85. Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan: Hiçbir dini, laboratuvara koyup ispatlayamazsınız ama - Gündem
24 Kasım 2024 - Հակական տոմար - Տարի : 4517 / Ամիս : Տրե / Օր : Լուսնակ / Ժամ : Հուրփեայլեալ

Gündem :

09 Şubat 2020  

85. Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan: Hiçbir dini, laboratuvara koyup ispatlayamazsınız ama -

85. Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan: Hiçbir dini, laboratuvara koyup ispatlayamazsınız ama 85. Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan: Hiçbir dini, laboratuvara koyup ispatlayamazsınız ama insan kardeşliğini ispatlarsınız! Genetik yapımız aynı, hepimiz ‘Homo sapiens’iz

Kumkapı’daki Patrikhane’ye girince beni en çok şaşırtan, duvarda koca bir Fatih Sultan Mehmet portresi görmek oluyor. Şaşırmam cehaletimden. Çünkü Ermeni Patrikhanesi 1461’de yani fetihten hemen sonra bizzat II. Mehmet tarafından kurulmuş. Ve ülkenin diğer yerlerindeki Ermeniler İstanbul’a iskân edilmeye başlamış. Amaç, İstanbul’daki Rumlar’a alternatif bir cemaat oluşturmak. Zaten Patrik Sahak Maşalyan’a tam olarak ne seçildiğini sorduğumda, “Türkiye Ermeni Cemaati’nin en üst mevkide, halk tarafından seçilmiş tek temsilcisiyim. Fatih Sultan Mehmet tarafından kurulmuş Ermeni Patrikliği’nin 85’inci selefiyim” diye tanıtıyor kendini. Ağzından ‘inşallah’ düşmüyor. Gelin ben aradan çekileyim, Patrik Hazretleri devam etsin.[85. Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan: Hiçbir dini, laboratuvara koyup ispatlayamazsınız ama insan kardeşliğini ispatlarsınız Genetik yapımız aynı, hepimiz ‘Homo sapiens’iz]
01.02.2020 - 12:39sozbey@hurriyet.com.tr* Türkiye Ermenileri Patriği olmak ne demek? Tarihi, toplumsal, dini olarak nasıl bir cüppe giydiniz? Neye talip oldunuz?

Ermeni Kilisesi’nin dört büyük merkezi var. Bunlardan birinin başında bulunuyorum. Patrik kelime anlamıyla ‘baba’ demek. Halkımın manevi babasıyım.

* İTÜ’de elektronik okurken karar veriyorsunuz din adamı olmaya. İnsan gençliğinin o çağında dünyevi hayatla ruhaniyet arasında hiç ikilem yaşamaz mu?

Yaşar tabii. İnsan her zaman yaşar o ikilemi. Hayatımızı çelişkileri uzlaştırarak sürdürürüz. 1980 öncesi gençlik, sorgulayan gençlikti. O dönemde materyalizmle idealizm arasında, solculukla sağcılık, dindarlıkla ateizm, yaratımla evrim teorisi arasında sürekli gelgitlerim oldu. Çelişkili fikirlerle boğuşa boğuşa kafanız, yüreğiniz rahatlamaya başlıyor. Yarı entelektüel olmak yarım çekilmiş diş gibidir. Onun için öğrenerek inanmak istedim. Gerekiyorsa o inançları dönüştürmek. Çünkü hakikatten daha büyük din yoktur.

* Şu sıra popüler olan ‘İki Papa’ filmini gördünüz mü? Biri gelenekçi, diğeri yenilikçi iki papanın tartışmasını konu alıyor. Siz bir patrik olarak kendinizi hangisine daha yakın buluyorsunuz?

O filmi izledim. Aslında her iki papa da gelenekçi ve yenilikçi. Gelenekçi olmayan bir din adamı olamaz. Çünkü kendisini gelenek getirmiştir o noktaya. Ama akıllı bir din adamı yenilikçidir de. Çünkü çağa uymayan her şey yok olmaya mahkûmdur. Önemli olan değişimin dozunu ayarlayabilmek. Aslında bu sadece dinin değil, her kurumun mücadelesidir. Şuna bakmak lazım aslında: 21 yüzyılda insanlık ailesinde dinin yeri ve konumu.

* Günümüzde kadın hakları, çocuk hakları, hayvan hakları, cinsel haklar gibi kavramlar yeniden tanımlanıyor. Kiliseniz bunları ne kadar takip edebiliyor?

