Çok katmanlı bir cinayet: Hrant Dink -
Çok katmanlı bir cinayet: Hrant Dink
1970’lerden itibaren iki süreçle yönlendirilmeye başlandı:
Birinci süreç, siyasette şiddetin egemenliği ve siyasal cinayetlerdi.
İkinci süreç, tarikat ve cemaatlerin devlet aygıtına sızmalarıydı.
Sanıyorum bu süreçlerin arkasında, 1961 Anayasası ile güvenceye alınan Temel Hak ve Özgürlükler bağlamında, Atatürkçü-Demokratik açılımlar çerçevesinde toplumda ortaya çıkan sola kayma eğilimlerine karşı, emperyalizmin, tarikatlar, cemaatler, (dindar değil) dinci politikacılar, toprak ağaları ve aşiretlerle işbirliği yaparak yeniden güçlendirdiği ittifaklar yatıyor.
Bu süreçler, Antikomünizm şemsiyesi altında, Şeriatçılık çizgisindeki Dincilik ve Mezhepçilik, Faşizm çizgisindeki Irkçılık ve Milliyetçilik ideolojilerinin kurduğu ikili ittifaklar çerçevesinde oluşturuldu ve Türkiye’ye egemen kılındı.
Antikomünizm adı altında topluma empoze edilen bu ikili ittifak, sadece sola karşı değil, bütün Demokratlara, bütün Atatürkçülere, bütün Antiemperyalistlere karşı, hem siyasal cinayetler hem de sızdıkları “Derin Devlet” aygıtları aracılığıyla müthiş bir saldırı başlattı.
Sonuçta Türkiye’yi, bugünkü trajik sonuca, “Şahsım Rejimi”ne mahkûm etti.
***
Önce, barıştan, demokrasiden yana olan ve toplumun kültürel, siyasal birikimini yansıtanlar öldürüldü.
Bu konudaki kurbanlar çok fazladır, sadece doruktaki birkaç cinayeti anımsayalım:
Doç. Dr. Orhan Yavuz, 15 Haziran 1977, Erzurum.
Doç. Dr. Bedrettin Cömert, 11 Temmuz 1978, Ankara.
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, 1 Şubat 1979, İstanbul.
Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, 7 Aralık 1979, İstanbul.
Prof. Dr. Muammer Aksoy, 31 Ocak 1990, Ankara.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993, Ankara.
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, 21 Ekim 1999, Ankara.
Tarihçi Dr. Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002, Ankara.
Bu cinayetlere Kahramanmaraş, Çorum ve Sivas Madımak katliamlarını ve Musa Anter ve Tahir Elçi cinayetleri gibi olayları da ekleyerek Hrant Dink cinayetine gelelim.
***
Bu süreçte hemen akla gelen cinayetler şunlar:
Santa Maria Katolik Kilisesi’nin İtalyan rahibi Andrea Santoro, 5 Şubat 2006, Trabzon.
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, 19 Ocak 2007, İstanbul.
Danıştay’a yapılan baskında, Danıştay Yargıcı Mustafa Yücel Özbilgin, 17 Mayıs 2006, Ankara.
Zirve Yayınevi’ne yapılan baskında biri Alman ikisi Türk, üç Hıristiyan, 18 Nisan 2007, Malatya.
Bu son grup cinayetler ayrıca, Ergenekon ve Balyoz Komplolarıyla ilişkilendirilmeye ve TSK’nin tasfiyesinde kullanılmaya çalışıldı.
Böylece 1970’lerden beri sürdürülen siyasal/ideolojik iki sürecin sonunda devlete sızan ve sonunda onu ele geçiren güçler, ülkeyi 12 Mart ve 12 Eylül’le birlikte, bugünkü trajik sona, “Şahsım Devleti”ne sürüklediler.
***
Elbette bütün değişmeler doğrusal bir çizgide değil, karşıtların etkileşimi olarak diyalektik zikzaklarla oluştuğu için 1970’lerden 2020’lere kadar geçen yarım yüzyıllık sürede, devlete egemen olan Cemaat, giriştiği darbe teşebbüsü sonunda tasfiye edildi ama devletin öteki tarikatlara açık tutulması politikası sürdürüldü.
Bu arada, Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da, “Demokratik, Ilımlı (Amerikancı) İslam” tezi iflas etti.
Sonuç olarak Türkiye’de bütün bu yönlendirmeler sonunda erişilen “Şahsım Devleti Rejimi” de çöktü.
***
Hrant Dink cinayeti de başta anlattığım ittifakın yürüttüğü ikili sürecin kilometre taşlarından biridir.
Bu bağlamda görülürse anlaşılması ve çözülmesi çok daha kolaylaşacaktır.
Bu haber milliyet kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (milliyet) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(milliyet). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com