Kör hafızanın esareti: Türk-Ermeni ilişkilerini yeniden düşünmek - Gündem
26 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Նպատ / Ժամ : Լուսակն

Gündem :

20 Haziran 2021  

Kör hafızanın esareti: Türk-Ermeni ilişkilerini yeniden düşünmek -

Kör hafızanın esareti: Türk-Ermeni ilişkilerini yeniden düşünmek Kör hafızanın esareti: Türk-Ermeni ilişkilerini yeniden düşünmek

Türk-Ermeni ilişkilerini geçmişin prangasından kurtarmanın ve bulanık hafızalara esir etmemenin zamanı geldi de geçiyor.

2007 yılı Nisan ayında Ermeni Patriği Mesrob Mutafyan ile Texas'da bir konferansa katılmıştım. Turkish-Armenian Question: What to do now? (Türk-Ermeni Sorunu: Şimdi Ne yapmalı?) konulu bir konferanstı.

Üniversitenin konferans salonu hınca hınç doluydu. Büyük çoğunluk Ermeni gençlerden oluşuyordu. Patrik Mutafyan kürsüye çıkıp konuşmasına başlayacağı sırada Ermeni gençler slogan atmaya başladılar ve Mutafyan'ın konuşmasını engellemeye çalıştılar.

"Sen Türkiye'de esirsin! Türklerin korkusundan gerçekleri anlatamazskararını daha ne ın. İn ordan!" falan diye bağırışlar arasında Patrik Mutafyan çok az konuşabildi.

Gençlerin çoğu salondan çıkartıldılar. Şahsen Mutafyan'a yapılan muamele çok ağrıma gitmişti. Yolculuk esnasında güzel bir sohbetimiz olmuştu. Patriğin beni dinlemesi ve fikirlerime önem vermesi hoşuma gitmişti.

Orada diaspora Ermenilerinin uzlaşmadan ne kadar uzak olduğunu düşünmeye başladım.

Ama sonra çok ilginç bir şey oldu. Konferansın kahve arasında salondan çıkarılanların çoğu sakince salona döndü. Gençler sıra sıra Mutafyan'ın önünde diz çökmeye başladılar.

Mutafyan elini onların başına koydu ve hepsine ayrı ayrı dua etmeye başladı. Kutsanma gibi bir ritüeldi sanırım. Şaşkınlıkla izledim. Biraz önce sloganlarla yeri göğü inleten aynı gençler değil miydi?

Neyse barış sağlanmıştı ya, önemli olan buydu.

Keşke 1915 etrafında oluşan Ermeni hafızası da böyle yön değiştirse dedim kendi kendime.

Ama bunun çok zor olduğunu Ermenistan'da yaşadıklarımdan biliyorum. 2005 yılında Erivan'a gitmiş ve sözde soykırımın 90'ıncı yıldönümü anma etkinliklerini yerinde izlemiştim.

Türkler ve Türkiye'ye resmen nefret kusulduğuna bizzat şahit oldum. 15 gün kadar kaldığım Erivan'da her düzeyde siyasetçi ve insanla temasım oldu.

Tanıdığınız 3 Türk ismi söyleyin soruma 7'den 70'e her Ermeni istisnasız 'Talat, Enver ve Cemal yanıtı veriyordu.

Ermenilerin 1915 olaylarına dair hafızasını belirleyen işte bu isimlerdi. Bir kere daha iki millet arasında uzlaşma zor diye düşündüm.

Ama bu kadar karamsar da olmasak mı?

Bu soruyu sormama sebep olan 2005 yılında bir kış günü New York'ta bana ağrı kesici bulmak için çırpınan bir Ermeni kuyumcudur.

Şiddetli bir baş ağrım vardı. Kuyumcu bir Ermeni'yi ziyaret ediyorduk. Grip olmuştum ve başım ağrıyordu. Orada bana ağrı kesici bulmak için bir Ermeni dayanışması ve seferberliği olmasına şahit oldum.

Sonrasında TRT için hazırladığım belgesel için 50 kadar diaspora Ermenisi ile mülakatlar yaptım. Ben "inkarcı" onlar "soykırımcı" konuşmak nasıl da mümkün olmuştu?

Şimdi o kadar sayıda Ermeni ile diyalog kuramam herhalde. Özellikle Karabağ'da son yaşanan savaş ilişkileri epey gerdi.

Son yaptığımız sempozyumda online olarak bile katılacak Ermeni bulamadık.


24 Nisan 1915: Konuşulmadan yüzleşmek mümkün mü?

Elbette bu sorunun bende yanıtı, Hayır. Neden, açayım.

Bence soykırımı savunan tezlere ilham veren tarih, savaş propagandası ile yoğrulmuştur. Ve de Türkler için çok yaralayıcı ve aşağılayıcıdır. Tek taraflıdır ve üzerinde tartışılmalıdır.

