Alevilere azınlık yolu -
Osmanlı nın en buyuk handikapı kuresellesen bir dunyada cevreden yansıyan zihniyete adapte olma zorunlulugunu anlamamıs olmasıydı. Oysa Batı’nın daha Kanuni zamanında olgunlasmaya baslamıs olan degisimi sonraki yuzyıllarda nelerle karsılasılabileceğini ortaya koymaktaydı.
Nitekim iktisadi ve teknolojik gucunu ardına alan Avrupa 19. yuzyıla gelindiğinde yeni zihniyetini bir kulturel/siyasi programa donusturmus; Osmanlı uzerinde esitlik ve ozgurluk kavramları uzerinden giden bir baskı olusturmustu. Osmanlı ise caresiz bir bicimde heterojen ve hiyerarsik bir cemaatler dengesini korumaya calısmaktaydı. Bu cemaat dunyasında ne cemaatler icinde ne de cemaatler arasında hicbir esitlik olmadığı gibi; ozgurluk de ancak cemaate cizilen ve cemaat onderliğinin fertlere cizdiği sınırlar dahilinde yasanmaktaydı. Dolayısıyla Osmanlı’ya ulasan yeni fikirler her seyden once hiyerarsinin alt tarafında yer alan cemaatlerin esitlik ve ozgurluk taleplerini olgunlastırdı. Millet-i hakime olmanın sonucu ise Muslumanların diğerlerinin bu taleplerini engellemek uzerine siyaset gelistirmelerine neden oldu. Son iki yuzyıl devletin kendi bunyesindeki cemaatlerin esitlik ve ozgurluk taleplerine kağıt uzerinde evet’ demesi ardından bunları oyalayıp engellemesi ve cemaatlerin de yurtdısından baskı arayısları ile gecti.
Boyle bir dinamik icinde otoriter devletci yaklasımların netice vermesi uygun konjonkture ve kısa surede gerceklesecek baskı eylemlerinin etkinliğine bağlıdır. Nitekim Ermeni tehciri bu kosullar altında gerceklesti ve Osmanlı uzerinde bir tehdit olusturma ihtimali olan bu cemaat fiilen neredeyse ortadan kalkmıs oldu. Ancak Osmanlı’nın cemaat dunyası milli bir devlet temelinde yeniden yapılanırken ister istemez Muslumanlığın kusatıcılığına mahkum kalmıstı. Bu durum Kurtlerin cemaat kalmalarına karsın tasınmaları yanında saklı bir cemaatin de onunu actı... Laiklik sayesinde devletin yanına cekilen Aleviler bir sure sonra kadim bir ayrımcılıkla yeniden’ yuz yuze geldiler: Devlet onları birer Musluman/Turk olarak tanımladığı olcude makbul saymaktaydı; ama Muslumanlığı da Sunniliğin icinden tanımlamaktan vazgecmeden.
Bugun yeni bir kuresellesme ve yeni bir Batı referansı ile karsı karsıyayız: Ozgurluk ve esitlik simdi kimliklerin icinden yukselen bir farklılasmayı ima ederken; demokrasi de farklı taleplerin birlikte yasamalarını mumkun kılan surec ve duzenlemeleri ifade etmekte. Bunun anlamı artık bir devletin kendi vatandaslarının kulturel kimliğini tanımlama hakkının olmaması; devletin bu farklılıkların tumunu kusatacak bicimde ozgur ve esitlikci bir yonetim zihniyeti gelistirmesidir. Aksi halde soz konusu kimlikler kendilerini azınlık’ statusu uzerinden ifade etmeye baslarlar. Diğer bir deyisle devlet azınlık yaratırım’ korkusuyla farklılıkların demokratik taleplerini orneğin kendi inanclarını istedikleri gibi tanımlama ve yasama hakkını engellerse; o cemaat kendi kimliğiyle var olmak icin hukuken azınlık olmaktan baska yol bulamaz.
Diyanet’in son acıklamaları Alevilik konusunun İslam’a bakarak cozulebileceğini sanan otoriter bir bakısı yansıtıyor. Oysa mezhepler zaten dinin farklı yorumlanabileceği gerceğinden turerler ve nihayette her mezhep kendi ibadetinin anlamını kendisi belirler. Aleviler yuzlerce yıldan bu yana Sunnilerden farklılar... Soru bu farklılığı kabullenen acılımların mı yoksa reddeden bir bilgicliğin mi milli birlik ve butunluğu’ koruyacağı... Anlasılan butun yasananlara karsın devlet hâlâ 19. yuzyıl taktikleri ve zihniyeti ile bu toplumu yonetebileceğini sanmakta. Ama kendi eliyle azınlık yaratanların azınlıklardan sikayet hakkı olamaz..
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com