Kilise düşünüyor, tartışıyor bunları. Ve kilise de kendi çelişkisini yaşıyor. Özellikle kadın hakları, evlilik ve boşanmayla ilgili. Ağacın dalları kırılabilir, budanabilir, önemli olan özü korumak. Ama ben şahsen sadece bir din adamı olarak değil, bu yüzyılın bir insanı olarak frensiz bir arabaya binmek istemem. * Ne demek istiyorsunuz?

Yani sadece gaza basıyorsunuz ama bir tehlike karşısında sizi durduracak freniniz yok. İnsanlığın bu çağda bu gidişi, ahlaki ve biyoetik sorunlar, yapay zekâ... İlerleme dediğimiz şey, hep ilerleme midir yoksa içinde yozlaşma da var mı? Mesela bazıları aile kurumu çöksün istiyor. Cinsel etiğin alabildiğine göreceli olmasını istiyor. İnsan doğası bunu kaldırır mı? Bizim Anadolu kültürümüzün doğruları yok mu? Bunları hiç tartışmadan “Batı’dan geliyor, artistler yapıyor” diyerek insanlığa sunamazsınız. Birilerinin gözetmen olması lazım. “Hayır, bu yeni değil; eskiden de vardı. Ama toplumları çürüttü” diyebilecek birilerinin olması gerekir.

* Hiç Müslüman din adamı ahbabınız var mı?

Pek olmuyor. Ama nezaket ziyaretleri oluyor, iftarlarda buluşuyoruz, sohbetlerimiz oluyor. Olumsuz anlamıyla din bölünme getirir. Çünkü dindara ilk öğretilen şey biz ve onlardır. Çözümü Anadolu dindarlığında bulmuşlar. Beraber yaşama deneyimiyle ister istemez yakınlaşmışlar. Dinsel yaklaşımı şu anlamda eleştiriyorum: Bazen insan kardeşliği öğretilmeden önce din öğretiliyor. Ve diğer insanları dinin sınırlarıyla tanımaya başlıyorsunuz. Hiçbir dini, laboratuvara koyup ispatlayamazsınız. Ama insan kardeşliğini ispatlarsınız. Genetik yapımız aynı. Hepimiz ‘Homo sapiens’iz.

Rüyalarımda Türkle Türkçe Ermeniyle Ermenice konuşuyorum

* Ermenice öğrenmeye 20 yaşından sonra başladınız. Ailenizde en son hangi kuşak Ermenice konuşuyordu? Sizce anadiliniz Türkçe mi Ermenice mi? Rüyalarınızı hangi dilde görüyorsunuz?
Biz iki dilli insanlarız. İki anadilimiz var. Aslında evde Ermenice konuşulurdu. Ama tuhaf bir Ermenice. 10 kelimelik bir cümlede beş kelime Ermenice, beşi Türkçe... Biz çocuklar anlardık ama konuşmazdık. Ama o dil bilinçaltıma yerleşmiş. Öğrenirken bana İngilizce gibi yabancı bir dil olarak gelmedi. Rüyalara gelince... Artık rüyamda kimi görürüsem.... Ermenice bilenlerle Ermenice konuşuyorum, Türkçe bilenle Türkçe.

İngiltere’deyken Orhan Gencebay dinlerdim

* Ne tür müzik seversiniz? Sadece dini müzik mi dinlersiniz?

Ben sözsüz, enstrümantal müzik çok seviyorum. Ama onun dışında her tür müziği dinliyorum. Çocukluğumda çok arabesk dinledim mesela. Kapalıçarşı’da çıraklık yaptım, ustam sürekli Orhan Gencebay dinlerdi. Bir de Muazzez Abacı vardı. Ustam sabahtan akşama kadar Gencebay çalardı. Uzun süre reddettim o müziği. Ama yıllar sonra eğitim için İngiltere’ye gittim. Günde bir saat yayın yapan bir Türkçe radyo vardı. Arabesk çaldığında güzel gelmeye başladı. İnsanın vatanı çocukluğudur. Şimdi YouTube çok güzel. O şarkıları bulabiliyorum.

Dini kıyafetlerle yürüyüş yapmak çok mümkün değil

* Patriğin bir günü nasıl geçer? Güne nasıl başlar mesela?

