Vatandas Olamama Durumu Uzerine - Haber Arşivi 2001-2011
19 Nisan 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4516 / Ամիս : Ահեկան / Օր : Անահիտ / Ժամ : Այգ

Haber Arşivi 2001-2011 :

11 Temmuz 2004  

Vatandas Olamama Durumu Uzerine -

Vatandas Olamama Durumu Uzerine

...aksi halde gayrimuslim azınlık cemaatlerine yonelik dogrudan devlet eliyle sınırlayıcı politikalar uretilirken buna hicbir toplumsal tepkinin gelmemesi ve toplumun bu uygulamaları gormezden gelmesi kolayca acıklanamaz. Osmanlı imparatorlugundan Turkiye Cumhuriyeti ne gecis dunyada benzeri olmayan travmatik bir ortamda gerceklesti: İmparatorluk yaklasık 50 yıllık bir sure icinde (1870-1920) topraklarının yuzde 85 ini ve nufusunun yuzde 75 ini kaybetmisti. Dar bir alana hapsolma duygusu dunya guclerinin her an değisen bolme ve parcalama stratejileriyle daha da pekismekteydi. Bu durum bir horlanma ve asağılanma ile birlikte geldi; cunku ozellikle İttihad ve Terakki doneminde Osmanlı sisteminin gayrimuslim milletlerine yonelen devlet uygulamaları insan haklarına aykırı bulunduğu olcude Turkleri de bir kavim olarak mahkum etmenin mesruiyetini sağlamaktaydı. Bu baskı ortamının iki temel sonucu oldu: Toplumsal bilincaltına surekli bir bolunme korkusu yerlesirken buna care teskil etmek uzere Turklerin bir millet olarak onurlarını yeniden kazanmaları yonunde buyuk bir caba gosterildi. Onurun yeniden kazanılması veya hakedildiğinin kanıtlanmasıyla Turkiye Cumhuriyeti de cağdas ulkeler arasında hakettiği yeri alacaktı. Boylece bir yandan dil ve tarih uzerine ideolojik calısmalar sayesinde Turkluğe dunya sahnesinde benzersiz bir yer acılmaya calısılırken ote yandan da tarihin unutulmasına dayanan yeni bir baslangıc mitosu uretildi. Soz konusu surecin ve anlayısın parcası olarak Cumhuriyetin basına gelindiğinde gayrimuslim azınlık cemaatlerinin imparatorluk boyunca yasanmıs olan ortak tarihleri toplumsal hafızadan sanki silinerek yerine Lozan Anlasmasının yaptırımları konmustu. Diğer bir deyisle gayrimuslimler artık toplumsal tasavvurun otantik oğeleri değil devlete uluslararası hukuk yolu ile bağlanmıs ek unsurlardı. Ne var ki Lozan esas olarak insan haklan perspektifine oturmakta ve gayrimuslim cemaatlere tum vatandaslık haklarının verilmesini ima etmekteydi. Dolayısıyla da Lozan Turk devlet anlayısı icinde ikircikli bir anlam ifade etti. Cunku bu Anlasma hem Turkiye Cumhuriyeti nin varlığının ve bekasının uluslararası garantisiydi hem de ulkeyi kuranlar tarafından gelistirilen Vatandas tanımını zafiyete uğratmaktaydı. Bunun nedeni cok etnili bir toplum yapısına sahip olunması yanında insanların yuzyıllar boyunca kendilerini mezhepsel bir kimlik icinde algılamaları ve tanımlamalarıydı. Sonucta Turk kavramı zımnen Musluman tanımıyla butunlesti ve bu topraklarda yasamakta olan Muslumanların Turk oldukları seklinde bir varsayım egemen oldu. Diğer taraftan aynı Muslumanların bir kısmının tepeden gelen modemist devrimi reddetmeleri; reddetmeyenlerin ise coğunluk oldukları icin iktidara talip olmaları rejimin dini kontrol altında tutan otoriter bir laiklik uzerinde insa edilmesine yol actı. Ancak bu laiklik gayrimuslimlerin onune gercek birer vatandas olma yolunu acmadı. Oysa gercekten laik bir devlette din farklılığına dayanan bir azınlık tanımı anlamını yitirebilir ve Lozan da yaptırım olarak ifade edilen haklar zaten vatandaslık temelinde sağlanabilirdi. Cunku bu kendine ozgu laiklik anlayısı devletin sahipliğine ve iktidar yapısına yonelik aracsal bir islev gormekle kaldı ve gayrimuslim cemaat uyelerinin dinlerinden sıyrılan bir kimlik icinde devletle bağ kurmalarını engelledi. Boylece ortaya devletle toplum arasında surekli bir gerilim kaynağı olan ici kasten belirsiz bırakılmıs bir Vatandas kimliği cıktı. Devlette billurlasmıs olan bekaya ve iktidar yapısına iliskin korkular dindar Muslumanlar karsısında laikliğin gayrimuslimler karsısında ise Muslumanlığın bir olcut olarak alınmasıyla sonuclandı. Buna karsılık devletin dindar Muslumanlara ve gayrimuslimlere yonelik stratejisinde temel bir fark bulunmakta: Muslumanlar karsısındaki otoriter laiklik yorumu Osmanlı donemi ile bir kopusun ifadesi ve iktidar alanının tanımına iliskin bir arac. Oysa gayrimuslimler karsısındaki dıslayıcı ve zayıflatıcı politika son donem Osmanlı uygulamalarıyla bir sureklilik