25 soruda devletin 14 yılda Dink cinayeti ile sınavı - Gündem
16 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Մանի / Ժամ : Աղջամուղջ

Gündem :

20 Ocak 2021  

25 soruda devletin 14 yılda Dink cinayeti ile sınavı -

25 soruda devletin 14 yılda Dink cinayeti ile sınavı 25 soruda devletin 14 yılda Dink cinayeti ile sınavı

Kamu görevlilerinin de dahlinin olduğu suikastın üzerinden 14 yıl geçti. İşte 14 yılda madde madde yaşananlar...

İstanbul'un göbeğinde, gelişini gözlerin gördüğü, kulakların duyduğu bir suikast sonucu katledildi.

Kamu görevlilerinin de dahlinin olduğu suikastın üzerinden 14 yıl geçti.

Bir 19 Ocak'ta Şişli'deki Agos gazetesinin binasında konuşan Hrant Dink'in eşi Rakel Dink cenaze töreninde yaptığı konuşmada, "Yaşı kaç olursa olsun; 17 veya 27, katil kim olursa olsun, bir zamanlar bebek olduklarını biliyorum. Bir bebekten bir katil yaratan karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz kardeşlerim" demişti.

Bu karanlık gerçekten sorgulandı mı, kararı haberimizin sonuna kadar okuma sabrı gösteren okuyucularımıza bırakıyoruz.

Hrant Dink, ölümüne giden süreci görmüştü. Ölümünden kısa süre önce kaleme aldığı bir yazısında, "Ve işte yine uçurumun kıyısındaydım. Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum" demişti.

Dink, tehditlerin artmasının ardından yaşadığı endişeyi, öldürülmesinden birkaç gün önce yayımlanan yazısında şöyle anlatmıştı:

"Muhtemelen 2007 benim açımdan daha da zor bir yıl olacak. Yargılanmalar sürecek, yeniler başlayacak. Kim bilir daha ne gibi haksızlıklarla karşı karşıya kalacağım? Ama tüm bunlar olurken şu gerçeği de tek güvencem sayacağım. Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce."

Evet, Hrant Dink'in dediği gibi bu ülkede yaşayan güvercinlere dokunmayan insanlar vardı. Ama güvercinleri istemeyenler de azımsanmayacak kadar fazlaydı...

İşte Dink’in ölümünden bugüne, yani 14 yılda yaşananların Odatv farkıyla özeti:

1- HRANT DİNK KATLEDİLMEDEN ÖNCE NELER YAŞANDI?

Hrant Dink, 1990’lı yıllarda Ermeni meselesi ile yazılar yazmış, kitap eleştirileri yapmış ve bu yazıları ile tanınmaya başlanmıştı. 90’lı yılların ortalarında yanındaki birkaç kişiyle birlikte, haftada bir Türkçe ve Ermenice yayımlanacak Agos gazetesini kurdu. “Ermeni meselesinin tartışmaya açılması ile önyargıların kırılacağı düşüncesi” ile kurulan gazete, 5 Nisan 1996’da okuruyla buluştu. Gazetenin Genel Yayın Yönetmenliğini ve başyazarlığını Hrant Dink üstlendi.

2002 yılında Şanlıurfa’da katıldığı bir sempozyumda kullandığı “Ben Türk değilim, Türkiyeliyim ve Ermeni’yim” ifadeleri “Türklüğü aşağılama” suçlamasıyla karşı karşıya kalmasına neden oldu. Ancak açılan bu davadan beraat etti.

Kırılmanın yaşandığı gün 6 Şubat 2004’dü. Agos, Sabiha Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğuna ilişkin iddiayı içeren bir haber yapmıştı. Gazetede ilk yayımlandığı habere ilişkin herhangi bir tepki yoktu. 15 gün sonra, yani 21 Şubat 2004’de Hürriyet gazetesi "Sabiha Gökçen'in 80 yıllık sırrı" manşetiyle çıktı. Gazetenin iç sayfasında haberin başlığı “Sabiha Gökçen mi Hatun Sebilciyan mı” oldu. Haberde “Atatürk’ün manevi kızı ve ilk Türk kadın pilot Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddia edildi. Ermeni cemaatinin yayın organı Agos gazetesinde yer alan habere göre, Sabiha Gökçen 1915 olaylarında ailesini kaybettikten sonra bir yetimhaneye verildi ve ardından Atatürk tarafından evlat edinildi” ifadeleri yer aldı.

Hürriyet’in haberinden bir gün sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından 22 Şubat 2004, Hrant Dink’e yönelik ağır ifadelerin yer aldığı bir açıklama yapıldı. Genelkurmay, basın açıklamasının yanı sıra MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile konuştu ve Hrant Dink’le görüşmesi istendi. Atasagun, MİT İstanbul Bölge Başkanı Hüseyin Kubilay Günay’ı arayarak Hrant Dink ile görüşülmesi talimatını verdi. Günay da dönemin İstanbul Valisi eski İçişleri Bakanı Muammer Güler’i arayarak, görüşmenin İstanbul Valiliği’nde yapılmasını karara bağladılar. Muammer Güler bu görüşmeyle ilgili yardımcısı Ergun Güngör’ü ve MİT İstanbul Bölge Başkanı H. Kubilay Günay da Terörden Sorumlu Daire Başkanı Özel Yılmaz’ı ve memur Handan Selçuk’u görevlendirdi.

Ergun Güngör, 23 Şubat 2004’te Hrant Dink’i telefon ile arayarak Valiliğe gelmesini istedi, 24 Şubat’ta 2004’de de İstanbul Valiliği’nde Ergun Güngör, Özel Yılmaz ve Handan Selçuk tarafından Hrant Dink ile görüştüler. Görüşmedeki MİT mensupları, Ergun Güngör’ün yakını olarak tanıtıldı. Dink bu görüşmeyi “had bildirme” olarak tarif etti.

