Serdar Korucu: ``Ermeni soykırımı benim için bir misyon, bir sorumluluk`` -
Serdar Korucu: ``Ermeni soykırımı benim için bir misyon, bir sorumluluk``
Ermenihaber.am ,Türk gazeteci, yazar ve Serdar Korucu ile Ermeni Soykırımı'na ilişkin bir özel röportaj gerçekleştirdi.
Serdar Korucu İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi gördü. Çeşitli televizyon kanallarının haber merkezi ve haber program bölümlerinde editör/yapımcı/danışman olarak çalıştı. Ermeni Soykırımı ile yayınlanmış kitapları: 2015’ten 50 Yıl Önce, 1915’ten 50 Yıl Sonra: 1965 (Aris Nalcı’yla birlikte, Ermeni Kültür Derneği, 2014),Sancak Düştü: İskenderun Sancağı’ndan Hatay’a “Ermeni Meselesi” (Aras Yayıncılık, 2021), Ahalinin Gidişi: Musa Dağ 1939 (Aras Yayıncılık, 2021).
- Siz, insan olarak Ermeni halkının acısını nasıl algılıyorsunuz? Ermeni halkının evladı olsaydınız sizin için bu yaranın iyileşmesi yolu hangisi olurdu?
- Ermeni halkının acısını tam olarak anlamam mümkün değil. Çünkü bir acı, bir yas sadece yaşayan tarafından hissedilir, anlaşılır. Benzeri şeyleri yaşayanlar bu acıya, yasa empati duyabilir. Fakat onlar bile tam olarak anlayamaz. Ne kadar araştırma yaparsanız yapın bu hisse sahip olmak imkansız. Bunu kendinizin yaşaması, birebir hissetmesi gerekir. İyileşmenin yoluna gelince... En önemli unsur bence saygı, geçmişe saygı gösterilmesi... Yani bir acınız, bir yasınız varsa ve biri gelip bunu değersizleştirmeye çalışıyorsa onunla nasıl iletişim kurabilirsiniz? Ve iletişim kuramadığınız için sizi kim suçlayabilir? Bence suçlayamaz. Öncelikli olan konu tam da bu. Ermeni toplumunun acısına, soykırımdaki kayıplarına saygı duymak...
- Siz Ermeni Soykırım hakkında çok konuşuyorsunuz ve yazıyoruz. Genel amacınız nedır?
- Bu soru çok farklı kesimler tarafından bana soruluyor. Bazısı eleştirmek, bazısı anlamak için soruyor elbette... Bazı liberal arkadaşlarıma göre yaptığım iş "milliyetçi" bir niteliğe sahip. Hatta Ankara'nın yararına... Çünkü Türkiye'den Ermeni olmayan bir kişinin Ermeni Soykırımı üstüne çalışması, "fail kimlik" için olumlu gibi görülebiliyor. Şunu açıkça belirtmem gerek. Soykırım çalışması, soykırıma uğrayanlar için yapılır, fail kimlikler için değil. Yani bir Alman, soykırım meselesi üstüne çalıştığında bunu "Almanlık" için değil Yahudiler, Romanlar, eşcinseller gibi soykırımın hedefi olan gruplar için yapmalıdır. Benzeri Türkiye örneği için de geçerli.
Ermeni Soykırım üstüne çalışmak bir sorumluluk aslında. 24 yıldır gazetecilik yapıyorum ve ana akım medyada çalışmaya devam ediyorum. Bu alanda yazmanın sorumluluğunu hissediyorum. Ve inanın bugüne kadar hiçbir zaman, kimseden görüşlerimi saklamadım, saklamak zorunda da kalmadım.
Ne yazık ki benim de bu alana girişim Hrant Dink suikastı sonrasında oldu. “Ne yazık ki” diyorum çünkü soykırım çalışmama neden olan motivasyonun bir başka acı üstüne kurulu olmasını istemezdim. Çok gençtim. 23 yaşındaydım ve Ermeni Soykırımı üstüne tartışmalar olsa da konuya dair bilgim yoktu. Okumaya ve öğrenmeye, suikast sonrasında başladım. Yani bu benim için bir misyon, bir sorumluluk…
- Dünya geliştiriyor ve toplumlar uygarlaşmaya çalışıyor, yaşanan ve yaşanmakta olan olaylara farklı bir şekilde bakmaya ve kabul etmeye başlıyor. Size göre, Türk toplumunun Ermeni Soykırımı ile yüzleşmeye hazır olacağı bir gün gelecek mi?