Gece kaçta yattığıyla ilgili. Bazen geceleri yazı yazmak gerekiyor, e-posta cevaplamak gerekiyor, bazen biraz da özel hayat için okumak... Geç yattığımda sekiz buçukta kalkıyorum. Ama normalde yedi buçukta kalkarım. Duamı yaparım, yapabilirsem sporumu yaparım, güne hazırlanırım. Sonra randevular, toplantılar başlar. Bazen cenaze, düğün törenleri olur. Ev ziyaretleri, hasta ziyaretleri, kurum ve okul ziyaretleri yaparız. Böyle geçer. Vakit buldukça da okuyup yazmaya çalışırım.


‘İki Papa’ filmi.

* Spor yapıyor musunuz?

Yürüyorum. Sabahları uyanınca 15-20 dakika odamda jimnastik yapıyorum. Ama şimdi yürüyemiyorum; şu anda gördüğünüz gibi dini kıyafetle yürüyüş yapmak çok mümkün değil. Yeni görevin telaşesi geçtikten sonra hayatım bir düzene girince, daha ciddi bir diyetle yürüyüş yapmaya yeniden başlamak istiyorum.

* Ermeni patriği zengin midir?

Patriklerin aylığı kaymakam maaşına eşdeğer bir maaş. Bence yaşam felsefesi ve ve duruşu açısından da din adamlarının zengin olması iyi bir mesaj değil. Özellikle kendi cemaatinde o kadar fakir insan varken.

24 Nisan tabusunu Cumhurbaşkanımız kırdı

* Askerliğinizi Tatvan’da yaptınız. Akdamar, ıssızlığı... Benim çok etkilendiğim bir yer. Bu yıl yapılan törende önemli mesajlar verdiniz. Van coğrafyası size neler hissettiriyor?

Şanssız ve sorunlu bir coğrafya olarak görüyorum o çevreyi. Zaten gittiğinizde garip bir sessizlik vardır. Sanki nesilden nesile aktarılan bir
mutsuzluk hikâyesi vardır. Bütün bunlara da Akdamar’daki Surp Haç Kilisesi tanıklık etmiştir 1100 yıldır. Allah bilir neler görmüştür o mabet. İstediğimiz şey elbette ki oralarda insanlar mutlu olsunlar. En nihayetinde Tanrı bu dünyayı bir cennet sofrası olarak kurdu önümüze. Yaşamalı ve yaşatmalıyız o cennet sofrasını.

* 24 Nisan tehcirin yıldönümü olarak anılıyor. Bu etkinlikler sizce nasıl olursa acıları paylaşmak için doğru bir zemin oluşturabilir?

24 Nisan uzun bir süre tabu olarak görüldü. Düşmanca bir tavır olarak algılandı. O zinciri Sayın Cumhurbaşkanımız kırdı. 2015’te bir taziye mesajı gönderdi. Ve biz ilk kez kiliselerimizde ölmüşlerimizi andık. Dua ettik onlar için. Bu elbette güzel bir gelişme. Her olaya siyasi gözle bakmak zorunda değiliz. Her şeyin bir de insani boyutu var. Kaybettikten sonra insanı geri getiremezsiniz ama en azından yasını tutmak istersiniz. İnsanlar birbirlerinin acılarına saygı göstermeliler çünkü acılar paylaşıldığında azalır, sevinçler paylaşıldığında çoğalır.

* Beklentiniz ne?

Bizim beklediğimiz şey Ermeni halkının kayıpları ve çektiği acılar anlaşılsın. Biz biliyoruz. Yaşadığımız için. Ama bu ülkede bunlar çok iyi bilinmiyor. Bir de bu ülkede azınlıklar kalantor, zengin, mutlu gibi yansıtılıyor. Hiç öyle değil. Bugün de öyle değil, geçmişte de öyle değildi. Bence 24 Nisan’ın geçmişle değil, gelecekle ilgili bir projeksiyonu olması lazım.

* Biraz açar mısınız?

Hakiki nedenlerin bulunması, geleceğe yönelik bir sigorta niteliği taşıyacaktır. Suriye’de olduğu gibi, dost olarak yaşayan halkların birdenbire birbirlerini boğazlıyor olmalarında büyük bir ders var. Benzer şeyi 1. Dünya Savaşı’nda bütün dünya halkları yaşadı. Milliyetçilik kurdu girdi, herkes kendi ulus-devletini oluşturmak istedi. Ulus-devlet oluşturacaksın da herkes iç içe yaşamış zaten. Öteki uluslara ne yapacaksın?





Bu haber hurriyet kaynağından gelmektedir.

Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı (hurriyet) ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.

Opinions expressed are those of the author(s)-(hurriyet). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com
+