Din sahiden elden gidiyor mu? -
Sosyolojinin ust kimlik olarak belirledigi bir olgudur din. Her zaman bilincinde olmadıgınız ama hep sizinle birlikte olan bir kimliktir.
Toplumun tum bireylerine gereğinde topyekun hareket etme kabiliyeti sağlayan bir reflekstir. Ama her zaman kullanmadığınız icin değerini pek fark edemezsiniz. Bu reflekse sahip olduğunuzun farkında değilsinizdir. Bir kenarda durur ama gerektiğinde kullanılmak uzere hazırdır. Canakkale Savasında Seyit Onbası ya koca gulleyi tek basına kaldırtan guctur bu refleks. Korfez Savası’nın hemen ardından Korfez’den gelen askerleri karsılamaya hazırlanan İngiltere’de gazetelere Haclı Seferleri’nden kalma bir slogan olan Haydi Canları Calın! - Go Out and Ring the Bells!” sozlerini manset yaptıran guctur.
Bu refleksin gucunu en iyi bilen ve en iyi sekilde kullanan toplumlardan birisiyiz biz Turkler. Tarihimizin her bir sayfası bu gucu bu refleksi anlatan kesitlerle dolu. Kurtulus Savasımız bu refleksin belki tum tarihimizdeki en iyi orneği.
Ancak son yıllarda ne adına ve kimler tarafından yapılmıs olursa olsun bu refleksi orseleyen bir surec yasadık toplum olarak. En azından ilkoğretim cağındaki cocuklarımızın dinimizle sağlıklı bir sekilde bulusmalarını engelledik. Ulkeyi hayali tehlikelerden kurtarma adına operasyonlar yaptık kanunlar cıkardık. Kâh turban kâh imam-hatipler bağlamında atesli tartısmalarla bu refleksin dejenere olmasına neden olduk. Bugun bu refleksi kaybetme riskini gorduğumuz anda belki kıymetini anladık. Cunku bu defa karsımızda son gunlerde gundemimize artık iyiden iyiye tasınan misyonerlik olayı vardı. Noel gunu İstiklal Caddesi’nde Yılbası gecesi Kızılay Meydanı’nda dağıtılan İncillerle sarsıldık.
Din değistirme değil Batılı olma talebi
Misyonerlik bugune kadar coğrafya sınırı tanımayan bir karakter arz ediyor. Afrikalılara yıllar once Misyonerler geldiği zaman onların elinde İncil bizim elimizde toprak vardı. simdi bizim elimizde İncil onların elinde toprak var” dedirten onlar. Bu nedenle misyonerlerin Turkiye ile de tanısıklığı yeni değil. Ama bugune kadar Turkiye’den sonuc alınamamasının nedeni yukarıda sozunu ettiğimiz din refleksi. Bugun bu refleksi kaybetmemek ve din eğitimini onemli ve sağlıklı hale getirebilmek icin top yekun hareket etme kabiliyetimizi kullanmamız gerekiyor. Cunku bir tehlike olarak gorduğumuz olay sadece dinî değil aynı zamanda ve belki de daha cok kulturel bir olaydır. Bu nedenledir ki bugun Turkiye’de misyonerlik konusu gundeme geldiğinde uzerinde konustuğumuz kesim genclerimiz.
Bu tespitimi bugune kadar ortaya cıkan akademik arastırmalara dayanarak soyleyebiliyorum. Misyonerlik ya da din değistirme konusu bizim artık universitelerde akademik anlamda arastırdığımız bir konu ve benim bu arastırmalardan cıkardığım bir sonuc var: Din değistirme olayı sadece ve sadece teolojik bir tercihte bulunma eylemi değildir.” Dolayısıyla burada hemen soyleyebilirim ki Turkiye’de Hıristiyanlığı secen bir genc aslında Hıristiyan olma”yı değil Batılı olma”yı tercih etmektedir. Bu iddiamı su ornekle somutlastırabilirim: Eğer Turkiye’de misyonerlik faaliyetlerini surdurenler Kenyalı Hıristiyanlar olsaydı bizim genclerimiz donup bakmayacaklardı bile bu adamlar ne satıyorlar” diye. Kanaatimce olay teolojik olmaktan cok sosyo-kulturel bir boyut arz etmektedir. Kendi genclerinizi kulturel anlamda kaybettiğiniz zaman yarın onların yetiskin olduğu bir Turkiye’de yukarıda onemine temas ettiğimiz o din refleksini kullanma sansınız olmayacaktır. Kulturel dayanağı olmayan bir dini ise hicbir zaman toplumsal refleks olarak kullanamazsınız.
Rahsan Ecevit haklı mı?