Mesela neden 24 Nisan 1915 günü 235 Ermeni militan tutuklandı bunu tartışmayacak mıyız? Tutuklamaları aydınlar tutuklandı diye geçiştirmek ne kadar doğru?

Öyle ise Grigoris Balakian'ın Armenian Golgotha'sında neden tutuklanan 235 ismin her birinin karşısında Taşnak, Ramgavar veya Hınçak militanı diye kayıt düşülmüş?

Bu kaydın, resmi Osmanlı belgelerindeki "tutuklanan komiteciler" ile uyuşmasını göz ardı mı edeceğiz?

Üstelik İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe da tutuklananların "Müttefik ordularına hizmet eden Ermeni gönüllüler veya Müslüman katliamı sorumluları" olduğunu telgrafla bildirmiştir.

Diğer taraftan İstanbul'da yaşayan 77,735 İstanbul Ermenisinden sadece 235 kişinin tutuklandığını ve Ayaş ve Çankırı'da gözetim altında tutulduğunu nasıl görmeyiz?

Üstelik bunların tamamının öldürüldüğü şeklindeki iftira da son araştırmalar ile çürütülmüştür.

Yusuf Sarınay tutuklulara harcırah ödendiğini, şehirde adli kontrol şartıyla serbestçe gezmelerine izin verildiğini ortaya koymuştur.

Çankırı'ya gönderilen 155 kişiden 35'i kısa süre sonra serbest bırakılarak evlerine dönmüşler veya bunların İstanbul dışında ikametlerine izin verilmiştir.

13 gün sonunda serbest kalan grupta Vahram Torkumyan, Agop Nargileciyan, Karabet Keropoyan, Zare Bardizbanyan, Pozant Keçiyan, Pervant Tolayan, Rafael Karagözyan ve Vartabet Komidas gibi önemli isimlerin bulunması dikkat çekicidir.

Yine Ayaş'a gönderilenler arasında Kozan mebusu Hamparsum Boyacıyan Kayseri'ye, Yenikapı Ermeni Mektebi Müdürü Marzaros Gazaryan Develi'ye, Sivas mebusu A. Dağavaryan Divan-ı Harbe tevdi olunmak üzere Diyarbakır'a, Haçik Boğusyan yargılanmak üzere Ankara'ya, Hırant Ağacanyan İstanbul'a gönderilmişlerdir.

İlginçtir ki Hayik Tiryakyan Azadamard Gazetesi sahibi ile aynı adı taşımasından, Doktor Allahverdiyan da oğlu yerine yanlışlıkla tutuklandıkları anlaşıldığından serbest bırakılmışlardır. Akrik Keresteciyan önce Zor'a sevk edilmiş, sonra serbest bırakılmıştır.

Öte yandan elbette Erzurum mebusu Vartkes Seregülyan'la birlikte tutuklanıp Konya'ya, ardından Adana ve Halep'e gönderilen Kirkor Zohrap'ın Diyarbakır'da çete başı Çerkez Ahmet ve Nazım tarafından öldürülmesi üzücüdür ama bu katillerin yargılama sonunda idam edildikleri de unutulmamalıdır.

Görüldüğü gibi soykırım tezinin milat kabul ettiği hadisenin arka planı bile izaha muhtaçtır.


Tehcir boşuna mı yapıldı?

Bazı tarihçiler iç güvenlik gerekçesi ile Ermenilerin tehcir edilmelerinin işe yaramadığını zira Rusların Doğu Anadolu'nun önemli bir kısmını işgali başardığını söylüyorlar.

İyi de bu gelişme Osmanlı idarecileri tarafından ön görülebilir miydi?

Üstelik Şubat 1915'te başlayan ve ancak Nisan ortalarında bastırılabilen Zeytun ve 20 Mayıs'ta Ermeni isyancılar tarafından Rus ordusuna teslim edilen Van şehri örnekleri görüldükten sonra Talat Paşa tehcir kararını daha ne kadar erteleyebilirdi?

Ayrıca yüzleşme veya en azından özür isteyen soykırım tezini savunan tarafın sevk ve iskân uygulaması hakkında ortaya attığı ölüm yolculuğu, 1 milyon kişi katledildi ve saire iddiaları da tashihe muhtaçtır.

Gerçekleri bilsek ondan sonra yüzleşsek olmaz mı?

Öncelikle tehcirin Anadolu'nun homojenleştirilmesi için yapıldığı safsatasını kafalardan silmek lazım. Gunter Lewy soykırım yapan devlet İstanbul Ermenilerini nasıl muaf tutar sorusunu sorarken ne kadar haklıdır.

Nitekim kafasında 1908 Selanik kongresinden beri böyle bir plan yapan İttihatçılar isyancı Zeytunluları Nisan ayında neden Konya'ya sürgün etsin?

