Panoramik sinema gezintisi -
Bir film uzerine focus yapalım; onun iligine ipligine dokunalım ve bu arada her seyi 4000 vurusluk yazı sınırına sığdıralım derken dolama olma âdetimizden bu haftalığına vazgeciyor ve hafifmesrep bir haftaya bakıs’ yazısına yelken acıyoruz.
Yaptığımız tercihin bu hafta oyle iliğine kadar inilecek bir film bulamamaktan kaynaklandığını belirtelim. Ermenistan’ın karlar altında kalmıs koylerinden birinde yasayan Kurt kokenli Hamo’nun hikayesini anlatan Votka Limon ; ulkenin zor sartlarına yaptığı yumusak zoom’lar Paris’ten gelen ve icinden -ne yazık ki- para cıkmayan zarflar oğulunu Dağlık Karabağ catısmasında yitirmis Ermeni dullar arasında gezinen ve daha cok bu ulke ile ilgili sefkat duygularımızı motive eden bir film. Beklentileri karlar altında kalmıs insanlar arasında biraz huzunlu biraz da mizahi nazarlarla dolasıyor Hiner Saalem. Sıfır Kilometre’ adlı filmi nedeniyle bugunlerde Fransa’da isminden sıkca bahsettiren yonetmene bigane kalmamakta fayda var.
Karabasan /Boogeyman”e gelince... Bazı korku filmleri kendisinden korkulacak yaratığı’ ya da doğaustu olayı’ bastan reel’ bir veri olarak sunar ve hikâyesini bu onkabulun uzerinden gelistirir. Bir kısmı ise sık sık psikiyatri bilimi ile dans ederek Acaba karakterin zihninin urunleri mi bunlar; gercek mi yoksa sağlıksız bir beyinin sanrıları mı?” gibi sorular sorarak a’raftan takılma’ kurnazlığına saparlar. Boogeyman”de de boyle bir gel-git-git-gel-me durumu var. Karakter sizofren mi tuh yaa sizofrenmis o zaman kızını kaybetmis baba’ da neyin nesi? gibi bir yığın seyle bizi mesgul ederek a’rafın tadını cıkarıyor. Film bana psikiyatrların akli bir rahatsızlığı olmayan ama yaratıklar gorduğu ve rahatsız edildiği’ sikayetiyle basvuran hastalara -caresiz- ilac vermek hatta elektro sok uygulamak zorunda kaldıkları acı gerceğini hatırlatmanın otesinde bir zenginlik getirmedi. Ritmi dusmeyen korkutan ama kalıcı tat namına zihniniz icin bir sey vaat etmeyen vasat bir korku filmi.
Haftanın en sirin filmi dalında ise Sunger Bob Kare Pantolon’ ile Babamın Kâbusu’ yarısıyor. Sunger Bob karakterini tanıyor olabilirsiniz; kendisi son derece cocuksu naif patronundan surekli zılgıt yiyen dondurma delisi bir cizgi kahraman. Ancak aynı zamanda yere dusup kirlenmis bir kalıp beyaz peynire benzediği icin ve dahi animasyonun diğer karakterleri de en az Sunger Bob kadar cirkin ve kirli’ gorunduğu icin benim ilgi alanıma girmemekteler. Bu nedenle oyum Babamın Kâbusu’ndan yana. Babamın Kâbusu” ciddi bir sistem elestirisi amacıyla yola cıkmayan ama el yordamı ile bulduğu hakikati de samimi dokunuslarla pelikule yedirmeyi basarabilen bir film. Filmin yonetmeni Amerikan Pastası gibi genclik azgınlıklarından murekkep deli sacması filmlerle ismini duyuran Paul Weitz. Konuya gelince; kendisinden 25 yas kucuk bir satıs mudurunun emri altına girmek durumunda olan Dan Foreman bu kucuk’ patrona bir de kızını kaptırınca iyice allak bullak oluyor. Yonetmen sirket hukukunun toy ve deneyimsiz insanları tecrubeli elemanların basına dikme alıskanlığına getirilen sinerji’ acıklamasıyla iyice kafa buluyor. Bu arada değerler sisteminin boylesine değistiği bir duzlemde aile değerlerinin de bu değisimden nasıl pay aldığını gosteriyor bize. Son kertede iyimserliğini de yadırgamamak gerek yonetmenin. Cunku sistem ne olursa olsun ona karsı mucadele etmek; hic değilse elinden geleni yapmak zorunda olan insanın guc alacağı tek sey yine de icindeki vicdan terazisi yani insani iliskilerde ticari iliskilerde olduğundan daha fazla mutluluk’ olduğunu hisseden yanı...
NOT: Onumuzdeki birkac hafta boyunca yurtdısında bulunacağımdan bir sure sinema yazamayacağım.
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com