560 yıllık köklü bir topluluğun hikâyesi: ‘Ailem Sahakyan’ -
560 yıllık köklü bir topluluğun hikâyesi: ‘Ailem Sahakyan’
Samatya’daki Surp Kevork Kilisesi’nin Sahakyan Tıbrastas Korosu, bir belgesele konu oldu. 560 yıllık koronun hem koristler hem de Samatyalı Ermeniler için anlamı büyük. Asırlardır söylenen her ilahi, yapılan tüm törenler belgeleniyor....
Geçtiğimiz günlerde ‘Documentarist-14. İstanbul Belgesel Günleri’ kapsamında gösterilen filmlerden biriydi ‘Ailem Sahakyan: Samatya Sahakyan Korosu’... 560 yıllık Samatya Surp Kevork Kilisesi-Sahakyan Tıbrastas Korosu’nu anlatan belgeselde koristlerin anlatımları, deneyimleri, konser provaları ve tarihi kilisenin yanı sıra Anadolu’dan İstanbul’a göçen Ermenilerin ilk konağı Samatya’yı da izliyoruz. Şimdilerde koro şefliğini Sevan Agoşyan’ın üstlendiği Sahakyan Korosu üzerinden de kilise korolarının Ermeni toplumu için ne ifade ettiği, koroların kültürel ve sosyal işlevleri, Ermeni müziği için de kilise korolarının yeri, Sahakyan Korosu’nun repertuvarı gibi konular ele alınıyor.
Belgeselin yönetmeni Erdil Onur Kocatürk 2000’den beri Samatya’da yaşıyor. Çocukluğu bu semtte geçmiş. Yaşadığı mahalleyle kurduğu bağı anlamlı hale getirmek ve kendini de geliştirmek için 2017’de farklı bir proje olan ‘Mahallem Samatya’ röportajlarına başlamış. Devamında da belgesel fikri ortaya çıkmış. Kocatürk, ‘Sahakyan Korosu’nun hikâyesini “Farklı motivasyonlarla bir arada kalmayı 560 yıldır başarmış çok köklü bir topluluğun hikâyesi” diye özetliyor. Asırlardır varlığını sürdüren bu koronun ilk ve tek belgesel çalışmasını yapan kişi olmanın da haklı gururunu yaşıyor: “Bu imkânı bana verdikleri, kapılarını ve yüreklerini bana açtıkları için tüm Sahakyan Korosu üyelerine, yöneticilerine teşekkür ediyorum.”
YAŞAYAN BİR ORGANİZMA
Uzun süre kilise korosu işlevini sürdüren koro, bir süredir repertuvarını geliştirerek konserler verip kilise müziği dışında da geleneksel Ermenice şarkılarla sahneye çıkıyor. Samatya’da yaşasa da koronun varlığından geç haberdar olan genç yönetmen, çekimler sırasında en çok kilise içindeki bütünlüklü yaşamdan etkilendiğini şöyle anlatıyor: “Dışarıdan çanlar çalar, ayinler olur, bebekler vaftize, gençler düğün-nişan organizasyonlarına, yaşlılar cenazelere gider, bir de bayram ve özel günlerde ziyaretler olur. Kilisenin içindeki sosyal yaşam beni çok etkiledi. Çocukların her akşam top oynadığı okul bahçesi, sohbetler edilen, paylaşımlarda bulundukları kilise avlusu, Fakirlere Yardım Kolu, koro, tiyatro, spor, tarih-kültür sohbetleri gibi sosyal aktivitelerle kilise gerçek anlamda yaşayan bir organizma. Bu organizma içinde dayanışma, birbirine sığınma duygusu çok etkileyiciydi.”
Koristlerden Alen Nergis de belgeselde koronun onun için ne anlam ifade ettiğini tam olarak böyle tanımlıyor: “Aslında ismi koro olsa da koro yaşayan bir organizma, kilisenin bir parçası. Kilise birçok üyeden oluşuyor. Cemaatin kendisi yani cismani kısmı, bir de ruhani kısmı var. Koro, cismani kısmın sözcüsü anlamına geliyor.”
Koristler haftanın dört günü buluşup provalarını kilisenin üst katında yapıyorlar, haliyle bir süre sonra bu, onların yaşam tarzı oluyor. “Bu koro bizim ailemiz gibi, buraya geldiğinizde sadece arkadaş değil, kardeş edinirsiniz” diyen Eliz Şarklı, evdeki planlarını koroya göre yaptıklarını, hatta çocukların derslerini bile koronun programına göre düzenlediklerini anlatıyor; “Çocuklara ‘Ödevini koro çalışmasına gittiğimizde beklerken yaparsın’ diyerek çantasına koyduruyoruz.”
Belgeselde Samatya Surp Kevork Kilisesi’nin daha önce bir Rum kilisesi olduğu, isminin Peribleptos yani ‘görülebilen’ anlamına geldiğine yer veriliyor. Bugün hâlâ kilisenin her tarafı açık ve semtin her yerinden görülebiliyor. Kilisenin korosu 1461’den beri varlığını sürdürse de koronun resmileşmesi 1703’ü buluyor. Bir tüzük oluşturuluyor, üyelik koşulları, üyelerin uyması gereken kurallar belirleniyor. Tüm kutlamaların kayıtları tutuluyor, söylenen eserlerden sunulan yemeklere kadar her şeyi tarihe bir not olarak düşüyorlar.
SOKAKLAR ÇÖREK KOKUYOR
Samatya’nın sokaklarının Paskalya zamanı hâlâ çörek koktuğunu anlatan Hugas Arzuman, “Yıllar önce Anadolu’dan göçüp gelen Ermeni halkı orada kaybettiklerini burada bulunca hem semte hem de kiliseye bağlanmışlar ve geleneklerini sürdürmüşler. Aslına bakarsanız bugünkü adı Sahakyan, o günkü adı Samatya, her ne derseniz deyin, biz onların bugünkü halkasını temsil etmeye çalışıyoruz. Çoğunlukla kendi dilimizde şarkıları söylemeyi tercih ediyoruz; bu dili de kültürü de yaşatacak kişiler biziz” diyor.
Bu haber hurriyet kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (hurriyet) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(hurriyet). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com