- Dünyadaki değişimin daha iyiye gittiğini söylemek zor. Çok daha milliyetçi-muhafazakar iktidarlar yönetime geliyor. Irkçılık uzun zamandır olmadığı kadar yükseliyor. Öyle ki dünyanın dört bir yanında sosyal medya mecralarında artık Holokost bile rahatlıkla tartışmaya açılabiliyor. Hatta Hitler’e hak verdiğini söyleyebiliyor insanlar. 1,5 milyonu çocuk 6 milyon Yahudi’nin öldürülmesini haklı çıkarmaya çalışıyorlar kendilerince, büyük bir nefretle. Bunda 7 Ekim’deki Hamas saldırısı sonrasında İsrail’in başlattığı operasyonun binlerce sivil can kaybıyla sonuçlanmasının görünür hale getirdiği antisemitizmin etkisi var. Dünyadaki atmosfer böyleyken Türkiye’de Ermeni Soykırımı ile yüzleşmeye dair olumlu bir adımın gelmesini beklemek zor.
- Türkiye'nin hükümeti değişiyor ama Ermeni Soykırımı’nın inkârı değişmiyor. Sizce Türkiye'nin Soykırımı kabul edeceği ve tanıyacağı bir gün gelecek mi?
- Türkiye’de Ermeni Soykırımı’nın yüksek sesle tartışıldığı günleri gördük. Bunlar yaşandı ve üstünden çok uzun zaman geçmedi. Mesela Türkiye Cumhuriyeti’nde bir ilk olarak Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde Ermeniler için bir taziye yayınlandı ve o günden beri 24 Nisan’larda bir mesaj olarak Ermeni Patrikhanesi ile paylaşılıyor. Bu önemli. Çünkü “Osmanlı Ermenilerini saygıyla yâd ediyor, torunlarına taziyelerimi sunuyorum” ifadesi bile Türkiye’nin eski politikasının değiştiğini, bunun yerini saygı ile anmaya döndüğünü gösteriyor. Fakat yine de bugünden yarına her şeyin değişeceğini ummak imkansız.
Dışişleri Bakanlığı’nın sayfasında yer alan “Türkiye’de 1915 olaylarını soykırım olarak nitelemek bir suç mudur ve bunu iddia edenler ceza soruşturmasıyla mı karşılaşır?” sorusuna bakanlığın yanıtı şöyle: “1915 olayları Türkiye’de bir tabu değildir. Birbirinden ayrılan anlatıları savunmak ifade özgürlüğü bağlamında yasaldır.” Ancak bugün bile Türkiye’de Ermeni Soykırımı ifadesini kullanmak yargılanmaya konu ediliyor. Bu maddeden yargılananların hapisle cezalandırılması pek olası olmasa da Dink suikastında, Hrant Dink’i hedef haline getiren 301. maddenin “Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni alenen aşağılama” suçunun hala yürürlükte olduğunu, işlediğini görüyoruz. Bu sürecin üzücü olan yanı, eğer “soykırım” ile ilgili “Türklüğü aşağılamak” diye bir suç üretilecekse, bunun bu ifadeyi kullananlara, Ermeni Soykırımı üstüne çalışanlar, araştıranlara değil soykırım lekesini Türklüğe ve hatta Türklük ile birlikte soykırıma katılan diğer halkların da alnına sürenler için işletilmesi gerekir. Yani adı bugün okullara, caddelere verilen soykırım failleri için…
- Siz Türkiye vatandaşı ve gazeteci olarak Ermeni Soykırımı konusunda Türkiye'nin resmi politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Tarihle yüzleşmek, tarih üstüne konuşmak her ülke için zor. Hele de fail sandalyesindeyseniz…Öte yandan Ermenistan’daki tartışmaların zamanlaması da dikkat çekici. 109. yıl dönümü öncesinde “soykırım kurbanları listesi” polemiği ya da Paşinyan’ın hukuki bir terim olan soykırım yerine geleneksel “Medz Yeğern” ifadesini kullanması sonra da bunun bir geri adım olmadığına dair çıkışı… Bunun devamının iki taraf için de ne olacağını, ne olmayacağını kestirmek zor ama geleceğe dair tek bir şey söylemem gerek. 2020’den sonra bence artık ortada sadece Ankara-Yerevan ilişkisi yok. Eski normalleşme sürecine, yani iki ülke arasında soykırım da dahil meseleleri ele alıp yeni bir döneme başlama hali imkansız. Bir süreç işleyecekse artık masada üçüncü bir taraf olarak Azerbaycan da bulunuyor. Onun da hesaba katılması gerekli ve görüşmelerin dışında tutulması imkansız. Türkiye ile Azerbaycan arasında onyıllardır var olan kopukluk, iletişimsizlik son dönemde kapandı ve Ermenistan’ın da gayet iyi bildiği gibi güçlü bir ittifak, kelimenin tam anlamıyla “bir millet iki devlet” ruhu tesis edildi. Yani ya Ankara-Bakü-Yerevan normalleşmesi yaşanacak ya da sınırların ve iletişimin kesik olduğu sınırdaşlığı yaşamaya devam edeceğiz. Sırtımızda ağır yüklerle birlikte…
Bu haber ermenihaber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (ermenihaber) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(ermenihaber). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com