Affedersin Ermeni -
Affedersin Ermeni
90’lı yılların başı.
Tıp doktoru. Aynı zamanda, heykeltıraş. Tatile giderken, Afyon’da mola verir.
Oturduğu çay bahçesine kalabalık bir grup insan gelir. Üstleri başları perişan, alayı
gariban, ağlamaktan gözleri şişmiş... Hayrola diye sorar? Şehit cenazesi taşıyan
köylülerdir.
Üç yaşında olan ve ortalıkta neşeyle hoplayıp zıplayan kızına bakar, bir de
köylülere... Bir yanda saçının telini dünyaya değişmeyeceği evladı, beri yanda
evladını vatan için toprağa vermiş baba... Utanır. Bi şey yapmalıyım diye düşünür,
bu çocukları ölümsüzleştirmeliyim... “Şehit Ağacı” projesi hazırlar.
Terör şehitlerini künyelere yazacak, künyeleri ağaca takacak, çocukların birer
yaprak gibi ebediyen salınmasını sağlayacaktır o ağacın dallarında.
Projesini hayata geçirmek için aradığı fırsatı, anca 2003’te bulur. Resim Heykel
Müzesi’nin açtığı yarışmaya katılmaya karar verir. İstanbul’a gelir. Künyeleri almak
için Tahtakale’ye gider. Sorar soruşturur. Herkes aynı adresi gösterir... Ermeni bi
usta.
Mısır çarşısının hemen arka sokaklarından birinde bulur küçücük dükkânı, girer, meramını anlatır. Ermeni usta dinler. Ve, o güne kadar heykeltıraşın hiç
düşünmediği detaya dikkatini çeker, Bir şive farkı olmasına rağmen Türkçeyi de çok güzel konuşuyordu. Dedi ki, ‘sen şehitler için bir şey yapacaksan bu paslanmaz olmalı ve ışıl ışıl parlamalı. Her zincir olmaz sana. Paslanmamalı. O yüzden bu zinciri kullanacaksın.’
Olmalı ama, en pahalısıdır o bahsettiği paslanmaz künyeler, tanesi 1 lira 25 kuruş... “Ticari iş değil bu, parayı dert etme” der Ermeni usta, “vatan işi” der.
Beşte bir fiyatına, kâr filan almadan, hatta zarar ederek, 25 kuruştan verir. Üç bin
künye... Haftaya gönderirim der. Tam gününde gönderir.
Sonra, kısmet olmaz, araya başka işler karışır, hazırlandığı yarışmaya katılamaz
heykeltıraş... Künyeleri paket halinde evinin deposuna kaldırır. Taa ki, amacına
ulaşacağı 2009’a kadar.
Ankara Kızılcahamam Belediyesi, Şehit Fatih Duru adıyla park yapmaktadır.
Başvurur. Belediye başkanı derhal kabul eder, başımızın üstünde yerin var der.
Kurumuş bir sedir ağacı, heykele gövde olur. Ancak, sorun vardır. Akıp giden yıllar
içinde şehit sayısı altı bini aşmıştır, eldeki künye sayısı sadece üç bindir.
Parkın açılışına yetiştirme kaygısıyla, İstanbul’a gelmez, aksilik bu ya, Ermeni
ustanın adını-telefonunu da kaydetmemiştir, internete girer, eksik künyeleri
tamamlamak için askeri malzeme satan tüccarlarla temasa geçer. “Paslanmaz
istiyorum” der. “Abi merak etme, künyenin kralı bu” garantisi verirler. Zaman
dar... Ermeni ustanın 25 kuruştan verdiği künyeleri, 1’er liradan alır.
Tek tek şehitleri yazar, takar sedir ağacının dallarına... Cumhuriyet Bayramı’nda
açılışı yapılır. Maymun iştahlı medyamız ilk gün hücum eder, Türkiye ağlayarak
seyreder, sonra unutulur gider.
Ve, kış gelir. Sadece tebrik yağmaz tabii şehit ağacına, yağmur da yağar. Üç bin
yaprağı ışıl ışıl parlarken... Gerisi paslanır!
Ermeni ustanın “Vatan işi bu, evlatlarımız ebediyete kadar ışıl ışıl olmalı”
sözü kulağında çın çın çınlayan heykeltıraş, ağlayarak, tek tek değiştirmek
zorunda kalır, Türk tüccardan aldığı garantili(!) künyeleri.
İnsan ol önce, insan.
Soy sop değildir önemli olan.
Milleti kimin soy’duğudur!
Yılmaz Özdil
Bu haber kaynağından gelmektedir.
Haber metninde yer alan görüşler haber kaynağı () ve yazarına ait olup,
bolsohays.com sitesi haber hakkında herhangi bir görüş üstlenmemektedir.
Opinions expressed are those of the author(s)-(). They do not purport to reflect the opinions or views of bolsohays.com