Ermenileri kucaklayan Türkler kimler? -
Ermenileri kucaklayan Türkler kimler?
“YSK üyesi olsanız ne yaparsınız?”
Hale Akay Twitter’da bu soruyu sorup şıklar sıralamış. Her zamanki gibi bulaşıverdim, “Olamam, Ermenileri yapmıyorlar” yorumu ile paylaştım.
Olaylar bundan sonra başladı.
Birçok insan, YSK üyesi olmak istediğimi, başaramadığımı sanarak yorumlar üretmeye başladı, oysa ben “fırsattan istifade” ederek TC vatandaşı Ermenilerin hala devlet memurluğuna kabul edilmediğini (akademide bazı istisnalar var) vurgulamak istemiştim.
Bu durumu, TC’nin yazılı olmayan kurallarını bilmeyen, Lozan’da bununla ilgili maddeler arayanlar oldu. Büyük kısmının samimi olduğuna ve gerçekten bunu bilmediğine inanıyorum. “Gerçekten böyle bir şey olabilir mi?” diye soranlar, üzülenler de oldu.
Bazı Türkler, kendi gözleri önünde askerlikte ve farklı devlet dairelerinde Ermenilere yapılan ikinci sınıf muameleyi anlattılar. Bazı kişiler aydınlandı, bazıları isyan etti, bazıları ise saldırganlaştı her zamanki gibi.
Ermenilerin diğer azınlıklar gibi soy kodu ile fişlendiklerini bilmeyenler, din değiştirseler bile bu özel kodlardan kurtulamayacaklarını anlayanlar sarsıldılar!
Diğer taraftan Türkiye’de her vatandaşa anayasa ile vaat edilen eşitlik ilkesini aradığım ve bulamadığım için tuhaf bir mütekabiliyet refleksi belirdi. “Türkler Ermenistan’da memur olabiliyor mu, sen ona bak!” tepkileri peşimi bırakmadı.
Vatandaşı olduğunuz bu ülkede demokrasiyi, hakkı, hukuku, özgürlüğü ve eşitliği sorgulamak, sizi, birçok TC Ermeni’sinin hiçbir hukuki bağı bulunmayan hatta bir kez bile ziyaret etmemiş olduğu Ermenistan Cumhuriyeti’nin temsilcisi durumuma düşürüyor.
Çok mantıksız. Kaldı ki, Ermenistan’daki azınlıkların (Ezidiler, Kürtler, Yahudiler, Ruslar, Malakanlar) hakları, ülkedeki konumları ile ilgili bilgi vermeye kalksanız, bu sefer Ermenistan propagandası yaptığınız için linç edileceksiniz, her neyse...
Kaba, bel altı ve küfürlerle dolu, Türkçe’nin dil bilgisinden oldukça uzak yorumları görünce, gecenin bir saati “Ermeni olduğum için bana ayar veren ve hakaret eden insanların doğru dürüst kendini ifade edememesi, Türkçe yazamaması ne hazin... Milliyetçiliğin de bir "raconu" olmalı...” diye başka bir tweet attım.
Bana Türklük pazarlayanların, Türkiye’ye layık olmadığımı, memleketimi sevmediğimi ima edenlerin, Türkçe bilmesini, dillerini iyi ve doğru kullanmalarını talep etmem, sanıyorum çok da saçma olmamalı.
Bu paylaşım çok şaşırtıcı ölçüde sevildi, on binlerce etkileşim aldı...
Gelen tepkiler, duygulu ve samimi olduğunu düşündüğüm yanıtlar, Türkiye’deki insanların bugünkü bakış açılarını değerlendirmek konusunda bana yardımcı oldu. Kendimi bir anda, sanal da olsa dev bir “fokus/odak grup çalışması” içinde buldum. Gözlemlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Beni şaşırtan ilk şey; yorumların ezici bir çoğunluğunun beni rahatlatmak, destek vermek ve yalnız hissetmeme engel olmak için yazılmış olmasıydı. Kolektif bir “Siz Ermeniler bu toprağın öz çocuğusunuz, sizi seviyoruz!” ve “Ermeniler olmasa bu kadar şeyi kimden öğrenecektik” tepkisi beklemiyordum açıkçası.
Üstelik, birçok kişi, hakaret edenler adına özür de diledi. Bu sürprizdi. Ama durun! Hemen sevinmeyin! Dev kalabalıkların farklı yaklaşımları vardı.
Özünde tüm yorumlar sevgi ve saygı doluydu, fakat hızla Ermenilere duyulan “hoşgörü” rahatsızlık vermeye başladı. “Ermeni de bizim vatandaşımız tabii sırtımızdan vurmadığı sürece!” yorumları, TC Anayasası’nın güvenliğindeki vatandaşlık haklarını keyfiyetten beslenen bir “kıyak” olarak göstermeye çalışıyordu. “Evet bence sizler de memur olabilirsiniz, ama kritik görevler olmamalı, dilimiz yanmış bir kere!” söylemi can sıkıcıydı.