Sabiha Gökçen haberi Agos’un yakından takip edilmesine neden oldu. Hrant Dink, Ermeni kimliği üzerine yazdığı sekiz bölümlük yazı dizisinin, 13 Şubat 2004 tarihli bölümünde, içerisinden cımbızlanan ve Diaspora Ermenilere yönelik eleştirel yaklaşım içeren bağlamından koparılarak, "Hrant Dink, Türk kimliğine hakaret ediyor" tavrıyla sunulan "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan ile kuracağı asil damarında mevcuttur" cümlesi, yeni bir davanın konusu oldu. Davada atanan bilirkişinin, yazıda herhangi bir suç unsuru olmadığı yönündeki raporuna rağmen Dink mahkum edildi.

Dink’in bu yazısına yapılan cımbızlama açıkça hedef olmasına neden oldu. Bu yazıya ilişkin birtakım kişi ve kuruluşlar tek tip dilekçelerle Hrant Dink hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu suç duyurularından en dikkat çekeni ise, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü oldu. İstanbul Emniyeti, Güvenlik Şube Müdürü imzası ile 2 Mart 2004 tarihinde Hrant Dink’den şikayetçi olmuştu.

26 Şubat 2004 tarihinde Levent Temiz önderliğinde bir grup Agos gazetesi önünde eylem yaptı. “Ya Sev Ya Terk Et”, “Bir Gece Ansızın Gelebiliriz” sloganlarının atıldığı eylemde yapılan açıklamada “Hrant Dink, bundan sonra bütün öfkemizin ve nefretimizin hedefidir, hedefimizdir” denildi.

Açılan davalarda adliye binası önünde Hrant Dink’e yönelik eylemler yapıldı, adliye binası içinde Dink’e yönelik fiziki saldırı girişimleri oldu. Bazı basın yayın organlarının da hedefinde artık Hrant Dink vardı. Bursa’dan, Ahmet Demir adıyla Agos gazetesine gönderilen bir mektupta ise şu ifadeler aldı:

“Açık ilandır: Hrant Dink, oğlunu, seni ve Sarkis Seropyan’ı bir daha hiç konuşamamak üzere susturacağız. Önce oğlunu. Cesedini Ankara çıkışındaki jandarma bölgelerinin birinden alacaksın. Gestapo Türk.”

5 Şubat 2006’da ise Türkiye’nin gündemine bir cinayet oturdu: Trabzon İtalyan Katolik Kilisesi rahibi Andrea Santoro ayin sırasında öldürüldü!

Hrant Dink’e yönelik sözlü saldırılar giderek arttı. Tehditler önü alınmaz bir hale geldi.

Yaşananların ardından Hrant Dink’in kaleminden 12 Ocak’ta şu satırlar döküldü:

“Ve işte yine uçurumun kıyısındaydım. Peşimde tekrar birileri vardı. Onları seziyordum. Ve onların Kerinçsiz ekibiyle sınırlı ve salt onlardan oluşacak denli sıradan ve görünür olmadıklarını çok iyi biliyordum…”

Ve beklenen oldu… Yazının mürekkebi yeni kurumuştu. Bir hafta sonra Şişli’deki Agos gazetesinin önünde Ogün Samast’ın çektiği tetik Hrant Dink’i yaşamdan kopardı…

2- İLK İDDİANAMEYİ KİMLER HAZIRLADI?

Hrant Dink'in, 19 Ocak 2007'de Şişli'deki Agos gazetesinin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetmesinin ardından bölgedeki güvenlik kameralarında görüntülerine ulaşılan ve daha sonra kimliği belirlenen 17 yaşındaki Ogün Samast, 20 Ocak 2007'de Samsun Otogarı'nda yakalandı.

Samast'la birlikte gözaltına alınan Yasin Hayal, Zeynel Abidin Yavuz, Ersin Yolcu ve Ahmet İskender, 24 Ocak 2007'de tutuklandı. Soruşturma ilerledikçe farklı tarihlerde Erhan Tuncel, Salih Hacısalihoğlu, Tuncay Uzundal, Veysel Toprak, Osman Alpay, İrfan Özkan ve Mustafa Öztürk de tutuklandı.

FETÖ soruşturmaları kapsamında görevden uzaklaştırılan ve haklarında yakalama kararları çıkarılan eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili Fikret Seçen ve dönemin özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcısı Selim Berna Altay'ın birlikte yürüttüğü soruşturma sonucunda 12'si tutuklu 18 sanık hakkındaki iddianame, 20 Nisan 2007'de gönderildiği dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. Böylelikle Dink cinayetiyle ilgili yargılama da başlamış oldu.

3- İLK DURUŞMALARDA NELER YAŞANDI?

Dink’i öldüren tetiği çeken Ogün Samast'ın Samsun Otogarı'nda yakalanması, kentin jandarma komutanlığı ve emniyet müdürlüğüne bağlı birimlerinde gözaltında tutulması, "Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez" sözünün yer aldığı Türk bayrağı önünde fotoğraflarla videolarının çektirilmesi büyük tepkiye neden oldu.

Dink cinayetiyle ilgili davanın ilk duruşması 2 Temmuz 2007'de yapıldı. Ogün Samast'ın yaşının küçük olması nedeniyle kapalı gerçekleşen ve yaklaşık 12 saat süren duruşmada, tutuklu sanıklardan Salih Hacısalihoğlu, Osman Altay, İrfan Özkan ve Veysel Toprak tahliye edildi.

Yasin Hayal'in eniştesi Coşkun İğci hakkında 2009'da hazırlanan ek iddianame, bu davayla birleştirildi. Böylece davadaki sanık sayısı 19'a yükseldi. Davanın 7 Temmuz 2008'deki 6. duruşmasında, sanıklardan Ogün Samast'ın 18 yaşını doldurmasından dolayı yargılamanın açık yapılması kararlaştırıldı. Sanık Yasin Hayal'in ağabeyi Osman Hayal hakkında, 2008'de hazırlanan iddianamenin de ana davayla birleştirilmesiyle sanık sayısı 20'ye yükseldi. Yargılamanın 8. duruşmasında Erhan Tuncel ile Yasin Hayal arasında tartışma yaşandı. Hayal, önünde oturan Tuncel'i yumrukladı ve aralarında küfürleşme oldu.

