Hatırlamak, hatırlatmak Hrant’ı geri getiri mi? Geçen yıl bu soruya cevabım getirmez olurdu, ama bu yıl bir şey oldu ve Kıvanç’ın “Hafıza Yetersiz”i ile, bu sert fikrimde derin bir çatlak oluştu…
“Devrimler, çizmeyi aştığınızda gerçekleşir!”
Hrant Dink
(Türkiye Ermenileri Patriği Mutafyan tarafından,
“1968 kuşağının kimlik bunalımı yaşayan çocuğu” olmak
ve “çizmeyi aşmak” ile suçlanınca verdiği cevaptan)
Hrant Dink yaşarken Türkiye’de ne yapmak istedi? Türkiye nasıl bir ülkeye evrilsin istedi?
Dink neden öldürüldü?
Dink’in ölümü neyi değiştirdi?
Dava sürecini nasıl okumalıyız? Cinayet neden aydınlatılmadı?
Bunları çok konuştuk, birbirimize fikirlerimizi sorduk, yazdık. Yine tartışacağız, yine yazacağız. Hrant’ın öldürülmesi ve cinayeti takip eden dava “sonucu” ile hala barışamayanların elinde başka bir mücadele aracı yok.
Unutmayarak, unutturmayarak, talep ederek, diretilen ile barışmayarak, barışmayacağımızı yüksek sesle ilan ederek bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bunları Hrant’ı geri getirir mi? Getirmez.
Yeni Hrantların öldürülmesini, ülkedeki suçların karartılmasının, suçluların kahramanlaştırılmasını engeller mi? Hukukun gerektiği gibi çalışmasını sağlar mı? Emin değilim, bilmiyorum, sanmıyorum…
Ama olsun. Sormaya, talep etmeye devam edeceğiz. Hatırlamaya devam edeceğiz! Hatırlamak, hatırlatmak Hrant’ı geri getiri mi? Geçen yıl bu soruya cevabım getirmez olurdu, ama bu yıl bir şey oldu ve sanırım bu sert fikrimde derin bir çatlak oluştu…
Yazar ve yönetmen Ümit Kıvanç’ın uzun süre emek verdiği “Hafıza Yetersiz – Hrant Dink İçin Bir Film”ni izledim. Hrant Dink’in sözünü “renge, şekle ve sese büründürerek aktaran” Kıvanç’ın bu çalışması ben kelimenin tam anlamıyla alt üst etti.
Cinayetin 15. yılında, Dink’i hedef haline getiren — anlatma isteği, anlatma başarısı, anlatma tutkusu, anlatma inadı “canlandı” sanki. Dink canlandı, hiç gitmemiş, hiç vurulmamış gibi…
Hrant’ı kendi sesinden dinlediğimiz filmde, tüm süreci tekrar yaşadık.
Bu filmde, Türkiye’de Ermeni olmayı, onun hayalindeki Türkiye’yi, arzuladığı Türk- Ermeni, Türkiye-Ermenistan “barışmasını” anlatmasına, bu anlatının Türkiye’de karşılık bulmasına, insanların bir Ermeni’yi anlamasına ve kendini, ve sorunu, ve arzusunu bu kadar iyi anlatan bir adamın nasıl cezalandırıldığına şahitlik ettik.
Filmin ilk gösteriminden sonra gerçekleşen söyleşide Kıvanç, bu filmi Dink’e “borçlu” olduğunu söylerken, böyle bir çalışma için ruhen ancak hazır olduğun belirtmiş. “Dink’in konuşmalarıyla günler geçirecek cesaretim yoktu.” demiş…
Kıvanç, Dink’in yazmaktan çok konuşan bir insan olduğunu hatırlatmış: Filme’de sesiyle mimikleriyle, kaşını gözünü oynatışıyla söylediklerini bir bütün olarak hissediyoruz. Yazıları da kalıcı ama onun o canlı varlığı başka bir şeydi, o da filmle aktarılabilirdi.”