Tekrar ve tekrar sevgi değil eşitlik ihtiyacını dile getirmek artık manasız. İnsanların kafalarında oldukça sert örülmüş bir hiyerarşi duvarı var. Yorumlara bakarsak TC vatandaşı bir Ermeni’nin eşit şartlar altında yaşama özgürlüğünün Anayasa değil “yüce gönüllü” Türkler tarafından bahşedildiğini düşünmek mümkün.
Diğer yandan, “kırgınlığımı” paylaşanların büyük kısmını oluşturan Atatürkçüler, Ermenilerin Türkiye’de yaşadığı hak ihlallerinin, dışlanmışlığını, horlanmışlığını AKP’ye bağladı. Olup bitenin 15 yıllık bir hadise olduğunu sandı, daha doğrusu sanıyormuş gibi yaptı.
Dahası bu rejimdeki tek mağdurun Ermeniler olmadığını, CHP’lilerin de AKP döneminde dışlandığını ve şeytanlaştırıldığından bahsetti ki, bu çok doğru fakat eksikti. Aynı şeytanlaştırmanın Türkiye’de AKP ile ters düşen tüm gruplar için yapıldığından bahsedilmedi bile.
Ermenilerin AKP hükümeti tarafından değil CHP’nin kurucusu olduğu bir devletin yazılı ve yazısız kanunları ile ikinci vatandaş muamelesine maruz bırakıldığı unutuldu.
Bir diğer trajikomik durum ise genel olarak milliyetçiliğin “belki de kötü” olduğunu söylerken (ki kendileri kötü olanın milliyetçilik değil ırkçılık olduğunu düşünüyor!) “Atatürk milliyetçiliğinin” her derde deva olduğunu uzun uzun anlatmaları oldu. “Ne mutlu Türküm diyene” sözü bu düşüncede olanlar için yine anahtardı; bırak Ermeniliğini, Kürtlüğünü kapıda, gir içeri, Türküm de, kapansın konu. Bak nasıl kucaklayacağız seni o zaman!
Beyaz Türklere ait “Ermeni mezesi, Ermeni topiği” fantezisini de unutmamak lazım tabii. Ermenilere yapılan övgüler ne güzel rakı masası donattıkları ile başlıyor ve “Bizim Ermeni komşumuz vardı, tek bir gün Ermeni Soykırımı olmuştur demedi, çok iyi insandı” mantrası ile devam ediyor. İşte burada gizli bir mesaj var! Soykırım yoktur de, canımı ye!
Biraz kurcalarsanız “Keşke Ermeniler gitmeselerdi” diyen bu insanlar, niye gitti bu bizim Ermeniler sorusunu da sormuyorlar. Vatandaş Türkçe Konuş kampanyalarını, Varlık Vergisi’ni, 6-7 Eylül’ü, “Gayrimüslimlere limon sattıracağım!” diyen İnönü’yü hatırlamıyorlar bile.
Atatürkçüler, bu milliyetçiliğin Atatürk milliyetçiliği ile alakası olmadığını söyleye dursunlar, Ülkücüler “Ermeni’ye hakaret edenin gerçek bir Türk milliyetçisi olamayacağını; geçmişte çok iyi Ermeni asıllı Türk milliyetçilerinin de olduğunu (komik ama gerçek)” açıkladılar. Kısacası “kötü milliyetçilik” ihalesi AKP’ye kaldı.
“Makul ve kullanışlı Ermeni” modeli ihtiyacı, bu ihtiyaca uygunluğu anlayabilmek için sınava çekme ve örnek verme konusu da oldukça önemli.
Misal, ben başta “Türkiye vatandaşı bir Ermeni’yim” dediğim halde bitmek bilmeyen bir “Siz kendinize neden Türk demiyorsunuz?” sorusu var. Peki, onu bir şekilde üst kimlik Türklüktür bakış açısına sığdırdık diyelim, ya ardından gelen “Ermeni’yi tabi ki severiz yeter ki hainlik yapmasın, sırtımızdan vurmasın!” söylemi? Bunu söyleyenler, iyi, kapsayıcı ve insancıl bir şey söylediklerini sanıyorlar ki bu en kötüsü. Her önlerine çıkan Ermeni’yi potansiyel tehdit görmek kendilerine hiç tuhaf gelmiyor...
Beyaz Türklerin rakıyı, balığı paylaştığı komşusu varsa, İslamcı Türklerin de imanı var! Onlar da Ermenileri seviyor. Neden? Yaradandan ötürü... Sonra da ekliyorlar “Ermeniler de insan sonuçta!” Gel de bu hoşgörüyü, bu insancıl tavrı sevme! Çarpılırsın alimallah!
