daha kapsamlı ve daha demokratik bir tartısma yapılmasını getirecektir. Turkiye’ye gelince netlesmis Avrupa projesine uyup uymamak kendisine kalacaktır.
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com