4- SAVCININ VERDİĞİ MÜTALAADA CİNAYET NEREYE BAĞLANMAK İSTENDİ?

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki ana davanın 20. duruşmasında 106 sayfalık mütalaasını, müdahil avukatlarının itirazına rağmen mahkemeye sunan dönemin duruşma savcısı Hikmet Usta, Hrant Dink cinayeti ve "Ergenekon" soruşturması kapsamında elde edilen belge, bilgi ve delillerin değerlendirildiğini ileri sürerek, "Dink cinayeti eyleminin, Mc Donalds'ın bombalanmasının ve diğer eylemlerinin salt milliyetçilik duyguları kabaran gençler tarafından işlenmesinin ötesinde, iştirak halinde ve süreklilik içerisinde çalışan, gizlilik kuralları ve örgütsel hiyerarşiye azami özen gösteren Erhan Tuncel ve Yasin Hayal yönetiminde, Ergenekon terör örgütünün Trabzon'da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir" ifadesini kullandı.

Emniyet’teki ve yargıdaki Fethullahçı yapılanma, Dink cinayeti ile Ergenekon sanıkları arasında ilişki kurmaya çalışarak, kumpasa toplumsal destek sağlamaya çalışıyordu.

Hikmet Usta bugün FETÖ soruşturması kapsamında aranıyor. Firari durumdaki Usta en son Almanya’da görüldü.

5- MAHKEME HANGİ SANIKLA İLGİLİ KARAR VERMEYİ UNUTTU?

Mahkeme, 13. duruşmada, sanıklardan Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'in tahliyesine karar verdi. Bu kararla birlikte davada tutuklu olarak sadece Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve Ogün Samast kaldı.

25 Ekim 2010'daki duruşmada ise mahkeme çok konuşulacak bir karara imza attı. Yaşı 18'den küçük olması nedeniyle görevsizlik kararı vererek, Dink’in öldüren Samast hakkındaki dosyayı İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

İstanbul 2. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi, 25 Temmuz 2011'de Ogün Samast'ı, "tasarlayarak öldürmek" ve "ruhsatsız silah taşımak" suçlarından 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırdı. Karar, temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından onandı.

Ana davada ise duruşma savcısı Usta, bazı sanıkların, çeşitli suçlamalarla değişen sürelerde hapisle cezalandırılmasını talep etti.

İlk kararını, 17 Ocak 2012'de açıklayan mahkeme, tutuklu sanık Yasin Hayal'i, "Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırırken, "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan ise beraatına karar verdi. Tutuklu sanık Erhan Tuncel'i, "patlayıcı madde imal etmek ve kullanmak" suçlarından 10 yıl 6 ay hapse mahkum eden heyet, "silahlı terör örgütünün yöneticisi olmak" ve "tasarlayarak öldürmeye azmettirme" suçlarından beraatını kararlaştırdığı Tuncel'i tahliye etti.

Sanıklar Ersin Yolcu ve Ahmet İskender'i "tasarlayarak öldürmeye yardım etmek" suçundan 12 yıl altışar ay hapisle cezalandıran mahkeme heyeti, bu sanıkların da "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan beraatına hükmederken, birleşen dosya sanığı Osman Hayal ile diğer sanıklar Zeynel Abidin Yavuz, Mustafa Öztürk ve Tuncay Uzundal'ın da "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "tasarlayarak öldürmek" suçlarından beraatı kararlaştırıldı.

Karar duruşmasından bir süre sonra mahkeme heyetinin, 19 sanıklı davada 18 sanıkla ilgili hüküm kurduğu ve sanıklardan Coşkun İğci hakkında karar vermeyi unuttuğu ortaya çıktı. Bunun üzerine yeni bir dosya açarak İğci ile ilgili kararını 13 Şubat 2012'de açıklayan heyet, tutuksuz sanık Coşkun İğci'nin de beraatına hükmetti.

6- KARARDAN SONRA SAVCI VE MAHKEME BAŞKANI HANGİ ÇOK KONUŞULAN AÇIKLAMALARI YAPTI?

Mahkemenin kararı uzun süre çok konuşuldu. Karar kadar tartışma yaratan şey ise Mahkeme Başkanı ile duruşma savcısı Hikmet Usta’nın ifadeleri oldu.

Savcı Hikmet Usta, yerel mahkemenin kararına itiraz ederek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği dilekçeyle, "Erhan Tuncel ve Yasin Hayal'in örgüt liderliği ve yöneticiliğini yaptığının, sanıkların, Ergenekon soruşturmalarında yakalanan ve haklarında dava açılan sanıklarla amaç birliği içinde bulunduğunun, ana yapı Ergenekon ile Trabzon'daki hücresel yapının aynı suç işleme DNA ve gen özelliklerine sahip olduğunun anlaşıldığını" kaydetti.

Mahkeme Başkanı Rüstem Eryılmaz, kararı eleştirenlere "Verdiğimiz karar, 'örgüt yoktur' anlamına gelmez. Verdiğimiz karardan rahatsız değiliz. Sadece tatmin edici olmadığını belirttim. Elbette bu cinayeti basite indirgeyemeyiz." sözleriyle karşılık verdi.

7- YARGITAY’IN KARARINDAN SONRA NELER YAŞANDI?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul’daki mahkemenin kararının, "sanıkların atılı suçları, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlediği" gerekçesiyle bozulmasını istedi. Temyiz incelemesinin yapıldığı Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 15 Mayıs 2013'te sanıkların "silahlı terör örgütü" değil, "suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt" üyesi olduklarına hükmetti.

Yargıtay'ın bozma kararının ardından, 17 Eylül 2013'te dava yeniden görülmeye başlandı. HSYK kararıyla mahkemeye artık Rüstem Eryılmaz değil, Hadi Çağdır başkanlık yaptı. Mahkeme yeniden görülen davada Erhan Tuncel hakkında yakalama kararı çıkardı. Tuncel, 24 Ekim 2013'te tutuklandı. Tuncel, 3 Aralık'taki duruşmada, tanık koruma programına alındığını söyledi.