Güldüren diyaloglar da var tabii. Bu yorumlar arasına girmeye çalışan Azeri kullanıcılar, Türk- Ermeni aşkından, Türklerin bir Ermeni’ye “Üzülme, seni seviyoruz!” demesinden rahatsızlık duyuyorlar. Onlar da haklılar; 30 yıl öncesine kadar kardeşçe yaşayan bu iki halk üzerindeki düşmanlık propagandası az mı? 20 yaşındaki gençlerin Azeri ve Ermenilerin ortak kültürleri, yaşamları, komşulukları hakkında bilgileri var mı?
Böyle bir çıkmazın içinde büyüyen genç bir Azeri kadın, “Harda Erməni görsəm qusmağım gəlir” diyor. Ben gülüyorum ama Türk takipçiler alışık değil; tepki gösteriyor, densiz diyorlar. Dostluk, kardeşlik, eşitlik anlatıyorlar, Azeri kadın daha da sinirleniyor “Qanınnzda Erməni qani olduğu üçün normal qarşılyram” diyor. Karşılıklı bir delilik, hakaret yağmurları başlıyor!
Kapışan Atatürkçüler de yok değil. Biri Mustafa Kemal’in Adana esnafı ile yaptığı konuşmayı alıntılıyor mesela ama sorsan ne bu konuşma nerde, ne zaman olmuş söyleyemez. Atamız “Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur” demiştir. O zaman defolun gidin” derken, daha aklı başında bir Atatürkçü “Hayır Atamız kapsayıcıydı! Böyle konuşamazsın!” çıkışı yapıyor. Diğer bir Atatürkçü ise “Hanımefendi, bu kadar yüz vermeyin bunlara, geçmişte de verdik, ayrıca bu kadın (ben) yazılarında açıkça soykırım demiş, olmayan bir şeyi olmuş gibi yazmış, ondan da hakaret işitmiş” diyor. İkinci Atatürkçü kendine geliyor, bir Ermeni’yi savunman derin üzüntüsü ile cevap veriyor “Bilmiyordum hanımefendi, çarpıtma yapmış o zaman, doğru, hakaretler yerinde o zaman” diyor. İş güç olmasa saatlerce okuyup, zevk alacağınız diyaloglar esasen...
Oysa insan bir parça ışık görse, karşısındakinin anlayacağına kanaat getirse, Mustafa Kemal’in 1915 hakkında düşüncelerini paylaşır, İttihatçıları nasıl suçladığını, onlardan katiller diye bahsettiğini anlatabilir, Taner Akçam’ın yorumu ile “... Mustafa Kemal’in Ermeni Sorunu ile ilişkisi Misak-ı Milli ile bağlantılıdır. Misak-Milli uğruna İttihatçılar asılabilir, bugün Türkiye Almanya’nın geçtiği yoldan geçebilirdi...” konusunu gündeme getirebilir, ama gerek yok. Kodlar var, değişmeyen, yenemeyeceğiniz kodlar...
Arada bana iltifatlar da geldi; dehşetengiz küfürler karşısında sinirlenmememi hayretle karşılıyor, “Sizde peygamber sabrı var, nasıl çizginizi bozmuyor, bunlara tahammül ediyorsunuz” diyorlar. Buradan anlıyorum ki, küfre küfürle cevap vermemek, özel bir durum, büyük bir erdem ülkemizde.
Bir başka iltifat ise “Hanımefendi, inanın siz bizlerden daha Türk’sünüz” oldu. Bana yıllardır dedikleri gibi Estağfurullah demedim tabii. Bir an Erdoğan gibi “Bana daha da kötü şeyler söylediler, affedersiniz Türk bile dediler” diyerek yeni bir tweet atmayı düşündüm ama yapmadım, aksine bu şerefe nail olmaya çalıştım.
İyi bir şeyler söylemeye çalışanlar arasında “Bahçemizin farklı renkte bir çiçeğisiniz”, “Siz bizim misafirimizsiniz olur mu! Size nasıl hakaret ederler” diyenler de var. Yok biz yerlisiyiz buranın dediğimde ince bir infial uyandırmış oldum ister istemez. Yine başladı küfürler. Tarih bilgisi yok, coğrafya bilgisi yok, ezberlenmiş cılız bilgiler sadece... Buram buram ilkokul tarih kitabı propagandası kokuyor...
Bir de Ermeni takipçiler var, onlar da az değil, “Misafirsiniz, aynı Suriyeliler gibi..” kelamlarını görünce şekerleri düşüyor, tansiyonlar fırlıyor, “Siz Orta Asya’da iken, biz zaten buradaydık!” diyerek bir nevi kendilerini anlatmaya, geçmişe ışık tutmaya çalışıyorlar.
