Azınlık fobyası -
Turkiye de azınlık denince degisik kesimler bundan degisik seyler anlıyor ama anlasılan bu değisik seylerin temelinde 19. yuzyıl sonlarında Osmanlı devletinde buna atfedilen anlam yatıyor. Bu sık sık hatırlanan ve hatırlatılan hikâyedir. Zayıflayan Osmanlı Devleti nden parca koparmak icin Duvel-i Muazzama imparatorluk icinde yasayan gayrimuslim azınlıkların haklarını korumak gibi bir misyon icat etmisti. Bu surecte onemli bir donum noktası da ta 1770 lerin Kaynarca Antlasması dır. Rusya bununla Ortodoks-Osmanlı nufusunun koruyuculuğunu ustleniyordu. Zaten Osmanlı tarihinde Halifelik de ilk kez
bu antlasmada bir karsı-ağırlık olusturmak uzere on plana cıkarılmıs Halife nin de Rusya da yasayan Musluman halkı korumak isteyebileceği ima edilmisti.
Bunun arkası gelmedi. Fransızlar Katolik olanları koruyacak Britanya Protestanları kollayacak derken azınlıklar Osmanlı Devleti ne mudahale etmenin aracı haline geldiler. Butun Osmanlı devlet adamları onları bu gozle gormeye basladığı gibi o asamada Osmanlı politik seckinleri arasına alınmayan ama bu rolu oynamaya aday olan daha sonra da kendilerini gercekten bu yenilesme surecinin mimarı rolunde bulan genc Turk intelligentsia aynı gorusu muhtemelen daha keskin bir ofkeyle benimsedi.
Duvel-i Muazzama nın bu azınlık koruyucusu statusu soz konusu donemin genel ideolojik sonucuydu. Koruyuculuk tamamen kendi cıkarlarına gore bicimleniyordu. O azınlıkların bugunku torunları da bu yargıyı genel olarak kabul edecektir sanıyorum. Ama o gunlerin kosullarında bu azınlıkların milliyetci oncu ve sozculeri kendi kaderlerini coken imparatorluğun kaderinden ayırma mucadelesinde tutunacak bu koruyucu devletlerden daha sağlam bir dal bulamıyorlardı. Dolayısıyla koruyan duvel ile korunan ekalliyet arasında bir anlasma ve bir isbirliği vardı. Boyle olunca konuya Osmanlı Devleti nin veya biraz daha bulanık bir Turk Yurdu kavramının milli cıkarları acısından bakan intelligentsia nın gozunde azınlıkların davranısına ihanet ten baska sıfat bulmak guclesiyordu. O sırada bu halkların sozculuğunu ustlenmis (azınlık icinde azınlık) milliyetci kadroları aslında sahip olamadıkları temsil yeteneğine sahip sanıyorlar baska bir soyleyisle topluluğun tamamının aynı idealleri paylastığına ve aynı sekilde dusunduğune inanıyorlardı. Oysa bu da gercek durumu yansıtmıyordu.
su kadarı doğru bu kadarı yanlıs her neyse bu bakıs acısı Turkiye nin yeni siyasi seckinlerinin de egemen bakıs acısı oldu ve boyle devam etti. Dunyada bizim yasadığımız bolgede cok yaygın olan tavırlara dusunce tarzlarına siyaset geleneklerine baktığımızda bunun pek fazla yadırgaır bir durum olmadığını goruyoruz. Dunyanın bu bolgesinde boyle seyler baska yerlere gore daha az değisiyor. Varlık bicimleri de vahsi ve saldırgan. Yugoslavya orneği bu islerin buralarda nasıl yapıldığının hâlâ cok taze orneği.
Yalnız bu anlayıs bugun dunyanın genelinde kabul edilmis olan anlayıs değil. Dolayısıyla bugun biri kalkıp Turkiye de Lozan da adı gecmeyen azınlıklar da var dediğinde veya azınlık hakları yeterli garanti altında değil dediğinde ilk anlamamız gereken 19. yuzyıl oyununa
geri donme cağrısı değil. Değil cunku zaten 19. yuzyılda yasamıyoruz. Duzen aynı duzen diye inansanız bile o eski dille ve kavramlarıyla konusmaya basladığınızda bazen komik bazen acıklı ama sonucta arkaik oluyorsunuz.
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com