8- DAVANIN KADERİNİ HANGİ OLAY DEĞİŞTİRDİ?

Hrant Dink’in ölümüyle ilgili davanın kaderini 17-25 Aralık operasyonları değiştirdi. 2013’teki operasyonların ardından yetkililer, bugün FETÖ olarak anılan Fethullahçı örgüte işaret ederek, "Ergenekon ve Balyoz gibi davaların, orduya yönelik kumpas davaları olabileceği" yönündeki açıklamaları ve gündeme gelen "paralel yapılanma" tartışmalarını hatırlatarak, dosyanın yeniden ele alınmasını istedi.

Dink Ailesi, 6 Mart 2014'te, cinayette sorumluluğu bulunan kamu görevlileri hakkında İstanbul Valiliği’nin soruşturma izni vermemesinin ardından, idare mahkemesine yapılan itirazın da reddedilmesi üzerine kamu görevlileri hakkında etkin soruşturma yürütülmesi talebiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.

Dönemin en çok tartışma konusu Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemeleriydi. Bu mahkemeleri kaldıran kanunun yürürlüğe girmesi ve mahkemenin kapatılması nedeniyle Dink cinayeti dava dosyası, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderildi.

9- DAVANIN BAŞINDAN İTİBAREN KORUNMAYA ÇALIŞILAN KAMU GÖREVLİLERİ NE ZAMAN YARGILANMAYA BAŞLANDI?

Dink cinayetinin işlenmesinin hemen ardından, ailenin avukatları ve bazı gazeteciler tarafından cinayette kamu görevlilerinin rolü olduğu sık sık gündeme getirildi. Ancak bir el onları itinayla dosyadan uzak tutuyordu.

Cinayette ihmali olduğu söylenen dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve Hrant Dink’le Valilikte görüşen eski İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile emniyet görevlilerinin de aralarında bulunduğu 9 kamu görevlisi hakkında açılan soruşturmaya ilişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’nce verilen takipsizlik kararı, Dink Ailesi’nin itirazı üzerine 6 Haziran 2014'de kaldırıldı.

Bu kararla birlikte yıllarca davadan uzak tutulan kamu görevlilerinin yargılanmasının yolu açıldı.

Davada gelişmeler arka arkaya yaşanmaya başlandı. Önce, soruşturma dosyası HSYK kararıyla açığa alınan ve FETÖ soruşturmaları kapsamında hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılan, dönemin özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Savcılarından Muammer Akkaş'ın yetkisinden 3 yıllık süreç sonunda alındı.

Dosya, savcı Yusuf Hakkı Doğan'a verildi. Doğan bu süreçte, cinayetten yaklaşık 8 yıl sonra yargılama yolu açılan, aralarında eski İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Müdürü Ali Fuat Yılmazer ve eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın da bulunduğu şüpheli kamu görevlilerinin ifadelerini aldı.

10- TETİKÇİ OGÜN SAMAST YENİDEN YARGILANIRKEN KİMLERİN İSİMLERİNİ VERDİ?

Ana davanın görüldüğü İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi ise 30 Ekim 2014 tarihli duruşmada, Yargıtay'ın bozma kararına uyacağına yönelik karar aldı. Mahkeme, çocuk mahkemesinde Ogün Samast'ın "terör örgütü üyeliği" suçundan yargılandığı dava dosyası ile ana davayı 9 Aralık 2014'te birleştirdi.

Ogün Samast’ın savcılık tarafından 9 Aralık 2014'te tanık olarak ifadesi alındı. Tetikçi Samast’ın, ifadesi çok konuşuldu. Samast’ın yıllar sonra dili çözülmüştü:

"Bu cinayeti bana işlettirdiler. Yasin, suçu üzerine alıyor, 'Ben işlettim.' diyor, arkasındaki isimleri söylemiyor. Arkasındaki isimler, benim dediklerim araştırılsın, bulunur. Sicil numaralarını verdiğim polis memurları, Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve bu dosyada adı geçen diğer kişilerin ilişkileri araştırılınca gerçek ortaya çıkar."

11- KRİTİK POLİSLERİN YARGILANMASI NASIL ENGELLENMEK İSTENDİ?

Bu süreçte soruşturmayı yürüten savcı değişti. Dosya artık Gökalp Kökçü’ye emanetti. Savcı Kökçü, Celalettin Cerrah, Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'le birlikte, eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve eski emniyet müdürü Coşgun Çakar'ın da aralarında bulunduğu 26 kamu görevlisi hakkında, "tasarlayarak kasten öldürmek, silahlı örgüt kurmak ve üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme, görevi kötüye kullanma ve kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi" gibi suçlardan iddianame hazırladı.

Bir dönemin en güçlü polislerinden olan Fethullahçı Ramazan Akyürek 27 Şubat, Ali Fuat Yılmazer de 28 Mayıs 2015'te, bu soruşturma kapsamında tutuklandı.

Ancak kamu görevlilerinin yargılanması engellemek için mücadele verenler de vardı.

Savcı Kökçü'nün kamu görevlileriyle ilgili hazırladığı iddianame, “eksiklikler olduğu” gerekçesiyle iade edildi. İade - yeniden gönderme süreçlerinin yaşanmasının ardından, iddianame üçüncü kez yollandığı başsavcılıkça onaylandı. Bir engel daha aşılmıştı.

Dosya, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki davayla birleştirilmesi talebi olmasına rağmen 9 Aralık 2015'te İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.

Hazırlanan iddianamede, Ramazan Akyürek ile Coşgun Çakar'ın "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından da 23 yıldan kırk dörder yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edildi.

Sanıklardan Ali Fuat Yılmazer'in "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, "silahlı örgüt kurma, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından, 19 yıldan 32 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması öngörülen iddianamede, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanma" suçlarından, 15 yıl 6 aydan yirmi ikişer yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.

Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu'nun "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, görevi kötüye kullanma ve resmi belgeyi yok etme" suçlarından 18 yıl 6 aydan 29 yıl altışar aya kadar hapis cezasına çarptırılması talebinde bulunuldu.

