İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), Antik Yunan ve Bizans’tan Osmanlı saray mutfağına, Yahudi, Rum, Süryani, Ermeni, Sefarad ve Aşkenaz mutfağından şehrin geleneksel lezzetlerine, İstanbul’un yemek kültürünü kitaplaştırdı. “Geçmişten Günümüze İstanbul Lezzetleri” adlı kitapta 18 yazı ve 12 söyleşi yer alıyor. Kitabın tanıtım toplantısında konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “İstanbul, dünyanın en kıymetli sofrası” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) bağlı iştiraklerden Kültür A.Ş. tarafından basılan “Geçmişten Günümüze İstanbul Lezzetleri” kitabının tanıtımı bugün (11 Aralık) Beşiktaş’taki bir otelde yapıldı.

Kitapta, Antik Yunan ve Bizans’tan Osmanlı saray mutfağına, Yahudi, Rum, Süryani, Ermeni, Sefarad ve Aşkenaz mutfağından şehrin geleneksel yemeklerine değinen yazı ve söyleşilere yer veriliyor.

Merin Sever: “İstanbul mutfağı birçok farklı kültürün etkisini taşıyor”

Kitabı derleyen Merin Sever, Medyascope’a konuştu. İstanbul mutfağının birçok kültürün etkilerini taşıdığını dile getiren Sever, şunları söyledi:

“Aslında İstanbul lezzetlerini tanıtmayı amaçladık ama bunu klasik bir İstanbul mutfağı kapsamında yapmak istemedik. Çünkü İstanbul mutfağı geçmişten beri birçok farklı izini taşıyor ama bazen bunu unutabiliyoruz. Hep bugünkü gibiymiş gibi algılıyoruz fakat İstanbul’un çok fazla bileşeni var. Bir kere zaten Antik Yunan ve Bizans kökleri var, sonrasında Osmanlı saray mutfağı etkisi var. Yahudi, Rum, Süryani, Ermeni, Sefarad, Aşkenaz, aslında ayrı ayrı alt kollara da dayanarak bir sürü farklı kültürün getirdiği etkiyi taşıyan bir mutfak. Ama bununla da kalmıyor sonuçta İstanbul uzun yılladır göç alan bir şehir. Haliyle bu göçlerle gelen de bir mutfak kültürü var. İstanbul’da her ne pişiyorsa, evlerde ne pişiyorsa, restoranlarda ne servis ediliyorsa hepsini kitapta gösterebilmek istedik.”

İmamoğlu: “İstanbul dünyanın en kıymetli sofrası”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da kitap hakkında şöyle konuştu: “Çok zengin bir coğrafyadayız. İki kıtanın birleştiği bir yer, doğu ile batının bir araya geldiği bir nokta. İstanbul, dünyanın en kıymetli sofrası. Ve bu sofrada kimler yok ki? Türkler, Rumlar, Yahudiler, Ermeniler, Süryaniler, Balkanlar’dan gelen insanlar. Örneğin, benim doğduğum şehir gibi Karadenizliler. Doğu, güneydoğudan gelen Diyarbakırlılar, Bitlisliler, Urfalılar ya da Egeliler. Unutmadan Kırım’dan, Kafkaslar’dan gelen yine çok kıymetli Türkiye’nin güzel insanları. Dolayısıyla uzaktan, yakından herkesin değer kattığı böyle bir sofranın zenginliğini de iyi anlatmak lazım. Bu sofrada, Bizans ya da Osmanlı sarayının da izlerini bulabilirsiniz. Bugünün kültüründe sokaklarda kurulan o sokak lezzetlerini de yaşayabilirsiniz. Hepsi bir arada var. Tabii bu, yaşama yansıyor, insanlarına yansıyor, şiirlerine, yazılarına, edebiyata yansıyor.”