Sozunu ettiğimiz kulturel erozyon sonucunda Turk gencleri icin Musluman olmak Turk olmak bu toprakların insanı olmak artık tatmin edici gelmiyor. Baska yerlerde arıyor tatmini. 11 Eylul’den sonra Musluman esittir terorist imajı olustu. Dolayısıyla Musluman olmak evrensel anlamda ovunulesi bir olgu olmaktan cıktı. Gencler problemler yığını olarak karsılarına cıkan bir dini benimsemek istemiyor artık. Dolayısıyla genclerin din değistirmesi dinî tercihten ziyade yasam tarzını değistirmektir. Hıristiyan olmak kisinin zihninde yesil karta sahip olmak gibi bir onem arz ediyor.
Misyonerlik konusuna bakısımızda temel bir yanlıs var. Bu konuyu Kıbrıs meselesi” gibi ele almak yanlıs. Oncelikle konuya ideolojik yaklasmamak ve siyasi cekismelere gebe hale getirmemek lazım. Dunku gazetelerde Rahsan Ecevit’in bir basın acıklaması vardı. Bayan Ecevit AB’ye gireceğiz derken dinimiz elden gidiyor” demis ve ulkemizdeki misyoner faaliyetlerine apartman altlarında acılan kiliselere” dikkat cekmis. Gazeteciler Rahsan Hanım’ın bu beyanatını Dısisleri Bakanı Abdullah Gul’e hatırlatmıslar. Dısisleri Bakanı da gecmisi hatırlayarak Ecevit hukumetinin imam-hatip okullarına Kur’an kurslarına yaptıklarından” bahsetmis. Bence talihsiz bir değerlendirme cunku konu bir iktidar-muhalefet konusu değil.
Hayatın tum alanlarında bir liberallesme sureci var dunyada. Yasakcılık artık bu cağın bir eylemi değil. Dolayısıyla kimseyi misyonerlik yaptığı yonunde suclayamazsınız. Hem tum misyonerleri kovsanız bile gunun birinde birilerinin dinini değistirdiğini gorebilirsiniz. Kuresellesen dunyada artık ortada bir pazar” var ve bu pazar”da herkes dinini anlatıyor. Bundan kacıs yok. Ayrıca falanca din aliminin ya da falanca mezhebin tum fikirlerini kabul etmek zorunda değilim” diyor gunumuz insanı. Farklı gorusleri temsil eden insanları dinleyip kendine bir yol ciziyor.
Dolayısıyla olay sizin cocuklarınıza ne sunduğunuzla doğrudan alakalı. Bizim gibi kultur değismelerinin fazla yasandığı değerlerin belirsizlesmeye basladığı ulkelerde gencler yeni ahlakî davranıs prensipleri bulmaya calısır. Cunku onlar o yaslarda mukemmeliyet pesindedirler. Ailelerinden farklı bir İslamî anlayısa sahip olan hatta ailelerinin veya toplumun genelinin radikal bulduğu genclerin ozellikle 1990’lı yıllardan itibaren ulkemizde bir olgu olarak gozlenmesinin ardında da bu gercek bu sosyolojik problem yatmaktadır.
Hıristiyan olan Muslumanlar eskiden de vardı. Ama belki bu kadar değildi veya vardı da bu kadar gundeme gelmiyordu. Osmanlı’nın ihtisamlı devrelerinde gayr-i muslimler Muslumanlıklarını devlete tescil ettirebilmek icin sıraya girerlermis. Neden? Cunku bir ayrıcalık o zaman Osmanlı olmak Musluman olmak. Dunya Osmanlı’nın kontrolunde cunku. Bugun tersi bir durum soz konusu.
Bu noktada kuresellesme hadisesine değinmek gerek. Artık insanlar değerlerini değistiriyor bu arada dinlerini değistirmeleri de gayet doğal bir olaymıs gibi algılanabilir. Artık bu tur eylemler bireysel tercihlermis gibi gorulebilir. Bu doğal gorme olayı tabii ki toplumların kimliklerinin parcalanmasıyla kimlik butunluğunun sağlanamaması veya korunamaması ile iliskili bir nokta. Turkiye gibi ulkeler dinî kimliği ile millî kimliği birlestirdikleri oranda basarılı olurlar basarılı olmak o ulke vatandaslarının o vatandaslıktan o kimlikten gurur duyması anlamına gelir. Ama maalesef son yıllarda dinî kimliğin yadsındığı olmasa da olur!” politikasının icra edildiği bir surece girdi Turkiye. Bu bence tehlikeli bir surec. Gerek halk gerekse yonetim olarak bu konuyu gunluk politikaları veya siyasi cekismeleri asarak ele almamız gerekiyor diye dusunuyorum.
MARMARA UNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKULTESİ
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com