Cinayetin işlendiği dönemde İstihbarat Daire Başkanlığında görevli Komiser Yılmaz Angın, İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Şube Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Tamer Bülent Demirel ve Osman Gülbel, Trabzon'da polis memurluğu yapan Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, Komiser Yardımcısı Özkan Mumcu, Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı görevini yürüten Ercan Demir ve Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan Faruk Sarı hakkında, "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilen iddianamede, bu sanıklar hakkında ayrıca ''silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma'' suçlarından çeşitli hapis cezaları istendi.

İddianamede, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığında görevli Şube Müdürü Yunus Yazar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdür Yardımcısı Ali Poyraz, o dönem komiser olan Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan, Ömer Faruk Kartın, polis memuru Mehmet Uçar ve dönemin mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız'ın ise "silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma" suçlarından çeşitli hapis cezalarına çarptırılmaları talep edildi.

12- DİNK DAVASININ YENİ MAHKEMESİ NERESİ OLDU?

İddianamenin gönderildiği İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi ile İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi arasında dava dosyalarının birleştirilmesi konusunda fikir ayrılığı yaşandı.

Mahkemeler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi amacıyla dosya Yargıtay’a gönderildi. Yargıtay, 26 Ocak 2016'da, Hrant Dink cinayetine ilişkin iki davanın birleştirilerek İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesini kararlaştırdı.

Bu süreçte, iddianameyi hazırlayan soruşturma savcısı Gökalp Kökçü, adliyedeki iş bölümü değişikliği çalışmasıyla hazırlık büro savcısı olarak görevlendirildi, Dink dosyası başka savcıya verildi. Kökçü daha sonra terör ve örgütlü suçlar bürosuna geçerek, yeniden bu dosyayla görevlendirildi.

13- 15 TEMMUZ'DAN HEMEN SONRA DAVADA NELER YAŞANDI?

FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi yargıda da çok şeyi değiştirdi. Yüzlerce hakim ve savcı ihraç edildi. Mahkeme heyetleri yeniden oluşturuldu.

15 Temmuz’dan sonra Dink davasında da kritik bir gelişme yaşandı.

Darbe girişiminden hemen sonra 8 Ağustos 2016'da görülen duruşmada tutuklu Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer'in de aralarında bulunduğu bazı sanıkların avukatları, mahkemeye dilekçe vererek müdafilikten çekildi.

Duruşmaya Mahkeme Başkanı Canel Rüzgar’ın sözleri damga vurdu.

Savunma yapan sanıklardan Ercan Demir'e soru soran Rüzgar, "Dink'in o dönemlerde, o atmosferde ciddi ölüm tehdidi aldığı belli. Trabzon'da görev yaptığınız dönemde size belgeler getiriliyor. Klasörlerde kronolojik sıraya giderseniz dosya zaten bağırıyor. Diyor ki, 'Bu adam ölecek.' Fiziki takip, yazışma belgeleri var. 'Tedbir alın' deniyor. Roman gibi okusanız, son sayfaya gelmeden, ilk 50 sayfada ne olacağı, Hrant Dink'in öldürüleceği belli" dedi.

14- GÖREVDEKİ YÜKSELİŞİ SÜREN DİNK DAVASININ SANIĞI KİM?

Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada sanık olan isimlerden birisi de Engin Dinç’ti. Dinç, Dink öldürüldüğünde Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yapıyordu.

Dinç, 3 Mayıs 2013 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevine getirildi, 25 Ekim 2016 tarihinde yayınlanan kararname ile Eskişehir Emniyet Müdürü olarak atandı.

Savcılığın mütalaasında görevi kötüye kullanmakla suçlanan Dinç, 26 Ağustos 2004 tarihinden 19 Eylül 2006 tarihine kadar Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olarak görev yaptı. Cinayetten 11 ay önce Şubat 2006'da Trabzon Emniyeti, Yasin Hayal'in Dink'e yönelik ses getirecek bir eylemde bulunacağı istihbaratını elde etmiş, bu bilgiyi İstanbul Emniyeti İstihbarat Şubesi'ne göndermişti.

Dinç, 10 Ekim 2016'daki duruşmada yaptığı savunmasında, "Bu paralel yapının biz çok darbesini yedik. Trabzon istihbaratta görevliyken pasif bir göreve alındım. Bunun, 'Paralel veya derin bir yapı' tarafından yapıldığını düşünüyorum." ifadesini kullandı.

24 Aralık 2020’de yapılan duruşmada ise Engin Dinç son savunmasını yaptı. Dinç savunmasında “Resmi dile ve usule uygun şekilde Yasin Hayal'le ilgili gelen bilgileri raporlara geçtik ve ilgili yerlere ilettik. 'Ses getirecek eylem' istihbarat alanında kullanılan bir tabirdir. Olayı hafifletecek bir ifade değildir. Suçlamaları reddediyorum" dedi.

15- DURUŞMA SIRASINDA HAKİMİN ODASI NEDEN ARANDI?

Davanın 26. duruşmasının yapıldığı 2 Aralık 2016 günü, şaşırtan bir gelişme yaşandı.

Duruşmaya bir süre ara verilmesiyle, o gün duruşmaya girmeyen mahkemenin üye hakimlerinden Bünyamin Karakaş'ın, FETÖ'ye yönelik soruşturma kapsamında gözaltına alındığı, odasında arama yapıldığı ortaya çıktı.

Aradan 17 gün geçti. Mahkeme Heyeti Başkanı Canel Rüzgar da 19 Aralık 2016'da, HSYK'nın aldığı son kararla İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına atandığını ve mahkemenin diğer heyetinin başkanı Ali İhsan Horasan'ın da bu mahkemeye başkan olduğunu açıkladı.

16- SAVCI NEDEN “BAŞLANGIÇ EYLEMİ” TANIMLAMASI YAPTI?

Hrant Dink cinayeti soruşturması kapsamında 3 Ağustos 2016’da kritik bir gelişme daha yaşandı.

Soruşturma kapsamında gözaltına alınan 27 kişiden Jandarma Uzman Çavuş Abdullah Dinç, “Anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye teşebbüs, FETÖ/ PDY üyesi olmak, kasten adam öldürmek" suçundan tutuklandı.