icinde devletin bekası ve butunluğu mantığına dayanmakta. Diğer bir deyisle Turkiye Cumhuriyeti burokrasisi gayrimuslim cemaatlere bugun halen vatanı yabancı unsurlardan temizleme misyonu icinde yaklasıyor. Bu nedenle devlet hem her fırsatta Lozan a sahip cıkmakta hem de Lozan ın en islevsel maddelerini acıkca ve sistematik olarak ihlal etmekte. Bu durum Turkiye deki resmi modernlik algılamasıyla doğrudan bağlantılı gozukuyor. Bireysellesmeyi ve kamusal alanda esitlikci bir bakısı vurgulayan relativist zihniyetin dısarıda bırakılarak salt dinin ve geleneğin geriletilmesine dayanan bu modernlik tanımı sonucta otoriter zihniyet icinde sekillenmekten kurtulamadı. Hukuk ve ideoloji devletin icerden tanımlanmıs cıkarları doğrultusunda kullanılacak araclara donustu. Boylece hukuku kullanan ama kendisini hukukun felsefesine bağımlı hissetmeyen; soz konusu hukukun dayandığı ideolojik tercihlerle yuzlesmekten kacınan devlet duzleminde tanımlanan faydadan hareketle etik kaygıları kolaylıkla bir kenara bırakabilen bir burokratik tavır devletin ic karar mekanizmasında kendisine kalıcı bir yer bulmus oldu. Gayrimuslim azınlık cemaatleri de esas olarak bu ic yapıya muhatap oldular. Lozan dan gelen haklar hicbir zaman tam olarak kullanılamadığı gibi cemaatlerin iktisadi ve kulturel temellerinin adım adım yıpratılmasına yonelik de bir surec yasandı. Dolayısıyla bu cemaatlerin gunumuze kadar yansıyan ve giderek pekisen sorunlarının ve muhtemel cozumlerin kaynağı da devletin zihniyetinde ic yapılanmasında karar mekanizmasında ve toplumla kurduğu iliskide radikal bir değisimi ima etmekte. Değisen dunya Batıda yasandığı bicimiyle klasik modern devlet yapılanmasının temeli bireylerin kendisine vatandaslık bağı ile bağlı olduğu ulus devletler oldu. Bu aynı zamanda relativizmin uretebileceği muhtemel kaotik bireyler dunyasının bir ust kurum tarafından mesru bir bicimde zapturapta alınmasını ifade etmekteydi. Dolayısıyla ulus kimlikleri geleneksel kulturden tarih ve coğrafyadan turetilse de buyuk olcude bir yaratı olarak tarih sahnesine cıktılar. Bireyler ise kimliklerini bu ulusların doğal parcaları olmaları sayesinde elde etmekteydiler. Diğer bir deyisle ulusun onu meydana getiren bireye onceliği bulunmaktaydı ve bu anlayıs devletin de mesruluğunun garantisi oldu. Cunku devletler ortak aklın yoğunlastığı ve somutlastığı kurumsal yapılar olarak ulusun cıkarlarını muhakkak ki tek tek bireylerden daha iyi bileceklerdi. Boylece modernlik bireyler arasında esduzeyli hak esitlenmesine dayanan bir homojenizasyonun yasandığı buna karsılık o bireylerle bağlı oldukları ulus devlet arasında net bir hiyerarsinin soz konusu olduğu toplumsal bir var olma bicimi uretti. Turkiye gibi ulkeler ise bu denklemin bireysel hak tarafından ziyade devletle birey arasındaki hiyerarsik mesruiyete ağırlık verdiler. Bir yandan gayrimuslim vatandaslar cemaat uyesi olarak algılanırken Turk toplumu sınıfsız imtiyazsız kaynasmıs bir millet olarak tanımlandı. Boylece millet cıkarını savunmak da doğal olarak devletin uhdesine alındı. Ne var ki buradaki millet artık gayrimuslimleri icermemekteydi cunku onların milletin dısında cemaatler olduğu acıktı. Soz konusu anlayısın genelde Turk toplumu tarafından da paylasıldığını vurgulamak gerekir aksi halde gayrimuslim azınlık cemaatlerine yonelik doğrudan devlet eliyle sınırlayıcı politikalar uretilirken buna hicbir toplumsal tepkinin gelmemesi ve toplumun bu uygulamaları gormezden gelmesi kolayca acıklanamaz. Bu ortam gecen yuzyılın neredeyse sonuna kadar gayrimuslimlere yonelik yaklasımın arka planını olusturdu. Ne var ki yuzyılın son ceyreğinde Batı dunyasında su yuzune cıkan zihni değisim sureci gecikerek de olsa son birkac yıl icinde Turkiye yi etkisi altına almıs gozukuyor. Soz konusu değisim surecinin kaynağı moderniteye yonelik elestirilerin yeni bir toplum devlet ve siyaset tanımına yol acması. Gunumuz ideolojik soylemleri icinde kendisine sıkca yer bulan katılım fikri modernitenin değil ona alternatif olarak uretilen yaklasımların uzantısı. Bu fikrin ardında ise herhangi bir toplumda bireylerin sanıldığı gibi homojen olmaması ve devletlerin ulusları bizatihi temsil etme yeteneklerinin gercekte son derece sınırlı olduğu tespiti yatmakta. Etyen MAHCUPYAN




Bu haber kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+