Neden Erzurum'dan yola çıkan kafileyi Ankara'ya göndersin ya da Kastamonu, İzmir, Aydın başta birçok ili uygulama dışı bıraksın?

Peki, "homojeneştirilme" alanı olan Anadolu içlerine 160 bin Arap isyancının 1916 ve sonrasında sürgün edilmesini nasıl açıklayacağız?

Veyahut da Türkçü hareketin önde gelen liderleri Ziya Gökalp ve Mehmet Emin Yurdakul Ermeni dostlarının serbest bırakılmasını Talat Paşa'dan hassaten rica ederken partinin nüfusu homojenleştirme kararından bihaber miydiler?

Uzatmayalım, İttihatçılar için önemli olan Türklüğü değil devleti yaşatmaktı.

Temel kaygı iç güvenlik idi. 122 bin civarında Müslüman tehcir öncesinde Ermeni çeteler tarafından katledilmişti. Sürgün kararı olmadan önce Zeytun ve Van'da iki büyük isyan yaşanmıştı.

Sürgün kararı sonrasında ise Şebinkarahisar ve Urfa isyanları çıkmış, Musa Dağı Ermenileri 5 bin kişi dağa çıkarak karara direnmişti.

Devletin bu isyanları jandarma kuvveti ile bastırması artık mümkün değildi. Tek çare isyana elverişli şartları ortadan kaldırmaktı.








Ne kadar Ermeni sürgün edildi?

Hayali sayılar tehcir uygulamasının anlaşılmasını çok zorlaştırdı. Harput Amerikan konsolosu 24 Temmuz 1915 gibi erken bir tarihte "tahminen öldürülen Ermeni sayısı 1 milyondan az değildir" şeklinde telgraf çekmişti.

Ondan bir ay sonra Halep Amerikan konsolosu 500 bin kayıp olduğu duyumunu rapor ediyordu.

Tuhaf olan aynı konsolosun Şubat 1916 tarihinde bölgesine 500 bin civarında Ermeni'nin ulaştığını ve yaşadıkları kampları rapor etmesiydi.

Demek ki sayıların yüzleşme şartı olarak dayatılması yanlıştır. Ermeni kayıplarını abartanların 350 bin kadar Ermeni'nin Kafkasya'ya firarlarını göz önüne almaları gerekir.

Ya da American Committee for Armenian and Assyrian Relief'in Mayıs 1916 tarihinde hayatta kalan 1 milyon 150 bin Ermeni olduğu şeklindeki raporunu izah etmeleri beklenir.

Üstelik bu raporda muaf ermeni sayısı İstanbul'da 150 bin ve Anadolu'da 300 bin olmak üzere 450 bin olarak veriliyor.

Demek ki tehcir rakamları abartılır. 900 bin olarak verilen sayı ise olsa olsa Kafkasya'ya firarları da içermelidir.

V. Dadrian'ın 1916 başlarında o kadar sağ vardı ama yazın öldürüldüler çıkışı da hipotezdir. Bu iddiayı kabul eden 1922 yılında Cemiyet-i Akvam'a Patrikhane ve İngiltere tarafından sunulan raporda verilen 817 bin 873 mülteci yani Türkiye dışında yaşayan Osmanlı Ermeni sayısını açıklamalıdır.

Aynı raporda ayrıca 95 bin din değiştiren Ermeni'den bahsedilmektedir.


Soykırım tezinin çıkmazları

Bu görüşün savunucuları önce rakamlarla yüzleşmelidir. Hayali rakamlar ve duyumlarla tarihi geçmiş inşa etmek yanlıştır.

Önlenemeyen salgın hastalıklar sonucu veya katliamlara bağlı olarak hayatını kaybedenler için hepimiz çok üzgünüz.

Ama devletin suçluları cezalandırmak için 14 ilde mahkemeler kurduğunu 1673 kişiyi yargıladığını, 67 kişiyi idam ettiğini, yüzlercesine ağır cezalar verdiğini de görmeliyiz.


Sonuç

1000 yıldan fazla bir birlikte yaşam tecrübesine sahip Türkler ve Ermenilerin iyi komşuluk ilişkileri kurması ancak kin ve nefret tohumlarıyla beslenmiş bir hafızayı sorgulamaları ile mümkündür.

Avrupa toplumları da yüzyıllarca çeşitli sebeplerle karşı karşıya geldiler. Ama bu tarihi geçmiş, onların bir birlik çatısı altında toplanmasına engel olmadı.

Kafkasya'da da Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan'ın birlikte barış, huzur ve karşılıklı işbirliği içinde bir gelecek inşa etmeleri mümkündür.





Bu haber indyturk kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (indyturk) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(indyturk). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+