Savcı Gökalp Kökçü, Hrant Dink cinayetini, "FETÖ'nün ilk kurşunu" olarak nitelendirdi.

Savcı Kökçü, mahkemeye sevk yazısında, Abdullah Dinç ve Yavuz Bozca'nın cinayet zamanında olay yerinde bulunduğu, cinayetten önce ve sonra tetikçi Ogün Samast ve Hrant Dink'i izlediği belirtildi. Şüpheli jandarmaların “FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün nihai amacı doğrultusunda, Hrant Dink'in öldürülmesine nezaret, yardım ve iştirak ettikleri belirlendiği” gerekçesiyle tutuklanmaları talep edildi. Olay yerindeki jandarmaların ise Yüzbaşı M.D. ve Yüzbaşı A.B.S. tarafından koordine edildiği de iddia edildi.

Savcı Kökçü'nün sevk yazısında, bir kısım kamu görevlilerinin “eylemi başından sonuna kadar planlayıp icrasının yolunu açtıklarını ve denetlediklerini” belirtti. Eylemin ve gerçekleştireceklerin bilindiği halde müdahale edilmediğini belirtilen sevk yazısında, "Dink'in öldürülmesi eylemini engellememişler, aksine suça iştirak etmişlerdir" denildi.

Savcılık, kamu görevlilerinin bir kısmı hakkında dava açıldığını ancak jandarma ile ilgili olarak o dönemde itibariyle yapılan tespit ve delillere ulaşılamadığı için, cinayetin jandarma ayağının soruşturmadan ayrıldığı belirtildi.

Dink cinayetinin jandarma ayağındaki şüphelilerden Yüzbaşı M.D ile astsubay Y.K'nin 15 Temmuz'da darbeci grup ile hareket ettiğini ve Jandarma Genel Komutanlığı binası önünde silahlı çatışma sonucu yakalandığı belirtildi. Dink davasının da şüphelisi olan bu iki şüphelinin darbe soruşturması kapsamında Ankara'da tutuklu olduğu belirtildi.

17- DAVADA DİNLENEN KRİTİK TANIKLAR KİMLER?

Dava, 2017'de yeniden hız kazandı. Dava devam ederken bir yandan da soruşturmalar sürdürüldü.

Dink cinayeti hükümlüsü Ogün Samast'ın Samsun Otogarı'nda yakalanması, kentin jandarma komutanlığı ve emniyet müdürlüğüne bağlı birimlerinde gözaltında tutulması, "Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez" sözünün yer aldığı Türk bayrağı önünde fotoğraflarla videolarının çektirilmesi ile görüntülerle ilgili, 6 kişi 21 Mart 2017'de yakalandı.

Aynı gün, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, firari FETÖ’cü Zekeriya Öz, hala aranan Faruk Mercan, Ekrem Dumanlı ve Adem Yavuz Arslan ile avukat Halil İbrahim Koca hakkında da tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarılması yönündeki talep yazısında, "Cinayetin FETÖ elebaşı Gülen'den bağımsız olarak, bilgi ve onayı dışında gerçekleştirildiğinin kabulü mümkün değildir. Başka bir düzen getirmek, yasama, yürütme, yargı ve diğer tüm devlet kurumlarını silahlı kuvvetler ve emniyet teşkilatını denetimlerine almak için FETÖ/PDY'nin şiddet içeren bir başlangıç eylemidir." ifadeleri kullanıldı. Mahkeme savcının talebini kabul etti.

Gözaltına alınan gazeteci Muammer Ay ile Samsun Jandarma Komutanlığında görevli Asayiş Müdürü Atilla Güçoğlu, eski KOM şube müdürü Murat Bayrak, istihbarat şube müdürü Birol Ustaoğlu, astsubay Yüksel Avan, eski Samsun Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Müdürü Yakup Kurtaran, TEM Şube nöbetçi amiri Ahmet Çetiner ve emniyet amiri Metin Balta, 28 Mart 2017'de tutuklandı.

Cinayet tarihinde Ogün Samast ve Hrant Dink'i izledikleri iddiasıyla gözaltına alınan dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat görevlileri astsubaylar Hacı Şefik Şimşek ve Bekir Yokuş da aynı suçlardan 12 Nisan 2017'de tutuklandı.

Dink cinayetine ilişkin en kapsamlı soruşturmanın tamamlanmasından sonra Gülen, Öz ve Ekrem Dumanlı ile meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz ve İstanbul Jandarma İstihbarat görevlisi Yüzbaşı Muharrem Demirkale'nin de aralarında bulunduğu 51 şüpheli hakkında iddianame hazırlandı. Cinayetin FETÖ ile bağlantısı anlatılan iddianame, "Dink cinayetinin, Fetullah Gülen'in sapkın dini inançları referans alınarak başka bir düzen getirmek için FETÖ/PDY'nin şiddet içeren bir başlangıç eylemi olduğu" belirtildi.

Mahkeme heyeti 20 Ocak 2017 tarihli duruşmada, eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, eski emniyet müdürleri Hanefi Avcı ve Emin Erslan ile gazeteci Nedim Şener'in de aralarında bulunduğu 51 kişinin tanık olarak dinlenilmesine karar verdi.

Eski Başbakanlık Teftiş Kurulu (BTK) müfettişi Ayşegül Genç 13 Nisan'da, eski emniyet müdürleri Hanefi Avcı ve Emin Arslan 14 Nisan 2017'de dinlenildi. Arslan, "FETÖ çetesinin asker, polis ve aydınlara operasyon yapabilmek için cinayete o yıllarda kasıtlı olarak yol verdiklerini" söylerken; Avcı, "Ele geçirmek istedikleri İstanbul emniyetine olayı fatura etmeye çalıştılar. Sahte belgeler ve delillerle operasyon yaptılar." ifadesini kullandı.

6 Haziran tarihli duruşmada 5 kişinin beyanı alındı. Tanıklık yapan gazeteci Nedim Şener ile tutuklu sanık Ali Fuat Yılmazer arasında tartışma yaşandı.