Diyalogdan yana olanların, kitlelerin Ermenileri “sevebilmesi ” için tuhaf bir de talepleri de var, “Ermeniler geçmişi geçmişte bırakmazsa bu iş olmaz, geleceğe bakmak lazım” diyorlar. Bu grup üstü kapalı olarak “Bu topraklarda katledildiğinizi unutun, dillendirmeyin, adalet aramayı kesin artık” diyor. Bunu unutuşu ise “Ermenilerin nefretten arınması” olarak adlandırıyorlar.
Onlara göre Ermenilerin adalet arayışı, geçmişteki kayıplar için yüzleşme çağrısı Türklere duyulan bir “kin” hatta Türk düşmanlığı. Bu çağrıyı yapanların bu toprakları, bu insanları ne kadar sevdiğinden habersizler. Hukuken, ahlaken, vicdanen saçma bu taleplerini tekerleme gibi tekrar ediyorlar.
Bu arada Perinçekciler ve solcu olduklarını ima eden tuhaf kişiler baş gösterdi. “Ermeni Soykırımı Emperyalist bir yalandır! dediler bir ağızdan. Bir de “Beğenmiyorsanız yallah Ermenistan’a” diyenler var! “Yallah Arabistan’a” – dan Ermenistan’a evirilen bu çılgın söyleme bayılıyorum!
Kürtler de boş durmadı haliyle, bazıları “Ermeniler haklı, onlar kahvaltı bizi akşam yemeği yaptınız, adalet yerini bulmalıdır” dediler. Bazı Türkler, bazı Kürtlere pabuç bırakır mı, “Ermenileri birileri kestiyse, evlerine bağlarına konduysa onlar Kürtlerdir” dediler.
Buyurun, yine bol küfürlü cümbüşe! Burada herkes kartları açmaya başladı. Sevgi kelebekleri kayboldu. Kapışanları temel gruplara ayırmak mümkün;
İhanet ettiniz (nasıl olduğu belirtilmiyor), biz de kovduk, sürdük, öldürdük ama soykırım değil
Karşılıklı öldürme var, ama soykırım değil
Üzücü olaylar yaşandı, keşke olmasaydı, hem sarı gelin, hem topik-dolma, hem terzimiz Mari teyze, kaportacımız Ohannes abi, ama soykırım değil
Soykırım yaptık, yaptırdık, hakkettiniz, akıllı olun, yine yaparız. Hem sizi hem sizi keseni keseriz.
Hepimiz kandırıldık, gelin kardeş olalım, tabii geçmişi unutmak lazım.
Geldik en kritik konuya; “İyi hoş da Alin hanım peki sizce Ermeni Soykırımı var mı?” diye soranlar da var. Fikir beyan etmiyorum ama devir hız devri, adımı biraz google’layınca gördükleri makaleler, haberler hoşlarına hiç gitmiyor, terbiyeli olan az kişi “Ama diliniz çok ayrıştırıcı, halkımız böyle kutuplaştırılıyor, bırakın mağdur edebiyatını, bu tatlı su demokratları da zaten hep hainin yanında, tarihi tarihçilere bırakılmalı” gibi cevaplar verirken, delikanlı bir kesim basıyor küfürü... Zaten genel bir argo/küfür sorunu var, küfür etmeden düşüncesini, derdini az insan anlatabiliyor.
Başta da bahsettiğim gibi, tüm gelen olumlu ya da olumsuz yorumlar bazı gerçekleri açık ediyor. Bunlardan en önemlisi her kesimin milli propagandadan eşit derecede etkilenmiş ve çoğu kez etkilendiğinden, muktedirin dili ile konuştuğundan haberdar olmaması...
Barış Ünlü’nün kısaca “Türkiye’de imtiyazlı ve güvenli yaşayabilmek, toplumsal hiyerarşide üst katmanlara çıkabilmek ya da çıkabilme potansiyelini sürdürebilmek için Müslüman ve Türk olmak gerekmektedir. Osmanlı ve Türkiye’de gayrimüslimlere yapılanlar (tehcir, katliam, soykırım, gasp, ırkçılık, ayrımcılık, vb.) hakkında doğruyu söylemek, bu gruplarla duygudaşlık kurmak ve bu gruplar lehine siyaset yapmak kesinlikle yasaktır ..." şeklinde özetlediği Türklük Sözleşmesinin hala dayatılması...
Ve en önemlisi Türkiye’de yaşanan sorunların sadece AKP rejiminden, dışlayıcılığın sadece siyasal İslam’dan kaynaklandığının sanılması
Alin Ozinian
Bu haber ahval kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (ahval) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(ahval). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com