Kıvanç, Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yetvart Danzikyan ile yaptığı söyleşide, filmin isminin öyküsünü ise şöyle anlattmış:”Filmde bir sekans var, orada Hrant Dink’in arkasındaki bilgisayarda “memory is too low for word” (word programını açmaya hafıza yok) yazıyor; ben onu ‘sözlere yer yok’ gibi algıladım. Belgeselin ismi de oradan geliyor. Hrant Dink’in sözünü dinleyebilmek için bir hafızaya ihtiyaç var ama bizim yaptığımız o hafızayı kapatmak…”
Hrant’ı öldürdüler ama azaltamadılar. 19 Ocak, bu kez Hrant Dink’in bizden çalınmasının 15. yıl dönümü olacak.
Dink yine anılacak. Ve biz onu anlayanlar, onu dinleyenler, onu sevenler yine derin bir hüzün ve yalnızlığa gömüleceğiz. Hrant’ı yaşamamız gerekirdi; dinlememiz, okumamız. Anmamız değil…
Ama bu ülkede işler gerektiği gibi gitmiyor, sadece bazılarının istediği gibi ilerliyor; bunu bilecek kadar gördük, yaşadık, ikna olduk artık…
Hrant, Türkiye’de gerçeği anlatmaya gönüllü, adaletin hakim gelmesini isteyen çok — ama bunun için hayatını ortaya koyabilecek cesareti olan az — insandan biriydi. Aşkla bağlıydı gerçeğe, adaletin yerini bulması için dayanılmaz bir arzu duydu hep.
“Ben kendi halkımın yaşadığı acının farkında olan ve bu yükü taşıyan biriyim” demişti 2006 yılının Ekim ayında. Bu yükü taşımanın bedelini ağır ödedi.
Ödedi ama depremler de yarattı Hrant Dink.
Sarstı insanları. Hem “bizi”, hem “onları”, herkesi…
Türkiye’nin “en ilerici” kesimlerinin bile konu Ermeni, konu resmi tarih olunca nasıl çuvalladığını gözlerine soktu. Kavga etmeden ama, sakince, her zamanki anlayışlı tavrı ile…
Cinayetinin hemen ardından anladık ki, yaşarken yaptığının çok daha fazlasını ölümünün ardından yaptı Dink. Hrant yaşarken dedikleri ile Türkleri, Kürtleri ve daha çok insanı sarstı ama öldürülmesi ardından yaşanalar, sokaklara dökülen insanlar bu kez “bizi” – Ermenileri sarstı.
Yaşanan, dediklerinden daha da sarsıcıydı. “Biz” bile inanamadık o kalabalığa. Biz bile inanamadık ayıplanacaklarını bile bile, Türkiye’de vatan haini sayılacaklarını göze alarak “Hepimiz Ermeniyiz” diyenlerin sayısına.
Dink sarsıcıydı. Yaşarken de, cinayeti ile de… ve bu kez, 15 yıl sonra Kıvanç’ın filminde de sarsıcı yine…
Oğlu Arat Dink şöyle demiş: “Bugün iki torunu izledi bu filmi, dedelerini daha iyi tanımalarına olanak sağladı bu film, bize büyük bir hediye verdi Ümit Kıvanç, kendisine çok teşekkür ediyoruz. Gelecek nesillere babamızı nasıl anlatabiliriz, nasıl aktarabiliriz, diye hep düşünüyoruz. Bunun yöntemi nedir sorusunun cevabını en doğru şekliyle Ümit Kıvanç verdi. Babamın gündelik kelimelerle derin anlamları bir araya getirme kabiliyeti vardı, Ümit Kıvanç’ın belgeseldeki gündelik görüntüleri de bununla bir paralellik sağlıyor.”
Kıvanç sadece Arat’ın çocuklarına değil, hepimizin çocuklarına bir hediye verdi.
Biz tandık, değiştik Dink ile… Sıra çocuklarımızda, torunlarımızda…
Bu haber artigercek kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (artigercek) ve yazarına ait olup, bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(artigercek). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com