18- BİLİRKİŞİ RAPORUNDA NE YAZDI?

Davada beyanlar alınmaya devam edilirken soruşturmada bilirkişi olarak görev alan Levent Yarımel de dinlendi.

Levent Yarımel, 5 Haziran 2017'de görülen duruşmada soruşturmada yaşananları aktardı ve şu tespitte bulundu:

"Dink cinayetine bilerek göz yumuldu."

19- İSTİHBARAT MÜDÜRÜ ALBAYIN İTİRAFI NE OLDU?

Dink cinayeti davasının 5 Aralık 2017 tarihli duruşmasında eski Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Yarbay Metin Yıldız savunma yaptı. Yıldız, itiraf niteliğindeki savunmasında, "Yasin Hayal'in ve 3-4 kişinin bu eylemi gerçekleştireceği kesindi. İstihbarat kusuru vardır, bunun bir mazereti yok." dedi.

17 Mayıs 2018’de ise davanın kritik isimlerinden Ramazan Akyürek, "eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın kendisinden, Hrant Dink'in öldürüleceği bilgisi olan F4 belgesini yok etmesini istediğini" iddia etti.

20- TAHLİYE KARARI VERİLEN İSİMLER CEZAEVİNDEN NEDEN ÇIKAMADI?

2018 yılı, davada sanıkların savunmaları ve tanıkların ifadeleriyle geçti. 13 Şubat 2018’de dönemin Trabzon jandarma görevlileri Okan Şimşek ve Veysel Şahin, 17 Mayıs'ta dönemin mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız, 12 Temmuz'da eski Trabzon Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ve Yüzbaşı Metin Yıldız, 21 Aralık'ta da eski Tuğgeneral Hamza Celepoğlu ile astsubay Yavuz Karakaya tahliye edildi. Celepoğlu, MİT TIR’ları, Karakaya ise darbeye teşebbüs davasından tutuklu bulundukları için cezaevinden çıkamadı.

21- MAHKEMENİN ÖNCE TAHLİYE ETTİĞİ, HEMEN ARDINDAN TUTUKLADIĞI İSİMLER KİM?

Takvim yaprakları bir bir düşerken Hrant Dink’in katledilişinin 12. yılında da dava görülmeye devam edildi.

12 Mart 2019’da mahkeme Samsun Emniyet Müdürü Vedat Yavuz ve Çanakkale Emniyet Müdürü Celal Sel'in tanık olarak dinledi. Yavuz, "F4 evrakı İstihbarat Daire Başkanlığı C Şubesinin sorumluluğundaydı. Notla ilgilenen C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'di" dedi.

14 Mart 2019’da ise tutuklu sanıklar gazeteci Ercan Gün ve dönemin jandarma istihbarat görevlisi Muharrem Demirkale'nin adli kontrolle tahliyesine karar verildi. İki sanık da başka davalar kapsamında tutuklu bulundukları için cezaevinden çıkamadı. Tahliye kararına İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz edilmesi üzerine, mahkeme sanıkların tekrar tutukluluklarının devamına karar verdi.

22- DÖNEMİN İSTANBUL VALİSİ OLAN ESKİ İÇİŞLERİ BAKANI, VALİLİKTEKİ GÖRÜŞMEYLE İLGİLİ NE SÖYLEDİ?

12 Haziran 2019’da, ne söyleyeceği herkes tarafından merak edilen, cinayet döneminde İstanbul Valisi olarak görev yapan eski İçişleri Bakanı Muammer Güler tanık olarak dinlenildi. Güler, Hrant Dink'in ölümünden bir hafta önce valiliğe çağrıldığı gibi algı yaratıldığını belirterek, "Sabiha Gökçen ile ilgili hassasiyetin paylaşılması ve yazdığı yazının kaynağının sorulmasına yönelik bir toplantıdır. Orada tehdit ve baskı söz konusu olmamıştır. Algı yaratıldı. Cinayetle ilgili hiçbir illiyet bağı yok. Devletin aba altından sopa göstermesi gibi bir durum asla söz konusu olmamıştır" iddiasında bulundu. Güler, dönemin İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın da en küçük bir ihmali olduğuna inanmadığını söyledi.

23- MAHKEMENİN “ÖRGÜT” KARARINDA LİDER KİM?

Zaman hızla ilerlerken, davada zaman aşımı tehlikesi gündeme geldi. Mahkeme, 13 Haziran 2019’daki duruşmada ana dava hükümlüleri Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in de aralarında bulunduğu ana dava sanığı 9 kişinin dava dosyasının, birtakım suçlar yönünden zaman aşımının dolması ihtimali bulunduğu gerekçesiyle ayrılmasına karar verdi.

Ayrılan 9 sanıklı davayla ilgili 9 Temmuz 2019'da mahkeme kararını açıkladı.

Erhan Tuncel'e, "tasarlayarak ve bomba kullanarak kasten öldürmeye teşebbüs, mala zarar vermek, silahlı suç örgütüne üye olmak ve kasten öldürmeye yardım" suçlarından 99 yıl 6 ay hapis cezası verilirken, Tuncel’in tutuklanmasına da hükmedildi.

Yasin Hayal'e, "silahlı suç örgütü kurma ve yönetme" suçundan 7 yıl 6 ay, Ogün Samast'a "silahlı suç örgütüne üye olmak" suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezası veren heyet, benzer suçlardan Zeynel Abidin Yavuz'un 14 yıl 22 gün, Tuncay Uzundal'ın 16 yıl 10 ay 15 gün, Ahmet İskender ile Ersin Yolcu'nun 1 yıl 10 ay 15'er gün hapisle cezalandırılmasına, sanıklar Salih Hacısalihoğlu ve Osman Hayal'in ise beraatına hükmetti.

Mahkeme gerekçeli kararında, "Yasin Hayal'in siyasi saiklerle suç işlemek için oluşturduğu teşekkülün zaman içerisinde diğer sanıkların da katılımıyla belirsiz tür ve sayıda suçları işlemek üzere, süreklilik gösteren, hiyerarşik düzen içerisinde çalışan ve iş bölümüne dayalı örgütsel bir yapıya dönüştüğü anlaşılmıştır." ifadeleriyle cinayette “tespit ettiği” örgütü açıkladı.

