Yılların biri 1933 diğeri 2016… Amerikan film devinden iki karar -
Yılların biri 1933 diğeri 2016… Amerikan film devinden iki karar
Yılmaz Özdil bugünkü yazısında, 2017 yılında Amerikan film devi MGM Studio’nun yapımcılığını üstlendiği “The Promise” filmini yazdı. Özdil, Ermeni kökenli yapımcının AKP iktidarından cesaret aldığını söyledi.A-A+Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü köşe yazısında, Metro Goldwyn-Mayer (MGM) yapım şirketi tarafından 2017 yılında vizyona giren filmin tarihini kaleme aldı. Başrolünde Christian Bale’ın oynadığı film, sözde Ermeni soykırımını kabul edip anlatması ile tepki toplamış ve Türkiye’de vizyona girmemişti.
Özdil, “Soykırım korosu, cehalet ikliminden cesaret alıyor” başlıklı yazısında filmin daha önce de senaryolaştırılıp, çekilmek istendiğini ancak Türkiye’nin girişimi ile engellendiği belirtti.
Yılmaz Özdil’in yazısı şöyle:
“1933 yılıydı.
Cumhuriyetimiz onuncu yılına gelmişti, pırıl pırıl parlıyordu.
Şak…
ABD'de bir roman piyasaya çıktı.
Musa Dağı'nda Kırk Gün…
Avusturyalı yazar Franz Werfel'in romanıydı.
Aniden, en çok satan kitaplar listesinde bir numara oldu.
Tehcir sırasında Hatay'daki Musa Dağı'na sığınan dört bin kadar Ermeni'nin kırk gün boyunca Osmanlı güçlerine direnişini anlatıyordu, Osmanlı'yı yerden yere vuruyor, Türkleri canilikle suçluyor, insanlık dışı davranmakla suçluyor, çocuk kıyımı yaptığımızı iddia ediyordu.
Peki gerçek bu muydu?
Elbette değildi.
Birinci Dünya Savaşı'nda İngiltere ve Fransa, İskenderun kıyılarına çıkarma yapacaktı. Bu askeri harekatı kolaylaştırmak için silahlı Ermeni teşkilatlarıyla işbirliği yapmışlardı.
Bölgedeki yedi Ermeni köyü isyan çıkarmış, vergilerini vermemişler, zorunlu askerlik görevlerini yerine getirmemişler, Musa Dağı'nda toplanarak, Osmanlı ordusuna karşı silahlı direniş başlatmışlar, direniş başarısız olunca da, topluca Fransız savaş gemilerine binerek, Mısır'a Süveyş Kanalı'ndaki mülteci kampına taşınmışlardı.
Fransız resmi belgelerine göre, Port Said'teki mülteci kampına getirilen Ermenilerden 500'den fazlası, yine Fransız savaş gemileriyle Kıbrıs'a götürülmüş, Monarga lejyoner kampında eğitilmiş, Fransız üniformasıyla Adana-Maraş-Antep işgaline katılmışlardı.
Ama…
Söz konusu roman “soykırım” diyordu!
New York Times'ın başı çektiği Amerikan gazeteleri, adeta koro halinde bu kitabı yazıyordu, ballandıra ballandıra övüyorlardı.
Hollywood'ta mutlaka film olması için çağrıda bulunuyorlardı.
Gişe rekoru kırar diyerek teşvik ediyorlardı.
Hollywood'un devlerinden olan Metro Goldwyn-Mayer şirketi, bu romanın yayın haklarını satın aldı, senaryo çalışmalarına başladı.
Washington büyükelçimiz Ahmet Münir Ertegün'dü, bu gelişmelerden haberi oldu, derhal Ankara'yı bilgilendirdi.
Ankara da derhal ABD'nin Ankara büyükelçisini dışişleri bakanlığımıza çağırdı, uyardı.
Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyeti hükümeti adına Metro Goldwyn-Mayer şirketine resmi yazı gönderildi.
“Takdir şüphesiz sizin, ancak, eğer bu karalama filmini çekerseniz, bundan böyle sizin şirketinize ait hiçbir film Türkiye'ye giremez” denildi.
Hem diplomatik, hem ticari rest çekilmişti.
“Ya gerçekleri ve bizi tercih edeceksiniz, ya da yalanları ve diasporayı tercih edeceksiniz” denildi.
Netice?
Türkiye'yi ve gerçekleri tercih ettiler.
Türklere yönelik iftiralarla dolu film, çekilmedi, çekilemedi.
Hollywood üzerinden dünya çapında propaganda yapmayı planlayan Ermeni diasporası, duvara toslamıştı, başaramamışlardı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin Washington nazarındaki prestiji, paha biçilmezdi, Ankara aleyhine herhangi bir adım asla atılamazdı.
Gel zaman git zaman…
Kirk Kerkorian.
Tehcirden çoook çok önce, 1800'lü yılların sonunda Maraş'tan ABD'ye göçetmiş Ermeni bir ailenin çocuğuydu.