24- MAHKEME BAŞKANLIĞINA ATANAN “ÜNLÜ” HAKİM KİM?

2020 yılı da Dink cinayeti davası için hareketli geçti. Kamu görevlilerinin yargılandığı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde sona yaklaşıldı. HSK, kararın beklendiği mahkemenin başkanını değiştirdi. Dink davasında kararı vermek Mahkeme Başkanı olarak Akın Gürlek’e düşmüştü.

Daha önce İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olan Akın Gürlek, Türkiye’nin gündemine sıklıkla gelen bir hakimdi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 20 Ekim 2020’deki partisinin grup toplantısında “Akın Gürlek, yeni Zekeriya Öz’ümüz” dedi.

Hakim Gürlek, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği, CHP’li Enis Berberoğlu’nun siyaset yapma hakkının Anayasa’ya aykırı biçimde ortadan kaldırıldığı gerekçesiyle yeniden yargılama yapılması kararını uygulamamasıyla çok konuşuldu.

37’nci Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı döneminde Gürlek, Sözcü Gazetesi yazar, muhabir ve çalışanlarına 3 yıl 6’şar aya kadar varan hapis cezası vermesiyle de gündeme geldi.

Akın Gürlek, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na 9 yıl 8 ay 20 günlük hapis cezası da verdi.

Türkiye gündemine böyle davalarla gelen Akın Gürlek’in, Dink cinayeti davasında vereceği karar ise merak ediliyor.

25- YENİ TUTUKLAMA KARARLARI NE ANLAMA GELİYOR?

Dink davasının 17 Aralık'ta görülmeye başlanılan duruşmasında, savcının mütalaasının ardından son sözler alınma işlemine geçildi.

23 Aralık’ta ise cinayet döneminde İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü olan Ahmet İlhan Güler savunma yaptı. Görevi ihmal ile suçlanan Güler sorumluluğun Trabzon Emniyeti’nde olduğunu söyleyerek “Aleyhimdeki bilirkişi raporunu yazanlar FETÖ’cüdür” dedi.

Güler cinayet öncesinde Trabzon Emniyeti tarafından elde edilen Hrant Dink’e yönelik eylem yapılacağı yönündeki istihbaratı kastederek “Bir kişinin tehdit altında olduğu Trabzon İstihbarat tarafından tespit edildiyse, ne yapılması gerektiği yönetmeliklerde, mevzuatta açıkça bellidir. Koruma talebi İstanbul ile değil EGM ile koordineli yapılmalıydı” diye konuştu.

Güler “O dönemde İstanbul Emniyeti, İstihbaratı, örgüt tarafından hedefe konmuştur. Ortada bu tespit varken örgüt ile bağlantısı olmayan benim görevi ihmal ve kötüye kullanmam söz konusu değildir. Eğer bu hâlâ söylenirse, örgütün daha önceki amaçlarıyla örtüşür” ifadelerini kullandı.

Mahkeme Başkanı Akın Gürlek, duruşmada İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden gelen bir yazıyı da duyurdu. Emniyet’in şaşırtan yazısında dönemin Trabzon Alay komutanı Ali Öz ve İstanbul İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlileri Ecevit Emir ile Emre Cingöz’ün esas hakkındaki mütalaanın açıklanmasından sonra yurt dışına kaçmaya ilişkin Gürcistan’da bazı kişilerle irtibat kurduğu, arayışa girdiği ve buna dair çalışmalar yaptıkları belirtildi.

Yazının okunmasından bir süre sonra Emre Cingöz duruşmaya katıldı. Cingöz'e emniyetin kaçma girişimiyle ilgili yazısı soruldu. Cingöz böyle bir girişimin aklından geçmediğini söyledi. Mahkeme başkanı Gürlek, bu ihtimale karşı Ali Öz ve Ecevit Emir’in ev hapsine alınmasına, Emre Cingöz’e karşı ise İstanbul’u terk etmeme adli kontrolü uygulanmasına karar verdi.

26 Aralık 2020 ise davada yargılanan dönemin İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlisi Ecevit Emir’in eşi intihar etti.

6 Ocak 2021’de, görülen duruşmada mahkeme cinayetin işlendiği dönemde Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde görevli olan sanıklar Veysal Şahin ve Volkan Şahin'in, “dosya kapsamında cinayetin daha önceden bilgisi olan ve kendisine Coşkun İğci vasıtasıyla haberdar edilen kişilerden olması, sanıkların cinayeti daha önceden bildiklerine dair dosya kapsamında delillerin olması, mütalaada istenen ceza durumu, kuvvetli suç şüphesinin olduğu, sanıkların tutuklulukta geçen sürelerin azlığını” dikkate alarak tutuklanmalarına, tutuklanmalarına yönelik yakalama emirleri çıkarılmasına karar verdi. Kararın ardından Veysal Şahin Adana’da yakalandı.

8 Ocak’ta, dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürlüğü'nde görevli olan astsubay Okan Şimşek hakkında meydana gelecek olan cinayetten önceden haberi olmasına rağmen sakladığı gerekçesiyle tutuklanmasına yönelik yakalama kararı çıkarıldı. 12 Ocak’ta, Okan Şimşek, Manisa'da yakalandı.

Sözün özü...

Hrant Dink’in katledilmesinin 14. yılındayız.

Türkiye’nin önemli bir aydını, devletin gözü önünde ve hatta devletin desteğiyle toprağa gömüldü.

Kuşku yok ki; Dink cinayeti ve sonrasında yaşananlar yakın tarihimizdeki Emniyet-Yargı-Medya üçlüsüne dair çok şeyler söylemekte.

Ve şimdi, kamu görevlilerinin yargılandığı davadan çıkacak kararın, yeni tartışmaları da beraberinde getireceği görülüyor.

Sami Menteş





Bu haber odatv kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (odatv) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(odatv). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
Etiketler : hrantdink2021
+