1917'de Kaliforniya'da doğdu.
Okumadı, girip çıkmadığı iş kalmadı, ticarete atıldı, ikinci el küçük uçakları alıp satmaya başladı, para biriktirdi, Los Angeles'tan Las Vegas'a charter uçuşlar yapan havayolu şirketi kurdu, voliyi vurdu, Las Vegas'ta kumarhane otelleri inşa etti, Las Vegas'taki yatak kapasitesinin yarısına, kumar makinelerinin yüzde 40'ına sahip oldu, 16 milyar dolar servet yaptı, dünyanın en zengin 41'inci insanı oldu, vakıf kurdu, Ermenistan'a bir milyar dolardan fazla bağış yaptı, Ermenistan'a tek kuruş karşılık beklemeden otoyol yaptı, üç bin konut yaptı, okullar yaptı, hastaneler yaptı, Ermenistan'ın en büyük unvanı olan Yurt Madalyası'nı aldı, Ermeni diasporasının milyar dolarlarla ifade edilen sermayesini Vatikan bankası IOR'ye kanalize etti, bunun karşılığında, Papa'nın 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendirmesini sağladı, lobi yaptı, ABD eyaletlerinin tek tek sözde soykırımı tanımasını sağladı, Los Angeles Üniversitesi/UCLA'e 20 milyon dolar bağışta bulundu, Ermeni Tarihi adı altında “soykırım” kürsüsü kurulmasını sağladı.
Ve…
Hollywood'a girdi.
Metro Goldwyn Mayer'i satın aldı.
Hani şu iftiralarla dolu sözde soykırım filmini çekmeyen Metro Goldwyn Mayer vardı ya… İşte onu satın aldı.
Beklediler.
Beklediler.
Beklediler.
AKP iktidarıyla umutlandılar.
Fırsat bu fırsat dediler.
Kirk Kerkorian tarafından satın alınan Metro Goldwyn Mayer şirketi, 2016 yılında, tarihte ilk kez Hollywood'ta “soykırım” filmi çekti.
“The Promise” isimli film, romantik sahnelerle dolu bir aşk hikayesi etrafında, alenen soykırım propagandası yapıyor.
Biz Türklerin çoluk çocuk kadın demeden, bütün Ermenileri kestiğimizi, soylarını kurutmaya çalıştığımızı anlatıyor.
The Promise'in yönetmenliğini, Ruanda soykırımını konu alan Hotel Ruanda filminin Oscar ödüllü yönetmeni Terry George yaptı.
Böylece, daha vizyona bile girmeden “soykırım tescili” almış oldu.
Başrolünde, Oscar ödüllü Christian Bale oynadı; Ermeni halkının uğradığı sözde soykırımı dünyaya duyuran Amerikalı cesur (!) gazeteciyi, Associated Press muhabirini canlandırdı.
Böylece, günümüzde gerçekten var olan Associated Press'in ismi kullanılarak, filmdeki “haber”lerin de tamamen “gerçek” olduğu algısı yaratıldı.
Türk nefretiyle dolu olan, seyredenleri Türk nefretiyle dolduran bu iftira filmi, 2017'de vizyona girdi.
Los Angeles'taki galaya, George Clooney, Sylvester Stallone, Cher, Kim Kardashian gibi şöhretler katıldı.
Christian Bale bu galada açıklama yaptı, “Ermeni soykırımı, o tarihten bu yana bütün soykırımları kışkırttı” dedi.
Yani bu arkadaşa göre, Yahudi soykırımı dahil, hepsi bizim başımızın altından çıkmıştı!
İspanya, Portekiz ve Malta'da çekilen The Promise filmi, ABD'nin yanısıra Avrupa'dan Avustralya'ya, Kanada'dan Mısır'a, Tayland'tan İran'a, Türkiye hariç, bütün dünyada yayınlandı.
1933'ten beri deniyorlar, asla başaramıyorlardı.
AKP iktidarında başardılar.
Cumhuriyet'in kurucu vizyonu ve cumhuriyet hükümetleri, hem diplomatik hem ticari açıdan rest çekiyordu.
AKP iktidarı gık çıkarmadı.
“Ermeni soykırımının TBMM tarafından tanınması” için kanun teklifi veren HDP milletvekili Garo Paylan, işte bu atmosferden cesaret alıyor.
AKP’nin “soykırım” iftirasına karşı direnç göstermemesine güveniyor.
AKP iktidardayken fırsat bu fırsat diye düşünüyor.
Hazır Türk medyası bu kadar satılık ve kiralık tiplerden oluşuyorken, muhalif denilen medya bile binbir suratlı mutantlar tarafından ele geçirilmişken… Biraz daha bastırırsak, Türkiye'deki genç nesilleri bile soykırım palavrasına inandırırız diye düşünüyor.”
Bu haber odatv kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (odatv) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(odatv). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com